Bir Kap Yemeğin Yolunu Beklemek
Ankara’dan bir kadın işçi
İşçi Dayanışması gazetesinin 158. sayısında Sancaktepe’den bir işçi arkadaşımızın yazdığı “Annelerin Yemediği Köfteler'” başlıklı mektubu okuyunca çok duygulandım. Hayatlarımız ne kadar da birbirine benziyor. Hemen aklıma çocukluğumda yaşadıklarım geldi. Benim annem de yıllarca ev temizliğine gitti. Çocukluğumda neredeyse hiç yeni elbise giymedim. Annem getirirdi ve biz çok sevinirdik. Sanki yeni bir şey alınmış gibi mutlu olurduk. Ama öte yandan bu durumu hep sorguladım. Neden birileri çok zenginken birileri çok çalıştığı halde çok yoksul diye. Ama çocuk aklımla bunların cevabını maalesef bulamıyordum. Babam da kapıcılık yapardı. Annem aynı apartmanda giderdi ev temizliğine. Öyle olunca bina sakinleri daha aşağılayıcı davranırlardı. Sanki onlar bize ekmek veriyorlarmış gibi. Sanki annem ve babam geç saatlere kadar çalışmıyorlardı. O zamanlar kıt kanaat geçinirdik. Bundan 35-40 yıl önce...
Gelelim bugüne. Aradan bu kadar yıl geçmiş ama yoksulluğumuz hiç bitmiyor. Şöyle bir düşünüyorum; annem ve babam 30 yıl boyunca gece gündüz çalıştı. “Ellerinde ne var” diye sorarsanız, sadece bir ev, onun borcu da 5 yıl önce bitti. Gerisini siz hesaplayın, koca bir sıfır. Bugüne kalan ise çok çalışmaktan, beslenememekten, anlayacağınız yoksulluktan kaynaklanan bir sürü hastalık.
Zenginler mal mülk miras bırakıyor çocuklarına, biz ise yoksulluğumuzu bırakıyoruz. “Annelerin Yemediği Köfteler” mektubu beni hem çocukluğuma götürdü hem de bugün ne kadar benzer şeyler yaşadığımızı düşündürdü. Pandemiden dolayı 15 aydır kısa çalışma ödeneğine layık görüldük. 1900 lira ile geçinemeyeceğim için başka bir işe girdim. Şantiye yemekhanesinde servis görevlisi olarak çalıştım. Bu süreçte aynı apartmanda oturduğum yeğenim de yani annemin torunu da aşçı olduğu için işsiz kaldı. Evi kira ve bir çocuğu var. Annelerimizin yemediği köfteler gibi ben de saklama kaplarıyla yemek getirdim onlara. Her gün bizi bunları yapmaya mecbur bırakan sisteme kahrettim. Patronlar kârlarına kârlar katarken bizler işyerlerindeki “kalan yemekleri” taşımak zorunda kalıyoruz evlerimize. Bir gün eve geç gitsem, işim uzasa bunun anlamı onların aç kalması demekti. Bir arkadaşımı ziyaret etmek istesem hep aklımda onlar oluyordu.
Bu nasıl bir düzendir? Bu nasıl bir kokuşmuşluktur? Bir tarafta saraylarda günlerini gün edenler, sefahat içinde yaşayanlar, diğer tarafta bir kap yemeğin yolunu gözleyenler. Hayır! Ellerimiz tüm bereketi, bolluğu var ediyorsa, ona sahip çıkmayı da gayet iyi bilir. Yeter ki birleştirelim bereket üreten ellerimizi.
Örgütlenen İşçinin Değişimi
Son Eklenenler
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...
- Adnan Yücel, Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek şiirinde “saraylar, saltanatlar çöker, kan susar bir gün, zulüm biter” der. Yeryüzünde “aşkın” yani özgürlüğün, barışın, mutluluğun hâkim olacağı günler için ve o günlere kadar mücadelenin devam edeceğini...
- Bugün dünyanın pek çok yerinde savaş naraları yankılanıyor. Filistin, Ukrayna, Suriye, Lübnan, Yemen ve daha birçok ülkede emperyalist savaşların getirdiği yıkımlara, acılara, ölümlere tanık oluyoruz. Şimdilik televizyon ekranlarında, gazetelerde...
- Portekizli yazar Jose Saramago “Körlük” romanında toplumsal körlüğü, bu kitabın devamı olan “Görmek” romanında ise ezilenler gerçekleri görmeye başladıklarında neler olduğunu anlatır. “Körlük” romanı 1933-1974 yılları arasında Portekiz’de hüküm...