Dert Bizde Derman Bizde!
Mersin’den bir işçi

Derde maruz kalanlar dertlerinin çaresini aramazlarsa, derdi bizzat yaratanın çaresine mahkûm olurlar. Çare diye sunulan yine bir dert midir, yoksa çare midir, o da ayrı bir mesele. Ben işçi sınıfının bir üyesi olarak, meselelere kendi sınıfımın penceresinden bakıyorum ya da en azından bakmaya çalışıyorum. Hele ki içinde yaşadığımız sistemin dünyayı ne hale getirdiğine bakılırsa, böyle düşünmekte ve hareket etmekte ne kadar isabetli davrandığım kendiliğinden ortaya çıkar zaten. Bir işçi olarak anladım ki, hiçbir mesele yoktur ki işçilerin ya da patronların çıkarlarını ilgilendirmiyor olsun.
Derde maruz kalanlar dertlerinin çaresini aramazlarsa, derdi bizzat yaratanın çaresine mahkûm olurlar. Çare diye sunulan yine bir dert midir, yoksa çare midir, o da ayrı bir mesele. Ben işçi sınıfının bir üyesi olarak, meselelere kendi sınıfımın penceresinden bakıyorum ya da en azından bakmaya çalışıyorum. Hele ki içinde yaşadığımız sistemin dünyayı ne hale getirdiğine bakılırsa, böyle düşünmekte ve hareket etmekte ne kadar isabetli davrandığım kendiliğinden ortaya çıkar zaten. Bir işçi olarak anladım ki, hiçbir mesele yoktur ki işçilerin ya da patronların çıkarlarını ilgilendirmiyor olsun.
Patronların parlamentolarından çıkan yasaların biz işçileri ne koşullarda yaşamaya mahkûm ettiği yeterince açık. İşsizlik sürekli artıyor. İnsan gibi yaşamak imkânsızlaşıyor. Her ülkeden (Türk, Alman, İngiliz, Amerikalı, Rus vs.) kapitalist tekeller kendi çıkarları için Ortadoğu’yu ve dünyanın başka bölgelerini kana buluyor. İşçiler ve yoksul emekçiler, bu tekellerin çıkarlarına “vatan, millet, beka, ulusal güvenlik” yalanlarıyla kurban ediliyor, başka memleketlerdeki işçileri, emekçileri öldürmek için savaş alanlarına sürülüyor. Ama gelin görün ki iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, asgari ücrette ise OECD’ye bağlı 26 ülke içinde sondan üçüncüyüz. Yani ne çalışırken güvenliğimiz var ne de geçimimizi sağlayacak bir ücretimiz. Her yıl 2000’e yakın işçi çalışırken katledildiğine göre “ulusal güvenlik” denen şey kimin güvenliği oluyor? Bu ulusal güvenlik denen şey işçilerin canı söz konusu olunca işlemiyor mu? Bir devlet kurumu olan TÜİK’in açıkladığı asgari ücretin bile altında kaldı iktidarın verdiği asgari ücret. Yani memlekette on milyonlarca insan açlık sınırının altında bir ücretle yaşamaya mahkûm edilirken “ulusal güvenlik” açlıkla boğuşan milyonların yaşadığı bir ülkede ne anlama geliyor? On beş kişilik bir heyet-i muhterem, milyonlarca işçiyi açılığa mahkûm edebiliyor. Onlar bizi ve çocuklarımızı açlığa mahkûm ederken Reis-i Cumhurun maaşı da 74 bin liraya yükseltiliyor. Tabii, ulusal güvenliğimiz için Reis-i Cumhurun maaşı önemli!
Artık şunu çok iyi öğrenmeliyiz; eğer oy verdiğimiz parti “ulusal çıkarlar”dan bahsediyorsa bilin ki “ulusal çıkarlar” dediği, hizmetini gördüğü patronlar sınıfının çıkarlarıdır. “Ulusal çıkar” demek, faturanın çalışan, ter döken işçi-emekçi sınıfların sırtına yıkılması demektir. “Ulusal çıkarlar”, patronlarımızın başka ülke patronlarıyla rekabet edebilmesi için bizim düşük ücret almamızı, krizden çıkabilmek için işçilerin işten atılmasını, onların selameti için hep bizim fedakârlık etmemizi gerektiriyor! Peki, bizim selametimiz, bizim güvenliğimiz, bizim geleceğimiz ne olacak? Ulusal güvenlik ve bekamız için hep diğer emekçileri öldürmemiz ya da ölmemiz mi gerekiyor? Dünyanın tüm işçileri ve emekçileri de yaklaşık olarak bizle aynı koşullarda yaşıyor. Sömürülüyor, açlığa mahkûm ediliyor, işsizlik kırbacıyla ehlileştiriliyor, açlıkla terbiye ediliyor. Onların da, bizim onların topraklarında olmadığı gibi, bizim topraklarımızda gözü yok. Onlar da insanca yaşamaktan başka bir şey istemiyorlar.
Peki, öyleyse neden savaşlar bitmiyor? Neden açız, neden işsiziz ve neden çocuklarımızın güvenli bir gelecekleri yok? Bütün dünya işçi sınıfı patronların kırbaçları altında inim inim inliyor. Dünya yara bere içinde çığlıkları arş-ı âlâya ulaştı. Bir avuç patronlar sınıfı “din, milliyetçilik ve ulusal güvenlik” demagojisiyle bizleri kutuplaştırıp bölüp lokma lokma yutuyor. Hiçbir meselede birlik olamıyoruz. Örgütlü değiliz çünkü. Kendimizi küçümsemeyelim. “Bir kişiden ne olur?”, “Benden ne olur?” demeyelim. Bazen koca koca makineler bir vida eksik olunca çalışmaz. Ya da kısa sürede dağılır gider.
Aslında bugünlerde hepimizi yakından ilgilendiren bir mesele hakkında, poşet meselesi hakkında üç beş kelam etmek istemiştim. “Aşk ağlatır, dert söyletir” hesabı dert çok olunca muhabbete dalıverdim, konu başka yere kayıverdi. Poşet meselesine gelince doğaya zararlıymış da doğayı korumak için paralı hale getirmişler de falan filan. Geçin bunları geçin. Çocuklar bile yemiyor artık bu numaraları. Doğayı mı korumak istiyorsunuz? Bunda samimi misiniz? Çok kestirme bir yol biliyorum. Tüm doğayı ve insanlığı felâketlerden ve ağır maliyetlerden kurtaracak kesin bir çözüm biliyorum. Bu mektubu okuyan işçi kardeşlerim çözümü hemen anladılar. Aynen düşündüğünüz gibi kardeşlerim, ÇÖZÜM: KAPİTALİZMİ TARİHİN ÇÖP SEPETİNE GÖNDERMEK! Fabrika bacalarına filtre takmayarak, üretim atıklarını akarsularla göl ve denizlere salarak, fosil yakıtlarla toprağı da havayı da kirleterek dünyayı hızla yok edenler naylon poşetleri sorun ediverdiler. Evet, sorun! Gerçekten sorun. Naylon poşete hayır! Ama her sorunda olduğu gibi bu sorunda da niye ceremeyi biz çekiyoruz? Çözümün yolu gene bizim cebimizden geçiyor. Hükümet de 25 kuruşun 15 kuruşunu hoop cebe indiriyor. Yani söyleneni tekrar edersek; geminin hangi yöne gideceğine, dümeni elinde tutanlar karar veriyor. Derde maruz kalanlar, dertlerinin çaresini aramazlarsa, derdi bizzat yaratanın çaresine mahkûm oluyorlar.
Son Eklenenler
- Son yıllarda egemenlerin ekonomik ve siyasi krizlerden söz ederken “fırtına” ya da “kasırga” benzetmesine çok sık başvurduklarına şahit oluyoruz. Mesela JP Morgan CEO’su 2022’de yaklaşan ekonomik belirsizlikleri tarif etmek için “ekonomik kasırga”...
- Bazı insanlar vardır, kalpleri sadece kendileri için değil, tüm insanlık için, yeryüzünün tüm canlıları için özgürlük tutkusuyla çarpar. Tıpkı Haziran ayında sonsuzluğa uğurlanan üç yürek işçisi gibi. 3 Haziran 1963’te Nâzım Hikmet’in, 2 Haziran...
- UİD-DER’de emekçi kadınların bir araya geldiği bir etkinlikte çocuklarla ilgilenmek için kreşte görevliydim. Yaşları 3 ile 10 arasında değişen 7-8 çocuk vardı. Hangi oyunları oynamak istediklerini sorduğumda, içlerinden biri oyun oynamak...
- ABD’de yaşıyor olsaydık, muhtemelen Türkiye’de olduğu gibi, en çok konuşacağımız konuların başında gelecekti ekonomi. Son yıllarda ABD’den Türkiye’ye işçi ve emekçiler düşük ücretlerden kamu hizmetlerinin kısıtlanmasına benzer sorunlarla...
- Kısa bir zaman öncesine kadar direnişte olan, direniş boyunca pek çok kez polis saldırılarıyla yüz yüze gelen bir işçi kardeşimizle 19 Mart’tan sonra yaşanan protestolarla ilgili haberleri izliyor, sohbet ediyorduk. Bir anda öfkeyle, “şunlara bak,...
- Siyasi iktidar yoksullaştırma politikalarını sürdürüyor. Enflasyon balyozunu işçi ücretlerine, emekli aylıklarına, kamu çalışanlarının maaşlarına indiriyor, ücretleri tuzla buz ediyor. İşçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin cebinden çalınan...
- TPI Kompozit işçileri grevlerinin 19. gününde İzmir Çiğli Kasaplar Meydanında buluşma gerçekleştirdi. İstanbul Şişli Belediyesinde çalışan Genel-İş Sendikası İstanbul Avrupa Yakası 3 No’lu Şube’de örgütlü işçiler, ödenmeyen alacakları için 30...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...