Metal İşçileri Tüm Darbecilerin Yargılanmasını İstiyor
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Celalettin Aykanat
DİSK, Türkiye Cumhuriyeti’nde İşçi sınıfı tarihine damgasını vurmuş, demokrasinin gelişimine önemli katkılar sunmuş ve başta grev hakkı olmak üzere işçilerin birçok hakkı elde etmesinde payı olmuş bir Konfederasyondur.
Bu nedenle de DİSK ve DİSK’in öncü sendikalarından biri olan, eski adıyla Maden-İş, bugünkü adıyla Birleşik Metal-İş Sendikası sermayenin ve sermayenin egemenliğine hizmet eden güçlerin birincil hedeflerinden biri haline gelmiş, birçok baskı ve hukuk dışı uygulamayla mağdur edilmiştir.
Askeri darbelerde ilk baskın yiyen, kapatılan ve yöneticileri işkencelerden geçirilip yıllarca tutuklu kalan DİSK’in, bu ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanması konusunda en fazla hassasiyet gösteren, yargının bağımsızlığı için çaba sarf eden bir Konfederasyon olduğu tüm kamuoyunca çok iyi bilinmektedir.
Hukukun temel prensiplerinden birinin “Her sanık suçu ispat edilene kadar suçsuzdur” olduğunu da çok iyi biliyor ve herkesi bu konuda aynı yaklaşım içinde olmaya davet ediyoruz.
Kamuoyunda Ergenekon adıyla anılan, hukuka uygunluk ve hukuki dayanakları açısından hukukçular arasında da tartışmalar yaratan bir davada tarafı olmanın ise, DİSK ve bağlı sendikalar gibi hukuksuzluktan ve “darbe hukukundan” en fazla zarar gören kurumlar olarak bizlere yakışmayacağını da çok iyi biliyoruz.
Söz konusu davayla ilgili olarak gözaltına alınan ve tutuklu yargılanmasına karar verilen Mustafa Özbek’in, elbette Ergenekon davasıyla olan ilgisine yargı organları hükmedeceklerdir. Fakat Mustafa Özbek’in gerek bu kurumun başına gelişi, gerekse 35 yıldır aynı konumunu koruması için uyguladığı yöntemleri, aynı işkolundaki bir sınıf sendikası olarak bizler çok iyi bildiğimizden, bazı çevrelerde bir sendika başkanına dolayısıyla da sendikalara karşı yapılmış bir saldırı olarak algılanmasını yadırgamanın da ötesinde son derece tehlikeli bulduğumuzu belirtmek isteriz.
Mustafa Özbek, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi öncesinde metal işkolunda bir hiç olan, esamesi bile okunmayan bir sendikanın genel başkanıyken, askeri darbe sonrası sermayenin ve MESS’in “Koç”başı olarak kullanılmıştır. DİSK ile aralarında sendikamızın da bulunduğu tüm sendikaların kapatılması sonucunda adeta hormonla yapay olarak büyütülmüştür.
12 Eylül anlayışı ve yasaları sayesinde böylesine yapay olarak “büyütülen” bu kurum ve başındaki kişi, kamuoyunun bildiği ve anladığı anlamda bir sendikadan çok, adeta bir şirket, hatta holding patronu gibi davranarak, yıllar içinde malvarlığını inanılmaz ölçülerde katlayarak artırmıştır.
Metal işkolunda on binlerce işçiyi, aileleriyle birlikte yüz binlerce insanı ilgilendiren MESS Grup Toplu İş Sözleşmelerinde uyguladığı yöntem ve politikalarla, bu insanların mağdur olmasına yol açmıştır. Yıllardır işverenlerle birlikte hareket eden Türk Metal sendikasının işten çıkarma tehditleri karşısında sinen metal işçilerinin, ortaya çıkan gelişmeleri büyük bir umutla izlediklerini ise çok iyi biliyoruz.
Özbek ile işveren sendikası MESS arasındaki işbirliği, endüstriyel ilişkilere bağlı olarak sosyal taraflar arasındaki diyaloğu o derece aşmıştır ki, Özbek’in gözaltına alınmasının ardından MESS Genel Sekreteri Av. İsmet Sipahi, Avrasya Televizyonu ana haber bültenine telefonla bağlanarak yarım saate yakın bir süre yaşadığı üzüntüyü dile getirmiş, Özbek’e methiyeler düzmüştür.
Özbek ve başında bulunduğu kurumun burada dile getirdiğimiz ancak çok daha fazlasını bildiğimiz halde bu açıklamaya sığdıramayacağımız, DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası’nın anlayışına ve dünyada kabul gören evrensel sendikacılık kriterlerine de yakışmayan, hatta tamamıyla ters düşen uygulamaları ne yazık ki başta işçiler olmak üzere demokrasiye ve demokrasi mücadelesine inanan herkes için utanç vericidir.
Bu nedenle açıklamamamızın başında da belirttiğimiz gibi, hukuka ve hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığı ilkesine olan inancımızı korumak kaydıyla, Özbek ve başında olduğu kuruma karşı açılan davanın, klasik bir yaklaşım ve doğal bir refleksle emek hareketine yapılmış bir saldırı gibi algılanması ve sahip çıkılmasını son derece yanlış buluyoruz. Sadece yanlış bulmakla kalmıyor, Türkiye işçi sınıfının geleceği ve sendikacılığın gelişimi açısından tehlikeli bir yaklaşım olarak görüyoruz.
Konuyla ilgili olarak KESK Genel Başkanı Sayın Sami Evren’in, “Özbek ve arkadaşlarının bir emek örgütünün liderleri gibi algılanması yanlıştır. Konu hukuka intikal etmiştir. Suçu sabit görüldüğü takdirde kim olursa olsun cezasını çekmelidir.” şeklindeki açıklamasını ise sınıf ve kitle sendikacılığı adına son derece doğru bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz.
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının tutuklu veya tutuksuz yargılanması konusunda lehte veya aleyhte açıklama yapmayı hukukun sınırlarını zorlayan bir müdahale olarak görüyor ve böyle bir durumdan vazife çıkararak, hem de Mustafa Özbek gibi sendikacılık adına yüz karası olduğu tüm sendikal çevrelerde çok iyi bilinen bir kişiye sahip çıkanları, aynı anlayışın bir parçası olarak görülebilecekleri konusunda son bir kez daha uyarıyoruz.
Sendikalar ve sendikacılık; bu kavramları kirletenler kim olursa olsun temizlenmelidir. Türkiye’de emekten yana olan herkes, işsizlik, yoksulluk ve sömürüden demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışı ile mücadele eden gerçek sendikaların çatısı altında toplanarak kurtulacaktır.
Son Eklenenler
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...