Buradasınız
Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Yalçınkaya ile Söyleşi

Kamu işçileri sözleşmeyi nasıl değerlendirdi?
Murat Yalçınkaya: KÇP bizim beklentilerimizi karşılayan bir sözleşme olmadı. 2 Ağustosta atılan imza taleplerimizin dörtte birinin altına imza atılması anlamına geliyor. Taleplerimizin çok çok uzağında kaldı, tabanda karşılık görmesi mümkün değil. Özetle ilk bir yıl için bizim istediğimiz yüzde 140’a karşılık verilen yüzde 33. Ülkede bu kadar yüksek enflasyon varken bu oran bizim taleplerimizi karşılamıyor. İlk yıl içerisinde bizim maaşlarda değer kaybımız yüzde 70 iken yüzde 33 zamla işçilerin yaşadığı mağduriyeti telafi etmemiz mümkün değil. Savunma sanayi işçilerinde genel bir memnuniyetsizlik oluştu ve tepki var. 1 Ağustosta yaptığımız Başkanlar Kurulunda bu konuyu gündeme getirdik. KÇP’yi imzalamayın, verilen zam oranları bizi tatmin etmiyor, dedik. Çünkü Türk-İş’in, sendika genel başkanlarının ve şube başkanlarının tabana verdikleri bir söz vardı, “sizin olurunuz olmadan imzalamayız” diye. Ama buna rağmen gidip imza attılar. Dolayısıyla İstanbul Şube olarak biz ve birlikte hareket ettiğimiz şube; bu sözleşmede imzası olan, yetkisi, etkisi olan kim varsa istifaya davet ettik. Yaptığımızın da arkasındayız. Sonuç olarak KÇP beklentilerimizi karşılayan bir sözleşme olmadı.
Oluşan tepkiler nasıl yansıdı?
Yalçınkaya: 6 aylık bir süreçte mücadele vermişsiniz, son 25 yıl içerisinde Türk-İş’in yaptığı eylemlerin toplamından daha fazla mücadele vermişsiniz. İşçilerde sendikalarına karşı güven oluşturmuşsunuz. Haliyle verdiğiniz mücadeleye karşılık işçinin de beklentisi yüksek oluyor. Ama çıkan sonuca baktığımızda maalesef beklentilerden çok uzak… Belki de bu sonucu en çok sorgulayan kesim İstanbul, İzmir, Ankara gibi mega şehirlerde yaşayan işçiler oldu. Bu bölgelerde yaşayanlar şu anda 40 bin liraya yakın maaş alıyor. Ev kirası 25 bin lira, geriye kalan 15 bin lira ile ay sonunu getiremeyecek. 1 Eylüle kadar yapılan zamlarla maaşı 55 bin liraya çıkacak. Otomatik olarak kirası da her şey de yükselecek ve 1 Eylül sonrasında alacağı ücret 60 bin lira.
Bir savaş gemisi inşa ediyorsunuz. Şu anda Türkiye’nin ilk milli savaş gemilerini inşa ediyoruz. Bugün de tersanemizde uçak gemisi inşa ediyoruz. Hava savunma firkateyni, denizaltılar inşa ediyoruz. Bunu inşa eden bir işçinin alması gereken ücret 120-130 bin lira. Aynı işi yapan bir işçi dışarıda 130 bin lira alıyor. Benim burada çalışan arkadaşımın bu zamlarla birlikte Ekim ayında alacağı ücret 63-65 bin lira. Giderlerin artmasını, enflasyonun sürekli yukarı doğru tırmanmasını, ülkede yaşanan derin ekonomik krizi düşündüğümüzde ücretlere yapılan zamlar yeterli değil.
Direniş çadırınıza ziyaretler oluyor, çadırı kurma amacınız neydi?
Yalçınkaya: Harb-İş kurulduğu 1952 yılından bu yana ilk kez çadır kuruyor. Türk-İş’e bağlı başka sendikaların kısa süreli kurduğu çadırlar olmuş ama hiçbiri bu kadar uzun süreli değil. Biz çadırımızı özellikle savunma sanayi işçilerinin sorunlarını dile getirmek, kamuoyu ile paylaşmak için kurduk ve çok da etkisi oldu. Şöyle; milletvekillerinden, derneklerden, sendikalardan, muhalefet partilerinden gelenler var. Bu ziyaretlerin en önemli sonuçlarından biri, CHP’nin Kartal mitinginde savunma sanayi işçilerinin sorunlarını gündeme getirmesi oldu. Bu mitingde savunma sanayi işçilerinin inşa ettiklerine karşılık aldıkları ücretin düşüklüğünü çok net bir dille kamuoyuyla paylaşmış oldular. Kamuoyu yaratma adına mükemmel bir ortam oldu. Sera Kadıgil, İskender Bayhan milletvekillerimiz geldi, sağ olsunlar. CHP’den çok değerli milletvekillerimiz geldi. Bizim bu çadırı kurmamızın temelinde kamuoyu yaratmak vardı. Geçenlerde bir yaşlı amca geldi, çadırın yanına astığımız bordromuzu inceledikten sonra: “bordroya baktığımızda maaşınız 84 bin lira yazıyor, sizin derdiniz ne?” diye sordu. Sonra biz açıklama yaptık, bizim bordromuzda 84 bin lira brüt olarak yazıyor. Kesintilerden sonra almış olduğumuz ücret 37 bin 600 küsur... “Yani siz bu kadar mı alıyorsunuz, gemi üreten işçiler bu kadar mı alıyor? Gemi inşa ediyorsunuz, dünyanın en ağır işini yapıyorsunuz, kamuda 80 ile 100 bin lira arasında maaş aldığınız söyleniyor ortalıkta… Ama bunu görmem iyi oldu” dedi. Çadırımızın örgütlenme noktasında da çok katkısı oldu. İşçi arkadaşlarımız buraya geliyor, onlara KÇP sürecini anlatmak, oluşan bilgiyi tabanda paylaşmak noktasında da çok büyük katkısı var. Temennimiz bunun taleplerimizin karşılanması şeklinde bitirilmesi. Amacımız bu…
Kamu işçilerinin ve şimdi de kamu emekçilerinin mücadelesini ve diğer sektörlerdeki TİS’leri düşündüğümüzde bu süreçten nasıl sonuçlar çıkarttınız?
Yalçınkaya: Bu süreçte örgütlülüğün nasıl bir sonuç doğurduğunu gördük. Örgütlü hareket ettiğinizde sizi hedeflediğiniz sonuca götürmese de ona yakın bir noktaya ulaştırıyor. Bunu nereden görüyoruz? 27 Haziranda Çalışma Bakanlığının verdiği yüzde 16’lık oran, eylemlerimizle önce 17’ye çıktı. 81 ilde Ak Parti il binaları önünde eylem yaptığımızda, basın açıklamaları yaptığımızda oran bir anda yüzde 24’e çıktı. Hatta yan ödemelerle birlikte yüzde 37’ye tekabül eden bir oran söz konusu. Demek ki burada mücadelenin etkisini görüyoruz. Yani mücadele etmeden bir şey alamayacağımızı genç arkadaşlarımızın çoğu gördü. Bu bize sendikal anlamda da güç katıyor. Bunu herkes görüyor: Örgütlü olmadan, ayrışarak, bir yere varamayacağımızı, birleşerek kazanabileceğimizi kamu işçileri, genç arkadaşlarımız daha net gördü.
Şu anda sözleşme süreci devam eden 4,5 milyon memur ve 2,5 milyon memur emeklisi var. Metal işçilerinin sözleşme süreci geliyor, arkasından asgari ücret ve emekli maaşları tartışması başlayacak. Örgütlü hareket ederek, mücadeleyi kolektif hale getirerek, sadece işçilerin değil genel anlamda emeğiyle geçinen insanların tamamının gücünü birleştirmesiyle neler başarılabileceğini yaşadıklarımız göstermiştir. Emeğiyle geçinenler için örgütlü hareket etmekten başka bir çıkış olmadığını herkes görmüş olacak.
Bütün basın ve yayın kuruluşlarında KÇP ile ilgili eleştirilerin devam ettiğini görüyorum. Özellikle sosyal medyada, ulusal kanallarda ve devam eden işkollarındaki sözleşmelerde insanlar bu konuyu konuşmayı sürdürüyor. Neden? Çünkü beklenti var, bu beklentinin yukarı çıkmasını isteyen bir direnç var. Bu direnci Harb-İş 8 ilde kurmuş olduğu çadırda devam ettiriyor. İşçiler geliyor, fikirlerini söylüyor, işyerinde yaşanan sorunları paylaşıyor. Şu kadarını söyleyeyim; her şey örgütlü mücadeleden geçer.
Savunma sanayiinde yasal olarak grev hakkı bulunmuyor. Bu durum mücadelenizi nasıl etkiledi?
Yalçınkaya: Grev hakkımız yok ama pek çok eylem yaparak mücadelemizin meşruluğunu bir şekilde kamuoyuyla paylaştık. Adaletsizliğin yaşandığı bir ortamda grev hakkın olmasa da kararlılığını ortaya koyup eylemlerle, yürüyüşlerle, mitinglerle taleplerinin arkasında durabiliyorsun. İşyeri dışında yapılan mitingler, Ankara yürüyüşleri gibi birçok hakkı kullandığınızda en azından sizi doğru sonuca getirdiğini görebiliyorsunuz. Bu meşru hakkı kullanmak da örgütlülükten geçer. Çünkü kalabalık ve kitlesel olduğunuzda daha rahat sonuca gidiyorsunuz.
Bu süreçte sizi etkileyen, umutlandıran olaylar oldu mu?
Yalçınkaya: Aslında ekonominin ne kadar dip yaptığını eylemlerde görebiliyorsunuz. İnsanların tamamen alt kimliklerden arındığını görebiliyorsunuz. Neomarin’deki eylemde, tersane önündeki eylemde, iş çıkışı basın açıklamasında polis yürümemize izin vermedi ama biz arkadaşlara “yürüyün” dedik. O durumda arkamdan 15-20 kişinin geleceğini düşünürken 1500 kişinin yürüdüğünü gördüm. Bunu gördüğümde çok duygulandım. Bizim de istediğimiz aslında buydu. Örgütlülüğümüzün ne aşamada olduğunu burada gördük. Örgütlü güç çok net bir şekilde kendini göstermiş oldu. Alanlarda birlikte hareket ettikçe insana bir güven geliyor. İkinci olarak bir özgüven oluştuğunda, işçilerin mücadeledeki kararlılığını gördüğünde sen de karar almaktan geri durmuyorsun.
Teşekkür ederiz, mücadelede başarılar dileriz…
- Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Yalçınkaya ile Söyleşi
- KESK’ten “Gazze’de Kıtlık Yaşanıyor” Protestosu
- Uşak’tan Kayseri’ye Sendika Düşmanlığına, Sefalet Dayatmasına Karşı İşçi Mücadeleleri
- Kamu Emekçileri Sefalet Dayatmasına Karşı İş Bıraktı, Alanlara Çıktı
- Kamu Emekçileri, Ancak Birleşirse Kazanabilir!
- KESK’ten Birlikte Mücadele Etme Çağrısı
- Kuryeler, Depo İşçileri ve Öğretmenler Hakları İçin Eylemde
- KESK İktidarın Sefalet Dayatmasını Protesto Etti
- Kötü Çalışma Koşullarına ve Sendikal Baskılara Karşı İşçiler Mücadele Ediyor
- Tez-Koop-İş Sendikasına Üye Kamu İşçileri ODTÜ’de Greve Çıktı
- Tekstil ve Belediye İşçileri Sendika Düşmanlığına, İşten Atmalara, Düşük Ücretlere Karşı Mücadele Ediyor
- Belediyelerde Ücret Gaspına, İşten Atma Saldırısına Karşı İşçilerin Tepkisi Büyüyor
- Kayseri ve İzmir’de İşçi Eylemleri
- İşçiler Sendika Düşmanlığına Karşı Mücadele Ediyor
- Omsa Metal İşçileri Sendika Hakları İçin Direnişte
- KESK’ten Çalışma Bakanlığı Önünde TİS Eylemi
- Akkuyu İşçilerine Jandarma Saldırısı
- SES: “Grevli Sendika Hakkı, Gerçek Toplu Sözleşme!”
- Cam İşçileri Grevde, İzBB İşçilerinin Direnişi Sonuç Verdi
- Sosyal Hizmet İşçilerinden Ortak Eylem: “Sefalete Teslim Olmayacağız!”
- Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Yalçınkaya ile Söyleşi
- Dev Sağlık-İş Bursa Sorumlusu Alper Küçük ile KÇP Üzerine Söyleşi
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...
- Bombalarla yerle bir edilen Gazze’de artık ne sokak kaldı ne okul ne hastane… Ölüm çok, açlık derin… Açlığın ne olduğunu bilenler, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” der. Çünkü açlık, insanın canının yavaş yavaş çekilmesidir, gözünün gördüğüne...