Büyüdükçe Çoğalan Bir Umudumuz Var
Gebze’den bir kadın işçi
İşçi Dayanışması’nın 151. sayısının başyazısı şu dizelerle başlamıştı:
Sararmış kitaplarda kaldı yoksulluk
Geçim sıkıntısını yazmıyor şair
Yaşam bir sevinçtir şimdi
Umut doğuran sabahlara uyanıyor çocuklar
Neşe giymiş sokaklarda ağızlarda çoğalıyor özgürlüğün türküsü…
Ve ardından “İşçi Dayanışması okurları eğer isterlerse bu dizelerin devamını getirilebilirler” denmişti. Biz de bu davete kayıtsız kalamadık. Dilimiz döndüğünce içimizden geçenleri yazıya dökerek bu dizelerin devamını getirmeye çalıştık.
Yazıda da vurgulandığı gibi yüz milyonlarca, milyarlarca insan olarak dünyanın dört bir yanında “yeryüzü cennetinin kıyısında cehennemi yaşıyoruz.” Kâr ve güç tutkusu uğruna çıkarılan emperyalist savaşlarla, yerinden yurdundan edilen milyonlar kafileler halinde göç yollarına düşüyorlar. Annelerinin kucağındaki süt kokulu el kadar bebekler, büyüyüp coşkun maviliğini hayranlıkla izlemeleri gereken denizlerin karanlığına gömülüp cansız bedenleriyle kıyılara vuruyorlar. Yoksulluk, açlık, işsizlik bir çığ misali insanları önüne kata kata ilerliyor, daha da büyümeye devam ediyor. Yüreklerimiz sanki yangın yeri, kor misali yanıyor. Ama sadece acıdan değil yüreklimizdeki bu yangın. Acımız var belki ama öfkemiz, yeryüzünü cehenneme çevirenlere olan kinimiz acımızdan çok daha büyük.
Bir de umudumuz var ki öyle büyük öyle heybetli, yanına başka yürekleri de katarak büyüyen, çoğalan bir umut. Yağmur yüklü bulut misali özlemle, inançla yüklü yüreklerimiz. Bu inanç, bu özlem “uzak zamanların, başka baharların düşü değil” sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın kurulacağına olan mutlak ve sarsılmaz bir inançtır.
Mavi gök kubbenin altında hayata ağlayarak açtık gözlerimizi. Yaşıyoruz işte iyisiyle kötüsüyle. Peki, ama neydi yaşamak? “Çok az misafir kaldığımız bu her dalı yemiş dolu dünyada” doğumdan ölüme kadar gece gündüz çalışmak mı? Yoksa bizlere reva görülen yoksulluğa, eşitsizliğe, adaletsizliğe sessiz kalıp boyun eğmek mi? Yoksa alıp yüzünü avuçlarının içine, kederli kederli ah edip, düşünmek mi? Yaşamak! Bilerek, görerek, duyarak ve farkında olarak yaşamak! Yani safını, sınıfını bilerek yaşamak! Yani biz işçiyiz, alın teri dökenleriz. Aldığı üç kuruş maaşla ay sonunu getirmeye çalışanlarız. Yani biz, işsizlik girdabına atılıp, çaldığı tüm kapılar yüzüne kapanan ve çaresizce “çocuklarım aç” diyerek canına kıyan Adem Yarıcı’yız. Çocuklarını ısıtacak bir parça odun bulamadığı için canına kıyan Emine Akçay’ız. Biz, “benim oğlum yüzme bilmezdi” diyerek Ermenek’te göçük altında kalan oğlu için yüreği yanan acılı anayız. Çalışma Bakanının “güzel öldüler” dediği Karadonlu madencileriz. Biz, 18 yılda iş cinayetleriyle katledilen 24 bin işçiyiz. Biz, Somalı 301 madenciyiz. Biz, sendikalaşma hakkı gasp edilen, grevi yasaklanan, hakkını aradığında karşısına her türlü engel ve yasaklar çıkarılan işçileriz. Biz, sendika hakkına sahip çıktığı için yerlerde sürüklenen metal işçileriyiz. Biz, milyonlarız. Biz, “zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlarız.” Biz, işçi sınıfıyız. Bir de biz birlik olmayalım, dağınık, başıbozuk olalım diye işçiler arasına ikilik tohumu serpiştirenler var. Onlar… Yani patronlar sınıfı. Yani çıkarları bizimkinin tam tersi olanlar. Biz yoksullaştıkça zenginleşenler, biz tükendikçe semirenler var tam karşımızda. Yani sömürü çarklarının dönmesinden yana olanlar.
Bizden önce de “yaşamak nedir?” diye soranlar olmuş. Koca cihandaki devasa zenginliği nasırlı elleriyle var eden işçilerin payına neden sadece acı ve yoksulluk düşüyor diye kafa yoranlar olmuş. Bu duruma bir son vermek için bir çözüm yolu bulmuşlar elbet. Buradan bir gelenek yaratmışlar. Onlardan sonraki kuşaklar da bu geleneğe sahip çıkmış. Geçmişi bugüne, bugünü yarına bağlayıp, geleneği geleceğe taşımışlar. Elden ele aktarılmış, yürekten dile, dilden sözlere, sözlerden şiirlere, şarkılara yansımış. Denizlere varmak isteyen nehirler misali, olduğu yerde durmamış.
Bizler de bu geleneğe sahip çıkıyor ve yaşamayı bu nedenle ciddiye alıyoruz. Çevremizde olan bitene kayıtsız kalmadan, bir başkasının karşılaştığı adaletsizliğe “bana ne” demeden, sessiz kalırsak sıranın bize ve başkalarına da geleceğini bilerek, buna karşı mücadele ederek yaşamak gerektiğini biliyoruz. Gözbebeklerimizin ta içinde yeni bir dünyada güneşin doğduğu aydınlık sabahları görüyoruz. Göğe uzanıp yıldızlara salıncak kuruyoruz. Ağız dolusu kahkahalarıyla koşuşturan çocukların, yaşamları boyunca sadece doğdukları gün ağladıkları bir dünya içindir bizim özlemimiz. Biliriz “kahkahanın yanı başı gözyaşıdır” ama varsın bizim dünyamızda bu da mutluluktan olsun.
Suriyeli Bir Emekçinin Düşünceleri
Son Eklenenler
- İngiliz egemenleri, sömürge döneminde ticaret gemilerini, donanmalarını korumak için vahşi bir yöntem geliştirmişler. “Yamyam fare yöntemi” olarak adlandırılan bu yöntem şöyle: Açık denizdeki gemilerde fareler çoğalınca önce bir fare yakalanır, boş...
- Asgari ücret pek çok işçinin beklediğinin tersine 23 bin lirayı bile bulmadı. Utanmadan “işçiyi enflasyona ezdirmedik” dediler, gözlerimizin içine baka baka bizimle dalga geçtiler. Hiçbirimiz bu yalana inanmıyoruz. Çünkü yoksulluğu biz yaşıyoruz,...
- Evlatlarımızın sağlıklı gelişimi, sadece ne yiyip içtikleriyle değil, nasıl bir ortamda, çevrede büyüdükleriyle de ilgilidir. Empati, iletişim gibi sosyal, duygusal ve zihinsel becerileri çevreleriyle etkileşimlerinin izlerini taşır. Çocukların...
- 17 Ocakta okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan yaklaşık 20 milyon öğrenci birinci dönem karnelerini alarak yarıyıl tatiline girdi. Mersin’de Eğitim-Sen ve Özel Öğretmenler Sendikası eğitimdeki sıkıntıları dile getirmek için Yenişehir İlçe...
- Suriye’deki Esad rejimi 8 Aralıkta yıkıldı. Hemen ardından da Suriye’deki savaşın bittiği ve Türkiye’deki Suriyelilerin artık güvenle ülkelerine geri dönebileceği konuşulmaya başlandı. Medyada Erdoğan’ın Suriye politikasının ne kadar başarılı olduğu...
- Sevgili işçi kardeşlerim, bizler yani işçi sınıfımızın örgütlü mücadelesinin bir parçası olanlar, eski kuşaktan işçilerin deneyimlerinden ziyadesiyle istifade etmeyi öğrendik sınıf büyüklerimizden. Bundandır karşımızdaki herhangi bir işçi...
- UİD-DER Müzik Topluluğu (UMUT), Ruhi Su’nun sesinden dinlediğimiz Boşa Didinmek Fayda Vermez şarkısını yeniden yorumladı. Şarkının mücadeleye çağıran sözleri kadar hikâyesi de çok anlamlı. Rusya işçi sınıfının romancısı Maksim Gorki, 1907’de,...
- İşyerinde yeni yıl kutlaması yapmak için işi biraz erken bıraktık. Kutlama için masaları hazırladık, şarkı listemizi ayarladık. İşin yorgunluğunu atıp dinlenecek, uzun uzun sohbet edecektik. Tabii eğlence kısmına geçmeden önce işyerinin şef ve...
- Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 13 Aralıkta başlayan GE Grid Solutions grevinin 33. gününde anlaşma sağlandı. Böylece MESS sözleşmeleri kapsamında 4 işletmede...
- Siyasi iktidarın sahte enflasyon verilerine dayanarak 2025 yılı için kamu emekçilerine yaptığı yüzde 11,54 oranındaki zam, kamu emekçileri tarafından ülke genelinde protesto edildi. 13 Ocakta iş durduran KESK, Birleşik Kamu-İş, Hür-Sen, ASİM-Sen...
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...
- Günümüzde fabrikalarda, işyerlerinde “kolay yoldan para kazanma” hayaliyle şans ve bahis oyunları oynamak gitgide yaygınlaştı. Teknolojiyle birlikte kumarhane herkesin cebine girdi. Her molada, her köşede tüm başlar cep telefonlarına eğiliyor,...
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...