Her Koyun Kendi Bacağından mı Asılır?
Gebze’den bir petrokimya işçisi

Geçmişten gelen koca bir yanılsama, bir inanış vardır. “Her koyun kendi bacağından asılır” diye. Hayatın her alanında, eğitimde, iş hayatında, mahallelerimizde, en temelde de ailede hep duyarız bu lafı. Örgütsüz ve sınıf bilinçsiz kitlelere inandırıcı gelen, aslında büyük bir aldatmacayı gizleyen bir laftır bu.
Ben plastik araba parçaları üreten bir fabrikada çalışıyorum. Bundan yıllar önce işçi arkadaşlarımızla birlik olup zorlu uğraşlar vererek sendikaya üye olduk ve çalıştığımız fabrikaya sendika getirdik. Birlik olmanın ve dayanışmanın ne kadar önemli olduğunun bilincinde bir işçi olarak bölgemizde ve çevresinde meydana gelen grev, direniş mücadelelerini fırsatım oldukça ziyaret ediyorum. Gerek oralardaki işçi kardeşlerimle bir bardak çay içip hal hatır sormaktan, gerekse mücadeleye atılmış sınıf kardeşlerimizle dayanışma için sendikamızın oluşturduğu dayanışma fonlarına katkıda bulunmaktan elimden geldiğince geri durmuyorum. Çünkü işçi mücadelesinin birlik ve dayanışmayla güçleneceğine inanıyorum. Birçoğunuzun da benim gibi düşündüğünüzü biliyorum. Fakat bizlerin dışındaki çoğunluğun benim gibi düşünmediğinin de farkındayım. Hatta çalıştığım fabrikada bile böyle düşünmeyen işçi arkadaşlar var maalesef. Kendi yaşadıklarımdan anlatacağım bu durumu.
Geçen sene Gebze Organize Sanayi Bölgesinde sendikalı olmak istedikleri için işten atılan ve 300 güne yakın direniş mücadelesi veren Flormar işçilerini duymuşsunuzdur. Flormar direnişinin ilk günlerinden itibaren sendikamız bu kardeşlerimize maddi katkı sunmak için bir dayanışma kampanyası başlattı. Fabrikadaki işçi arkadaşlarımla beraber ben de bu dayanışma fonuna katkıda bulundum. Hatta birçok kez bu arkadaşları direniş alanında ziyaret ederek moral vermeye, yanlarında olduğumuzu göstermeye çalıştık. Fakat 300 gün süren bir direnişi sürdürebilmek oldukça zor bir iştir. Direnişin ilerleyen zamanlarında sendikamız destek amaçlı bir dayanışma fonu daha oluşturdu ve bizler de işçiler olarak yeniden katkıda bulunduk. Fakat bazı işçi arkadaşlarımız bu kez önceki kadar istekli yapmadılar bu işi. Hatta bir arkadaşım yanıma gelerek aynen şöyle sormuştu bana: “Ya arkadaş ben yine verdim ama bu sefer pek içimden geçmedi. Tamam, ilkini anladık da bu ikinci sefer ne oluyor?”
Ben de arkadaşıma dönerek “bak arkadaşım ikinci sefer ne oluyor ne demek? Gerekirse üçüncü sefer, hatta onuncu sefer dahi olsa haklı bir mücadele veren bu arkadaşlarımıza elimizden geldiğince destek olmamız lazım. Aylarca düzenli bir maaş almadan bir mücadeleye devam etmek kolay mı sanıyorsun?” diye cevap verdim. Bunun üzerine arkadaşım “orası öyle ama ne yapalım, her koyun kendi bacağından asılır” diye iddiasını sürdürdü. Günümüzde sendika üyesi olmak çok önemli olsa da tek başına sınıf bilinçli olmaya yetmiyor maalesef. Bu söz üzerine ben tekrar konuşmaya başladım ve arkadaşıma “bak, bu hususta yanlış düşünüyorsun” diye söyledim. Arkadaşım “niye ki?” diye sorunca anlatmaya başladım. “Bak şu Flormar fabrikasının yanındaki işyeri başka bir patrona ait değil mi?” “Evet” yanıtını alınca devam ettim: “Bu patronun Flormar patronuna maddi destek verdiğini ve ‘sakın bu fabrikaya sendika sokma. Ben sana destek olurum’ dediğini duymuşsundur öyle değil mi?” “Evet, duydum” dedi. “Peki, GOSB yönetimindeki patronların da Flormar patronuna direnişin en başından beri her türlü desteği verdiğini duydun mu?” Bir kez daha “evet, duydum” dedi. “Peki, sence neden bu patronlar kendilerinin olmayan bir fabrikaya sendika girmesini istemiyor, sendika girmesin diye uğraşıyor, söyleyebilir misin?” diye sordum. Arkadaşım, “neden olacak çünkü Flormar işçileri sendikalı olursa yarın bu patronların işçileri de sendikalı olmaya kalkar. Hakkını aramaya başlar. O yüzden istemiyorlar” diye cevapladı. “Gördün mü bak? Patronlar senin gibi düşünmüyorlar. Onlar ‘bana ne canım Flormar patronu uğraşsın, her koyun kendi bacağından asılır’ ya da ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ demiyorlar. ‘O kaybederse ben de kaybederim’ diye düşünüyorlar. Bir sınıf olma bilinciyle ona göre hareket ediyorlar” diye anlattım.
Evet, işçi kardeşlerim, gerçek olan şu ki, bu hayatta biz işçiler ve patronlar diye iki ayrı sınıf var ve hayat bu iki sınıfın mücadelesi ile şekillenmektedir. Biz işçiler farklı işkollarında, farklı işyerlerinde, çalışıyor olsak bile sanki görünmez bir iple birbirimize bağlıymışız gibidir. İşyerlerinde başarılan sendikal mücadeleler, kazanılan haklar arttıkça sendikalı sendikasız bütün işçiler yararını görür. Aksi olur da şayet sendikal örgütlülüğümüz azalır, kazanılmış haklarımız birer birer kaybedilirse, bu durum hepimizi olumsuz etkiler ve geriye götürür. Öyleyse bize düşen “her koyun kendi bacağından asılır” ya da “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” yanılgısını zihinlerimizden atarak, sınıf bilinciyle dayanışma ve örgütlülüğümüzü yükseltmektir.
Son Eklenenler
- İranlı sınıf kardeşlerimiz, Sizlere Türkiye’den yazıyoruz. Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER) üyesi işçiler olarak sizleri en içten duygularımızla selamlıyoruz. On yıllardır Filistin halkına yönelik zulmünü sürdüren İsrail, bugün ABD’...
- 11 Temmuzda Brezilya’nın birçok kentinde on binler, emek karşıtı politikaları ve saldırgan uygulamalarıyla tanınan eski başkan Bolsonaro’nun yargılanma sürecine müdahale ettiği gerekçesiyle Trump’ı protesto etti. Kenya’da geçtiğimiz yıl vergi...
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 14 Temmuzda Ankara’da bulunan Genel Merkez binasında düzenlediği basın toplantısında 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu İş Sözleşmesi taleplerini ve mücadele programını açıkladı. Basın...
- DİSK Emekli-Sen, 13 Temmuzda Çankaya Zübeyde Hanım Sosyal Tesisleri’nde “Emekli Buluşması” düzenledi. DİSK-AR tarafından hazırlanılan 2025 Emekli Raporu’nun kamuoyuyla paylaşıldığı etkinliğe DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Emekli-Sen Genel...
- Haydarpaşa Dayanışması, son banliyö seferlerinin durdurulduğu 2013’ten bu yana Haydarpaşa Garında her Pazar günü “Ne Otel Ne Müze, Haydarpaşa Gardır Gar Kalacak!” pankartıyla basın açıklamaları gerçekleştiriyor. 13 Temmuz Pazar günü gerçekleştirilen...
- Modern tıbbın temel kurallarından biri elleri çok iyi yıkamak, el hijyenine dikkat etmektir. Peki, el yıkamanın bile geçmişte mücadele konusu olduğunu biliyor muydunuz? Ignaz Semmelweis, 1840’lı yılların sonunda, Viyana’daki bir kadın doğum...
- Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında işçi ücretleri erimeye devam ederken kamudan özel sektöre işçiler, düşük ücretlere karşı mücadele ediyor. Harb-İş Sendikası, 11 Temmuzda Ankara’da basın açıklaması yaparak sefalet zammı dayatmasına...
- Kamu çerçeve protokol süreci uzadıkça uzuyor. Savunma sanayi sözleşmesi hakem heyetine gönderildi. Diğer işkolları ise 3. teklifi bekliyor. Kamu çerçeve protokolü kamu işçilerinin asgari ücretini belirleyen bir protokoldür. Nisan 2024’te Anayasa...
- İspanya’nın Cadiz kentinde 23 Hazirandan bu yana süresiz grevde olan metal işçileri, 8 Temmuzda eylemlerini sonlandırdılar. Yetkili sendika UGT sendikasının işverenle imzaladığı ön anlaşmayı kabul etmeyen yaklaşık 30 bin metal işçisi, 18-19...
- 600 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) görüşmelerinde siyasi iktidarın dayattığı düşük zam oranları sağlık işçileri tarafından “sefalet dayatması” olarak değerlendiriliyor. Yüksek enflasyon ve ağır vergi yükü...
- Gebze Sendikalar Birliği, geçtiğimiz hafta İsrail’in Filistin’deki zulüm ve katliamını protesto etmek için bir eylem organize etti. Biz de UİD-DER’li işçiler olarak, zulme uğrayan Filistinli işçi ve emekçilerin haklı mücadelesine destek olmak için...
- 9 Temmuzda Hindistan genelinde milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi ve genç, Modi hükümetinin işçi düşmanı politikalarına karşı ülke çapında greve çıktı. Kentlerden köylere, fabrikalardan tarlalara kadar yaşamı durduran dev grev, Hindistan’daki tüm...
- Annem, ablamla birlikte dördüncü katta oturur. Sokağa inmez ama mahallede, köyde, Almanya’daki akrabalarda ne olup bittiğini mutlaka bilir. Evden her çıktığımda balkonundadır. Selamlaşır, iki laf ederiz. Başımda bazen UİD-DER yazılı kırmızı şapkam,...