Ateş Böceklerinin Mezarı
Beylikdüzü’nden bir işçi

Kardeşlerim sizlere geçenlerde izlediğim bir filmden bahsedeceğim. Filmimizin adı “Ateş Böceklerinin Mezarı”. Yaklaşık bir buçuk saat süren bir animasyon. Aslında anlatılan sahiden de bizim hikâyemiz, gerçeğimiz. Film şu an bile yanı başımızda ve de dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan kahredici savaşların sadece bir tanesini iki çocuk üzerinden bütün gerçekliği ile aktarıyor. Savaşın acısını hissetmemizi sağlıyor. Ateş Böceklerinin Mezarı, TV tartışma programlarında veya günlük sohbetlerde tüm acılarından sıyırdığımız, adeta bir bilgisayar oyunundan bahseder gibi kullandığımız “savaş” kelimesinin hafifliği ile savaşın insanlara yaşattığı ağır ıstırabın arasında insanî olanla baş başa kalmamızı sağlıyor. Bu savaş karşıtı film “insanca” diye başladığımız herhangi bir cümlenin arkasına yerleştirdiğimiz paylaşmak, adil olmak, sevmek, empati kurmak ve daha nice güzelliklerin savaşın ağır bombaları arasında nasıl da toz duman olduğunu anlatıyor.
Film İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşının Japonya’sında geçiyor. Filmi izlerken iki kardeşin savaşın yaşandığı memleketlerinde nasıl da herkese ve her yere yabancılaştığını; insanların savaşa boyun büktüğü örgütsüz toplumlarda herkesin aslında ne kadar da memleketsiz olduğunu çok iyi anlıyoruz. Bu animasyon daha dün sokakta karşılarına çıkan ya da bir üst geçitte çıplak ayaklarıyla dilenen, haylazlık yapan ya da mendil satan savaş mağduru Suriyeli çocuklara burun kıvırıp “ne işiniz var buralarda, memleketlerinize gidin” gibisinden yaklaşan insanlara da güzel bir ders veriyor. Zira film savaşın olduğu memleket çocukların olamaz. Biz UİD-DER’li işçiler biliyoruz ki savaşları ancak ve ancak örgütlü işçiler bitirebilir. Sermayenin savaşlarla ayakta durmaya çalıştığı günümüzde örgütlü mücadelenin ışığının karanlıkları aydınlatması ateş böceklerinin ışığına benzemez. Örgütlü işçiler ateşi yaktığı zaman çocuklar karanlıkta kalmaz. Mezarlara çocuklar değil umutsuzluk gömülür. Büyük şair Nâzım Hikmet’in dilediği olur. Çocuklar ölmez, doyasıya şeker yer… Biz büyüklere de onları kederle değil mutlulukla izlemek düşer.
Kapıları çalan benim, kapıları birer birer
Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler
Hiroşima’da öleli, oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu
Benim sizden kendim için, hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuklar
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler
Son Eklenenler
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/
- Adana ve Mersin’de faaliyet gösteren Toros Tarım tesislerinde Petrol-İş Sendikasında örgütlü 213 işçi, 21 Mayıs sabahı greve çıktı. UİD-DER’li işçiler olarak grevin 5. gününde Mersin’deki fabrikanın önünde grevci işçilere dayanışma ziyaretinde...
- Nakba’nın 77. yılında dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler, Filistin halkına yapılan zulmü protesto ediyor, şehir meydanlarında kitlesel gösteriler düzenliyor. Dünya genelinde yüzbinlerce işçi ve emekçi, 77 sene önce Filistin halkının...