Deniz Avcıları: Yaşanmamış Bir Tarihin Destanı!
Fatih’ten bir sağlık emekçisi

Tarih kitaplarını düşünelim, içinde yazan her şey gerçek mi? Peki okuduğumuz her şeyi olduğu gibi kabul etmeli miyiz? Yoksa sorgulamalı, araştırmalı, ondan sonra mı benimsemeliyiz? Siz bu soruları düşünedurun, ben de yakın zamanda izlediğim bir animasyon filmine ve bana düşündürdüklerine değineyim. İşçi Dayanışması gazetesinin 168. sayısında çıkan “İşte Kafiye: Yalanlar Farklı, Tuzaklar Aynı” yazısıyla bu animasyonun örtüştüğünü gördüm ve sizinle de paylaşmak istedim.
“Deniz Canavarları” adlı animasyon filmi devasa deniz canlılarının yaşam sürdüğü bir krallığa, yani bir kurgu zamana götürüyor bizi. Deniz canavarı avlarken ölen avcıların çocuklarının kaldığı bir yurtta başlıyor ilk sahne. Bu yurdun Krallık tarafından yaptırıldığını anlıyoruz. Çocukların ellerinde tarih kitapları, soluksuz okuyorlar. Önceki dönemlerde deniz canavarlarının kadınları bahçelerden nasıl sürükleyip kaçırdığı anlatılıyor bu kitaplarda, yakılıp yıkılan şehirler anlatılıyor. Bu kitaplar eskiden nasıl karanlık bir dönem yaşandığını, Krallık sayesinde deniz canavarlarına savaş açılıp o dönemlerin nasıl geride kaldığını anlatıyor. Büyük bir heyecanla gecelere kadar kitapları okuyan çocuklar bir gün avcı olup deniz canavarı öldürme hayali kuruyorlar.
Krallık tarafından devasa deniz canlıları canavar ilan edilmiş, halka da düşman belletilmiş. Halk kandırılmış, krallığın seferber ettiği avcılar masum deniz canlılarını öldürmek için denizlere salınmış. Böylelikle Krallığın halkın gözündeki sarsılmaz iktidarı gün geçtikçe büyümüş. Ta ki yenilmez bir canavara denk gelene kadar! Bu canavar dedikleri deniz canlısı da Kızıl ya da Kızıl Fırtına olarak adlandırılmış.
Kızıl’ı öldürmek için en korkutucu avcılar peşine düşüyor. Hiçbiri başarılı olamıyor. Krallık Kızıl’dan öyle çok korkuyor ki tüm avcıları Kızıl’ın peşine gönderiyor. Kızıl’ın peşinde olan bir gemiye kahramanlık kitaplarını okuyan çocuklarımızdan Maisie de gizlice biniyor. Maisie’nin gemiye kaçak girmesiyle filmin akışı değişiyor, başka bir yöne evriliyor. Gemide Kızıl ile karşılaşıp savaştığı anlarda Kızıl’ın kendisini öldürebilecekken öldürmediğini gören hatta diğer insanlardan korumaya çalıştığını fark eden Maisie, bildiği tüm doğruları sorgulamaya başlıyor. Kızıl’ın aslında korkunç olmadığını masum bir deniz canlısı olduğunu anlıyor. Peki, kitaplar neden tersini söylüyor? Ya ilk kanı akıtan bu canlılar değilse? İyi de durduk yere bunu kim yapmış olabilir? Daha nice soruyu düşünmeye başlıyor ve sonuçta doğruyu buluyor Maisie.
Asıl canavarın Kraliyet olduğunu, tüm bu sahte kahramanlık kitaplarını yazanların, ilk kanı akıtanlar olduğunu öğreniyor. ‘Bitmeyen savaş’ sayesinde egemenlerin krallıklarını genişletip koltuklarını sağlama aldıklarının farkına varıyor. Maisie farkına vardığı bu gerçekleri haykırmaktan da korkmuyor, cesurca kraliyet önünde toplanmış kalabalığa sesleniyor: “Kitaplarımız ve tarihimiz onların anlattığı yalan bir hikâyeydi!” Halk gerçekleri bir bir öğrendikten sonra, elbette ‘Bitmeyen Savaş’ın onca yıkımının da etkisiyle Krallığa karşı isyan ediyor. “Savaş istemiyoruz, ölümler bitsin istiyoruz, bitsin artık bu yıkım” diyerek sarayı ele geçiriyorlar. Askerler de halkla omuz omuza hareket ediyor. Neticede yıkılan bir krallık ve denizlerde yeniden kurulan dostluk!
Filmi bitirdiğimde aklıma İşçi Dayanışması’ndaki yazının şu bölümleri geldi: “İşçi sınıfı örgütsüz olduğunda, tarihten çıkan dersleri unuttuğunda tekrar tekrar aynı tuzağa düşer. Tarihi yazanlar kapitalist efendiler olur. Onların yazdığı ‘tarih şiirinin kafiyesi’ yaşama güzellik katmaz, felâketler getirir… İşçi sınıfı olarak kapitalist egemenlerin bizi benzer yalanlarla aynı tuzağa çekmelerini önlemenin tek yolu tarihe, yaşama, gelişmelere kendi sınıfımızın penceresinden bakmaktır. Kapitalist efendilerin birinin veya ötekinin tarafında değil kendi sınıfımızın saflarında birleşmektir. Tarih bilinciyle donanmak için sınıf örgütlerimize sahip çıkmaktır. Zulüm düzenini yıkma, eşitliğin, özgürlüğün hâkim olduğu bir dünyayı kurma mücadelemizi yükselterek sadece tarih şiirinin kafiyesini değil tarihin akışını değiştirmektir.”
Tarih yazmayı kapitalistlere bırakırsak biz de yanlışa kapılıp gideriz. İşçi sınıfının kazanımlarımıza ve tarihimize sahip çıkmazsak, örgütlü davranmayıp sağa sola savrulursak, bu animasyondaki gibi egemenlerin yazdığı şaşaalı tarihi okurken, dostlarımızla omuz omuza savaşırken buluruz kendimizi. Kendi sınıf örgütlerimizde bir araya gelmeli, sınıfımızın tarihini öğrenmeli ve kendi çıkarlarımız için hareket etmeliyiz.
Son Eklenenler
- Merhaba kardeşler. Biz İstanbul Avrupa Yakasında yaşayan kadınlarız. Kimimiz çeşitli sektörlerde çalışan işçileriz, kimimiz emekliyiz, kimimiz de ev emekçisiyiz. Ankara’dan, Gebze’den UİD-DER’li kadınların 1 Mayıs’ta haykıracakları taleplerini...
- Bizler genç işçi ve öğrencileriz. Kendimizi bildik bileli, “böyle gelmiş böyle gider” denildi bize hep. “Bu insanlardan bir şey olmaz, sen sesini çıkarırsan yalnız kalırsın”… Fakat geçtiğimiz günlerde neredeyse bütün kentlerde işçi ve emekçiler, ön...
- Bugün dünyanın pek çok ülkesinde büyük kitleler, sömürüye, baskılara, emperyalist savaşa karşı meydanlara çıkıyor, isyan ediyor, genel grevler örgütlüyor. Tarih gösteriyor ki sömürüye ve faşizme son verebilecek, kitlelerin isyanını başarıya...
- 1 Mayıs işçilerin çalışma koşullarını düzeltmek için bir araya geldiği tarihsel bir günün adıdır. Bizler de her yaştan, her meslekten işçiler olarak çalışma koşullarımızı düzeltmek için 1 Mayıs’ta bir araya gelmeli, taleplerimizi hep bir ağızdan...
- UİD-DER’li gençler 1 Mayıs’a hazırlanıyor. İstanbul Anadolu Yakasından genç kardeşlerimiz neden 1 Mayıs alanında olacaklarını anlatıyorlar.
- Zenginlerin milyonlarca dolar ödeyerek kendilerine “kıyamet sığınakları” inşa ettirdiklerini biliyor muydunuz? Sığınak deyince aklınıza öyle soğuk ve karanlık, daracık mahzenler gelmesin. Bu sığınaklarda yok yok! Yapay zekâ destekli tıbbi bakımdan...
- Sırrı Süreyya Önder, Türkiye’de önemli bir siyasi figür. Ama biz UİD-DER’li işçiler, onu, önce temsilciliklerimizde, ev buluşmalarımızda izlediğimiz Beynelmilel filmiyle tanıdık ve sevdik. Sonra “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz!”...
- Mersin’de “1 Mayıs: Umut Örgütlü Mücadelede” adlı etkinliğimizin ardından biz emekçi kadınlar olarak 1 Mayıs’ta alanlarda haykıracağımız taleplerimizi dile getirdik. 1 Mayıs coşkumuzla tüm emekçi kadınları 1 Mayıs’ta birlik olmaya, dayanışmaya...
- Hizmet-İş Sendikasında örgütlü Ankara Altındağ Belediyesi işçilerinin 21 Nisanda başlayan grevi devam ediyor. İstanbul Şişli Belediyesi işçileri alacakları ödenmediği için 24 Nisanda belediye önünde eylem yaptı. 31 Mart yerel seçimleri sonrası İzmir...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs, 1886’dan günümüze inatçı bir gelenek olarak yaşamaya devam ediyor. Türkiye’de 1 Mayıs’ın sembolü haline gelen 1 Mayıs Marşı, “Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır...
- UİD-DER, “Umut Örgütlü Mücadelede” şiarıyla işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs hazırlıklarını sürdürüyor. UİD-DER temsilciliklerinde düzenlenen “1 Mayıs: Umut Örgütlü Mücadelede” etkinliklerinde, dünya işçilerinin...
- Bizler Gebze’de yaşayan genç işçiler ve öğrencileriz. İşçi sınıfının mücadele örgütü UİD-DER ile 1 Mayıs alanında sınıfımızın saflarında yerimizi alacağız. Çoktandır başlattığımız çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. İşçi sınıfına yönelik...
- Dev-Sağlık İş Sendikası üyesi sağlık çalışanları ve Petrol-İş Sendikası üyesi petrokimya işçileri düşük ücret dayatmasına karşı mücadelelerini sürdürüyor.