Krizi Emekçi Kadınlara Sorduk

Ekonomik kriz büyüdükçe işçilerin, emekçilerin yaşamını daha fazla zorlaştırıyor. Küçük esnafından işçisine, eğitim emekçisinden kendi hesabına çalışan emekçiye kadar her evde krizin yarattığı olumsuzlukları görmek mümkün. Ekonomik zorluklar emekçileri her boyutuyla olumsuz etkiliyor. Mutsuzluk, umutsuzluk, gelecek kaygısı, aile içi tartışmalar, sosyal ilişkilerden uzaklaşma, işsizlik korkusunun yarattığı basınç giderek artıyor. Emekçi kadınlarla yaptığımız sohbetlerde hem bu durumu hem de altta biriken öfkeyi gördük.
Ekonomik krizle birlikte artan geçim sıkıntısı
Şahnur (ev emekçisi): Eşimi işten çıkardılar. Çocuklarımızın eğitimini etkiledi. Okul eksiklerinin birini aldık birini alamadık. Okul kıyafetlerine zam geldi. Üç çocuklu bir aile düşünsenize, nasıl başa çıkabilir? Geçen, okulda İngilizce kitabı için 70 lira istemişler. “Nasıl vereyim, veremem” dedim para yetmediği için. Kiralara zam geldi. Enflasyon yükseldi. Evden çıkmak zorunda kaldım. Kiralık ev arıyorum şimdi. Ev sahibi 200 lira zam yaptı. Ev ekonomisi tabiri caizse kadının elindedir. Artık yetiştiremiyorum. Alışverişe gittiğimde birini alsam birini alamıyorum. Çay olmuş 30 lira, deterjan olmuş 60 lira. Her şeyden kısmak zorunda kalıyoruz.
Aynur (temizlik işçisi): Zaten sıka sıka geçiniyorduk. Kriz de eklenince geçimimiz hepten zorlaştı. Zengin daha zengin, fakirse daha fakir oldu. Dolar düştü biraz ama fiyatlar yerinde kaldı. Pazara gidiyorum, bakıyorum fiyatlar uçuk. Artık herkes tane tane bir şeyler alıyor pazardan, marketten. Geçen pazarda bir kadın gördüm. Valla kadın 3 tane elma 3 tane de armut almış gidiyor. Bu hale geldik!
Nesrin (öğretmen): Krizin etkisini hem kendi hayatımda hem de okulda fazlasıyla hissettim. Öncelikle yaptığımız market alışverişinde hissettim. Geçen seneyle bu sene arasında çok ciddi bir fark var. Mesela temizlik malzemeleri çok arttı. Geçen sene 20 lira olan tuvalet kâğıdı bu sene 60 liraya çıkmış. Artık daha az alıyorsun, kullanırken daha tasarruflu kullanmaya çalışıyorsun. Faturalar arttı. Bu artışlar aylık bütçemi sarstı. Benim gibi birçok arkadaşım eksi hesaba girmeden aybaşını getiremiyor. Arkadaşlarımın arasında eksi 4000’le kapatan var ayı. Ben o ay eksiye girmemişsem yani sıfıra sıfır bitirmişsem kendimi şanslı hissediyorum. Oğlumun kendisine küçük gelen kıyafetlerini durumunun kötü olduğunu bildiğim velilere veriyorum. Geçenlerde bir velim “hocam senin oğlanın eski çantasını ne yaptın? Duruyorsa ben alabilir miyim?” diye sordu. Ben de “Oğlumun eski çantası yok, üç yıldır aynı çantayı kullanıyor” dedim. Sanırım öğretmen olduğum için çocuğuma her yıl yeni bir çanta aldığımı düşündü. Oysa ben de zor geçiniyorum.
Cansu (ev emekçisi): Pazarda markette her şey almış başını gidiyor. Daha önce 20 liraya pazar yapıyordum şimdi 50 liraya. Neden bu kadar az para derseniz birçok şeyi köyden hallediyorum. Pazara da ucuz alabileyim diye özellikle akşamüstü gidiyorum. Ama şimdi pazarcılar da uyanmışlar. Artık eskisi gibi akşam pazarları ucuz olmuyor. Faturalar iki katına çıktı. 75 lira elektrik faturası geliyordu, en son 126 lira geldi. Köyden getirdiklerim olmasa zor geçiniriz. Tek maaşla geçiniyoruz. İki çocuğumuz var. Asgari ücret alanlar nasıl geçiniyorlar, yetiriyorlar, şaşırıyorum. Geçim çok zorlaştı. İçme suyu olarak aldığımız su ben köye gitmeden önce 6,5 liraydı, şimdi olmuş 11 lira. Çocuklarımız var, geleceğimizden endişeliyiz.
Duygu (işsiz): Ben genç kızken tekstilde çalışıyordum. Benim maaşımla ev geçiniyordu, mesai parasıyla da annem altın alırdı. Çeyizimi o altınlarla yapmıştım. Şimdi mesailerle değil para attırmak geçinecek parayı kazanamıyoruz. Bebeği olanlar mama alamıyor, pirinç unu ile besliyorlar çocuklarını. Televizyonda doktorlar fındık verin, ceviz verin çocuklarınıza diyorlar. İnsanlar çocuğuna mama alamazken ne fındığı, ne cevizi! Ya dalga geçiyorlar ya da bu ülkede yaşamıyorlar!
Kriz sosyal ilişkileri de etkiliyor
Nurcan (ev emekçisi): Hiç bu kadar derin bir kriz hissetmedim ben. Eşim inşaat sektöründe çalışıyor. İşleri küçültmek zorunda kaldı. Borç alarak iş yapmaya çalışıyor fakat iş yaptığı yerler parayı çek ile veriyor. Peşin para çalışamıyor. Bu da hem ev ekonomisini zorluyor hem de aldığı borçları ödemekte zorlanıyor. Artık pazara gitmeye bile korkuyor insan. Kriz sosyal hayatı da etkiliyor. Aman kimse evlenmesin, aman kimsenin çocuğunun doğum günü olmasın diye bile düşünüyor insan. İnsanlarla sosyal ilişki kurmaktan kaçar olduk, bak bu da krizin bir etkisi. Bir çay bahçesinde oturmaktan çekiniyoruz. Eskiden misafir gelince sevinirdik, artık kara kara düşünüyoruz. Hele bir de yatılı misafirse. Et nasıl alacağım, hangi gün neyi pişirsem, 200 lira ile marketten nasıl çıkarım? Hepsini düşünür olduk artık.
Aileler okul masraflarını karşılamakta zorlanıyor
Nesrin: Biz öğretmen olarak sene başında okul için gerekli olan araç gereç listesi verir, velilerden temin etmelerini isteriz. Örneğin A-4 kâğıdı fotokopi çekmek, etkinlik yapmak için çok kullanılır ve biz her veliden bir top A-4 kâğıdı isteriz. En fazla kâğıtta hissettik krizi. Geçen sene bir top A-4 kâğıdı 7 lira iken bu sene 25 liraya alıyorlar. Bu çok ciddi bir fark. Kâğıdın zamlanması kitapları da etkiledi. Geçen sene bir set 30-35 liraya alınabiliyorken bu sene 60 liradan başlıyor. Aslında kâğıdından kalemine bütün kırtasiye malzemelerine yansıdı zamlar. Veliler masrafların arttığını, karşılamakta zorlandıklarını söylüyorlar. Okul kıyafetleri de fazlasıyla zamlandı. Veliler mecburen tek bir okul kıyafetiyle yetinemiyorlar, yedek de almak zorundalar. Aynı şeyi ben de yapıyorum. Geçen sene 20 lira olan pantolon bu sene 35-40 lira olmuş. Bu arada ben en düşük fiyatları söylüyorum. Bu semt görece fiyatların daha uygun olduğu bir semt çünkü. Zamların velileri zorlayacağını, alamayacaklarını bildiğim için velilerden istenilen malzemeleri ben azalttım. Devlet kitapları yetersiz olduğu için kaynak kitap aldırmak zorunda kalıyoruz. Şüphesiz veliyi zorunlu tutmuyoruz ama çocuğunun geri kalmasını istemeyen aileler ne yapıp edip alıyorlar kitapları. Bazı veliler bir seferde kitapları alamayacaklarını ancak taksitle alabileceklerini söylediler bu sene. Ya da bazı veliler yeni defter bile alamayacak durumda olabiliyorlar. Bu durumda onlara geçen yıldan kalan defterlerden bitmeyenleri tekrar kaplayıp kullandırabileceklerini söylüyorum.
Duygu: Okullar çok masraflı. Milli Eğitim’in verdiği kitaplar yeterli olmuyor, öğretmenler ekstra kitaplar istiyorlar. Kâğıt pahalı diyorlar, fotokopi parası istiyorlar. Öğretmen eşofman istiyor, 80 lira. Güya devlet okulu, güya parasız eğitim ama her şeyi masraf.
Aynur: Çocuğum liseye gidiyor. Okulun kantininde her şeyin fiyatı artmış. Tost 2,5 liradan 5 liraya çıkmış. Büyük sınıflar anlaşmışlar. Tost almayalım, protesto edelim, demişler. Elimizden geldiğince evden getirelim demişler. Şimdilik bir indirim olmamış ama devam ediyorlar. Kızıma dedim ki “Sakın alma. Fırından simit al götür, gerekirse arkadaşlarına da al götür ama kantinden tost alma.” Devlet okulunda çay 2 lira olur mu? Bunlar öğrenci, işçi-emekçi çocukları. Fırsatçılar işte.
İşsizlik korkusu artıyor
Cansu: Eşim yemek firmasında çalıştığı için ihale ile ilgili sıkıntılar vardı. İşsiz kalma durumu vardı. Bir aydır bunun stresini yaşıyorduk. Bu hafta derin bir nefes aldık. İşine devam edecek. Onun işsiz kalması geçimimizi zorlaştıracaktı. Borçlarımız da var. Neyle ödeyebilirdik ki! Tek maaşla geçiniyoruz ama aklınıza eşimin yüksek maaş aldığı gelmesin. Yüksek bir ücret almıyor, yoksulluk sınırının altında alıyor. İki çocuğumuz var. Ben de bir ara iş bulup 7 ay bir yerde çalıştım. Fabrika temizliği için aldılar. Önce tek fabrikada çalıştırdılar, sonra diğer fabrika binasına da bakmamı istediler. Derken çay, yemek dağıtımını da bana verdiler. Konuşmama rağmen durumu düzeltmedikleri için işten çıkmak zorunda kaldım.
Duygu: Ben bir eve temizlik yapmaya gidiyordum. Yatılı istediler. Çocuğum olduğu için kabul etmedim. Onlar da başkasını buldular. Ben işsiz kaldıktan sonra eşim de işten atılırsa ne yaparız diye kara kara düşünür oldum. Krizden dolayı küçülmeye gidiyor her yer. Önceden daha yüksek maaşlı bir işe girmesini söylüyordum eşime. Şimdi “aman kıpırdama yerinden, düşük müşük işin var en azından” diyorum.
İşsizlik her geçen gün artıyor. Suriyelilerin zor durumlarından yararlanarak ucuza çalıştırıyorlar. Suriyeli mecburen düşük maaşı kabul ediyor, kabul etmeyen işçi işsiz kalıyor ve bu yüzden Suriyelileri suçluyorlar. Kendimizden geçtik artık çocuklarımız için endişeleniyoruz. Bu çocukları nasıl bir gelecek bekliyor, bilemiyoruz. İnsanlar artık mutlu değiller.
Hükümetin önlem adı altında yaptıkları çözüm değil
Cansu: Hükümetin krizle ilgili yaptıkları sorunu çözmez. Göstermelik yapıyorlar. Zabıtalar pazara gidiyor, bazı küçük marketlere gidiyorlar, denetleme yapıyorlar. “Biz bir şey yaptık” diyorlar. Peki, kurumsal marketleri kim denetleyecek? 12 bin gıda ürünü var. Bunun 50 tanesinde indirime gidiliyor. O da yüzde 10 oranında. Diğer binlerce ürün olduğu gibi yerinde duruyor. Yaptıkları mantıksız.
Aynur: Devlet gıda maddelerinde yüzde 10 indirim olacak dedi. Önce üç kere zam yap, sonra indirim olacak de! Haberlerde izledim. Çiftçi domates 60 kuruş diyor. Biz alıyoruz en az 6 liraya. Devlet bunlara neden müdahale etmiyor? Ya da şimdiye kadar neredeydi bunca fiyat farkı varken? Bunlar bizim için çözüm olamaz. Asıl olarak ücretleri arttırmaları lazım. Gelen zamlar karşısında ücretlerimiz eriyor. Asgari ücret alıyorum çalıştığım işyerinde. Asgari ücret zammı yapılacağında enflasyon oranına da bakıyorlar. Asgari ücret döneminde enflasyon oranını düşük gösteriyorlar. Ücretlerimize neden gerçek enflasyon oranı kadar zam yapılmıyor?
Duygu: Yüzde 10 indirim diyorlar. Önce 5 liralık şeyi 10 liraya çıkardılar. Sonra 9 liraya düşürüp indirim yaptık diyorlar. Ortada bir fatura var, bunu sadece bizim sırtımıza yüklüyorlar. Hep işçilerden kısıyorlar, biraz da saray harcamalarınsan kıssınlar!
Nurcan: Esnafa indirim yap diyorlar ama küçük esnaftan aldıkları vergiyi indirmiyorlar. Her şeyi işçinin, halkın sırtına yüklüyorlar.
Borçla tasarruf yapmaya çalışıyoruz
Nesrin: Biraz para biriktirebilmek için gün yapıyoruz mesela. Gün parasını bile eksi hesaptan çektiğimiz oluyor. Yani borçla tasarruf yapmaya çalışıyoruz. Eşimle konuşurken “yine eksiye düştük bu ay” dediğimde “ya biz yine eksi 300, eksi 500’deyiz. Millet eksi 3000’lerde” diyor. Kıyaslama yapıyoruz, biz yine iyiyiz diyoruz. Çünkü bizim tek çocuğumuz var ve benim okulumda okuduğu için servis parası vermek zorunda kalmıyoruz. Öğretmen olduğum için yardımcı kitapları kırtasiyeden daha uyguna alabiliyorum. Ben avantajlı oluyorum bu durumda. Ama birkaç çocuğu olan, çocuğunu başka okullara gönderen arkadaşlarımın çok ciddi masrafları oluyor. Kendi adıma tek çocuğum olduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
Boşanmalar artıyor
Cansu: Tokatlıyız. Turhal ilçesinde boşanmalar artmış. Neden diye sorarsanız geçim sıkıntısından dolayı. İlçede devlete ait sigara fabrikası vardı. Önce onu kapattılar. Ardından şeker fabrikasını kapattılar. İki bine yakın işçi işinden oldu. Bunları aileleriyle birlikte düşündüğünüz zaman bayağı bir nüfus ediyor.
Tepki göstermek gerekiyor
Aynur: İki yeğenim var. İkisi de sağlıkçı. Üniversite kazandıkları illerde hükümet hastane açacak diye oylarını AKP’ye vermişler. İş kapısı olur diye düşünmüşler. Ama şimdi pişmanlar. Öğrenci oldukları için geçinmeleri zorlaşmış. Bir yeğenim annesini sürekli arayıp para bitti diyormuş. Yetiremediğini söylüyormuş. Geçen beni aradı, “lanet olsun, niye bunlara oy verdim ki” dedi. Kızımın okulunda çocukların kantin zammına karşı yaptıkları güzel bir şey. Birlikte davranıyorlar. Toplum da böyle olmalı krizin etkilerine karşı. Bir taraftan gittikçe geriye gittiğimizi düşünerek umutsuzluğa kapılıyorum. Ama sonra diyorum ki dibe vurmadan çıkış olmayacak. İnsanlar belki gözlerini açar o zaman.
Nesrin: Toplu bir şekilde ses çıkarmak lazım diye düşünüyorum. Sendikal örgütlerimiz olsun, işçi örgütleri olsun, herkesin bir araya gelip bu konuda ses çıkarması lazım. OHAL yürürlüğe girdiğinden bu yana sendikal örgütlülükler çok zayıfladı ve herkesin üzerine adeta ölü toprağı serpildi. Bireysel olarak bir araya gelip konuşuyoruz ama toplu olarak bir şey yapmaya gelince öyle kolay olmuyor. Öğretmenler odasına gel, herkesin şikâyet ettiğini görürsün. Ama hadi birlikte bir şey yapalım dediğin zaman insanlarda başıma bir şey gelir mi korkusu var.
Bizim bugüne kadar yapabildiğimiz tek şey olumsuz bir yasa çıkarılmak istendiğinde bunun olmaması gerektiğine dair basın açıklaması yapmak oldu. Ama bunlar çok yetersiz kalıyor ve duyulmuyor. O yüzden kitlesel bir şekilde bir araya gelip tepkimizi ortaya koyarak, memnuniyetsiz bir kitle olduğunu tepedekilere gösterebilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Mesela geçen seneki 1 Mayıs’ın kitleselliği çok anlamlıydı ve beni umutlandırmıştı. Değişik gruplardan insanlar bir araya gelmişti ve çok güzel olmuştu.
Daha çok insanın, daha çok şey öğrenmesi gerekiyor. Biz daha çok insana ulaşabilmeli, sorunlarımızı daha çok gündem etmeliyiz. Çünkü medyada öyle bir ambargo var ki, çoğu şeyden insanların haberi olmuyor. Mesela üçüncü havalimanında ne olduğunu çok insan bilmiyor. Bu konuda elimizden ne gelirse yapmalıyız.
Cansu: Bir yerden duymuştum. Yurtdışında benzine zam gelmiş, herkes arabalarını olduğu yere bırakmış, zammı protesto etmek için kontak kapatmış. Bizde de böyle olmalı. İnsanlar tepki göstermeliler. Sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye’de bir şeyler olmalı. Örgütlü olmak güzel. Birlikten kuvvet doğar.
Duygu: Bütün insanların silkelenmesi lazım. Nereli olursa, ne düşünürse düşünsün bir araya gelmesi lazım. Kriz döneminde nasıl Yunanistan’da insanlar bir araya geldiyse, hep birlikte hayır dedilerse yanlış politikalara, biz de aynısını yapmalıyız, bir araya gelmeliyiz.
Sadece Hayatta Kalıyoruz
Koşun İndirim Var!
Son Eklenenler
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...