Arabulucular Yargı Yükünü %70 Hafifletmiş!

31 Ocakta Ankara’da gerçekleştirilen Birinci Yılında Dava Şartı Arabuluculuk Sempozyumu’nda konuşan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, işçi ve patron arasındaki uyuşmazlıkları çözmek için getirildiği söylenen arabuluculuk sistemini değerlendirdi. Gül’ün değerlendirmeleri Sabah, Milliyet gibi pek çok gazete manşetine ve televizyon haberine “Arabulucular Yargı Yükünü %70 Hafifletti” başlığıyla yansıdı. Gelin, güzel bir gelişme gibi yansıtılan bu ifadeye kısaca değinelim ve gerçeklere, arabuluculuk uygulamasının işçilerin yaşamındaki gerçek etkilerine bakalım.
31 Ocakta Ankara’da gerçekleştirilen Birinci Yılında Dava Şartı Arabuluculuk Sempozyumu’nda konuşan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, işçi ve patron arasındaki uyuşmazlıkları çözmek için getirildiği söylenen arabuluculuk sistemini değerlendirdi. Gül’ün değerlendirmeleri Sabah, Milliyet gibi pek çok gazete manşetine ve televizyon haberine “Arabulucular Yargı Yükünü %70 Hafifletti” başlığıyla yansıdı. Gelin, güzel bir gelişme gibi yansıtılan bu ifadeye kısaca değinelim ve gerçeklere, arabuluculuk uygulamasının işçilerin yaşamındaki gerçek etkilerine bakalım.
Öncelikle arabuluculuk nedir ve neden böyle bir sisteme ihtiyaç duyulmuştu bunları hatırlayalım. İşçi ile patron arasında meydana gelecek anlaşmazlıkları çözmek üzere devreye sokulduğu söylenen arabuluculuk sistemi, 2018 yılının Ocak ayında zorunlu hale getirilmişti. O zamandan bu zamana işçiler ve patronlar arasındaki herhangi bir uyuşmazlık durumunda taraflar mahkemeye gitmeden önce arabulucuya başvuruyor. Bu kapsamda kanunlardan, bireysel ya da toplu iş sözleşmelerinden doğan her türlü alacak davalarında, işe iade talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurulması dava şartı olarak aranıyor. Yani haksız yere işten atılan ya da bir alacağı gasp edilen işçi, arabulucuya başvurmadan dava açamıyor. İktidar tarafından bu düzenlemenin yargı yükünü hafifletmesinin yanı sıra işçilere de yarar sağlayacağı iddia edilmişti. Fakat düzenlemenin yasalaştırılmaya çalışıldığı günlerde de dikkat çektiğimiz gibi gerçek durum böyle değil!
Öncelikle arabuluculuk sistemiyle birlikte işçiler bir yıldır daha kolay baskı altına alınmaya başlandı. Uzun ve masraflı dava süreçlerinden dem vuran patronlar ve kimi arabulucular, önerdikleri düşük tekliflere işçilerin razı olmasını dayattılar, dayatıyorlar. Yani işçilere ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Mesela patrondan 50 bin liralık alacağı olan işçiye 15 bin lira, 60 bin lira alacağı olan işçiye 25 bin lira teklif ediliyor. İşçiler de toplu paraya ihtiyaç duyduklarından ve elbette örgütsüz olduklarından dolayı hak ettiğinin çok altındaki bu teklifleri kabul etmek zorunda kalıyor. Böylece bile bile lades demiş oluyor. Hal böyleyken arabuluculuk sisteminin işçilere yarar sağladığını iddia etmek, yalan söylemek anlamına gelmiyor mu?
Büyük bir patron örgütü olan TOBB’un Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu aslında durumu özetlemişti. Hisarcıklıoğlu arabuluculuk sistemi hakkında şöyle konuşmuştu; “ Özellikle iş mahkemelerindeki davalarda, işveren yüzde 99 haksız çıkıyordu. Bunu değiştirmek üzere, zorunlu arabuluculuk sisteminin uygulamaya alınmasını sağladık. Aylar, hatta yıllar süren davalar, artık günler-haftalar içinde çözülüyor. Bu vesileyle, bizlere her zaman destek olan sayın cumhurbaşkanımıza, başbakanımıza, bakanlarımıza ve Meclis’imize, bizimle birlikte çalışan, emek veren bürokratlarımıza, camiamız adına teşekkür ediyorum”. Arabuluculuk sisteminin hangi sınıfın yararına olduğuna ve ne için getirildiğine ilişkin başka söze ne hacet!
Peki, arabuluculuk sisteminin uygulamaya sokulmasının üzerinden geçen bir sene içinde ne oldu? Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, konuyla ilgili sempozyumda şöyle konuştu; “Uygulamanın ilk bir yılında, yaklaşık 355 bin uyuşmazlığın yüzde 70’i arabulucular önünde çözüme kavuştu. Sadece yüzde 30’luk bir kısım mahkemelerin önüne taşındı. 2017 yılında iş mahkemelerine açılan dava sayısı 210 bin civarındayken, 2018 yılında bu rakam da 92 bine gerilemiştir. İstatistiklere yansıyan uygulama başarısının dünyada emsali yoktur.” Bakanın açıkladığı verileri, yukarıdaki bilgiler ışığında yorumladığımızda on binlerce işçinin zorunlu arabuluculuk sisteminden olumsuz etkilendiğini, haklarının gasp edildiğini söylemek hiç de gerçek dışı değil! Anlaşılan yargının ve patronların yükü hafiflemiş ama yük işçinin sırtına bindirilmiş, patronların medyası ise sihirli sözcüklerle manşetler atarak hak gaspını cilalamanın derdinde!
Arabuluculuk sistemi henüz yasa tasarısıyken bir petrokimya işçisi UİD-DER’e gönderdiği “Sinsi Timsahlar ve Zorunlu Arabuluculuk Sistemi” başlıklı mektubunda bir kıssa anlatmış, yasanın ne getirip ne götüreceğine işaret etmişti. Bu kıssada işçiler becerikli, maharetli ve çalışkan karıncalar, patronlar ise yan gelip yatan timsahlardı. İşçi arkadaşımız gazetesiyle, televizyonuyla patronların medyasını bet sesli kargalara, arabulucuları ise hilekâr ve kurnaz tilkilere benzetmişti. Timsahların, tilkilerin, kargaların nasıl da iş birliği içinde örgütsüz karıncaların haklarını gasp ettiğini anlatan işçi, karıncaların ancak örgütlü olması gerektiğine vurgu yapmıştı. Timsahıyla, tilkisiyle, kargasıyla patronlar sınıfı işbaşında kardeşler, karıncaların yani işçilerin de hakları için birleşmesi ve mücadele etmesi gerekiyor. Başka yol yok!
Son Eklenenler
- 14 Temmuz 2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yasa değişikliğiyle turizm sektöründe çalışan işçilerin hafta tatili hakkı fiilen gasp edildi.
- Ne acıdır, barış sözcüğü ağzımızdan çıkar çıkmaz yüreğimizde savaşın gölgesi belirir. Gözlerimiz dolar, sesimiz titrer, mahzunlaşırız çocuklar gibi. Oysa ne güzeldir kim bilir ağzımızdan taşan gülücüklerle, yüreğimizden kopan kardeşlik türküleriyle...
- Siyasi iktidar zeytinlikleri yok edecek yeni bir torba yasayı Meclise sundu ve Temmuz sonuna kadar yürürlüğe sokmaya hazırlanıyor.
- İşçiler, emekçiler, emekliler, gençler, yani toplumun ezici çoğunluğu için geçinmek, yaşamını sürdürmek giderek daha da zorlaşıyor. Öte yandan işçi ve emekçiler “bunlar daha iyi günlerimiz” diyerek bu zorlukların aşılabileceğine dair bir umut...
- Zeytinliklerin, ormanların, tarım arazilerinin sermayeye peşkeş çekilmesinin önünü açacak olan ve kamuoyunda “süper talan yasası” olarak adlandırılan “Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, Meclis Genel...
- İşçiler, emekçiler, emekliler, gençler, yani toplumun ezici çoğunluğu için geçinmek, yaşamını sürdürmek giderek daha da zorlaşıyor. Öte yandan işçi ve emekçiler “bunlar daha iyi günlerimiz” diyerek bu zorlukların aşılabileceğine dair bir umut...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) şirketleri İZDOĞA, İZBETON, İZULAŞ ve 185 İZSU çağrı merkezinde işten atılan 368 Belediye-İş Sendikası üyesi işçi, işlerine geri alınma talebiyle mücadele ediyor. İşten atılan işçiler arasında 1,5 senelik genç...
- İranlı sınıf kardeşlerimiz, Sizlere Türkiye’den yazıyoruz. Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER) üyesi işçiler olarak sizleri en içten duygularımızla selamlıyoruz. On yıllardır Filistin halkına yönelik zulmünü sürdüren İsrail, bugün ABD’...
- 11 Temmuzda Brezilya’nın birçok kentinde on binler, emek karşıtı politikaları ve saldırgan uygulamalarıyla tanınan eski başkan Bolsonaro’nun yargılanma sürecine müdahale ettiği gerekçesiyle Trump’ı protesto etti. Kenya’da geçtiğimiz yıl vergi...
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 14 Temmuzda Ankara’da bulunan Genel Merkez binasında düzenlediği basın toplantısında 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu İş Sözleşmesi taleplerini ve mücadele programını açıkladı. Basın...
- DİSK Emekli-Sen, 13 Temmuzda Çankaya Zübeyde Hanım Sosyal Tesisleri’nde “Emekli Buluşması” düzenledi. DİSK-AR tarafından hazırlanılan 2025 Emekli Raporu’nun kamuoyuyla paylaşıldığı etkinliğe DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Emekli-Sen Genel...
- Haydarpaşa Dayanışması, son banliyö seferlerinin durdurulduğu 2013’ten bu yana Haydarpaşa Garında her Pazar günü “Ne Otel Ne Müze, Haydarpaşa Gardır Gar Kalacak!” pankartıyla basın açıklamaları gerçekleştiriyor. 13 Temmuz Pazar günü gerçekleştirilen...
- Modern tıbbın temel kurallarından biri elleri çok iyi yıkamak, el hijyenine dikkat etmektir. Peki, el yıkamanın bile geçmişte mücadele konusu olduğunu biliyor muydunuz? Ignaz Semmelweis, 1840’lı yılların sonunda, Viyana’daki bir kadın doğum...