Para Kazanınca Üzülenler!
Gebze’den bir petrokimya işçisi

Ayın beşi geldiğinde bizim maaş günümüzdür. O gün de ayın beşiydi ve iş çıkışı bankaya uğrayıp maaş çekeceğiz. Vardiya amiri muhasebeden aldığı maaş bordrolarını dağıtmak için tezgâhları tek tek dolaşırken hepimiz bu ay ne kadar maaşımız olduğunu çok merak ediyoruz, bordromuz gelse de hesabımıza ne kadar para yatmış görsek diye bekliyoruz. “Hâlbuki ne var merak edecek? İnsan aldığı maaşı bilmez mi?” diye düşünmeyin, bu hikâye kazandığı paraya sevinemeyenlerin, bir ayı öbür ayını tutmayanların hikâyesi.
Ayın beşi geldiğinde bizim maaş günümüzdür. O gün de ayın beşiydi ve iş çıkışı bankaya uğrayıp maaş çekeceğiz. Vardiya amiri muhasebeden aldığı maaş bordrolarını dağıtmak için tezgâhları tek tek dolaşırken hepimiz bu ay ne kadar maaşımız olduğunu çok merak ediyoruz, bordromuz gelse de hesabımıza ne kadar para yatmış görsek diye bekliyoruz. “Hâlbuki ne var merak edecek? İnsan aldığı maaşı bilmez mi?” diye düşünmeyin, bu hikâye kazandığı paraya sevinemeyenlerin, bir ayı öbür ayını tutmayanların hikâyesi.
Ustabaşı birinci tezgâhta çalışan Hasan ustaya bordrosunu uzattı. Hasan usta yılların işçisi, 51 yaşında, gençliğinden beri fabrikalarda çalışıyor, bizim fabrikanın da en kıdemlisi. Bordrosunu aldı, açma şeridini özenle koparıp bordroyu okudu. O da ne, morali çok bozuldu. Bu ayki maaşı herhalde beklediğinden daha düşük yatmış. İkinci tezgâhta Mesut var. O bizim en gencimiz, henüz 22 yaşında babasını küçük yaşta kaybetmiş. Evin bütün sorumluluğunu omuzlarında taşıyor. O da aldığı bordroyu açıp maaşına baktı ve onun da suratı asıldı. Kızgınlıkla bordroyu buruşturup çöp kovasına fırlattı. Ustabaşı üçüncü tezgâha geldi. Necla ablaya bordrosunu uzattı. Necla abla evli, üç çocuk annesi bir işçi arkadaşımızdır. Konuştuğu vakit; “üç çocukla geçim çok zor” diye anlatır. “Mecburum çalışmaya, kocama destek olmaya, iki kişi bir eve zar zor yetiyoruz” diyor. Necla abla da bordrosuna baktı ve hiç hoşuna gitmediği yüzünden okunur bir ifadeyle başını sağa sola salladı, morali bozuk bir şekilde çalışmaya devam etti. Dördüncü makinede Talip usta çalışıyor. Has be has Karadenizli, kendisi tam bir Laz uşağıdır. Talip usta da amirinin uzattığı bordroyu pek meraklı bir acelecilikle açtıktan sonra önce derin bir iç geçirdi. Sonra da “Allahum sen büyüksun, sen halumuzu göreysun” dercesine gözlerini fabrikanın tavanına dikti. Bu hadise sırasıyla tüm tezgâhlarda üç aşağı beş yukarı aynen cereyan etti. Her tezgâhta bordroyu eline alan genç işçi, yaşlı işçi, erkek işçi, kadın işçi fark etmez merakla yatan maaşına baktı ve canı sıkılarak çalışmaya devam etti.
Ben plastik araba parçaları üreten bu fabrikadaki en son tezgâhta çalışıyorum ve nihayet sıra bana geldi. Ustam elinde kalan ve bana ait olan son bordroyu teslim etmek için yanıma vardı. Bordromu aldım, ben de herkes gibi bu ayki maaşımı merak ediyordum. Üç aydır %27’lik vergi dilimindeyim. AGİ ile beraber 754 lira maaş yatmış. Böylelikle avansımla beraber bu ayki toplam maaşım 1,614 lira oldu. Aralık ayı maaşım az daha asgari ücretin altında kalacakmış. Şimdi bütün hesaplarım şaştı, “bari yatan para bankaya ödediğim krediye yetseydi” diye düşünerek çalışmaya devam ettim.
Yemek molasında konuyu arkadaşlarıma açtım; “Ya arkadaşlar bu ay ne kadar az maaş aldık. Bana yatan para kredimi bile ödemeye yetmedi. Mecburen birilerinden borç alarak halledeceğim” diye. Arkadaşlarım da konudan çok muzdarip, bir dokunsan bin ah işitiyorsun. Önce ihtiyar Hasan usta aldı sözü; “Sorma evlat” dedi. “Bu vergiler büktü belimizi, bordroyu elime aldığımdan beri düşünüyorum ay sonunu nasıl getireceğim?” Ondan Necla abla aldı sözü; “Hasan abi çok doğru söylüyorsun. Ben de bordroda yatan parayı görünce moralim çok bozuldu. Güya bugün maaş yattı bize, ya insana para geldiğinde canı sıkılır mı?” Genç Mesut devam etti; “siz abilerim, ablalarım bazen şakayla karışık bana soruyorsunuz; neden evlenmiyorsun? Yaşın geçiyor, daha ne bekliyorsun?” diye. “Ya farz edin ben kız istemeye gittim. Kızın babası sorduğunda oğlumuz kaç para maaş alıyor? Ben ne derim adamcağıza? Valla bilmiyorum. Ocakta başka, Haziranda başka, Eylülde başka, Aralıkta başka alıyorum mu diyeyim?” Bu yakınma, dinlenme alanında kahkahaların yükselmesine sebep oldu. En son sözü alan Laz uşağı Talip usta Mesut’a cevap verdi; “Ula uşağum sen yine şükret haluna ki bekâr adamsun. At yok avrat yok. Benum bordromda toplam kazancum 48 bin lira yazayi. Vallahi bu kadar para benum cebume girmedi. Evume hiç girmedi. Şimdi ben yanlişlukla evde duşursem bu bordroyi, haçan hanum bulsa demez mi baa? ‘Ula gözün kör olsun herif sen bu parayi başka karilerle mi yedun?’ diye”
Hepimizin çalıştığı fabrikalarda, işyerlerinde buna benzer bir sohbet muhakkak yaşanmıştır. Çünkü çarkı bozuk bu düzende gelir dağılımı adaletsizliği gibi, vergi adaletsizliği de kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla tüm işçi sınıfının ortak problemidir. Yılın on iki ayı gece gündüz, dur durak demeden çalıştığımız halde evimize ancak on aylık maaş götürebiliyoruz. Kiramız, faturalarımız, kredi borçlarımız her ay sabit fakat kazancımız yılın başında farklı, ortasında farklı, sonunda farklı. Şimdi sorarım size zengine dokunmayan, yoksuldan katlayarak alan adalet mi olur?
Son Eklenenler
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...
- Bombalarla yerle bir edilen Gazze’de artık ne sokak kaldı ne okul ne hastane… Ölüm çok, açlık derin… Açlığın ne olduğunu bilenler, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” der. Çünkü açlık, insanın canının yavaş yavaş çekilmesidir, gözünün gördüğüne...