Buradasınız
İşsizlik ve İş-Kur’un Bize “İyilikleri”
Sultanbeyli’den işsiz bir işçi
Merhaba arkadaşlar,
Ben yaklaşık 4 aydır işsiz bir işçiyim. İşsiz kalmadan önce çalıştığım işyerinde tam 4 yıl çalıştım. Bu 4 yılın sonunda “düzene uyum sağlayamama” gerekçesiyle işten çıkarıldım. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi gerçek neden aslında farklıydı. Kendi ellerimizle kendimizi işsizliğe ittik diyebilirim. Çalıştığım bölümde 4 kişilik iş yükünü kendi kendimize 3 kişiye düşürünce patrona artı sağlarken bizim payımıza ise işsizlik düştü.
Ben bu bedeli 4 aydır her biri diğerinden beter çalışma koşulları olan işyerlerine müracaat etmek zorunda bırakılarak ödüyorum. “Zorunda bırakılarak” diyorum çünkü bu görüşmelerin neredeyse tamamını İş-Kur’un gönderdiği işyerleriyle yapıyorum. Benden 4 yıl boyunca kesilen işsizlik primini şimdi işsiz kalınca işsizlik ödeneği olarak almaya başladım. Ancak bir an önce “bu haksız kazanca” son vermek isteyen İş-Kur beni bir işe yerleştirebilmek için birbirinden alakasız, aynı zamanda benim yaşadığım bölgeden de oldukça uzak bölgelere iş görüşmesine gitmeye mecbur bırakıyor.
Bu görüşmelerde hani neredeyse bir tiyatro oyunu çıkaracak trajikomik diyaloglar yaşıyorum. Bunların birkaçından bahsetmeden önce İş-Kur’un çalışma sisteminden biraz bahsetmek istiyorum. İş-Kur öncelikle kayıtlı işçilere iş olduğuna dair bir mesaj gönderiyor. Bu mesajın size gelmesinin ardından en kısa zamanda İş-Kur’a gidiyorsunuz. İş-Kur size yönlendirdiği işyerinin bilgilerinin yer aldığı bir evrak veriyor. Siz bu evrakı yanınıza alıp gönderildiğiniz firmaya görüşmeye gidiyorsunuz. Görüşme olumsuz sonuçlanırsa “işe alınmadı” kaşesi ve imza alarak evrakı tekrar “ulak” misali İş-Kur’a geri götürüyorsunuz. Bu gereksiz gel-git trafiğinde işsiz halinizle harcadığınız yol parasını bir düşünün. Tabii İş-Kur’un tek güzelliği bu değil. Mesela işi beğenmeme hakkınız yok. Burada inisiyatif sadece işverene veriliyor. Yani işveren sizi beğenmeyebilir ama sizin böyle bir lüksünüz olamaz! Dolayısıyla burada iş artık sizin ikna yeteneğinize kalıyor. Şayet iş size uymuyorsa ağzından girip burnundan çıkarak görüşme yaptığınız kişiden “işe alınmadı” kaşesi alabilirsiniz.
Gittiğim bir firmada kapıda güvenlik olarak 16-17 yaşlarında biri karşıladı beni.Görüşme yapmak üzere içeri girdiğimde ise sadece bir masa ve bir sandalyenin olduğu bir odaya alındım. Tabi ki o tek sandalyede ben oturmadım. Komutan-asker misali 25 dakika boyunca ayakta hazır ol vaziyette bana yöneltilen soruları cevaplandırdım. Bu durum zaten firmaya ilişkin bir fikir vermişti. Artık tek derdim bir önce “işe alınmadı” kaşesi alarak oradan uzaklaşmaktı.
Görüştüğüm pek çok işyerinde ortak sorun uzun çalışma saatleri ve düşük ücretlerdi. Ancak İş-Kur’un aynı gün içinde birbirinden çok uzak noktalara göndermesine daha fazla dayanamayan ben, artık önüme ilk çıkan işyerine girebilecek “kıvama” gelmişti. İş-Kur sonunda amacına ulaşmıştı. Bunun üzerine içinde bulunduğum psikolojik durumun da etkisiyle en kabul edilebilir şartları olduğu izlenimi veren bir fabrikada işe başladım. Ancak ne yazık ki iş bulmuş olma sevincim sadece 2 gün sürdü. İş görüşmesinde bana her gün 2,5 saat zorunlu mesai yapıldığını söylemişlerdi fakat akşam yemek vermedikleri gibi “küçük” bir ayrıntıyı atlamışlardı. Sabah 8’de işbaşı yaptım. 12.30’da öğle yemeği yedik. 4’te çay paydosu vardı. 10 dakikalık dinlenmenin ardından başlayan çalışma temposu dinlenme, yeme-içme olmaksızın saat 20:30’a kadar devam etti. İşçilere sorduğumda her gün bu şekilde çalıştıkları yanıtını aldım. İdareye sorduğumda ise sistemin böyle işlediğini, işçilerin de yemek gibi bir talebi olmadığını söylediler. Yani yemek gibi en temel insani ihtiyaç “talep” üzerine karşılanıyormuş!
İşsiz bir insanın psikolojisi de çok farklı oluyor. Önüne gelen ilk işe her koşulu kabul ederek girmesinin en büyük sebeplerinden biri de çevre baskısı oluyor. Ne yazık ki çoğu durumda çevre işsizliği kişinin kendisinin sorunlu olmasına bağlıyor. Dolayısıyla da diyelim ki iş aradığınız bir akşam evinize dönerken mahallede kiminle karşılaşsanız “hâlâ iş bulamadın mı?” sorusunu farklı kinayeli nağmelerde duyabiliyorsunuz. İşsiz işçi hem geçim derdi hem de çevrenin bu şekildeki basıncı nedeniyle her koşula razı bir vaziyette çalışmayı kabul etmiş oluyor.
Halen işsiz bir işçi olarak çevreden gelen yersiz sorulara maruz kalıyor ve İş-Kur’un gönderdiği zorunlu görüşmelere gitmeye devam ediyorum. Çok iyi biliyorum ki bu sorunu sadece ben yaşamıyorum. Bu ülkede hatta dünyada benim gibi milyonlarca işsiz var. Bu sorun aslında kişi sorunu değil sistem sorunudur. Kapitalizm var olduğu sürece işsizlik olacak, çalışan işçilere ise daha fazla iş yükü binecek ve işçiler işsiz kalma korkusuyla daha da kötü koşullarda çalışmaya devam edecekler. Bu sorundan kurtulmanın tek yolu örgütlenmektir. Nasıl ki işverenlerin MÜSİAD, TÜSİAD, TİSK gibi örgütleri varsa işçilerin de kendi örgütlerini oluşturmaları ve onlara sahip çıkmaları gerekiyor.
“Azalan” İşsizlik, Artan İş Kazaları!
Son Eklenenler
- Topraktan başını güneşe uzatan filiz, meyve veren dal, ana rahminden kopup emekle, sabırla büyütülen çocuk… Yeşeren, serpilip gelişen, bugünden yarına geleceğe dönüşen yaşam… Biz emekçi kadınlar yaşam zahmetsiz, kahırsız, mutlulukla aksın isteriz....
- Burjuva partilerin vekil adayları seçim zamanı bizdenmiş gibi görünüp türlü vaatlerle oyumuzu almaya çalışırlar. Seçim biter bitmez sonraki seçime dek bizi umursamazlar. İşçi ve emekçilerin haklarına saldırı, sermaye sahiplerine kıyak anlamına gelen...
- 57 gündür direnişte olan Polonez işçileri gece ve gündüz fabrika önünde direnerek, polisin baskısına boyun eğmeyerek mücadele ediyor, sendikal haklarının tanınmasını istiyor. Antep’te bulunan Akcanlar Tekstil işçileri de 7’li vardiya sistemi...
- Soma Katliamında sorumluluğu olan ve daha önce yargılanmayan 28 kamu görevlisinin 10 yıl sonra yargılanmaya başlandığı davanın ikinci duruşması 12 Eylülde Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıklar bir kez daha mahkemeye getirilmezken, sanık...
- 78’liler Hareketi, 12 Eylül askeri faşist darbesinin 44. yılında İstanbul Taksim Kazancı Yokuşunda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya 20’nin üzerinde kurum temsilcisi ve UİD-DER’li işçiler katıldı. “12 Eylül Tekçi Rejimle İç İçe Sürüyor”...
- İşçi sınıfının genç ve çalışkan evlatları, hepinize sınıfımızın samimi sıcaklığıyla merhabalar. Her birinizin mutlaka duyduğu, gördüğü, alıp okuduğu, hatta belki arkadaşlarınıza da önerdiği kişisel gelişim kitapları üzerine sizlerle hasbihâl etmek...
- Zaman hızla akıp gidiyor. Gündemimiz de aynı hızla değişiyor. Hiç düşündük mü, nasıl oluyor da yaşanan büyük olaylar, felaketler bile çok kısa sürede hiç olmamışlar gibi gündemden çıkıyor? Mesela Haziran ayında Diyarbakır ve Mardin’de çıkan orman...
- 12 Eylül askeri faşist darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. Darbeyle hesaplaşamayan Türkiye işçi sınıfı uğradığı hak kayıplarını telafi edemediği gibi yeni kayıplar yaşadı, yaşıyor. Sınıfsal hafızaya vurulan ağır darbe yüzünden 1980 sonrası işçi...
- 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle egemenler geçmişle gelecek arasındaki köprüleri yıkmak, işçilerin mücadele deneyimlerini unutturmak istediler. Toplumu baskı ve şiddetle susturdular, yıllarca sürecek bir karanlığa hapsettiler. Çekilen tüm...
- DİSK’in “Artık Yeter! Geçinemiyoruz! Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet” şiarıyla düzenlediği eylemler devam ediyor. 10 Eylülde Gebze Kent Meydanında gerçekleşen eyleme DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler, DİSK Yönetim Kurulu, DİSK Birleşik Metal...
- Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe mahallesinde 21 Ağustostan beri kayıp olan 8 yaşındaki Narin, 19 gün sonra yapılan bir ihbar sonucunda, öldürülmüş ve cansız bedeni bir torba içinde dere kenarına bırakılmış olarak bulundu. Narin’in...
- Polisin saldırılarına, Emniyet Müdürünün tehdidine boyun eğmeyen direnişçi Polonez işçileri halaylarla, türkülerle, sloganlarla, dayanışmayla direnişlerini sürdürüyorlar. Tüm emek dostlarını direnişleriyle dayanışmaya çağırıyorlar.
- Hayat pahalılığı, yüksek enflasyon, reel ücretlerin düşmesi işçilerin yaşamını her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Siyasi iktidarın ekonomik yıkımın faturasını işçi ve emekçilere kesen ekonomi programları ise sorunlarımızı katlanarak büyütüyor. Bu...