Buradasınız
Legrand Direnişçisi İki Kadın İşçiyle Röportaj
Gebze’de kurulu bulunan Bufer-Legrand adlı işyerinde iki kadın işçi işten atıldığı için direnişteler. İşyerinde Birleşik Metal-İş Sendikası örgütlü. İşçilerin anlattığına göre sendika yöneticileri kendilerine sahip çıkmamış. Direnişçi kadın işçiler, işten atılma sürecinde işyeri temsilcilerinin patronun adamı gibi çalıştığını söylüyorlar, çok öfkeliler. Söyleyişi yapmak üzere fabrika önüne gittiğimizde elimize son bildirilerini tutuşturuyorlar. Daha önce de uzun bir basın açıklaması yapmışlardı ve bu www.uidder.org’ta da yayınlanmıştı. Direnişçi işçiler GEA fabrikası önünde bir basın açıklaması olacağını, hem seslerini duyurmak hem de direnişçi işçilerle dayanışma içinde olmak üzere oraya gideceklerini söylüyorlar. Çok zamanları yok, biz de hemen söyleşiye koyuluyoruz. Direnişçi işçiler ibretlik şeyler anlatıyorlar, şaşırmamak elde değil. Bakın direnişçi işçiler ne anlatıyorlar:
UİD-DER: Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?
S.B: Merhaba, ben 6 yıldır Legrand’da punta operatörü olarak çalışıyorum.A.O: Ben de 4 yıldır Legrand’da çalışıyorum.
UİD-DER: Peki kaç kişi çalışıyor Legrand’da, ne üretiyorsunuz ve çalışma koşulları nasıldı, bize biraz bahseder misiniz?
S.B: Yaklaşık olarak 400 kişi çalışıyor. Sigortalar, prizler, elektrik anahtarları vs. kısacası elektrik malzemeleri üretiliyor. Çalışma koşulları ise şöyle: Benim çalıştığım hazırlama yani punta bölümünde 3 vardiya var. Enjeksiyon bölümünde de 3 vardiya var. Montaj bölümü ise sürekli vardiyaların değiştiği, 16 saate varan fazla mesailerin yapıldığı bir bölüm. Ancak her birinin ortak özelliği üç bölümde de üretim baskısının çok yoğun olması.
A.O: Mesela bu fabrikada prim sistemi var. Yani işçileri kandırmak, daha fazla çalıştırmak için standart adetin üzerinde üretim yapıldığında ki, bunun da belli bir verimlilik ortalaması var. O zaman işçilere belli miktarlarda verimlilik primi adı altında prim ödeniyor. Bu da işçiler arasında sürekli bir rekabet, daha fazla çalışma, daha yüksek miktarda üretim yapmak gibi sonuçlara neden oluyor. Bu rekabet ve koşuşturmanın ardından ise patron cebini dolduruyor, olan yine biz işçilere oluyor. Belli bir dönemden sonra herkeste bel ve boyun fıtığı, boyunda düzleşme, sinir sıkışması gibi hastalıklar çıkıyor.
UİD-DER: Bize işten atılma sürecinizden bahseder misiniz? Neden işten atıldınız?
S.B:
Beni 6 Mayısta eleman fazlalığı gerekçesi ile işten atmak istediler. Fakat ben 6 yıldır bu fabrikada çalıştığımı, mesailerin devam ettiğini, hatta bir sürü sözleşmeli işçinin olduğunu söyleyerek bu gerekçeyi kabul etmedim ve evrakları imzalamadım. 6 yıldır çalıştığım bölüme gidip arkadaşlarımı görmek istediğimi söyledim. Fakat bana bunu yapamayacağımdan ve işten ayrılanları üretim alanına sokmadıklarından bahsettiler. Oysa ben 6 yıldır bu fabrikaya bir sürü emek vermişim, 6 yıldır bu bölümdeki tüm arkadaşlarımla kardeş gibiydik. O güne kadar pek çok şey paylaşmıştık. Ben üretim alanına gitmek istediğim zaman bana engel olmak için insan kaynakları bölümünden tam 4 kişi üzerime çullandı. Sırf ben çalıştığım alana gitmeyeyim, kimse bu çıkıştan haberdar olmasın diye engellemeye çalıştılar. Bu sırada ben üretimde çalışan arkadaşlarımdan birini gördüm ve haksız yere işten atıldığımı söyledim. O sırada üzerime çullanan işveren vekilleri ağzımı kapayarak beni susturmaya çalıştılar. Bir tanesi susayım diye saçımdan çekti. Beni sürükleyerek revire götürdüler. Revirin önünde 7 kişi bekledi. Bir taraftan da beni revirde ikna etmeye çalıştılar. Yasal yollarla hakkımı aramam ve bir an önce fabrikadan çıkıp gitmem için. Bu olaylar başladığında saat sabah 09.30’du. Ancak onların istediği olmadı ve beni saat 14.00’a kadar çıkaramadılar fabrikadan. Sonra temsilcilere ulaştık. Sendikanın araya girmesi ile o gün çıkışım durduruldu ve 2 gün izne çıkarıldım. Bunu hiç istemedim ama sendikacılar sen bu izni kullan biz bu işi kesin çözeceğiz dediler. Sonuçta biz de sendikamız için o kadar emek verdik ve güvendim onların bu sözlerine. O iki günlük iznim bittikten sonra sendikamızın şube başkanı ile işveren arasında bir görüşme oldu ve görüşmeden sonra da iznim 6 gün daha uzatıldı. Aynı gün sırf üretimde bir azalma var havası yaratmak için benim haricimde 4 arkadaşımızı daha 2 gün izne çıkardılar. Şimdi birlikte direnişte bulunduğum Aysel arkadaşım da bunların arasındaydı. Hepimizin izinleri aynı gün bitiyor olmasına rağmen, benim ve Aysel’in izini 6 gün daha uzatıldı. Fakat diğer arkadaşlar işbaşı yaptılar. 6 günlük iznin sonunda işbaşı yapmak için fabrikaya gittiğimizde ise tebligatların eve gönderildiğini ve çıkışımızın verildiğini söyleyerek içeri almadılar. Tâbi burada benim ve Aysel’in işten atılma nedenimiz sadece ve sadece sendikamıza sahip çıkmamız ve yıllardır var olan yetki sorununun çözülmesi için arkadaşlarımızı sendikaya üye yapmamızdır.UİD-DER: Nasıl yani, sendikanın nasıl bir yetki sorunu vardı?
S.B: Bu fabrikada 15 yıldan beri Birleşik Metal-İş örgütlü. Yıllardır yaşanan yetki sıkıntısı, istifalar ve temsilcilerin tutumlarından kaynaklı olarak işçilerde sendikaya karşı aşırı bir güvensizlik vardı. Sözleşme dönemlerinde işveren noteri getiriyor gereken sayıda işçiyi sendikaya üye yapıyor, sözleşme imzalandıktan sonra tekrar noteri çağırıp istifa ettiriyordu.
UİD-DER: İyi ama sendika buna tepki vermiyor muydu?
S.B: Ne yazık ki hayır. Temsilciler ve şube bu duruma her zaman kayıtsız kalıyordu. Bu durumu gören işçilerin sendikaya güveni kalmıyordu. Direnme isteği kırılıyor, işçilerde işini kaybetme korkusu hâkim oluyordu. Hatta işverenin baskısına rağmen sendikadan istifa etmemekte direnen biz iki kadın işçiye, bizzat sendika baş temsilcimiz “boşuna ortamı germeyin, siz şimdi istifa edin, ben sizleri sonradan gizlice üye yaparım” şeklinde öneride bulundu. Biz baş temsilcinin bu tutumuna rağmen sendikadan istifa etmemekte direndik, ama dikkatleri de üzerimize çektik.
UİD-DER: Konuyu biraz daha açar mısınız?
A.O: İşverenin yıllardır alışmış olduğu bir sözleşme düzeneği var. Sözleşmenin bir örneğine ben canlı tanığım. Baskı gördüğümde istifa etmedim ve baş temsilcim destek olması gerekirken bana istifa etmem için yalvardı. Kabul etmedim ve bu durumu arkadaşlarla toplanıp sendika şube yönetimine bildirdik.
UİD-DER: Evet, şube yönetimi ne dedi?
A.O: Ne yazık ki şube başkanımız da bana “çok sesini çıkarma, bizim Legrand ile özel anlaşmalarımız var” dedi.
UİD-DER: Gerçekten de böyle mi dedi? BMİS Gebze şubesinin patronla özel bir anlaşması mı varmış? Yanlış anlamış olamaz mısınız?
A.O: Hayır. Böyle söyledi, Yani biz işçilerin aidatını alıp işçilerin haklarını boş veriyorlar. Sendikal yönetim kişisel menfaatler peşinde olduğu için tepki vermiyor.
UİD-DER: Peki, ama yetki sorunu nasıl aşılıyordu bu durumda, sendika nasıl sözleşme yapabiliyordu?
S.B: Son toplu sözleşme öncesinde, sendika baş temsilcisi biz işçileri topladı ve işyerinde yeterli üyeye sahip olmadığımızı söyledi. Neden böyle konuşuyor? İşverenin hazırlamış olduğu sözleşmeye imza atmak zorunda olduğumuzu söylüyordu adam. Bunun üzerine biz harekete geçtik, arkadaşlarımızı da ikna ederek üye sayısını çoğaltmaya başladık. Bu çalışmalarımız oldukça etkili oldu ve 60 kişi civarında olan üye sayımız 220’ye çıktı. Ama buna rağmen, gene de iyi bir sözleşme yapılamadı. Sendikanın üç ay önce yaptığı üç yıl süreli toplu sözleşmede, 1999’dan önce işe girenlere ancak %3, 1999’dan sonra girenlere ise %5 zam alınabildi.
UİD-DER: Sonra da işten mi atıldınız?
A.O: Evet. Böylece sendikaya sahip çıkmamızın ödülü işten atılmak oldu. Şimdi dönüp baktığımızda bunda işyeri temsilcilerinin parmağı olduğunu, patron ile işbirliği yaptıklarını, sendika yöneticilerinin de buna göz yumduğunu görüyoruz.
UİD-DER: Patronu anlamak mümkün de, sendika yöneticilerinin bu tutumu niye?S.B: Patron işçilerin birlik olmasını, eski düzenin değişmesini istemiyordu. Bir düzen kurulmuş, işyeri baş temsilcisi de bu düzenin içinde. İşyeri temsilcileri sözde işçilerin temsilcisi… Nerede… Adı işçi temsilcisi, ama adamın tüm yaptıkları patronun lehine… Sendika yöneticileri de işçilerin gerçek anlamda örgütlü olmasını istemiyorlardı. İşçiler örgütlü olursa, işçilerin içinde bilinçli işçiler olursa… Korkuyorlardı, koltuklarının tehlikeye girmesinden korkuyorlardı. İşyeri baş temsilcisi de patron ile kurduğu işbirliğinin bozulacağından korkuyordu. Yani patron, işyeri baş temsilcisi ve sendika yöneticileri arasında kurulmuş bir düzen vardı, biz bu düzene tehdit olarak görüldüğümüz için işten atıldık.
UİD-DER: İşten atıldığınızda ne düşündünüz, arkadaşlarınızın bu duruma tepkisi ne oldu?
A.O: Selcan’ı sekreter içeri çağırdığında anlamıştım bir aksilik olacağını. İşten atılabileceği ihtimali de yüksekti, ama buna kendimi inandırmak istemiyordum. Buna rağmen kendimi toplayıp aklıselim davranmam gerektiğini düşündüm. Hemen yerimden kalkıp önce bölümdeki arkadaşlara haber verdim. Kendileri çağrıldığında da hiçbir şeye imza atmamaları gerektiğini söyledim. Sonra çay molasında arkadaşları dolaşarak arkadaşımızı görmemiz gerektiğini söyledim. Revire doğru giderken baş temsilci Mehmet Gürsoy’u aradım, cevap vermedi. Defalarca aradım, cevap yok. İkinci temsilciyi aradım, gece vardiyasından çıkmış evine gitmişti. Acilen fabrikaya gelmesi gerektiğini söyledim. Aklıma üçüncü kadın temsilci Selma Taşköprü geldi. Montaj bölümünde makine başında oturuyordu, yanına gittim. “Selma abla, “Selcan’ı işten çıkarmışlar, haberin var mı?” dedim. Selma, “ben nerden bileyim, genel müdür müyüm ki bileyim” dedi. Tabii bu cevap biraz garipti, bir işyeri temsilcisi nasıl böyle konuşur, şaşırdım. Ben de kızdım. Dedim ki, “sen genel müdür değilsin ama bizim temsilcimizsin. Senin gidip arkadaşımızla ilgilenmen gerekiyor. Hatırlatayım mı, sen bu fabrikada işçileri savunmak zorunda olan sendika temsilcisisin.” Bunun üzerine bana yüksek sesle bağırdı. Bana bağırdığında şef odasındaydı. Temsilcimiz beni bolümden attırmak için bağırıyor, çirkeflik yapıyor, şefin bana müdahale etmesi için çalışıyordu. Ben son kez sakinleşip, “bak Selma abla, arkadaşı yaka paça revire kapatmışlar, bir git de bak, başına ne geldi. Neden anlamıyorsun” dedim. O da “iyi bakarız” dedi, yüzünü çevirdi, umursamadı bile. Bütün işçi arkadaşlar, bizim işten atılmamızda baş temsilci Mehmet’in ve üçüncü temsilci Selma’nın parmağı olduğunu düşünüyor. Sonraki günlerde ise ben de izine çıkartıldım ve çıkış verildi.
UİD-DER: Direnişiniz nasıl başladı, direniş kararını nasıl aldınız, sendikanın direnişteki tutumu ne oldu?
S.B: Biz başından beri direniş olması konusunda Aysel ile hem fikirdik. Fakat sendika yetkilileri bu direnişi hiç başlatmak istemediler. Bizim kararlı olduğumuzu gördükleri için başlatmak zorunda kaldılar. Direnişi sendika ile birlikte başlattık. Şubede temsilciler, şube yöneticileri ve bizim olduğumuz bir toplantıda direniş yapma kararını hep birlikte aldık. Ancak sendikanın direnişe başlamak için verdiği destek tamamen gönülsüz bir destekti.
A.O: Bize “arkadaşlar Legrand’ı ya kaybedeceğiz ya kazanacağız, direnişe başlıyoruz” diyen bizzat şube başkanı Erdoğan Özer’di. Ama bize direnişimizin ilk gününden beri ne önlük ne şapka ne de işten atılma nedenimizi belirten bir pankart verdiler.
UİD-DER: Nasıl? Sendika yönetimi direnişe çıkıyoruz dedi, sonra da sizi yarı yolda mı bıraktı?
S.B: Daha doğrusu yolun başında bıraktı, o yolun başına da biz bastırdığımız için gelmişlerdi. Göstermelik bir şey yapmak istediler. Bu nedenle bize sadece 3 gün destek olur gibi yaptılar. Ama gerçekte desteklemediler. Öğlen saat 14.00’da ekmek arası bir şeyler getirmek için gelmelerinin dışında hiçbir sendika yöneticisi yanımıza uğrayıp, ne bizim direnişimizle ne de bizimle ilgilendiler. Her türlü ihtiyacımızı kendi başımıza karşılıyorduk. Amaçları bu direnişin duyulmadan bitmesiydi. Bu amaçla da direnişin üçüncü gününde yani 20 Mayısta fabrikaya gelip fabrikada işçi arkadaşlarımız ile işveren vekillerinin gözü önünde bir toplantı yaptılar.
UİD-DER: Ne demek bu?
A.O: Toplantı işçilerin arasında yapılmıyor. Toplantıda arkadaşlara şunları söylediler: “Arkadaşlar bu iki arkadaşınızın geri dönüşü kesinlikle mümkün değil, onlar yasal yoldan haklarını zaten alacaklar. Onların işe geri dönmeleri için çok büyük bir eylem yapmamız gerekiyor ki, bu da sizin tazminatsız işten atılmanız demek oluyor. Arkadaşlarınız için ne yapmayı düşünüyorsunuz, bir fikriniz var mı?”
UİD-DER: Böyle mi konuştular gerçekten de?
A.O: Evet, tam olarak böyle. Patronun temsilcileri önünde konuşmaları yetmezmiş gibi, daha en baştan bir şey yapılamayacağını söylüyor, sonra da işten atılacaklarını söyleyerek işçilerin direncini kırıyorlar. Düşününce öfkeleniyorum, sendika yöneticileri bunu nasıl yapar?
S.B: Şube yöneticileri bu toplantıya dayanarak direnişi bitirdiklerini ve işçilerin bize destek olmadığını söylediler. Biz başından beri, giriş çıkışlarda arkadaşlarımızın toplu halde yanımıza gelmesini, yemek saatlerinde yanımıza gelmelerini önerdik. Bu bir eyleme dönüşecekti. Ama hep olmaz dediler, önümüzü kestiler. Şimdi biliyoruz ki, pek çok direnişte bunları yapıyor bu yöneticiler.
UİD-DER: Sizin bırakıp gideceğinizi mi düşünüyorlardı?
A.O: Evet, kesinlikle böyle düşünüyorlardı. Sendikacılar, bizim iki kadın işçi olduğumuz için yalnız kalacağımızı hesaplıyorlardı. Direnişimizi küçümsediler, ama biz sesimizi bütün alanlarda duyurmaya gayret ediyoruz. Direnişimizin duyulma süreci, ne acıdır ki sendikacılar direnişi bitirmeye çalıştıktan sonra başladı. Biz sınıfımızdan gelen güce inanıyoruz. 1980 öncesi Maden-İş’in ve onun unutulmaz önderi Kemal Türkler’in mücadeleci çizgisine sahip çıkıyoruz.
S.B: Bu noktada bir şey demek istiyorum. BMİS yöneticileri sürekli mücadeleci sendikacı olduklarını, kendilerinin Türk Metal çetesinden farklı olduklarını söylüyorlar. Maden-İş geleneğini ağızlarından düşürmüyorlar. Bu tam bir aldatmaca… Bu yöneticilerin mücadeleyle, Maden-İş geleneğiyle ne alâkaları var? Akkardan’da, Çel-Mer’de, Mutaş’ta, Legrand’da ve daha birçok yerde işçileri yalnız bırakan sendika yöneticileri mi mücadeleci?
UİD-DER: Direnişiniz nasıl gidiyor, destek var mı?
A.O: Olmaz mı! Çok sağ olsunlar, işçi kardeşlerimiz ve sınıf örgütleri bizleri yalnız bırakmıyorlar. 31 Mayıs Salı günü yaptığımız basın açıklamasına yüzlerce işçi katıldı. Direnişteki Kampana, Ontex, Kubatoğlu, Bericap işçileri, direnişlerini bitiren KDS işçileri, Petrol-İş üyesi Cambro Özay, Plas Cam işçileri, Lastik-İş üyesi P&G işçileri, Çayırova Cam, Rozmaş Metal işçileri, Deri-İş Şube Başkanı Binali Tay, Petrol-İş yöneticisi Eyüp Akdemir, TÜMTİS ve Kristal-İş, UİD-DER, BDSP, TİB-DER, BDP, EMEP, Bir Umut Derneği, BİLKAR, Darıca Kültür Derneği, HSGGP Birinci Bölge basın açıklamasına katılarak bize destek verdiler. Buradan herkese teşekkür ediyoruz.
UİD-DER: Siz diğer direnişteki işçileri ziyaret ediyor musunuz?
S.B: Ben daha önce pek çok direniş ziyaretine gittim. Fakat insanın kendisinin de bir direniş yaşaması çok ayrı, tarif edilemez güzellikte bir duygu. Bizim direnişimizi çevre fabrikalardaki pek çok işçi duydu. Diğer fabrikaların servislerinden işçiler kornaya basıyor, alkışlıyor. Ya da bazıları iş çıkış saatlerinde yanımıza geliyor. Bazıları işlerine giderken servislerini durdurup bizim için aldıkları yiyecekleri veriyorlar. Bunlar çok güzel duygular. Bizim çıkış sürecimizden sonra benzeri olaylar GEA adlı işyerinde yaşandı. Burada da yine BMİS örgütlü. Fakat burada sendikacılar işçileri sahiplenir göründüler ve direniş başlattılar. Bu bizi hem sevindirdi hem de sendikalarının kendilerine yüz çevirdiğine tanık olan iki kadın işçi olarak kalbimizi de inceden sızlattı.
UİD-DER: Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
A.O: Başta sendika temsilcileri ve şube yönetimi olmak üzere bütün Legrand işçilerinin yanımızda yer almasını istiyoruz. Haklarımızı ancak birlik olursak koruruz, işten atmaları ancak birlik olursak durdurabiliriz. Direniş benim hayat okulum oldu. Birçok yöneticinin tavır ve tepkisini gördüm. İşçiler olarak uyanık olmalıyız, patronlara karşı birleşmek yetmez, bizi temsil ettiğini söyleyen ama gerçekte bürokratlık yapan sendika yöneticilerine karşı da uyanık olmak lazım.
S.B: Şundan dolayı birleşmek lazım: Pek çok sendikacı seçildikten sonra işçilerden kopuyor, iyi bir ücret alıyor ve bürokratlaşıyor. Sendika böyle yöneticilerin işyeri haline geliyor. Böyleleri işçilerden çok patronlarla içli-dışlı oluyorlar. Giderek kendilerinin işçi veya işçi temsilcisi olduğunu da unutuyorlar. Koltuklarını, çıkarlarını korumak için çalışıyorlar. İşçilere, mücadeleye bu gözden bakıyorlar. Bunlar yalan mı? Bir işçi arkadaşım kalksın desin ki yalan! Peki, o zaman ne yapmalıyız? Sendikalarımıza sahip çıkacağız, işyerinde örgütlü olacağız, sendika yöneticilerini denetleyeceğiz, onların bürokrat olmalarına izin vermeyeceğiz. Böyle yaparsak sendikalar işçilerin mücadele örgütü haline gelir. Bunu yapacak olan biz işçileriz, başka çıkış yolumuz yok. Tüm arkadaşlarımı mücadeleye çağırıyorum.
UİD-DER: Teşekkür ederiz.
A.O: Asıl biz teşekkür ederiz.
S.B: Sesimizi duyuruyorsunuz, UİD-DER örnek bir işçi örgütü, asıl biz teşekkür ederiz, sağ olun!
Direnişçi İşçiler Taksim’e Yürüdü!
Okumuş Bir İşçi Soruyor
- Polonez Direnişçisi: “Biz Başardık, Şimdi Hep Birlikte Başaralım!”
- Betek Boya’da İşten Atma Saldırısı
- Green Transfo’da Grev Başladı
- İşçilerin Grev-Direniş Rehberi
- İşçiler “146+Bir Polonez” Belgeselinin Galasında Buluştu
- Arıtaş Kriyojenik İşçileri de Greve Çıktı
- Metal İşçileri Yasak Tanımıyor, Grev Coşkusu Sürüyor
- Polonez Direnişçileri Çatalca Adliyesi Önünde
- Polonez İşçileri Baskılara Rağmen Mücadeleyi Sürdürüyor!
- Metal Sektöründe Bir Kez Daha Grev Yasağı
- Grev Ateşi Büyüyor: Grid Solutions ve Schneider Elektrik de Grevde!
- Grevlerden Direnişlere İşçilerin Mücadelesi Büyüyor
- Hitachi Energy’nin 4 Fabrikasında Grev Başladı
- Aile Hekimleri Grevde
- Çayırhan Maden ve Enerji İşçilerinin Eylemi Sona Erdi
- Direniş Çadırına Tezek Döktüren Korku
- Grev ve Direnişler Dayanışmayla Büyüyor
- Çayırhan Maden İşçileri: “Biz Çocuklarımızın Geleceği İçin Mücadele Ediyoruz”
- SASA İşçileri Ücret Gaspına Karşı Mücadele Ediyor
- UİD-DER’den Atakaş Çelik İşçilerine Dayanışma Ziyareti
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...