Buradasınız
Aydınlı’da 1 Mayıs Söyleşisi
UİD-DER: Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Gıda sektöründe çalışan bir işçi: 13-14 saat çalışıyorum. Saat başına ücret alıyoruz, yani ne kadar çalışırsak o kadar ücret alıyoruz. Hasta olduğumuzda dahi izin alıp hastaneye gidemiyoruz.
Bir tekstil işçisi: 10 saat çalışıyorum.
Öğretmen: Şu an kadrolu olarak bir okulda çalışıyorum. Daha önce bir dershanede stajyer öğretmenlik yapmıştım. Sabah 9, akşam 9 çalışıyorduk. Yani 12 saat çalışıyordum.
Mobilya işçisi: Normalde 8 saat çalışıyoruz ama zorunlu mesailer olunca 16-17 saati buluyor.
Kimya sektöründe çalışan bir işçi: Mesai olduğu zamanlar akşam 10’a kadar çalışıyoruz.
UİD-DER: İşyerinde çalışma koşullarınız nasıl?
Kimya sektöründe çalışan bir işçi: Koşullarımız kötü ve ağır. Hep ayaktasın. Çalıştığım fabrika daha önce direniş yaşamış bir fabrika, bu yüzden patronlarda biraz korku var.
Gıda işçisi: Bizim çalışma koşullarımız çok kötüydü, tıklım tıkış pis bir yerde yemek yiyorduk. Zaten yarım saatte hızlı hızlı beş dakika oturmaya bile fırsat olmadan yemek yemeye çalışıyorsun. Herkes alışmış, kimse yemek molası talep etmiyor. Bizi süsleyip püsleyip kasaya koyuyorlar. Makyaj yapman lazım. “Müşteri daima haklıdır” deyip haklı olduğumuzda bile haksız duruma düşüyoruz. Bir keresinde suratım asık diye müşterinin biri suratıma para fırlattı. Ben de kadını rezil ettim. Ama yine haksız konuma düşürüleceğimi ve işten atılacağımı bildiğim için kasanın arkasına geçip üzerimi değiştirip işten çıktım.
Öğretmen: Üniversiteye hazırlanan öğrencilerle iç içeyiz. Çocuklar çok stresli oluyorlar, dolayısıyla bu bize de yansıyor. Rehberlik öğretmeni olarak çalıştığım için öğrenciler ne sorunları varsa, gelip anlatıyorlardı. Sınav stresi neredeyse çocukların psikolojisini bozmuş durumdaydı. Bu bana da yansıyordu. 12 saat boyunca bu sorunlarla uğraşmaktan benim de psikolojim etkilenmeye başlamıştı. Daha fazla dershanede çalışamayacağımı anladım ve işten çıktım. Eğitim sistemi çok kötü. Amirlerimiz kendilerini bizden üstün görüyorlar. Oysaki hepimiz devlet memuruyuz. Bize durmadan müdürlük taslıyorlar, kendilerini devlet gibi görüyorlar.
Mobilya işçisi: İyi kötü bir sendikamız var. Az da olsa sosyal haklarımız var. En kötü sendika bile sendikasızlıktan iyidir.
UİD-DER: Haftada kaç saat fazla mesai yapıyorsunuz? Mesailer zorunlumu, siz isteyerek mi kalıyorsunuz? Ücretleriniz yüksek olsaydı fazla mesailere yine de kalır mıydınız?
Tekstil işçisi: 12-12 buçuk saat çalışıyoruz. Kim ister fazla mesaiye kalmayı? Ücret yeterli olsa zaten kimse fazla çalışmayı istemez. İnsanlar kendi haklarını aramadıkları sürece böyle çalışmaya mahkûmdurlar.
Gıda işçisi: Saatimiz dolduğunda çıkmak istiyoruz ama çıkartmıyorlar. Saat 5 oluyor tam çıkacakken, “9’a kadar kalacaksın” deniyor. Mecburen kalıyorsun. Saat 9 oluyor, “Müşteri yoğun, fazla eleman yok. 11’ e kadar kal” deniyor. Saat başına ücret alıyoruz, yani ne kadar çalışırsak o kadar ücret alıyoruz. Fazla mesai diye bir şey yok. Hasta olduğumuzda dahi izin alıp hastaneye gidemiyoruz.
Kimya sektöründe çalışan bir işçi: Asgari ücret alıyorum. Maaşım fazla olsa mesaiye falan kalmam.
UİD-DER: Dışarıda milyonlarca işsiz varken üç işçinin yapacağı işi neden bir kişi yapıyor? Bu normal mi?
Gıda işçisi: Tabii ki değil. İşçi almaları konusunda kaç kere talepte bulunduk. İşçi alma konusunda kısıtlama var. Beni bile part-time çalıştığım için çıkartmayı düşündüler. Ama beni uzun süredir orada olduğum için çıkarmadılar. Artık işçi almıyorlar.
Gıda işçisi 2: Onlara göre üç tane bayanın çalışması yeterli. Ama aslında yeterli değil, birimiz hasta olduğunda, biraz erken çıkmak istediğimizde tekrar tekrar saatlerce oyalıyor. Eleman geliyor başvuru yapıyor, “biz size haber vereceğiz” deyip yolluyorlar. Belki 1-2 ay geçiyor, haber gelecek diye bekliyor, ama haber vermiyorlar.
Öğretmen: Öğretmen olduğumuz için bizim atanamama gibi bir sorunumuz var. Atanmayı bekleyen bir sürü açıkta öğretmen var. Ama bir taraftan da okullarda öğretmen açığı var. Tam bir tezatlık. Stajyerliğim çok zor geçti. Bir yıl atanmayı bekledim, maddi zorluklar çektim.
Mobilya işçisi: Hep iş yürüsün diyorlar. “Yetişemiyoruz” diyoruz, “eleman alın” diyoruz. Ama bizi dinlemiyorlar.
UİD-DER: Peki geçinebiliyor musunuz?
Tekstil işçisi: Asgari ücret alıyorum. Tabii ki yetmiyor. Koşullarımız uygun mu diye sorarsanız tabii ki değil.
Öğretmen: Sorunlarımız ortak. Dershaneye iş başvurusuna gidiyorsunuz, bize 300 lira maaş ve sigortanın da yarısını yatırmak gibi koşullar dayatılıyor. 1 ay çalışıp maaşımı alamadığım zamanlar da oldu. Atanmış, kadrolu olsak bile bir sürü sorunumuz var.
UİD-DER: Hafta sonu tatiliniz var mı? Ailenize zaman ayırabiliyor musunuz?
Tekstil işçisi: Hafta tatilimiz var. Cumartesi, Pazar günleri tatil. “ Şu an sosyal hayatım var” dersem yalan olur. Yorgun geliyorsun eve, hafta sonu tatilin var. Ama yorgunluğunu atmakla geçiyor. Mesaiye kalınca dinlenmeye de vakit kalmıyor.
Öğretmen: Tatil günlerimizde bile çalıştığımız oluyor. Mesela yılbaşında dershanede nöbetçi olarak bırakıldım. O gün neredeyse ağlayacaktım. Etkinlikte dediğiniz gibi “bu sistem insanın ruh sağlığını bozuyor.”
UİD-DER: Önümüz 1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü. UİD-DER “İş saatleri kısaltılsın, ücretler yükseltilsin” adıyla bir kampanya yürütüyor. Bu konuda düşüncenizi alabilir miyiz?
Tekstil işçisi: Şimdi ben de aynı şekilde düşünüyorum, zaten mantıklı olan da böyle olmasıdır. Gönül ister 8 saat çalışmayı, çocuğuyla vakit geçirmeyi, eşiyle zaman geçirmeyi. Hastamız olduğunda hastaneye dahi gidemiyoruz.
Öğretmen: Çok haklı bir talep. Bugünkü etkinlik de çok iyiydi. Çok güzel bir organizasyon olmuş.
Kimya sektöründe çalışan bir işçi: Çok doğru bir talep. Koşullarımız ve durumumuz ortada.
UİD-DER: Kampanyamızı yaygınlaştırmak için ne yapmak istersiniz?
Tekstil işçisi: Bu tür toplantıların daha da yoğunlaştırılması gerekir. İnsanların bilinçlendirilmesi gerekir. İnsanların boş zamanlarını bu gibi etkinliklerde geçirmesi daha yararlı olur. Evde boş geçireceğine, kahveye gideceğine, bu şekilde dayanışmak daha iyi olur.
Gıda işçisi: İnsanlar bu konularda çok duyarsız. Bizim oraya çalışmaya 16-17 yaşında gencecik insanlar geliyor ama hiçbirinin hiç bir şeyden haberi yok. Daha önce hiç böyle bir ortamda bulunmadım ama ilk iş olarak 1 Mayıs’a katılacağım.
Kimya sektöründe çalışan bir işçi: Elimizden geleni yapmalıyız. Etkinliğin böyle güzel geçeceğini bilseydim, annemi de getirirdim. Çünkü o da çok uzun saatler çalışıyor. Bazı haftalar tatil bile yapamıyor.
UİD-DER: Kampanyamızdaki talepleri haykırmak için 1 Mayıs’ta yerimizi alacağız. Sizi, ailenizi ve çevrenizi yanımızda görmek isteriz. Bize destek vermek için ne gibi çalışmalar yapmak istersiniz?
Tekstil işçisi: 1 Mayıs’a katılacağız. Ama sendikalı bir işyerinde çalıştığım için büyük ihtimalle fabrikadan servislerle gideceğiz.
Gıda işçisi: Çevremizdeki insanları götürebiliriz. Birlikten kuvvet doğar.
Öğretmen: Daha önce hiç 1 Mayıs’a katılmadım. Hep medyada gösterilen görüntülerden tedirgin olurdum. Burada anlatılanlardan, görüntülerden biraz attım o tedirginliği. Bu sene bir aksilik olmazsa katılacağım.
Mobilya işçisi: Ben de alanlarda olmak istiyorum. Daha çok örgütlenmeliyiz. Kendimizi alanlarda göstermeliyiz. İnsanlara anlatmalı ve bilinçlendirmeliyiz.
Kimya sektöründe çalışan bir işçi: Kardeşimle birlikte katılacağız. İnsanlar bilinçleniyor. Ne kadar birlik olursak, o kadar güçlüyüz.
Son Eklenenler
- Son zamanlarda pek çok insanın aklında, dilinde aynı sorular var: Biz nasıl bir toplum olduk böyle? Nasıl olur da insanlar bu kadar kötü olabilir? Teşbihte hata olmaz derler. Toprağı düşünelim. Toprakta her zaman zehirli bitkiler yetişebilir. Ama bu...
- İşyerinde, mahallede, parkta, sokakta, kahvede… Sohbetler döner dolaşır hep aynı soruya bağlanır: “Ne olacak bu memleketin hali?” Soru bakidir, cevabı ise yaşadığımız koşullara, ait olduğumuz sınıfa göre değişiklik gösterir. Çünkü işçi ve...
- Şair “Kuşların vurulduğu zamandır şimdi” demiş. Gerçekten de haksızın haklı, hırsızın namuslu, haydudun yiğit sayıldığı zamandır şimdi. Her gün yeni bir “bu kadarı nasıl olur?” sorusuyla başlıyoruz güne. Geçtiğimiz günlerde Bursa’da bir tekstil...
- Yaklaşık iki ay boyunca hakları için mücadele eden, bu süreçte polisin ve jandarmanın saldırısına maruz kalan, gözaltına alınan Fernas işçilerinden biri arkadaşlarından birinin çocuğunun ilk adımını direniş alanında attığını söylemişti. Bir başka...
- Bir an için hafızamızı kaybettiğimizi düşünelim. Annemizin, babamızın, kardeşlerimizin, evlatlarımızın kim olduğunu, nereli olduğumuzu, yaşadığımız evi, ne iş yaptığımızı hatırlamadığımızı hayal edelim. Bütün yüzlerin, sokakların yabancı olduğunu...
- Bugünlerde kiminle konuşsak, herkes sorunlardan bahsediyor. Tezgâh başında, sokakta, pazarda, toplu taşımada, markette, bir hastanenin ya da bir okulun bahçesinde… Eğitimden sağlığa, kira derdinden geçim sıkıntısına, işçi ve emekçilerin gündemleri...
- İstanbul’da Maltepe Belediyesi ile İzmir’de Buca Belediyesi işçileri, Denizli’de Pamukkale Üniversitesi İktisadi İşletmelerde çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar. Çeşitli illerden gelerek...
- “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi...
- İspanya’da 29 Ekimde yaşanan sel felaketi Valencia bölgesinde 250 insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Onlarca insan hâlâ kayıp. Şehir, evler harap olmuş durumda. Felaket boyunca kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan, sevdiklerini,...
- Kanada’nın batı eyaleti Britanya Kolumbiyası limanlarında işçiler, 4 Kasım itibariyle 72 saatlik grev kararı aldılar. Geçtiğimiz yıldan bu yana Kanada’nın çeşitli limanlarında gerçekleştirilen kısmi grevlerin ardından gelen yeni grev kararı, devam...
- Son zamanlarda siyasi iktidar vergi düzenlemeleri konusunda sınır tanımayan bir performans sergiliyor. O kadar ki hiç harcamadığımız ya da hiç almadığımız şeylerden bile vergi almak için kolları sıvadı. 100 bin liranın üzerinde kredi kartı limitine...
- “N’olmuş yani, yarın süte daha fazla su karıştırır satarsın, yapmadığın iş sanki!” Kemal Sunal’ın oynadığı “Yüz Numaralı Adam” filminde geçen bu cümle trajikomik bir durumu ifade ediyor. İzlerken gülüyoruz ama yaşadığımız tam da bu. Soralım...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...