Buradasınız
Bir Hastane Koridorundan Gözlemler: Az İşçiyle Çok İş!
Pendik’ten bir işçi
Bir Pazar sabahı markete gitmiştim. Birçok kasa olmasına rağmen sadece bir kasa çalışıyordu. Sıra bana geldiğinde, kasada çalışan kadının kolunun boynundan asılı olduğunu gördüm. Tek koluyla kasaya okutamadığı ürünleri, çenesi ve omzuyla destekleyerek geçiriyordu. Sıra bana geldiğinde sordum: “Geçmiş olsun. Sendikalısınız ve sizi bu vaziyette mi çalıştırıyorlar? Kadın bir yandan tek koluyla hızlı hızlı çalışıyor, bir yandan sağını solunu kontrol ediyordu. Kameradan korunmak için elini ağzına siper ederek “geçen ay bir arkadaş bir hafta rapor aldığı için işten çıkartıldı. Nasıl rapor alayım? Alırsam beni de atarlar” dedi.
Tedavi gördüğüm hastanede ise ardı ardına üç iş kazasına tanık oldum. Yatış işlemimi yapan kadının elinin dört parmağı kapı arasında sıkışıp ezildiği için yara bandı ile sarılıydı. Yaralı elini havada tutarak tel eliyle çalışıyordu. Yüz ifadesinden canının yandığı belli oluyordu. “Geçmiş olsun, çalışırken mi oldu?” diye sordum. “Evet. Canım çok yanıyor” dedi. “Burası bir hastane, sen iş kazası geçirmişsin. İş kazası tutanağı tutulup sana rapor verilmedi mi?” diye sordum. Sekreter; “Rapor alırsam benim işimi yapacak kimse yok. Zaten rapor vermezler. Ben de istemem zaten” dedi. Sanki parmakları ezilmemiş de saç tokası kırılmış gibi bir hali vardı. Sekretere, “Türkiye’de ayda en az 100 işçi iş kazalarında can veriyor, yüzlercesi sakat kalıyor. Bu rakamları kayda geçenler, bir de geçmeyenleri var. Şimdi sen de o kayda geçmeyenlerden birisin. Hem de bir hastanede çalışıyorsun” dedim.
Taşeron temizlik işçileri, birkaç gün sonra, üstünde aynı tip iş elbiseleri olan birini sedyeyle getirdiler. Genç hasta iki eliyle belini tutuyordu. Karga tulumba sedyeden yatağa geçirdiler. İşçinin beline hastanenin yatak çarşafı bağlanmış, iki de düğüm atılmıştı. Orası bir hastaneydi. Korse, boyunluk bulunması gerekmez mi? Taşeron temizlik işçileri, baygın halde getirdikleri genci, şakayla karışık azarladılar: “Hadi kalk. Bir şey olmaz! Geçen gün de bir hastayı tek başına kucaklayıp sedyeye koyduğunda yine belin tutulmuştu.” Diğer işçi: “Adam yok, mecbur tek başına kaldıracak. Bizim bölümde de ben tek çalışıyorum” dedi. Onları epeyce dinledim. “Ne oldu bu arkadaşa? İş kazası mı geçirdi?” diye sordum. İşçilerin üçü birden anlaşmış gibi; “Yok abi, hastayı tek başına kucaklayıp sedyeye koyarken beli tutulmuş. İş kazası değil. Bel fıtığı oldu” dediler. Sordum: “Peki, arkadaşınız çalışırken bel fıtığı olmadı mı? Hem de iki işçinin yapacağı işi tek başına yapmak zorunda kaldığı için?” Cevap verdiler hep bir ağızdan: “Evet, ama mecburuz. Başka adam almıyorlar ki.”
Saatlerce yarı baygın halde kımıldamadan yatan genç, iğnenin etkisiyle kendine geldi. Kendine gelir gelmez kalktı, kamburu çıkmış vaziyette çalıştığı bölüme, işinin başına döndü. Doktor, muayene, iş kazası raporu hak getire! Üstelik bir hastanede!
Bir hafta sonra fizik tedavi uzmanı, biz hastalara tedavi uyguluyordu. Her halinden hasta olduğu belliydi. “Galiba rahatsızsın, bu haldeyken niye çalışıyorsun?” diye sordum. “Mecburum. Rapor almak istemiyorum. İzin de kullanmak istemiyorum” dedi. “Hastaysanız her çalışan gibi, rapor alarak dinlenip iyileşmeniz gerekmiyor mu?” diye sordum. “Yok, yok rapor almak istemiyorum” diye cevap verdi. Uzman, akşam mesai bitiminde, hemşire odasında, kolunda serum, iki büklüm yatıyordu. Kendisi sağlıkçı olan kadın, çalıştığı hastanede insan gibi bir muamele görmüyor, bir çekyatın üzerinde geceyi geçirdikten sonra, sabah kalkıp hasta haliyle çalışmaya devam ediyordu.
Patronlar ve devlet, daha fazla kâr elde etmek için, işçilerin elinde ne var ne yoksa alıyorlar. İşçiler de örgütsüz ve bilinçsiz olduklarından haklarını kaptırıyorlar. Bu durumdaki işçiler, patronlar için, düğmesine basıldığında çalışan, dur dendiğinde duran, git dendiğinde giden, ruhsuz bir makine gibi çalışıyorlar. Biz işçiler, ister bir hastanede, ister tersanede, ister madende çalışalım, haklarımıza sahip çıkmalı, saldırılara boyun eğmemeliyiz. Haksızlığa boyun eğmeden insan gibi çalışabilmek, insan gibi dinlenebilmek için bir araya gelip örgütlenmeliyiz.
Aydınlı’da 1 Mayıs Söyleşisi
- Bu Cesareti Nereden Alıyorlar?
- İlk Adımlarını Direnişte Atan, “Eylem” Adını Alan Çocuklarımız
- “Kim Uğraşacak Şimdi” Deme, Aradığın Çözüm Sende…
- “Hayal Vergisi” de İster misin?
- Bu Akşam Yemekte Tağşişli Gıda Var!
- “Bir Yemeklik Bamya”
- Kim Viral Olmalı?
- Sınıfına Ters Düşme!
- Asıl Hırsız Kim?
- Ruhumuzu Esir Alan Korkuyu Çıkarıp Atalım
- Konserve Yapmak Çözüm mü?
- “Çocuklarınız Zekiyse Bile İş Bulamaz!”
- Avrupa Bizi Kıskanırken Market Raflarına Ne Oldu?
- Biri Yıllık İzin mi Dedi!
- Annelerin Acıları Bize Ne Anlatıyor?
- Borsa’da Sadece Para mı Kaybedilir?
- Tatlı Meyve, Acı Reçete
- Bu Ülkenin Gündeminde Ne Var?
- Su Tasarrufu Çözüm mü?
- Haksızlığın Karşısında UİD-DER Var
Son Eklenenler
- Son zamanlarda pek çok insanın aklında, dilinde aynı sorular var: Biz nasıl bir toplum olduk böyle? Nasıl olur da insanlar bu kadar kötü olabilir? Teşbihte hata olmaz derler. Toprağı düşünelim. Toprakta her zaman zehirli bitkiler yetişebilir. Ama bu...
- İşyerinde, mahallede, parkta, sokakta, kahvede… Sohbetler döner dolaşır hep aynı soruya bağlanır: “Ne olacak bu memleketin hali?” Soru bakidir, cevabı ise yaşadığımız koşullara, ait olduğumuz sınıfa göre değişiklik gösterir. Çünkü işçi ve...
- Şair “Kuşların vurulduğu zamandır şimdi” demiş. Gerçekten de haksızın haklı, hırsızın namuslu, haydudun yiğit sayıldığı zamandır şimdi. Her gün yeni bir “bu kadarı nasıl olur?” sorusuyla başlıyoruz güne. Geçtiğimiz günlerde Bursa’da bir tekstil...
- Yaklaşık iki ay boyunca hakları için mücadele eden, bu süreçte polisin ve jandarmanın saldırısına maruz kalan, gözaltına alınan Fernas işçilerinden biri arkadaşlarından birinin çocuğunun ilk adımını direniş alanında attığını söylemişti. Bir başka...
- Bir an için hafızamızı kaybettiğimizi düşünelim. Annemizin, babamızın, kardeşlerimizin, evlatlarımızın kim olduğunu, nereli olduğumuzu, yaşadığımız evi, ne iş yaptığımızı hatırlamadığımızı hayal edelim. Bütün yüzlerin, sokakların yabancı olduğunu...
- Bugünlerde kiminle konuşsak, herkes sorunlardan bahsediyor. Tezgâh başında, sokakta, pazarda, toplu taşımada, markette, bir hastanenin ya da bir okulun bahçesinde… Eğitimden sağlığa, kira derdinden geçim sıkıntısına, işçi ve emekçilerin gündemleri...
- İstanbul’da Maltepe Belediyesi ile İzmir’de Buca Belediyesi işçileri, Denizli’de Pamukkale Üniversitesi İktisadi İşletmelerde çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar. Çeşitli illerden gelerek...
- “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi...
- İspanya’da 29 Ekimde yaşanan sel felaketi Valencia bölgesinde 250 insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Onlarca insan hâlâ kayıp. Şehir, evler harap olmuş durumda. Felaket boyunca kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan, sevdiklerini,...
- Kanada’nın batı eyaleti Britanya Kolumbiyası limanlarında işçiler, 4 Kasım itibariyle 72 saatlik grev kararı aldılar. Geçtiğimiz yıldan bu yana Kanada’nın çeşitli limanlarında gerçekleştirilen kısmi grevlerin ardından gelen yeni grev kararı, devam...
- Son zamanlarda siyasi iktidar vergi düzenlemeleri konusunda sınır tanımayan bir performans sergiliyor. O kadar ki hiç harcamadığımız ya da hiç almadığımız şeylerden bile vergi almak için kolları sıvadı. 100 bin liranın üzerinde kredi kartı limitine...
- “N’olmuş yani, yarın süte daha fazla su karıştırır satarsın, yapmadığın iş sanki!” Kemal Sunal’ın oynadığı “Yüz Numaralı Adam” filminde geçen bu cümle trajikomik bir durumu ifade ediyor. İzlerken gülüyoruz ama yaşadığımız tam da bu. Soralım...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...