Buradasınız
Çiğli TPI Composite İşçilerine Ziyaret
İzmir’den İşçi Dayanışması muhabiri

Sabah daha güneş göz kırpmadan otobüsle, ardından İZBAN ile Çiğli istasyonuna vardım. Otobüs durağında gözleri uykuya doymamış işçilerin yanlarına varıp “günaydın” diyerek TPI Composite fabrikasını sordum. Çoğu kendi çalıştıkları fabrika gibi nerede ineceğimi ve nereye doğru yürüyeceğimi tarif ettiler. “Abi kanat fabrikası diye sor, son durakta” diye tembihlediler. TPI’dan işçi atıldığını ve işçilerin mücadele ettiğini bilenler de vardı. Bineceğim otobüsü beklerken etrafıma bakındım. Gözümün önüne çocukluğumdaki Çiğli ve bölgeyi adım adım dolaşarak yazıya döken Evliya Çelebi geldi.
Çiğli’nin merkezini gözlerinizin önüne getirmekle başlayalım. Çiğli’nin merkezinde belediye, kaymakamlık, defterdarlık, diğer kamu binaları yükseklikleri ve kente özgü mimarisiyle dikkatinizi çekecektir. Düzlükten yamaca, ta tepelere doğru İzmir’e özgü çarpık kentleşmeyi, işçi ve emekçilerin neredeyse bütün ömürlerini harcayarak yaptıkları binaları göreceksiniz. Rahatça oturup dinlenip temiz nefes alacağınız yeşil alan yok denecek kadar az. Yolları daracıktır, iki arabanın biri geçerken diğeri onun geçmesini bekler. Tepelerin sonundaysa uzaktan bakılınca devrilecekmiş gibi görünen üst üste konmuş kibrit kutularını andıran çok katlı blokları görürsünüz. Otobüs ilçe merkezinden uzaklaştıkça aldığınız havanın daha temiz olduğunu hissetmeye başlarsınız.
Çiğli eski zamanlarda büyük bölümü bataklık, sazlık ve sulak olan bir alan içerisindedir. Dereler, çaylar ilerleyip Gediz Nehri’ne, oradan da Ege Denizi’ne ulaşır. Buraya bu bölgeleri kendilerine mekân tutan çok çeşitli insan toplulukları ayak basmıştır. Bölgeye ayak basan insanlardan biri de Evliya Çelebi olur. Evliya Çelebi dizlerindeki derman tükenene dek, yedi düveli, dört bucağı gezmeye devam eder.
Çelebi, Seyahatnâme adlı kitabında şimdiki Çiğli, Menemen, Foça ve Aliağa bölgelerinden “Tuzla-i Melemeniye” olarak bahseder. Bu bölgelerden kimler gelmiş kimler geçmiştir. Diğer bir deyişle, kimleri getirmişler, kimleri topraklarından sökülüp atılan ağaçlar gibi söküp atmışlardır. Bölgede bataklık, sazlık ve yeşilin her rengi varmış ve çiğ düştüğü için bölgede yaşayanlar buraya Çiğli adını koymuşlar. Daha ileri tarihlerde ise bölgeyi kendilerine mekân edinenler Balkan göçmenleri olur. 1950’li yılların sonlarındaysa sermaye sınıfının işçi ihtiyacı gitgide artmaya başlar. Nasıl ki yağmur yağmadığında toprak ürün vermezse, patronların makineleri de işçiler olmadan mezarlıkta yan yana yatan ölüler gibidir. Bunu da sermaye sahipleri adları gibi bilirler. İşte o tarihlerden başlayarak her bölgeden yollara düşüp soluğu İzmir’de alan köylüler işçileşmeye başladılar.
Otobüs Çiğli merkezinden uzaklaşıp Sasalı bölgesine doğru ilerledikçe arka tarafları göz alabildiğine yemyeşil ve arasında su aktığı belli olan iki metre boyunda sazlıklar hemen dikkatinizi çekecektir. Çamaltı Tuzlası, İzmir Kuş Cenneti ve İzmir Doğal Yaşam Parkı da Sasalı sınırları içerisindedir. Bu yeşillik alanın yol kenarındaysa sıra sıra kocaman tabelaların dibinde aileniz ve arkadaşlarınızla şehrin dışında kahvaltı yapabileceğiniz, yemek yiyebileceğiniz sayısız lokantaları göreceksiniz. Yolun biraz ilerisindeyse iki ve üç katlı sayısız lüks binadan oluşan bloklardan önce bunların etrafına örülen, üstleri jiletli tel örgüleri görürsünüz. Bu lüks villa tipi evlerin fiyatını, milyonlarca işçinin rüyasında bile göremeyeceğini tahmin edebilirsiniz. Bu villaların bir noktasında, Kuşcenneti ve Çamaltı Tuzlası tabelasını göreceksiniz. Yıllar önce bir defa gitmiştim. Gölün içinde ve kenarında çok çeşitli kuşları görmüştüm. Yıllar içerisinde bölgede sanayi bölgeleri ve sayısız fabrikalar kuruldu. Patronlar arıtma tesislerini gereksiz masraf olarak gördükleri için yemyeşil alanlar fabrika atıklarıyla zehirleniyor. Bu atıklar suyu da toprağı da göçmen kuşları da zehirliyor.
Otobüsle 41 dakikalık yolculuğun ardından son durağa vardık. Şoför el işaretiyle TPI fabrikasına gideceğim tarafı tarif etti. Ancak etrafta İzmir’e özgü derme çatma yoksul evlerden başka tek bir fabrika bile yoktu. Birine fabrikanın adını söyleyerek sordum. “Dediğin kanat fabrikası. Yolu devam et. Yolun sonunda göreceksin” diye tarif etti. Otobüsten indiğimde şoföre bir şey soran genç ve çok şık giyimli ve bayağı yüksek topuklu bir kadın da az ilerimde yürümeye başladı. Tanışmak için nereye gittiğini sordum. “TPI fabrikasında 25 gün önce işe başladım. Sağlık raporunu almak için hastaneye gittim. Her zaman servisle geliyoruz. Otobüsle ilk defa geliyorum.” dedi. “TPI’nın iki fabrikasından da işten atılan işçiler olmuş. İşçiler fabrika önünde direniştelermiş. Biliyor musunuz?” diye sordum. “Hiç duymadım. Ben beyaz yakayım. Personel departmanında çalışıyorum. İşsizlik çok zor” dedi. Fakat yanı başındaki birinin çektiği acı için “aman benden uzak olsun” der gibi bir hâli vardı. Belki zihninde kalır düşüncesiyle “sendika işçilerin ortak gücüdür. Hani bir-iki elin nesi var. Sayısız elin gücü ve sesi var” dedim.
TPI’nın önüne yaklaştığımda demir sürgülü uzun kapının az ilerisindeki çardağın altında 20-25 civarındaki işçi dikkatimi çekti. Demir kapıya varmama yaklaşık 25 adım kalmıştı. Bekçi kulübesinden omuzları apoletli, bir elinde telsiz telefon, diğer elinde cep telefonu olan kişi karşıma dikildi. “Geri dönün. Özel mülk alanına girdiniz” diyerek bakışlarıyla beni geri geri ittiriyor gibiydi. Sanki o an Orhan Kemal’in Murtaza romanındaki bekçi Murtaza karşımdaymış gibi hissettim. Murtaza’nın, “gördüm kurs, aldım amirlerimden sıkı disiplin” sesini duyar gibi oldum. Fabrikanın demir kapının içinde olduğunu, bulunduğum yerin fabrikanın önü olduğunu söyledim. Bulunduğum boş alanda küçücük ağacın dibine serdikleri kilimin üzerinde oturan hepsi kara kavruk 6 işçiyi gördüm. Ben işçilerin yanına giderken bekçilerin başı bir telaş kulübeye doğru gitti.
Ağacın dibinde oturan işçilerle tanışıp tokalaştım. Kendimi tanıttım, işçilerin mücadele örgütü UİD-DER’den geldiğimi söyledim ve İşçi Dayanışması gazetesini işçilere uzattım. Daha sözlerimi bitirmeden bekçi başı geldi. “Burası özel mülk. Sizi buradan dışarı almak zorundayız. Zorluk çıkartırsanız jandarmayı çağırmak durumundayım” diyerek tepemizde bekledi. “Ben işten atılan işçi arkadaşları ziyarete geldim. Onlara gazete getirdim. Seslerini başka işçilere ulaştırmak için geldim. İşçi arkadaşlar gitmemi isterlerse hemen giderim” diyerek işçilere döndüm ve “arkadaşlar gitmemi istiyor musunuz?” diye sordum. İşçilerin hepsi aynı anda “Hayır abi. Sen kal bu gitsin. Bize bir bardak suyu bile vermiyor. Telefonlarımızı kulübede şarja takmamıza bile izin vermiyor” diyerek tepki gösterdiler. İşçiler, bu şahsın bekçilerin başı olduğunu; bu bir yanı açık, bir yanı tel örgülü yerin de patronun özel mülkü olduğunu söyleyerek desteğe gelenleri buradan uzaklaştırdığını söylediler. İşçilerden biri “Propaganda filmi gibi” dedi tepkiyle. Başka bir işçi jandarmanın 10 dakikada geldiğini söyledi. “Biz çağırsak gelmezler” diye ekledi başka bir işçi.
Zamanı verimli değerlendirmek için arada sorular sorarak işçileri dinledim. TPI Çiğli ve Menemen’de iki ayrı fabrikada toplam 3600 civarında işçinin çalıştığını, Menemen’deki fabrikaya T1, Çiğli’deki fabrika ise T2 dendiğini ve Menemen’deki fabrikada çalışan işçilerin daha fazla olduğunu anlattılar. İki fabrikadaki işçilerin kendi aralarında kurdukları whatsapp grubu üzerinden sürekli iletişim halinde birlik ve beraberlik içinde davrandıklarını anlattılar. Sendikalı olmanın, birlik ve beraberlik içinde davranmanın önemi üzerine konuştuk. Ne iş yaptıklarını, hangi bölümlerde çalıştıklarını, çalışma koşullarını ve fabrikada petrol ürünleriyle üretim yapıldığı için ne gibi sağlık sorunları yaşadıklarını sordum. 6 işçinin hepsi birbirlerine baktılar. İşçilerden biri anlatmaya başladı: “Abi fabrika işe aldığı her işçiden Tepecik’teki Suat Seren Göğüs Hastanesinden rapor aldırıyor. Göğüs röntgeninde sorun olan kimseyi işe almıyorlar. Ama bu fabrikalarda çalışıp ciğerlerinde sorun olmayan kimse yok. O hastanede bir kadın doktor var. Bizim fabrikayı bizden daha iyi biliyor. Zaten hep aynı kadın doktora gidiyoruz. Giden her işçiye ‘sen hangi bölümde çalıştığını söyle. Ciğerlerinde ne kadar sorun olduğunu röntgenini görmeden bile tahmin etmek hiç zor değil’ diyor.”
İşçi arkadaşların anlatacakları bitmeden bekçi başı jandarma uzman çavuşuyla tepemize dikildi. Bekçinin “burası özel mülk” sözlerinin aynısını jandarma çavuşu da tekrar etti. Üç adım atarak yarı açık tel örgünün dış tarafına geçtim. Jandarma çavuşuna “Bu fabrikaların sahibi ABD’li. ABD’li patron işçilerin iliğini, kemiğini sömürüyor. Siz işçilerin yanında olacağınıza, ABD’li patronun tarafında yer alıyorsunuz” dedim. Bekçiye de “Sana öğüdüm olsun. İş kolundaki en mücadeleci sendikaya üye ol. Sen de hakların için mücadele et” dedim. Hani anlayana sivrisinek saz, anlamayana her türlü nasihat az misali. Ne de olsa her işçinin farkında olarak değişimi örgütlü mücadeleyle başlar. Bekçi örneğindeki gibi işçiler, patronların kendilerine taktığı at gözlüğünün gönüllü kölesi olurlar. Çaptan düşen bir at gibi, kapının dışına atılana dek hangi sınıfa ait olduklarının ayırdına varamazlar.
Dünya üzerinde minnacık bir yer kaplayan Çiğli’den bile baktığımızda, tarihte ve günümüzde isimli-isimsiz sayısız mücadele eden insanın ayak izlerinin kalıcı olduğunu görüyoruz. İşte bugün de hakları için bir ve bütün olup mücadele eden TPI işçileri de nasırlı ellerini yumruk yaparak, el ele, kol kola mücadele ettiler ve kazandılar. TPI işçileri çocuklarına sadece ekmek parası değil, aynı zamanda onurlu bir yaşamı miras bırakıyorlar. Tıpkı mücadele veren diğer tüm işçi kardeşleri gibi.
- Temel Conta İşçilerinin Grevi Devam Ediyor
- Chinatool ve Green Transfo Grevlerinde Anlaşma Sağlandı
- Antep’te Tekstil İşçilerinin Düşük Zamlara Karşı Mücadelesi Sürüyor
- Chinatool Otomotiv İşçileri Greve Çıktı
- Antep’te Tekstil İşçileri Düşük Zamlara Karşı Mücadele Ediyor
- Kaynak Tekniği İşçileri Grevde
- Yolbulan Metal İşçileri Eylemlerine Devam Ediyor
- GE Grid Solutions Grevinde Anlaşma Sağlandı
- Schneider Elektrik’te Anlaşma Sağlandı
- Genel-İş Üyesi İZBB İşçileri İş Bıraktı
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Direnişçi Polonez İşçileri: “Direne Direne Kazandık!”
- Polonez Direnişçisi: “Biz Başardık, Şimdi Hep Birlikte Başaralım!”
- Betek Boya’da İşten Atma Saldırısı
- Green Transfo’da Grev Başladı
- İşçilerin Grev-Direniş Rehberi
- İşçiler “146+Bir Polonez” Belgeselinin Galasında Buluştu
- Arıtaş Kriyojenik İşçileri de Greve Çıktı
- Metal İşçileri Yasak Tanımıyor, Grev Coşkusu Sürüyor
- Polonez Direnişçileri Çatalca Adliyesi Önünde
- UİD-DER’den Atakaş Çelik İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- MKB Rondo Grev Yerinde Müzik Dinletisi
- MKB Rondo Grevinden: Grevin Gücü
- UİD-DER’den MKB Rondo Grevine Dayanışma Ziyareti
- MKB Rondo Grevini Ziyaret Ettik
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Polonez Direnişine Dayanışma Ziyareti
- Grevdeki Yolbulan Metal İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- Durak Tekstil İşçilerine UİD-DER’den Dayanışma Ziyareti
- Erciyas Grevini Ziyaret Ettik
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Corning İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- UİD-DER Grevdeki Kartonsan İşçilerini Ziyaret Etti
- Atışkan Yapı İşçilerine UİD-DER’den Dayanışma Ziyareti
- Sunny İşçileri Sendika Düşmanlığına Karşı Direnişe Geçti!
- UİD-DER’den Atışkan Yapı İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- UİD-DER’den ETF Tekstil İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- Çiğli TPI Composite İşçilerine Ziyaret
- Acarsoy Tekstil İşçilerini Ziyaret Ettik
- UİD-DER Grevdeki Sarıyer Belediyesi İşçilerini Ziyaret Etti
- “Bizim Çocuklar” Geliyor!
- Grevdeki Neşe Plastik İşçilerini Ziyaret Ettik
Son Eklenenler
- Yaşanan depremlerin, yangınların, sellerin bir felakete veya katliama dönüşmesinin sebebi patronların kâr düzeni ve kâr hırslarıdır. Dolayısıyla bu yaşananlar sınıfsaldır. Tek tek kişilerin sorunu değil, bir bütün olarak işçi sınıfının sorunudur,...
- Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen 16 Şubatta ikinci kez gözaltına alındıktan sonra 17 Şubatta savcılık tarafından ifadesi alınmadan, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi ve tutuklandı. Türkmen’...
- İngiltere işçi sınıfı, Filistin halkı için yürüttüğü ulusal eylem günleri kapsamında 15 Şubatta başkent Londra’da bir kez daha meydanlara çıktı. Hükümet binalarının bulunduğu Whitehall’da toplanan çeşitli sendikalardan, siyasi partilerden ve sivil...
- 2025 yılı için asgari ücretin son derece düşük belirlenmesi işçileri şaşırttı ve haklı olarak öfkelendirdi. Pek çok işçi, “daha yüksek belirlenmesini bekliyorduk” dedi. Aynı öfke emekli maaşları için de söz konusu. Öte yandan metal işçileri de...
- Temel Conta işçilerinin grevi 10 Aralıktan bu yana sürüyor. İşçiler, yaklaşık bir yıl önce sendikalı olma kararı almış, Petrol-İş Sendikası Aliağa Şubesi’nde örgütlenmeye başlamışlardı. Petrol-İş Sendikası, Çalışma Bakanlığı’ndan yetki belgesini...
- Sırbistan’ın ikinci büyük şehri olan Novi Sad’in tren istasyonu 2022 yılında cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri kampanyası sırasında yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic de istasyonun açılış törenine katılarak, 60 yıl sonra bu istasyonu...
- Urfa’nın Viranşehir ilçesinde Kadıköy Güneş Enerji Santrali’nde (GES) Kalyon ve Eksim Real Enerji şirketlerinde çalışan işçilerin 11 Şubatta başlattığı iş bırakma eylemi tüm baskılara rağmen devam ediyor. Bezmialem Vakıf Üniversitesi şantiyesinde...
- 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin üzerinden iki yıl geçti. Söylemesi dile kolay olan bu cümle alt metinde bizlere birçok şey anlatıyor. Dönüp geriye baktığımızda yaşanan onca acı ve keder bizlerin zihinlerinde tekrar tekrar canlanıyor. UİD-DER’li...
- Donald Trump bir kez daha ABD başkanı seçildi. Seçilir seçilmez de ilk bakışta deli saçması gibi görünen açıklamalar yapmaya başladı. Mesela Amerika’nın Grönland’ı alması gerektiğini söyledi. Bu, Trump’ın kafasından çıkmış çılgın bir fikir gibi...
- Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde sefalet zammına karşı direnişe geçen tekstil işçilerinin mücadelesi yasaklarla, baskı ve saldırılarla engellenmeye çalışılıyor. 14 Şubat günü, tüm saldırılara rağmen direnişlerini sürdüren Başpınar...
- Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM), Ağız ve Diş Sağlığı Hastaneleri (ADSH) ve devlet hastanelerinde çalışan diş hekimleri ve sağlık çalışanları “Yüksek MHRS sayıları, kısıtlı süreler, eksik istihdam, sağlıksız ve güvenli olmayan birimler, düşük...
- Türkiye’de yasalarda her işçinin özgürce sendikaya üye olabileceği yazıyor. Ama resmi istatistiklere göre çalışanların yüzde 85’inden fazlası sendikasız. Sendikalı çalışmak yasal olmasına ve ücret, ikramiye, sosyal haklar bakımından avantajlar...
- Çok açık ki iktidarın “Aile Yılı” ilan etmesi aileler refaha kavuşsun diye değil, sermayenin ve iktidarın çıkarları içindir. İşçi aileleri için daha büyük yoksulluk, daha kötü çalışma koşulları, acı ve gözyaşı, hatta ölüm getireceği sır değildir.