Buradasınız
Grev ve Direniş Alanları Nasıl Örgütlenmeli?
İşçi sınıfının mücadele tarihinde kendisine yer bulmuş çok önemli bir söz var: “Grev İşçi Sınıfının Okuludur.” Geleneklerimiz, sahip çıkılmadığında unutulup gitmektedir. Geçmişte, özellikle 12 Eylül 1980 öncesinde, grev alanları işçilerin kendilerini eğittikleri bir okul işlevi görmekteydi. Greve çıkmış her işçi, o güne kadar kendisine anlatılmış, öğretilmiş olan her şeyi yaşayarak, yaparak öğreniyor ve kavrıyordu. Greve çıkıldığında çadırdan güvenliğe, nöbetten yemeğe, misafir karşılamadan basına yapılacak açıklamalara kadar her bir iş, oluşturulan komiteler aracılığıyla işbölümü temelinde örgütleniyordu. Bu şekilde örgütlü olmak, işçilere moral ve güven veriyordu.
“Grev yeri bayram oldu, halay çekenlerle doldu” türküsünde olduğu gibi grev alanı cıvıl cıvıl olurdu. İşçiler, grevin işçilerin üretimden gelen gücünü kullanması anlamına geldiğini bilir ve haklarını patrona kabul ettirebilmek için bu gücü kullanmaktan geri durmazlardı. Bu nedenle, toplu sözleşme dönemlerinde grev olasılığını hesaba katarak, aylar öncesinden başlayarak tüm hazırlıklarını yapmaya girişirlerdi. İşçi evlerinde, sokaklarda ve kahvehanelerde grev konuşulurdu. Eski kuşak işçiler deneyimlerini heyecanla, okunan kitap yaprakları gibi tane tane anlatırlardı. “Grev zincirin halkaları gibidir, kol kola girip birbirinizi sımsıkı tutacaksınız. Hele bir yerinden kopmaya görsün, başıboşluk ve dağınıklık o saat baş gösterir. Patronun perde arkasında pusuda beklediğini sakın aklınızdan çıkarmayın” diye de uyarırlardı.
Bir fabrikada grev başladığında işçi eşleri, çocukları, konu komşu grev yerindekileri yalnız bırakmazlardı. Yapılan işbölümü sonucunda grev yerlerinde yemekler pişirilir ve işçi eşleri de bu işbölümünün içinde yer alırdı. Grev alanı düzenli tutulur, işçiler grev çadırını ikinci evleri gibi bilirlerdi. İşçiler gerçek dostlarını ya da düşmanlarını asıl grev alanında tanırlardı. Ancak tüm bunların olabilmesi için grev alanının baştan sona örgütlenmesi ve işbölümünün yapılması gerekir. Grev ya da direniş alanının, boşa zaman tüketilen bir yer olmadığı bilince çıkartılmalıdır. Geçmişte tam da böyle düşünüldüğü içindir ki, grev alanında gazeteler ve romanlar okunur, işçi sınıfının mücadele tarihi üzerine tartışmalar yürütülürdü.Grev ve direniş alanlarında çeşitli etkinlikler düzenlenir ve işçilerin morali yüksek tutulurdu. Çünkü moral açıdan çökmek, işçiler arasındaki dağılmayı ve direnişin tükenmesini de beraberinde getirir. Grev hazırlıkları kapsamında önceden bir fon oluşturulması çok önemlidir. Bugünler için oluşturulan fonlarla işçilerin temel ihtiyaçları karşılanır, ücret almayan işçilerin mücadeleyi terk edeceğini düşünen patronun hevesi kursağında bırakılırdı.
İşçiler örgütlü oldukları ve haklarının takipçisi oldukları için patronlar istedikleri gibi işçi atamazlardı. Pek çok örnekten de biliyoruz: İşçiler işten atılan arkadaşlarına sahip çıkar ve çoğunlukla patronun geri adım atması için ya üretimi durdurur ya da yavaşlatırlardı. Grev sözcüğü patronlara korku salarken, işçilerin gücünü ortaya koymaktaydı. Bu nedenle, işçiler greve başvurmasınlar diye patronlar işçilerin örgütlü gücünü kırmak için ellerinden geleni yapardı. İşçilerin mücadelesini durduramayan patronlar, 12 Eylül 1980’de orduyu işbaşına çağıracak ve askeri faşist darbeyle işçi sınıfının örgütlü gücü kırılacaktı. Ama patronlar işçilerin mücadelesini de grevleri de durduramayacaklardı. 1986’da Netaş ve Derby grevleri, 1987’de binlerce deri işçisinin başlattığı Kazlıçeşme direnişi, 1989 Bahar Eylemleri ve Migros grevi işçilerin örgütlü mücadelesinin moral verici örnekleri oldular.
Fakat görüyoruz ki grev ve direniş alanları geçmişteki gibi örgütlenmiyor. Geçmişin mücadele geleneğini bugünün işçilerine aktarması gereken sendikalar görevlerini yapmıyorlar. Bu yönde bilgi ve deneyime sahip olmayan işçiler, grev ve direnişe çıktıklarında nelerle karşılaşacaklarını bilmiyorlar. Ne işbölümü yapılmakta ne bu kapsamda çeşitli komiteler oluşturulmakta ne de direniş alanı tüm yönleriyle örgütlenmektedir. Tam anlamıyla bir başıbozukluk egemendir direniş alanlarında. Sendikalar işçileri öylece bir bekleyişe itmekte, dağınık olan ve can sıkıntısıyla ne yapacağını bilemeyen işçiler arasında kısa zamanda moral bozukluğu oluşmaktadır. Böyle olunca da işçiler ya mücadeleyi bırakıp gitmekte ya da aralarında sürtüşmeler başlamakta ve gerginlikler işçileri birbirinden uzaklaştırmaktadır. İşçilerin okulu olması gereken direniş alanının kısa zamanda kahvehaneye dönüşmesinin nedeni işte budur.
Geçmişteki deneyimlere sahip çıkmalı ve bugüne aktarmalıyız. Geçmişin mücadele geleneklerinin bugüne aktarılması, işçilerin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi için sendikalar üzerine düşen görevleri yerine getirmelidirler. İşçi kardeşlerimiz şunu bilmeliler ki, grev ve direniş alanları mücadele okuluna dönüştürülmeden, patronlara karşı durmamız ve haklarımızı elde etmemiz mümkün olmayacaktır.
Uzat Elini Kardeş
Fabrikada Can Pazarı
Son Eklenenler
- Sağlık alanındaki sorunlar kartopu gibi büyümeye devam ediyor. “Ekonomik krize çözüm” olarak ümüğümüzü sıkan iktidar, Orta Vadeli Program ve son olarak açıkladığı “kamuda tasarruf paketiyle” gerçek niyetini bir kez daha gösterdi. Kamuda tasarruf...
- 1 Mayıs yani işgününün kısaltılması, sömürü düzeninin son bulması mücadelesi bizimle yani bugünün işçi kuşakları ile başlamadı. Tam 138 yıl önce Amerikan işçi sınıfı attı o ilk adımı. İşte o tarihten sonra bu mücadele günü Amerika’dan Avrupa’ya,...
- Çorum/Dodurga’da ODAŞ Yel Enerji’nin işlettiği Alpagut kömür madeninde çalışan Dev Maden-Sen üyesi işçiler direnişlerini yeraltında sürdürüyorlar. İşçilerin aileleri ise yer üstünde direniş nöbetine başladı. Rize’de Fındıklı Ziraat Odası ile Esnaf...
- Perfetti Gıda’da sendikalaşma mücadelesi verdiği için işten atılan, bu haksızlığa boyun eğmeyi reddeden ve direnişe geçen işçinin gölgesinde oturduğu, gölgesinde sohbetlerin koyulaştığı, sınıf dayanışmasının güçlendiği ağacın dallarının kesilmesi...
- Türkiye’de ekonomik krizin derinleşmesiyle faturanın işçi sınıfına kesilmesi, çalışma koşullarının ağırlaşması, reel ücretlerin düşmesi giderek daha fazla sayıda işçinin sendikalaşmasını beraberinde getiriyor. Ne var ki yasal bir hak olan...
- Yerel seçimlerin ardından pek çok belediyede işten atma saldırıları başladı. İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalışan İZENERJİ ve İZDOĞA işçileri işten atma saldırısına karşı oturma eylemi başlattı. Bursa Gemlik’te sendikalaştıkları için işten...
- İşyerinde ücretlerimiz düşük olduğu için patrondan zam istedik. Kararlı olduğumuzu gören patron ara zam yapamayacağını ama Temmuzda “iyi bir zam” yaparak bu durumu telafi edeceğini söyledi ve ekledi: “Söz namustur arkadaşlar, bana güvenmiyor musunuz...
- Egemen sınıfın yani patronlar sınıfının yarattığı ekonomik kriz her geçen gün daha fazla belimizi büküyor. Gencinden yaşlısına, erkeğinden kadınına, işçisinden işsizine hepimize fatura ediliyor bu kriz. Fakat bu süreçte en fazla yok sayılan, gözden...
- İzmir’in Bayraklı Belediyesi’nde ücret kesintilerine karşı mücadele sürüyor. Maaşlarındaki haksız kesintileri 14 Mayıstan beri çeşitli eylemlerle protesto eden Tüm Bel-Sen üyesi kamu emekçilerinin ardından aynı belediyede çalışan DİSK Genel-İş 6 No’...
- Filistin halkının İsrail devleti tarafından topraklarından zorla çıkarılıp sürgün edildiği, binlercesinin öldürüldüğü, yüzlerce köy ve kasabanın yakılıp yok edildiği “Nakba” yani “Büyük Felaket”in üzerinden 76 yıl geçti. On yıllardır zulüm altında...
- Adıyaman: Besni OSB’de üretim yapan Mega Polietilen fabrikası işçileri 8 Nisanda BİRTEK-SEN öncülüğünde ücret gaspına karşı direniş başlatmışlardı. Direniş çadırları yakılan işçiler, baskı ve saldırılara rağmen devam ettirdikleri mücadeleleri sonucu...
- 2024 1 Mayıs’ını geride bıraktık. İşçi sınıfı tüm dünyada talepleriyle alanlara çıktı. Ben de örgütlü bir petrokimya işçisi olarak mücadele örgütümüz UİD-DER ile alanlara çıktım. UİD-DER’le işçi sınıfımızın patronlar sınıfına karşı sıkılı yumruğuyla...
- Öyle bir sloganla, öyle bir umut ışığıyla çıkmalı ki yola, her dokunuşun, her haykırışın binlerce kilometre uzaktaki insanın dahi evindeki sıcaklık, yüreğindeki nasırlaşmış yaraya merhem olsun. Emeğin satılması diye bir cümlenin ağırlığı altında...