Buradasınız
Tekimsa’da Yaşananlara Dair
Gebze’den işsiz bir işçi

Tekimsa işçileri olarak bizler, krizin bedelini ödememek üzere Ocak ayında 12 gün süren bir direniş yaşadık. Yürüttüğümüz bu direnişten çıkartılması gereken dersler olduğunu düşünüyorum. Onun için direnişe doğru giden süreci ve sonrasında yaşanan gelişmeleri hepinizle paylaşmak istiyorum.
Çalıştığım fabrikada Çelik-İş Sendikası örgütlenmişti. İlk işe girdiğimde gördüklerim ise, işçilerin birbirlerine güvenmediği, sendika temsilcilerinin uzlaşmacı tavırlar içinde olduğu ve bireyciliğin had safhada olduğuydu. İşverenin her hak saldırısı ya da işçilerin aleyhine attığı adımlar, uzlaşmacı temsilci ve sendika başkanının ittifakı sonucunda sessizlikle kabul görürdü. İşçilerin öfke göstermesi durumunda ise göstermelik bir eylem kararı alınır, iş eyleme geldiğinde ise masada her şeyin halledildiği belirtilip işçilerin eyleme geçmesi önlenirdi. Bu da işçilerin sendikaya olan güvenlerini zedelemekteydi. Yaklaşık 6 ay önce temsilcilik seçimleri yenilenmiş ve yeni temsilcilerin arasında mücadeleye açık bir işçi arkadaş da neredeyse baş temsilciliği zorlayacak oranda yüksek oy alarak seçilmişti. Yeni seçilen arkadaş işverenle yapılan tüm görüşmeleri bizlere aktarıyor, bizlerin fikrini soruyor ve ona göre tavır alıyordu. Doğal olarak kısa zamanda sendika başkanıyla ters düştü. Çünkü yeni temsilcimiz işçilerin çıkarlarından taviz vermek gibi bir niyet içinde hiç olmadı. Sürmekte olan işleyişe boyun eğmeyip, gerçek bir işçi temsilcisinin yapması gerektiği gibi her şeyden işçi arkadaşlarını haberdar edip, onlara doğru bildiğini kavratmak için çaba gösterdi. Fedakâr bir çalışma içinde, bizlere bizi bekleyen tehlikeleri daha biz yüz yüze gelmeden anlatıyor, neler yapabileceğimize dair hep birlikte kafa patlatmamıza olanak sunuyordu. İşçilerin çıkarına olmayan hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Kriz dönemine girdiğimizde ise taraflar daha da netleşecek ve herkes saflarında kavgaya devam edecekti.
Temsilci arkadaşımız bizleri güven etrafında toplayabilmişti ve tepkilerimizi hem sendika başkanına hem de işverene karşı toplu olarak göstermeye başlamıştık. Ayrıca önde duran arkadaşlarla her an görüşüyor ve krizde yaşanacak saldırılara karşı bir komite kurmaya, işçi arkadaşlarımızı mücadele saflarına çekmeye çalışıyordu. Bunları sabırla biz işçilere anlatıyordu. Baş temsilci ise toplantılarımızda yanımızda olduğunu söyleyip arkadan sendika başkanıyla uzlaşmacılık temelinde farklı hareket ediyordu.
Sendika, işçileri birbirine sıkı sıkı kenetlemek için çalışmalar yapması gerekirken bunu yapmıyor ve hatta bölücü tavırlar gösteriyordu. Öyle ki işler bir süre sonra bizim dışımızda halledilir noktaya gelmişti. Sendika başkanının biz işçilerin bilgisi dışında hazırladığı bir öneri paketini bizlere hiçbir şekilde danışmadan işverene sunduğunu ve işveren tarafından da son derece olumlu karşılandığını öğrenmiştik. Öneride her işçinin ayda 1 hafta ücretsiz izne çıkacağı söyleniyor ve 3 ay sonunda da mali tabloya bakılıp yeniden masaya oturulması öngörülüyordu. Yani üç ay boyunca, ayda 3 hafta çalışıp 1 hafta ücretsiz izin kullanacaktık. 3 ayın sonunda ise durum yeniden değerlendirilecekti. İnsan şu meşhur Nasreddin Hoca fıkralarından birini hatırlamadan edemiyor: Hoca eşeğinin yemini her gün biraz azaltır, bir şey olmadığını görünce eşeğinin yemsiz de yaşayabileceğini düşünür ve yemini keser. Sonrasında ölmek üzere bulduğu eşeğinin başında ağlaşarak yaz geldiğinde onu taze, yeşil yoncalarla besleyeceğini vaat ederek ölmemesi için kandırmaya uğraşır. Patronların biz işçileri Nasreddin Hoca’nın eşeğini sevdiği kadar bile sevmediği de ortada olduğuna göre, elbette bizlerin bu öneriyi kabul etmesi düşünülemezdi. Kayıt dışı çalışılmasına yıllarca göz yuman sendika yöneticileri ise şimdi yine bizden fedakârlık yapmamızı istemişti. Öneri kabul edilmedi ve bir işçi arkadaşımız dahi işten atılırsa topluca eyleme geçeceğimizi bildirdik. Sendikanın yapmış olduğu toplantıda mücadele kararı alındı. Sendika başkanı bu kararın alınmaması için çok çalıştı, sonucu değiştiremeyince de önde duran işçileri sürekli suçladı.
Bizim güçlendirmeye çalıştığımız mücadeleci ruhu baltalamak için elinden gelen her şeyi yaptı. İşçiler arasındaki güven bağını parçalamak için bilinçsiz işçiler üzerinden fesat tohumlarını üzerimize serpti. Her şeye rağmen bu dönemde işverene tek kuruş ücretimizi kestirtmedik.
Aralık ayında işveren 136 işçiyi işten attı. Sendika göz göre göre gelen bu duruma karşı çok cılız göstermelik bir tepki göstermişti. 2 Ocak sabahı direnişimize başladık. Direnişimizin son gününe kadar biz öncü işçiler patronla değil sendika başkanı ve yardakçılarının ali-cengiz oyunlarıyla uğraştık, mücadeleyi güçlendirmek için çabaladık. Nedense bu süreçten sonra sendika başkanı hemen hemen her gün bizlerin yanına gelmekte ve alınan kararın yanlışlığından bahsetmekte, işçilerin moralini bozmaktaydı. Diğer yönetici ve sendika çalışanları da gizliden aynı haltı yemekteydiler. Hatta bir keresinde biz işçilerin gayretleriyle ziyaretimize gelen siyasi parti yöneticilerine bu direnişin kaybedileceğini seslice söylemiş ve kirli yüzünü açıkça göstermişti. Bunu söyleyen bir sendika başkanıydı! Üstelik örgütlü olduğu işyerinde yürütülmeye çalışılan bir mücadele hakkında bunları söylüyordu! Bu kaleyi güçlendirmek için tek tuğla koymayan birisi. Övündüğü tek şey her gün yanımıza gelmesi, günlük karşıladığı yiyecek ve zar zor getirttiğimiz servislerdi. İşveren ise (bence zaten olan bitenden sürekli haberdar ediliyordu) bizim taleplerimizin hiçbirine yanıt vermedi. Hatta işçi arkadaşlarımızdan biri sohbetlerimizden birinde sendika başkanının telefonla işveren temsilcilerini aradığını ve biraz daha zaman tanımasını istediğini söylediğini bizlere iletti. Bu ne kadar doğru bilemem ama sendika başkanının yaklaşımları bunu doğrular nitelikteydi.
Direnişimiz işçi arkadaşlarımıza serpilen umutsuzluk tohumları nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Tabii ki bu biz mücadeleci işçiler açısından böyle. Sonuçta sendika yöneticilerinin istediği bir anlaşma yapıldı ve tazminatlarımız taksitlere bölünerek her birimize senetler verildi. Temsilci arkadaşımız senetlerin ödenmeyeceğini, bunlara güvenilmeyeceğini sonuna kadar bizlere anlattı. Hakkımız olan paralarımızı alabilmemizin tek güvencesinin de yine bizlerin birlikte sürdüreceğimiz mücadele olduğunu, bu olmaksızın verilen hiçbir söze güvenilemeyeceğini, bizler bir kez dağılırsak bugün paramızı ödemeyip senet verenlerin, senetlerin günü geldiğinde tek tek hiçbirimize bir şey ödemeyeceklerini bıkmaksızın bizlere anlatmaya çalıştı. Ne yazık ki onun anlatmak istediklerini kavrayan işçiler olarak azınlıktaydık ve ne patronun ne de sendika bürokrasisinin oyunlarını arkadaşlarımıza anlatmaya muvaffak olabildik.
Ve bugün… Bugün baktığımızda bana verilen senetlerin ilk üçünü dahi bunca zaman geçmesine karşın hâlâ tahsil edemedim. Tüm işçi arkadaşlar işten atıldı ve maaşlarını dahi alamadılar. Her gün patronun kapısını aşındırmaktayız ve paramızı almak için uğraşıyoruz. Sendika başkanı ve yöneticileri ise yanımızda yoklar. Her yerde yine bizleri suçluyorlar. Eğer bizler işverenle uzlaşsaydık içeride 60-70 kişinin çalışabileceğini söylüyorlar. Yani diğer 200 kişinin işten çıkarılmasını makul görüyorlar. Başkana göre devir mücadele devri değilmiş, uzlaşma devriymiş.
Kriz süresince bu tür mücadele örnekleri yaşanacaktır. Öncelikle sendikamızı mücadele alanlarına çekmeli ve bürokratlardan kurtulmalıyız. Komiteler kurmalı ve her işçi arkadaşımızı mücadelenin parçası haline dönüştürmeliyiz. Bizim gücümüz birliğimizden ve örgütlülüğümüzden gelir. Bu yüzden dayanışma ağını iyice sağlamlaştırmalıyız. Sendikalarımızın ve diğer sendika ve konfederasyonların aktif desteğini sağlamalıyız. Emekten yana örgütlerin desteğini sağlamalı ve ailelerimizi de bu mücadelenin içine çekmeliyiz. Mücadelenin yaşandığı fabrikaların yanındaki fabrika işçilerinin desteğini kazanmalıyız. Bu sayede sermaye sınıfının saldırılarına karşı mücadele edebiliriz. İnsanca bir yaşam ve yaşanılabilir bir dünya için örgütlenmekten, bilinçlenmekten ve mücadele etmekten başka şansımız yok.
Sendikalı ol, sendikanı denetle, bürokratları defet!
- Oryantal Tütün Grevcilerinin Anlattıkları
- Manisa’da Mercan Makina’da Direniş Başladı
- Tütün ve Maden İşçileri Aileleriyle Grevde, Eylemde!
- Tütün, Tekstil, Maden İşçileri Mücadeleye Devam Ediyor
- İzmir’de Sunel Tütün İşçileri Greve Çıktı
- Temel Conta İşçilerinin Grevi Devam Ediyor
- Urfa’dan Trabzon’a, İnşaattan Enerjiye İşçiler Mücadele Ediyor
- Chinatool ve Green Transfo Grevlerinde Anlaşma Sağlandı
- Antep’te Tekstil İşçilerinin Düşük Zamlara Karşı Mücadelesi Sürüyor
- Chinatool Otomotiv İşçileri Greve Çıktı
- Antep’te Tekstil İşçileri Düşük Zamlara Karşı Mücadele Ediyor
- Kaynak Tekniği İşçileri Grevde
- Yolbulan Metal İşçileri Eylemlerine Devam Ediyor
- GE Grid Solutions Grevinde Anlaşma Sağlandı
- Schneider Elektrik’te Anlaşma Sağlandı
- Genel-İş Üyesi İZBB İşçileri İş Bıraktı
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Direnişçi Polonez İşçileri: “Direne Direne Kazandık!”
- Polonez Direnişçisi: “Biz Başardık, Şimdi Hep Birlikte Başaralım!”
- Betek Boya’da İşten Atma Saldırısı
Son Eklenenler
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...