Buradasınız
Asen Metal İşçisinden Mektup: Neler Kaybettim, Neler Kazandım?
Asen Metal direnişçisi genç bir işçi

Merhaba işçi kardeşlerim, işçi ablalarım, abilerim. Ben 20 yaşında genç bir Asen direnişçisiyim. Sizlere hem direniş sürecimizden, bu süreçte yaşadıklarımızdan hem de kendi değişimimden bahsetmek istiyorum. Çalışmaya 12 yaşında başladım. Birçok emekçi çocuk gibi bir taraftan okuyor bir taraftan çalışıyordum. Camcıda, mermercide, boyacıda, yemekhanelerde, fırın gibi çeşitli yerlerde bugün olduğu gibi ucuz işgücü olarak kullanıldım. Fırında çalışırken en az 12 saat, bazı zamanlar 24 saat çalıştığım oluyordu. Abim Gebze’ye taşınmıştı, orada bir fabrikada çalışıyordu. Uzun çalışma saatleri beni çok yoruyordu. Ben de doğup büyüdüğüm şehirden ayrılarak Gebze’ye, onun yanına taşındım. Geldikten bir hafta sonra abimin çalıştığı yere Asen Metal’e girdim. İlk sigortalı işim burası oldu. Önceki koşullar o kadar kötüydü ki bana işe başlarken verdikleri iş ayakkabısı ve iş kıyafetleri bir lüks olarak görünmüştü. Böyle bir şey hiç görmemiştim. Burası iyi bir işyeri olmalı diye düşünmüştüm. Sonra günde 12-16 saat kadar çalıştım. Bir sene bu şekilde devam ettim. İkinci sene asgari ücrete zam yapıldı, uzun saatler çalışıyor olmama rağmen ücretim yine asgari düzeyde kaldı. Mükâfatım asgari ücret oldu! İşten ayrılmayı düşünürken işyerinde sendikal örgütlenme çalışması olduğunu duydum. Asgari ücretli olmama rağmen, “acaba başka bir yerde iş bulabilir miyim?”, “nasıl yaparım?” gibi çeşitli endişelerim vardı. Devam etmem gerektiğini, sendikaya üye olmanın önemli bir şey olduğunu söylediler ve ben de kaldım. O güne kadar sendika diye bir şeyin var olduğundan haberim dahi yoktu. Aslında hepimizin ortak talebi çalışma koşullarımızın düzeltilmesi ve yöneticiler tarafından hakarete uğramamaktı. Bunun için Birleşik Metal-İş Gebze 1 No’lu Şubede örgütlendik.
Sendika örgütlenme çalışmaları devam ederken birkaç arkadaşımız üye olduğu için işten atıldı. Ertesi gün fabrikanın içerisinde haksız yere arkadaşlarımızı işten attıklarını, yapılan yanlıştan geri dönülmesi gerektiğini yüksek sesle bildirdik. Bu konuşmadan sonra işverenin yanıtı arkadaşlarımızın bir kısmını daha işten atmak oldu. O güne kadar bende işimi kaybederim korkusu vardı, fakat o günden sonra fark ettim ki patron için o ya da bu şahıs önemli değilmiş. Ayrıt etmeden sesini çıkaran kim olursa olsun kapı dışarı edebiliyormuş. Biz tepki verdikçe o işten atmaya devam etti. Patronun bu saldırıları, hakaretleri işçi arkadaşlarımı daha da öfkelendirdi. Daha fazla kişi üye olmak istedi. Patron vekillerinden biri bize yönelerek “arkadaşlar böyle bir yola girmenize gerek yoktu. Biz zaten istediğinizi verecektik. Bu sendikanın nasıl bir sendika olduğunu biliyor musunuz?” gibi çeşitli sorularla aklımızı bulandırmaya çalıştı. Hatta beni çekerek “senden hiç böyle bir şey beklemezdim, oysa seninle ilgili başka planlarımız vardı” benzeri şeyler söyledi. Daha sonra anlayacaktım ki hep benzer taktikler uyguluyorlarmış: Böl, parçala, yönet. Beni de bir gece yarısı, işten atıldığımı servis şoförüne bildirerek attılar. Sabah durakta işe gitmek üzere servis beklerken servis şoförü beni araca almayınca durumu öğrenmiş oldum. Patron doğrudan bana herhangi bir bildirimde bulunma ihtiyacı bile duymamış. İşten atılan 85 arkadaşımızla birlikte kapı önünde direnişe geçtik.
Kapı önünde direnişimizin ilk günlerinde sudan çıkmış balık gibiydim. Sendika nedir, grev, direniş nasıl yapılır, tek başımıza ne yapacağız, çadır ne, ay sonunu nasıl getireceğiz, ücret alacak mıyız gibi türlü sorular vardı aklımda. Sonra direniş çadırımıza ziyaretler oldu. Hiç tanımadığımız insanlar ziyarete geliyor; bize çay, şeker getiriyorlar. Fabrikalardan işçiler dayanışma için para topluyorlar, yanımızda olduklarını, bizleri desteklediklerini söylüyorlardı. Bu bana çok garip gelmişti. Hiç tanımadığım insanlar bizi neden ziyaret eder, bizim için neden para toplar, neden yardıma koşar diye merak ediyordum. Diğer taraftan jandarmayı gördük. İlk defa böyle bir şeyle karşılaştım. Normalde polisi, jandarmayı taraf tutmaz diye düşünürdüm. Ama orada attığımız slogandan, yaptığımız konuşmadan tutun da aklınıza ne gelirse engel olmaya çalıştılar. Meğer patronların yanında yer alıyorlarmış. Yapılan haksızlığı daha çok duyurmak istiyorduk. Ulusal kanallarla yaptığımız röportajlar sonucunda gördük ki işlerine gelen kısmı sadece bir parça olarak vermişler. Emekten yana olanların asıl bizim sesimiz olduğunu öğrendim.
UİD-DER’li arkadaşlar bizi ilk günden bu yana sık sık ziyaret ettiler. Direniş çadırında birçok sohbetimiz oldu. Çeşitli direnişlerden, tarihte yaşanan olaylardan türlü örnekler anlattılar. Kafamdaki pek çok sorunun cevabını almaya başladım. Direniş çadırında gördüklerim ve anlatılanlarla birlikte bir sınıfın parçası olduğumu fark ettim. Ben işçi sınıfının evladıymışım, karşımızda da sermaye sınıfı varmış. Bizi yıllardır ezenlerin, bizlerin örgütsüz olmasından güç aldıklarını anlamaya başladım. Emekten yana kurumların bizi ziyaret etmelerinin, desteklerini sunmalarının gerekçesi de buymuş aslında. Aynı sınıftan olduğumuz için birbirimizi tanımasak bile destek sunmak gerektiğini görmüş oldum. O güne kadar “kimseye güvenme” diyenlerin ne kadar haksız olduklarını anladım. Örgüt denildiğinde ilk aklıma “terör” benzeri şeyler gelirdi. Çocukluğumdan beri böyle bilirdim. Oysa düşündüğüm gibi kötü bir şey değilmiş. Örgütlü olmanın ne kadar kıymetli olduğunu, tek başına bir şey yapılamayacağını UİD-DER’li arkadaşlar sayesinde şimdi daha iyi anlıyorum. Bir araya geldiğimizde ne kadar güçlü olabileceğimizi gördüm. Mesela 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişini duydum. Aslında birleştiğimizde onları nasıl korkuttuğumuzu gördüm. Örgütlü olmadığımızda hep kaybeden biz oluyoruz. Oysa patron bizi sürekli memleketçilikle, mezhepçilikle, şu ya da bu partiyle bölmeye çalışıyordu. Sınıf olduğumuzu bilmediğimiz için bu yaptığı da işe yarıyordu. Fakat sesimizi çıkardığımızda o güne kadar yaptığı ayrımları bir tarafa bırakıp hepimizi işten atabildi.
Direnişimiz 100 günü aştı. Şimdi dönüp neler kaybedip neler kazandığıma baktığımda aslında bir şey kaybetmediğimi daha iyi anlıyorum. Belki patron sendika hakkımızı tanımayacak, işe geri alınmayacağız ama bunların artık bir önemi yok. Yaşamın anlamı bir araba ve bir ev sahibi olmak için ömrünü tüketmek değilmiş. Düzenin bize sürekli dayattığı şey, uzun saatler çalışıp bir şeyler sahibi olmak ya da olamamak. “İstersen sen de zengin olabilirsin”, “sen de paçayı kurtarabilirsin” benzeri şeyler söylüyorlar. İçinde yaşadığımız dünyayı, sorunları, ne için bu halde olduğumuzu sorgulamamızı istemiyorlar. Biz işçiyiz. Birlik olduğumuz zaman, güçlerimizi birleştirdiğimiz zaman bizim önümüzde hiçbir güç duramaz. Aslında bunu anladığımızda yapamayacağımız şey olmayacaktır. İyi ki böyle bir direnişin içinde yer aldım, iyi ki bana başka bir dünyanın mümkün olduğu gösterildi. Evet, hiç bir şey kaybetmedim, aksine yeni bir dünyanın olabileceğine dair bir inancım oluştu. Bunu yapacak sınıfın bir parçası olduğumu görmüş oldum. Ne mutlu bu düzenin değişmesi için ter akıtanlara.
- Ataşehir Belediyesi Direnişçileri İşlerini Geri İstiyor
- İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformundan Eylem
- İşçiler Gasp Edilen Hakları İçin Mücadele Ediyor
- İnşaat İşçileri Hakları İçin Mücadele Ediyor
- Seslendirme Oyuncuları Grevde, Ataşehir Belediyesi İşçileri Direnişte
- Trendyol İşçileri Genel Merkez Önünde Eylem Yaptılar
- Agrobay İşçilerinin Mücadelesi Sürüyor, EÜ Hastanesi İşçileri Kazandı
- Agrobay İşçilerine Jandarma Baskısı Sürüyor
- FEDAŞ İşçilerinden Aksa Holding Önünde Eylem
- Belediye, Tarım ve Basın İşçilerinin Mücadelesi Sürüyor
- Eskişehir’deki Doruk Madencilik İşçileri Açlık Grevinde
- Antep’te, İzmir’de, İstanbul’da İşçiler Mücadele Ediyor, Direnen İşçiler Kazanıyor
- Belediye, İnşaat, Metal İşçileri Ek Zam ve Gasp Edilen Haklarının İadesi Talebiyle Eylemler Gerçekleştirdiler
- TGS üyesi Sputnik Türkiye Emekçilerini Ziyaret Ettik
- Ağaç A.Ş. İşçileri Direndi ve Kazandı!
- Artemis ve Erkaplan İşçileri: “Birleşe Birleşe Kazanacağız”
- Tanzanya’daki İnşaat İşçilerinin Grevi Kazanımla Sonuçlandı
- Sputnik Türkiye’de Grev Başladı
- Şireci İşçilerinin Direnişi Kazanımla Sonuçlandı
- Düşük Zam Dayatmasına, Sendikal Baskılara ve Ödenmeyen Ücretlere Karşı İşçiler Eylemde!
Son Eklenenler
- Sendikalı oldukları için hakları ödenmeden işten atılan Agrobay işçileri İzmir Bergama Kent Meydanında çatıya çıkarak bir kez daha seslerini duyurdular. Urfa’da Özak Tekstilde bir kadın işçi Öz İplik-İş’ten istifa ederek BİRTEK-SEN’e üye olduğu için...
- Pahalılık ve zamlar nedeniyle adeta insan olduğumuzu unuttuk. Eğlenmek, dışarı çıkmak, eş dostla vakit geçirmek, bir yerlere gidip yeni insanlarla tanışmak gibi sosyal aktiviteler lüks oldu. Temel ihtiyaçlarımıza bile yetişemez durumdayız....
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününde kadınlar pek çok kentte meydanlarda buluştular, yürüyüşler düzenlediler, fabrika ve grev çadırlarında açıklamalar gerçekleştirdiler. Kadınlar eylemlerde “savaşa, şiddete, yoksulluğa...
- Çalışma koşulları yıpratıcı, omuzlarındaki yük ağır metal işçilerinin. Ücretlerini belirleyen MESS grup toplu iş sözleşmeleri metal işçileri için çok önemli. Fakat tek başına metal işkolunda çalışanları mı ilgilendiriyor bu sözleşme? Biz petrokimya...
- Patronların kâr hırsıyla iş güvenliği önlemlerini almamaları yüzünden işçiler madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde, fabrikalarda, yollarda canından oluyor. Siyasi iktidar maden patronlarına ekonomik teşvikler verip olur olmaz her yere maden...
- Bu pahalılıkta Davut Abiyi neden misafir etmek istediğimizi size bir önceki mektubumda anlatmıştım. Hafta sonunu iple çektik. Eşimin çalıştığı işyerinden arkadaşı Davut Abiyi sonunda misafir ettik. Kapı çaldı ve ailecek kapıda karşıladık Davut Abiyi...
- MESS’e bağlı fabrikalarda çalışan metal işçileri, TMMOB Mimarlar Odası işçileri, İzmir Çiğli Belediyesi işçileri, İzmir DEÜ Mesleki ve Çevresel Hastalıklar Hastanesi inşaatında çalışan işçiler, Yalova Gürdesan Gemi Makinaları’na bağlı taşeronlarda...
- Türkiye’de yoksulluk derinleşiyor, işsizlik artıyor, çıkışsızlık duygusu büyüyor. Ülkeyi yönetenlerin yoksulluğumuzun üstünü örtmek ve bizleri aldatmak için söyledikleri yalanlar ve algıları çarpıtmak için giriştikleri oyunlar da bir o kadar büyüyor...
- İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları 7 Ekimden bu yana devam ediyor. Hastaneler, okullar, evler bombalanıyor. Hergün onlarca, yüzlerce Filistinli kadın, çocuk, genç, yaşlı katlediliyor. Bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısı 14 bini aştı....
- Gazze’de Geçici Ateşkes, Dünya Meydanlarında Yükselen Ses: Savaşa Hayır! Kalıcı Ateşkes Hemen Şimdi!İsrail’in 7 Ekimden bu yana Gazze Şeridi’nde sürdürdüğü kesintisiz saldırıları karşısında dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler Filistin halkıyla dayanışma gösterileri ve kitlesel eylemler düzenliyor. Emperyalist savaş karşıtı sloganlarla...
- Zamanın birinde Cemal adında biri varmış. Cemal Amasya’da yaşar, büyük bir ahşap oyma ve desen atölyesinde çalışırmış. Cemal işine çok düşkünmüş, patronu 24 saat çalış dese gık demez, diyenleri de nankörlükle itham edermiş. Onun için patronu, eli...
- Sakarya Hendek 2. OSB’de bulunan Burda Bebek fabrikasında işçiler Türk-İş’e bağlı Petrol-İş sendikasına üye oldular. Sendika işyerinde yetki aldı. Bu süreçte patron 7 işçiyi işten çıkardı. İşçiler 20 Kasımda sendikalarının öncülüğünde fabrika önünde...
- Son zamanlarda çocuklar, öğrenciler arasında tehlikeli bir oyun yayılıyor. “Kanlı Para” oyunu. Bu oyun isminden de tahmin edileceği üzere çocuklara fiziksel ve psikolojik yönden zarar veren bir oyun. Bu ve benzeri zararlı oyunların yaygınlaşmaya...