Buradasınız
“İşkur Kimdir, Ne İş Yapar?”
Pendik’ten emekli bir işçi

İnternet sitesinde rastladığım bir haberin başlığını görünce önce biraz şaşırdım. Sonra kendi kendime şöyle düşündüm: “Yahu bunda şaşıracak ne var? Daha birkaç gün önce Çalışma Bakanı sağır sultanın, ölünün dirinin bildiğini sanki kimse bilmiyormuş, kendisi de ilk kez duyuyormuş gibi ne demişti? İşverenlerin sigorta primlerini işçilerin gerçek ücretleri üzerinden ödemediğini söylememiş miydi?” Okumaya devam ettim. Haberde bir resim ve resimde bir pankart var. Büyük bir alışveriş merkezinin girişinde asılı duran pankartta “İşkur kimdir, ne iş yapar? İşverenlere, işsizlere ve çalışanlara ne tür katkılar sağlar?”diye yazıyor. Yazının altında bir İşkur Müdürlüğü’nün imzası var. Pankartın arkasında bir masa var. Masanın üzerinde kuşe kâğıda basılı bildiriler, el ilanları var.
Dağıtılan bildirilerde İşkur’un işsizliğin önüne geçmek için ne kadar yararlı bir kurum olduğu anlatılıyor. Verdiği meslek eğitimleriyle, işçiler için açtığı kurslarla, verdiği sertifikalarla işsizliği oldukça gerilettiği iddia ediliyor. Yarattığı nitelikli işgücü ile işverenlere yararları anlatılıyor. “Bu İşkur benim bildiğim İşkur mu? Kriz bahanesiyle işten atılan milyonlarca işçinin derdinin çözümü bu mu?” diye düşünmekten kendimi alamadım.
Zihnimdeki sorular birbirini kovaladı. Türkiye’deki işsizlik rakamları aklıma geldi. Açtım TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarına baktım. Aynen şöyle:
- Dönem Nisan 2012: Türkiye-İşsizlik Oranı % 9
- Türkiye-Tarım dışı işsizlik oranı % 11.1
- Türkiye-Genç nüfusta işsizlik oranı %16.7
Tabii ki bunlar TÜİK’ in açıkladığı resmi işsizlik rakamları. Ben işçiliğe başladığımdan beri bu rakamları takip ederim. Bu işsizlik belası bir türlü bitip tükenmedi. Yıl 1985 idi. Resmi işsizlik şimdi olduğu gibi. Ama gerçek hiç de öyle değildi. Neredeyse her evde bir işsiz vardı. Hani şimdinin hükümeti “Allahın izniyle işsizliği bitireceğiz” diyor lakin bu işsizlik hiç bitmiyor ya, o zaman da işçilerin “çok yemiş şişman” dedikleri, başbakan ve bakanlar da şöyle diyorlardı: “İşsizliğin kökünü kazıyacağız.” Aradan tam 27 sene geçti. İşsizliğin ne kökünün kazındığı var ne de bittiği var. Patronlar ve onların emrindeki hükümetler bir işsizler ordusunu sürekli yedekte hazır bekletiyorlar. Böylelikle işçi ücretleri alabildiğine düşüyor, işçinin ücreti üzerinde söz hakkı olmuyor. İşçilerin gözünü boyamak, zihnini bulandırmak için ise “biz sizi düşünüyoruz” yalanını janjanlı ambalajlara sarıp işçilere yutturmaya çalışıyorlar.
1985’te İşkur’a gidip kayıt yaptırdığım zamanlar gözümün önüne geldi. Cebimde beş param yoktu. Mevsim yine böyle yazdı ve çok sıcaktı. Bizim sektörde “patlıcan kesatı” başlamıştı, yani iş bulmak neredeyse imkânsızdı. Üç buçuk saat yürüyerek İşkur’a gitmiştim. İşkur binasının önü, hani iğne atsan yere düşmez derler ya, işte öyle kalabalıktı. İnsanlar birbirinin omzunun üzerinden camdaki işçi arayan işyerlerinin listelerini okumaya çalışıyordu. Kadınlar, boyu kısa olanlar, zayıf ve çelimsizler sabırsızlıkla önündeki kalabalığın dağılması için ileriye doğru sokuluyordu. Kavga, gürültü, bağrışma-çağrışma küfürler havada uçuşuyordu. İşsiz, listeden gitmek istediği fabrikaya başkası gitmesin diye 15 hanelik rakamı ve istenen özellikleri yazdıktan sonra koşturarak içeri giriyordu. Ben de son bir ayda her hafta bıkmadan, usanmadan gittiğim sanayi bölgesindeki bir fabrikanın numarasını elimdeki kâğıda yazdıktan sonra içerideki kuyruğa girmiştim. Ama ne kuyruk! İşsizlik kırbacı işli, işsiz tüm işçilerin sırtında öyle bir iniyordu ki. Kadınlı erkekli kuyrukta acemi askerler gibi hazır ol vaziyetinde duruyorduk. Saatler sonra sıra bana geldiğinde, masanın arkasındaki “memur” önce beni şöyle bir süzmüştü. Özellikle ellerime ve zayıf, ince kollarıma dikkatlice baktıktan sonra, “ne iş yapabilirsin sen” diye sormuştu. Ben de “bir buçuk aydır işsizim. Ağır, zor fark etmez, ne iş olsa yaparım. Büyük bir fabrikada çalışıyordum. Bu sene patlıcan kesatı uzun sürdü. Patron fabrikayı Hindistan’a götürdü. Biz kaldık böyle, işsiz güçsüz” demiştim. Masanın arkasındaki, anlattıklarıma ve gittiğim yerde iyi çalışacağıma ikna olmuştu. Küçük bir kâğıt parçasına anlamadığım bir şeyler yazıp elime verdi. Eliyle de yukarıyı işaret ederek müdürün yanına göndermişti. Duvarlarda kocaman harflerle işçi haklarıyla ilgili bir sürü güzel şeyler yazılıydı. “Sigorta Senin Güvencendir! Sigortasız Çalışma” yazısı özellikle dikkatimi çekmişti.
Müdürün odası öyle serin, öyle ferahtı ki… Sanki dışarısı cehennem, o oda cennet gibiydi. Elimdeki kâğıdı müdürün masasına bıraktım. Bu kez müdür beni inceliyordu. Baştan aşağı süzdükten sonra, “ne iş yapabilirsin” diye sordu. Ben de aşağıda anlattıklarımı bir tamam müdüre de anlattım. Müdür beni dinlerken başını sallayıp durmuştu. Tam içimden “bu sefer de olmayacak” diye düşünürken, müdür “seni 1500- 2000 bin işçiye ekmek veren bir fabrikaya göndereceğim. Git ekmek ye. Çok sağlam bir firmadır. Maaşı gününde verir. Bak ilk seni gönderiyorum. Başını ey, çalış. İyi çalışırsan sigorta girişini 6 ay sonra yapacaklar. Ha bu arada, işverenimizin ve işçimizin arasında bir köprü işlevi gören İŞ ve İŞÇİ BULMA KURUMU’unun çıkarttığı şu broşürlerden bolca al, mahallenizdeki işsizlere de dağıt” demişti. Bir elimde küçük kâğıt, diğer elimde broşürlerle müdürün odasından çıktığımda, duvardaki o kocaman yazılarla elimdeki broşürlerdeki yazı aynıydı, “Sigorta Senin Güvencendir! Sigortasız Çalışma.” Ama müdür ne demişti? “Sigorta girişini 6 ay sonra yapacaklar.” İşe gönderildiğim fabrikada işe alınmıştım. Müdür “ilk seni gönderiyorum” demişti. Ben hiç vakit yitirmeden fabrikaya gitmiştim. Fabrikanın önünde İşkur’daki kuyruktan tanıdığım en az 25 kişi vardı. Benden sonra gelenler de olmuştu. Beli ki fabrikanın çok işçiye ihtiyacı vardı ki o gün birçok işçi işe alınmıştı. Sigortamın yapılması için 6 ay geçmesini beklememiştim. İşbaşı yaptıktan bir hafta sonra muhasebeye gidip evraklarımı vermiş ve sigortamı yaptırmıştım.
Sevgili işçi kardeşler, işsizlik dün olduğu gibi bugün de diz boyu. Bunu kendinizden, arkadaşınızdan, komşunuzdan zaten biliyorsunuz. Hatta işçiler için işsizlik, geçim sıkıntısı, açlık yoksulluk bugün dünden bile beter. Şöyle bir şey söylesek hiç abartılı olmayacak: Asgari ücret moda oldu, doyamaz olduk, iş saatleri uzadı, çoluk çocuğun yüzünü göremez olduk. Kırmızı eti çoktan unuttuk, tavuğu, balığı yiyemez olduk. İşsizim demekten utanır olduk. Herkese iş var da biz mi göremez olduk. Yoksa TÜİK her ay neden işsizlik rakamları açıklıyor? Adı kapitalizm olan sömürü sistemini işçiler yok etmezse ne işsizlik son bulur, ne açlık biter ne de yokluk, yoksulluk!
- Patronların Hak Arayan İşçiye Tahammülü Yok
- Xiaomi Salcomp’ta İşten Atmalar Protesto Edildi
- Hacettepe Üniversitesi’nde İşten Atma Saldırısı
- Ezberler ve Gerçekler: “İş Çok, İş Beğenen Yok!”
- Cumhuriyet Gazetesinde Sendikalı İşçi Kıyımı
- Esenyurt’ta A101 İşçisi Kod 46 ile İşten Atıldı
- 65 İşçiyi Daha İşten Çıkardılar
- Ekmekçioğulları Metal’de İşten Atma Saldırısı
- Özer Elektrik’te İşten Atmalar Protesto Edildi
- İşten Çıkarma Yasağı İşten Çıkarmayı Engelliyor mu?
- Akwel’de İşten Atmalara Karşı İş Durdurma Eylemi
- TPI Kompozıt’te İşten Atma Saldırısı
- VIP Tekstil’de İşten Atmalar Protesto Edildi
- DERİTEKS, Üyelerinin İşten Atılmasını Protesto Etti
Son Eklenenler
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...