Buradasınız
İşsizlik, Resmi Yalanlar ve Burjuva İkiyüzlülük
Bütünüyle kâra dayanan kapitalist sistem nedeniyle, dünyadaki zenginliğin artışına paralel olarak işsizlik, yoksulluk ve gelir eşitsizliği de kesintisiz artmaya devam etmektedir. Dünyada 805 milyon insan kronik beslenme yetersizliği çekmektedir. 1,2 milyar insan günde 1 doların altında bir gelirle yaşamaya mahkûm kılınmaktadır. İşsiz sayısı 200 milyonu aşmıştır.
Küresel ekonomik krizin düzelmek bir yana bu yıl daha da derinleşeceği öngörüsü, dünya ekonomisindeki yavaşlamaya paralel olarak işsizliğin tırmanışa geçmesiyle de doğrulanıyor. Dünya ölçeğinde faaliyet gösteren dev tekeller teker teker önümüzdeki süreçte kitlesel işten atmalara başlayacaklarını duyuruyorlar. Son aylarda işten çıkarma kararlarını açıklayan tekellerden Microsoft 18 bin, Siemens 7 bin 800, JP Morgan 3 bin, American Express 4 binden fazla, Coca-Cola 2 bin, ING Bank 1800 işçiyi işten atacağını ilan etti. Bunlar sadece birkaç örnek.
Türkiye’de de işsizlikte artma eğilimi devam ediyor ve 2015’te bu artışın çok daha hızlı olması bekleniyor. Şubat ayında açıklanan TÜİK 2014 Kasım ayı istatistiklerine göre, Türkiye’de işsiz sayısı 3 milyon 96 bine, işsizlik oranı ise yüzde 10,7’ye çıktı. Bu rakam, son dört yılın en yüksek işsizlik oranını oluşturuyor. Aynı istatistiklere göre kadın işsizliği erkek işsizliğinin 3,3 puan üzerine çıkıp yüzde 13 olarak gerçekleşti. 15-24 yaş grubunda ise işsizlik oranı yüzde 20’ye fırlıyor.
Elbette bunlar sadece resmi veriler. Gerçek oranların bunun epeyce üstünde olduğu sendikaların yaptığı çeşitli araştırmalarda da ortaya konuyor. TÜİK işsizlik hesaplarında, sadece “iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişileri” işsiz kategorisine sokuyor. Oysa yüzbinlerce insan aylardır hatta yıllardır işsiz durumunda ve TÜİK bunları “iş aramaktan umudunu kesenler” kategorisine atıp işsizden saymıyor. Üstelik işsizlik oranları arttıkça TÜİK bu tanımdaki süreyi sürekli olarak kısaltıyor. Daha önce “üç ay” olan sürenin “dört hafta”ya yani bir aya indirilmesi de bu amaçla yapılmış bir manipülasyondur. Keza iş olanağı olsa çalışmak isteyen yüzbinlerce kadın da, herhangi bir resmi kanaldan iş başvurusunda bulunmadığı için işsiz sayılmıyor. Böylece, gizli işsizler ve devletin işsiz saymadıkları devre dışı bırakılarak, işsizlik oranı gerçeğin çok altında gösteriliyor.
DİSK-AR’ın yine Kasım 2014 dönemine ilişkin yaptığı araştırma, TÜİK’in “iş aramaktan umudunu kesen” deyip kenarda bıraktığı kişiler de dahil edilmek üzere, gerçek işsizlik oranının yüzde 17,5, işsiz sayısının ise 5,47 milyona çıktığını gösteriyor. Aynı araştırma kadınlarda işsizlik oranının yüzde 25’e çıktığına işaret ediyor. “Siz annelik kariyerinde yükselin” diyerek kadınları eve tıkmak isteyen AKP hükümeti, bu sayede bir taşla iki kuş vurup işsizlik oranlarını da yapay bir şekilde düşürmenin peşindedir.
DİSK-AR’ın araştırması, her dört işsizden birinin üniversite mezunu olduğunu da gösteriyor. Her kente birkaç tane açılan üniversitelerden her yıl mezun olan yüz binlerce genç, mezun olduktan sonra aylar hatta yıllar boyunca işsiz kalmakta, çoğu iş bulamadığı ya da bulduğu işler tatminkâr olmadığı için eğitim gördüğü alanda çalışamamaktadır. AKP hükümeti dahil burjuva hükümetlerin çok büyük bir kaynak ve insan israfı pahasına bu politikayı izlemesi elbette bilinçli bir tercihtir ve bu tercihte genç nüfusu dört beş yıllığına okullarda mas edip işsizlik oranlarının fazla şişkin görünmesini engelleme amacı da önemli bir faktör olarak yer almaktadır.
Türkiye’de işsizlik oranlarındaki son dönem yükselişlerde, sayıları hızla artan göçmen işçilerin de belli bir payı bulunmaktadır. Özellikle Suriye’den kısa bir süre içinde 2 milyona yakın insanın gelmesi ve hükümetin bu göçmenlere ilişkin hiçbir planının olmayıp onları kaderleriyle başbaşa bırakması, çok yönlü ve ciddi sorunlar doğurmuştur. Sermaye pek çok bölgede, kayıtdışı ve asgari ücretin de altında bir ücretle köle gibi çalıştırabileceği böyle bir işgücü bolluğu karşısında, tarımdan tekstile pek çok alanda bu işgücünü tercihe yönelmektedir. Dolayısıyla yerli işçiler ya işsiz kalmakta ya da bu tehdit karşısında düşük ücretlere ve kölece çalışma koşullarına sessizce boyun eğmeye zorlanmaktadırlar. Burjuvazi, işçi sınıfının bu iki kesimini karşı karşıya getirerek ve rekabeti kızıştırarak daha fazla kâr etmenin peşindeyken, bu oyunu göremeyen işçiler Suriyeli sınıf kardeşlerine düşman olabilmektedirler. Elbette bu burjuvazinin sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde oynadığı bir oyundur. Avrupa’da “yerli işçilerin elinden işini kapan göçmenler” olarak görülüp ırkçı nefrete maruz kalan Türkiyeli işçiler, ne yazık ki Türkiye’ye gelindiğinde Suriyeli ya da Asyalı işçilere aynı ırkçı önyargılarla yaklaşabilmektedirler. Sonuçta burjuvazi işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin geriliğini kendi çıkarları doğrultusunda gayet güzel kullanmaktadır.
İşsizlik kapitalizmin yapısal bir problemidir ve kapitalizm altında tam istihdam mümkün değildir. Her an bir köşede hazır vaziyette duran yedek işçi ordusu, burjuvazinin işçi sınıfının sırtında şaklatıp ağır çalışma koşullarına razı etmek için başvurduğu bir kırbaçtır aynı zamanda. Kriz dönemlerinde ise bu ordu daha da büyür ve burjuvazi işçi sınıfına yönelik saldırılarını alabildiğine pervasız bir biçimde arttırmak için son derece uygun hale gelen bu koşulların tadını çıkarır. Ta ki, o ordu her an isyan bayrağını çekebileceği mesajını egemen sınıfa hissettirinceye kadar. Bunun sinyalleri güçlenmeye başlayınca egemen sınıf içinden kimileri alarm zillerine asılmaya başlar. Nitekim son dönemlerde alarm seslerini giderek daha sık duymaya başladık. IMF’den Dünya Bankası’na pek çok emperyalist kurumdan ve bizzat burjuvalardan, işsiz sayısının tırmanarak yükselmesi ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin şimdiye dek görülmedik noktalara ulaşması karşısında çeşitli “uyarılar” gelmektedir. Bu uyarılardan biri de geçtiğimiz günlerde, Türkiye kapitalizminin en büyük tekellerinden biri olan Koç Holding’in veliahtlarından Ali Koç’tan geldi.
Antalya’da düzenlenen G20-OECD Nitelikli Çıraklık ve İşbaşında Eğitimin Teşviki Konferansı’nda konuşan Ali Koç, dünyanın kat be kat daha zenginleşmesine karşın gelir dağılımındaki eşitsizliğin büyüdüğünü, orta sınıfın yok olmaya başladığını, zenginle fakir arasındaki uçurumun derinleştiğini, reel ücretlerin düşüklüğü ve işsizliğin artışı gibi de pek çok sorun yaşandığını vurguladı. İşsizliğin dünyanın her yerinde büyük sorun olarak ortaya çıktığını söyleyen Koç, burjuvazinin gerçek korkusunu, oynadığı endişeli aile babası rolüyle gizlemeye çalıştı: “Her kesimden milyonlarca insanın umutları yok oluyor, hayatları kararıyor ve onlar açısından dünya yaşanmaz bir konuma geliyor. Tabii ki bu gidişat da beraberinde sosyal sorunlar ve ciddi gerginlik getiriyor. Ben şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden, bu gidişata baktığımız zaman, endişe duymamak mümkün değil diye düşünüyorum. Eminim bu da hepiniz için geçerlidir.”
Koç’u endişelendiren elbette kendi çocuklarının gelecekte iş bulup bulamayacağı, karınlarını doyurup doyuramayacağı, sosyal güvenceye sahip olup olamayacakları değildir. Bu endişeler emekçi sınıflara mahsustur. Koç, “çocuklarımızın geleceği” derken, dünya nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçilerin çocuklarının değil kendi çocuklarının geleceğini kastediyor ve bir avuç asalak olarak sürdükleri saltanatın onlara da nasip olup olmayacağından endişe duyuyor. Çünkü “gidişatın beraberinde sosyal sorunlar ve ciddi gerginlik getirmesi” demek, işçi sınıfının kendisinden gasp edilenleri bir bir geri alması anlamına gelen toplumsal devrimlerin kapıya yaklaşması demektir. Dolayısıyla ateşin bacayı saracağı korkusu, Koçgilleri fazlasıyla endişelendirmektedir.
Özellikle 2011’de patlak verip tüm dünyada şu ya da bu ölçüde yansıması olan Arap isyanları, çeşitli ülkelerde patlak veren toplumsal hareketler, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde siyasi tabloyu altüst eden gelişmeler ve sonuncusunda bunun devrimci durumun yaşanmasına kadar varması, bu endişeyi kat be kat arttırmaktadır. Ancak “endişeli burjuvazi”, bu endişelerini bir parça gidermek için kârından “fedakârlık edip” ücretleri arttırmaya, daha fazla işçi çalıştırmaya vb. asla yanaşmamaktadır. Sonuç olarak, Antalya’da reel ücretlerin düşüklüğünden ve işsizlikten yakınan Koç, İstanbul’da Divan pastane ve otellerinde çalışan ve ücretlerinin bir parça da olsa düzelmesi için sendikalaşan işçilerini tazminatlarını bile ödemeden kapının önüne koymaktadır. Aynı şekilde, binlerce işçiyi çalıştırdığı metal fabrikalarında da, işçilere son derece düşük bir ücret zammını ve onları bu süre zarfında kıpırdayamaz hale getirmek üzere üç yıllık sözleşmeleri dayatmaktadır. Zira kâr hırsı “endişelere” baskın gelmektedir. Ücretler düşürülmeye, iş saatleri acımasızca uzatılmaya, iki kişinin yapacağı iş bir kişiye yaptırılmaya, taşeronlaştırmaya hız verilmeye, sendikalaşmanın önüne geçilmeye devam edilmektedir.
Bütünüyle kâra dayanan kapitalist sistem nedeniyle, dünyadaki zenginliğin artışına paralel olarak işsizlik, yoksulluk ve gelir eşitsizliği de kesintisiz artmaya devam etmektedir. Dünyada 805 milyon insan kronik beslenme yetersizliği çekmektedir. 1,2 milyar insan günde 1 doların altında bir gelirle yaşamaya mahkûm kılınmaktadır. İşsiz sayısı 200 milyonu aşmıştır. Ve aslında tüm bunların nedeni de olarak, gelir eşitsizliği, dünyanın en zengin 80 kişisinin dünya nüfusunun yarısının yani 3,5 milyar insanın sahip olduğu zenginliğe eşit bir servete sahip olduğu akıldışı bir noktaya erişmiştir.
Bu sistemin insanlığa felâketten başka sunacağı hiçbir şey yoktur. Hiçbir burjuva politika bu sistemik sorunları ortadan kaldıramaz. Bu sorunların çözümü dünya işçi sınıfının kapitalist sömürü sistemini yıkarak iktidarı kendi ellerine almasından geçmektedir.
www.marksist.net’ten alınmıştır.
Yeni Bir Dünya Kuracağız
Fıtratında Ölüm Olanlara…
Kaynak:
- İş Cinayetlerine, Düşük Ücretlere, Sendikal Baskılara Karşı Eylemler
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Sağlık Çalışanlarından Sağlıkta Şiddete Karşı Eylem
- Ücret Gasplarına, Düşük Ücretlere ve Baskılara Karşı Mücadeleler Sürüyor
- 2024: Emeklilere Zulüm Yılı
- İşçiler Hak Gasplarına Karşı Mücadele Ediyor, Kazanıyor
- Tahsin İncirci Yaşamını Yitirdi, Besteleri Yaşayacak
- Faruk Türkoğlu Sonsuzluğa Uğurlandı
- “Emekli Boş Durmasın, Çalışsın Diyenlerdir” Bu Toplumun Sırtına Yük!
- 84 Yaşında Bir İnsan Neden İş Arar?
- Sendikal Baskılar Mücadeleyle Aşılıyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Çıkışsızlık Sarmalındaki Gençler
- İş Kazaları Kader Ya da Fıtrat Olamaz
- Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu Kuruldu
- Sel Gider Kum Kalır
- İlet’ten İliç’e Mükellefiyetten Bugüne
- Bizim Çocuklarımız Onlar
- “Eşimle Birlikte Kahvaltı Ancak Yıllık İzinde”
- İliç Maden Faciası Kadıköy’de Protesto Edildi
Son Eklenenler
- 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı ve biz emekçi kadınlar böylesine anlamlı bir güne hep birlikte hazırlanmak üzere yan yana geldik. Sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü için UİD-DER’de birleştik. Hep birlikte coşkulandık, umutla dolduk. 1...
- Bir haykırış duyuldu derinden/ Sanırsın dağlar kalktı yerinden/ Mahalleden, fabrika köşelerinden/ Ayağa kalktı yürüyor işçi/ Yürüyor işçi, yürüyor işçi!
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...
- Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan özel okullar, bir süredir ülke gündemine pek çok sorunla birlikte yerleşmiş durumda. 22 yıldır sanayi şehri Bursa’da çalışan bir özel okul öğretmeniyle sektördeki sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz...
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...