Buradasınız
“Kamuda Tasarruf”u Kim Yapıyor?
Hatay’dan bir grup emekçi
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Yaşamımız her geçen gün zorlaşıyor, her gün bir önceki günü aratıyor. Aldığımız ücretlerle geçinebilmek, ay sonunu getirebilmek için tasarruf yapmaya çalışıyoruz, daha doğrusu her şeyden kısıyoruz. Nerede ucuzluk, indirim var bulmaya çalışıyor fakat aramakla kalıyoruz sadece. Bizler üç kuruşluk maaşlarla geçinmeye çalışırken büyük şirketler, bankalar rekor kârlar açıklıyorlar. Ekonomik yıkım nefes almamızı zorlaştırdıkça siyasi iktidar iliğimizi daha da kurutmanın yeni yollarını arıyor. Alım gücümüzün gün geçtikçe düşmesi bir yana bütün fatura da işçi sınıfına kesiliyor.
Patronlar ve iktidar yetkilileri kamuda tasarruf yapılacağından dem vuruyor. Harcamaların kısılacağı söyleniyor. Peki, kaynaklar nereden kısılıyor ve elde edilen kaynaklar nereye, kimlere aktarılıyor? Bu sorunun cevabı bize sermaye iktidarının doğasını, işçi düşmanlığını gösteriyor. Mesela tasarruf edilebilecek, edilmesi gereken yerlerden, örneğin Saray’ın harcamalarından, Meclis harcamalarından, yüksek hazirun maaşlarından, temsil giderlerinden tasarruf yapılıyor mu? Hayır! Sadece ve sadece bizim için çok önemli olan kamu hizmetleri kısılıyor.
Mesela eğitim ve sağlık alanında çok büyük kesintilere gidiliyor. Emekçilerin okullarda çocukları için yemek talebi bütçeye yük olarak görülüyor. Sağlık hizmeti niteliksizleşiyor. Sağlık hizmeti özel şirketlere devredilip “paran kadar sağlık” anlayışı iyice yerleştiriliyor. Üstelik sağlık alanında ödediğimiz vergiler arttırılıyor, katkı payları arttırılıyor, SGK’nın ödemediği ilaçların ve sağlık malzemelerinin sayısı ve çeşidi artıyor. Yükümüz artmaya devam ediyor. Gösteriş ve şatafatı huy edinenler, “itibardan tasarruf olmaz” diyenler, söz konusu bizlerin vergileriyle fonlanan ve bizlerin yararlanması gereken hizmetlere gelince tasarruftan, kısıtlamalardan bahsediyor. Deprem bölgelerinde de bu sorunlar çözülmek bir yana katlanmaya, derinleşmeye devam ediyor. Bu konuda sohbet ettiğimiz emekçiler bizlere şunları anlatıyor:
-Ben dört çocuk annesiyim üçüz çocuklarım var. Üçüzlerim 1. sınıfa gidiyorlar. Depremden sonra tüm düzenleri bozuldu. Çocuklarımı daha iyi yetiştirebilmek için uzun yıllardır çalıştığım işimi bıraktım. Eşim tek başına çalışıyor. Bir de 6. sınıfta olan bir oğlum var. Depremden en çok o etkilendi, arkadaşları vefat etti, okulu değişti, mahallesi yok oldu. Ama bu süreçte bunların üstesinden gelmeye, aynı zamanda derslerine odaklanmaya çalışıyor. İktidarın halktan kısma politikaları depreme rağmen devam ediyor. Sağlık sistemi tamamen çökmüş durumda. Biz çocuklarımızı istediğimiz şekilde tedavi ettiremiyoruz. Sarayın günlük masrafı ile bizim buradaki on binlerce çocuğun sağlık ve okul masrafı karşılanabilir. Ama itibardan tasarruf edilmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ben eş dost sayesinde şu ana kadar çocuklarıma beslenme çantası hazırlayabildim ama bu süreçten sonra bizi neler bekliyor henüz bilmiyoruz. Keza biliyoruz ki Antakya’daki konteyner kentlerde insanların tek odada yaşamaya çalıştığı, çocukların kendilerine özel bir yer kesinlikle bulamadığı ve binlerce kişinin toz içinde yaşadığı bir gerçek! Tüm bunlar olurken verilen sözlerin tutulmadığı, devletten sadece 10 bin lira deprem desteği alındığı bir durumdayız. Hastanelerde haftalarca randevu beklendiğini, randevu geldiği zamansa tedavi için yeterli imkânların olmadığını görüyoruz. Ama sadece itibardan ve şatafattan biraz ödün verildiğinde tüm bunlara çözüm bulunabileceğini çok iyi biliyorum.
-Depremin en çok etkilediği şehirde, Hatay’da yaşıyorum, daha doğrusu yaşamaya çalışıyoruz; ben, eşim ve çocuklarım. Benim 3 çocuğum var, en büyüğü daha 11 yaşında. Eşim çalışıyor, ben çalışmıyorum. Arada bahçe işlerine giderdim, eşime destek olmak için. Biz köyde yaşıyoruz, köyde yaşadığımız için bazı şeyler bizim için daha kolaydı. Bahçelerde bir şeyler ekerek geçinirdik deprem olana kadar. Deprem sürecinde 1 ay boyunca çadır bulamadık, bulamadığımız için mecburen kendi çadırımızı yapmak zorunda kaldık. Bahçe seralarına sığındık, çok üşüdük, çok zorlandık. Biz bu şartlardayken devlet büyüklerimiz mışıl mışıl saraylarında uyudu. Biz çadır arıyoruz, devlet bize çadır satıyor, biz erzak arıyoruz devlet çalışanları bizden erzak saklıyor, biz elektrik için jeneratör arıyoruz yetkililer bizden gizliyor ve yapılan bu insanlık dışı muamele yanlarına kâr kalıyor! Konteyner verdiler, yazın içinde yatamaz, kışın ise su geçirdiği için kalamaz olduk. Kuyu suyuyla idare edip, içecek su bulamaz olduk. Eşimin işi bozuldu, para bulamaz olduk. Evimiz yıkıldı 10 bin lira verdiler. Oysaki bir gün o sarayın ışıklarını kapatsalar kaç depremzedenin evini yaptırabilirlerdi! Bize “tasarruf yapın” derken kendileri altınların içinde yaşadılar. Bizler için toplanan paralara el koyup bizleri daha muhtaç bıraktılar. Yıkılan devlet hastanelerini seçim olmadan yapmadılar, bizi ona muhtaç ettiler, yapılan tek katlı hastaneye bütün Hataylıları sığdırmaya çalıştılar. Konteyner kentlerde arkadaşlarımı, geri kalan aile fertlerimi tek odaya tıktılar. Kaldıkları sarayda 1000 oda varken milletini 1 odaya sığdırdı. Yazın yılandır, böcektir, kışın su geçirme derdidir, o konteynerlarda yatamaz, yaşayamaz olduk. Oysa iktidar hakkı olmayan parayı almasa, bu ihtiyaçlara harcasa sadece, şimdiye kadar çocuklarım yeni okula, arkadaşlarına, sıcak bir eve kavuşurdu! Geri kalan tüm vatandaşlar da öyle.
Depremzede emekçiler işte bunları anlatıyor. Fakat sorunlar burada da bitmiyor. Mesela konteynerlar küçük olduğundan eğitim gençler için kâbus oluyor, derslere odaklanamıyorlar. Ebeveynler çocukların derslerinde gerilediğini ifade ediyorlar. Önümüz kış ve kimi yerlerde yıpranmış, yırtılmış çadırlarda kalmaya devam eden insanlar var. Sağlık konusu deprem bölgelerinde daha da sıkıntılı, çözüm adına sağlıklı, kalıcı adımlar atılmıyor. Gerek doktor yetersizliği gerek yatak, ilaç gibi medikal ürünlerdeki eksiklikler önemsenmiyor. Öte taraftan tasarruf söz konusu olunca faturayı emekçilere kesenler, ceplerini doldurmaya, lüks içinde yaşamaya devam ediyorlar! Emekçiler olarak yaşadığımız sıkıntılar, çektiğimiz acılar artmaya devam ediyor. Fakat iktidarın ve sermayenin bu azgın saldırılarına hep birlikte karşı durmaktan başka çaremiz yok!
- Türkiye’de Asgari Ücret Düşük Değilmiş!
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- Yine, Tekrar, Bir Daha Şahlanıyoruz!
- Ucuz Bir Hayatı Neden Bu Kadar Pahalıya Yaşıyoruz?
- “Hiçbir Faydası Yoksa Neden Vergi Ödüyorum?”
- “Başımıza Ne Geliyorsa Nüfus Artışından” mı?
- Aman Bize Müjde Vermesinler!
- Onca Şeye Rağmen Gündemlerinde Yer Alamıyoruz
- Patronun Havucu İşçinin Onuru
- Asgari Ücret: Geçinmek mi Açlıktan Ölmemek mi?
- “Fedakârlık” Neden Hep Bize Düşer?
- Bir Değil, İki Değil, Üç Değil!
- Sorunlarımız Ortak, Peki Ya Mücadelemiz?
- Derinleşen Yoksulluk ve Artan Eğitim Maliyetleri
- “Türkiye Yüzyılı” Yalanı
- Ödediğimiz Primlerden Payımıza Düşen Ne?
- Sağlık Sorunlarımız Kader Değil, Sınıfsal!
- Karıncalar ve Filin Hikâyesi
- “Ne Yapsam Mutlu Olamıyorum!”
- Yalnız Taştan Duvar Olmaz
Son Eklenenler
- İstanbul 112 Ambulans çalışanları ve SES İstanbul Şubeleri, 26 Temmuz Cuma günü Avrupa İl Ambulans Servisi Başhekimliği binası önünde, yaşanan sorunlara çözüm bulunması talebiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasına 112...
- Otoriter, faşist rejimlerin iktidarda olduğu dönemlerde toplumsal değerler aşındırılır, insanlar yalnızlaştırılır, bencillik ve bireycilik daha fazla öne çıkar. Zulme ve haksızlığa karşı çıkmak aptalca, kişisel çıkarları ön planda tutmak, bunun için...
- Kemal Türkler anılırken yaşadığı dönemle ve mücadele arkadaşlarıyla, sınıf mücadelesinde elde ettikleri kazanımlarla anılıyor. Bize öyle önemli bir miras bırakmış ki katledilişinin 44. senesinde bizler onu hâlâ aramızda ve kavgamızda hissediyoruz....
- İstanbul Çatalca’da bulunan, sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünleri üretimi yapılan Polonez’de baskılar ve hukuksuzluklar artıyor, işçiler de sendikal haklarına sahip çıkmaya devam ediyor. Tekgıda-İş Sendikasının yeterli çoğunluğu sağlayarak...
- Siyasi iktidar Türkiye’nin dört bir yanını maden şirketlerine peşkeş çekmeye devam ediyor. Son olarak Emsa Enerji ve Madencilik şirketi Tokat’ta 30’dan fazla köyün yaylası ve su havzası olan Sorhun Obasında altın aramak için sondaj çalışmalarına...
- Sermaye sınıfının sendika düşmanlığına ve ücret gasplarına karşı işçilerin ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor. İstanbul Çatalca’da Polonez işçileri patronun sendika düşmanlığına karşı direnişe geçti. Şişli Belediyesi işçileri ücretlerinin eksiksiz...
- “Fabrikadaki çoğu kadın 600-700 işçiye haklarının ellerinden gideceğini anlattığımızda protestoya katılmayı tereddütsüz kabul ettiler. Fabrikada sendikasız işçi yoktu. Kadınlar erkeklerden daha bilinçliydi. Sınıfsal olarak da meseleyi biliyorlardı....
- Başka dilde bir şarkı söylendiğinde sözlerini anlamayız. Yine de şarkıda akan hisler yüreğimize kolaylıkla işler. Elbette müziğin gücü ve evrenselliğidir bu. Ancak esas güç, egemenlerin ne yaparlarsa yapsınlar önüne geçemeyecekleri duygudaşlık...
- DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in Genel Başkanı, Türkiye işçi sınıfının unutulmaz önderi Kemal Türkler, katledilişinin 44’üncü yılında Topkapı Mezarlığındaki mezarı başında anıldı. 22 Temmuzda gerçekleştirilen anmaya DİSK’e bağlı sendikaların üye ve...
- Türkiye işçi hareketinin yükselişe geçtiği 1960-1980 arası dönemi düşündüğümüzde bu yükselişe büyük katkısı olan Maden-İş geleneğini ve Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler’i anmamak olmaz. Kemal Türkler, bu dönemin sembolü haline gelmiş isimlerden...
- Kemal Türkler… DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in unutulmaz önderi… Dürüst, namuslu ve yüreği işçi sınıfından yana atan bir sendikacı… Katledilişinin 44. yıldönümünde büyük işçi önderi Kemal Türkler'i saygıyla anıyoruz.
- Özçelik-İş’in örgütlü olduğu Yolbulan Metal fabrikasında TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine işçiler 20 Haziranda greve başladı. Sakarya Şehir Hastanesi şantiyesinde çalışan İYİ-SEN üyesi taşeron işçilerinin ücret gaspına karşı 22...
- Bangladeş’te kamu sektöründe istihdam kotasına karşı öğrencilerin başlattığı protestolar büyüyerek devam ediyor. Kamu sektöründe kota sisteminin kaldırılmasını talep eden öğrenciler ve emekçiler kamuda işe alımda liyakata dayalı bir sistem...