Buradasınız
“Kamuda Tasarruf”u Kim Yapıyor?
Hatay’dan bir grup emekçi
Yaşamımız her geçen gün zorlaşıyor, her gün bir önceki günü aratıyor. Aldığımız ücretlerle geçinebilmek, ay sonunu getirebilmek için tasarruf yapmaya çalışıyoruz, daha doğrusu her şeyden kısıyoruz. Nerede ucuzluk, indirim var bulmaya çalışıyor fakat aramakla kalıyoruz sadece. Bizler üç kuruşluk maaşlarla geçinmeye çalışırken büyük şirketler, bankalar rekor kârlar açıklıyorlar. Ekonomik yıkım nefes almamızı zorlaştırdıkça siyasi iktidar iliğimizi daha da kurutmanın yeni yollarını arıyor. Alım gücümüzün gün geçtikçe düşmesi bir yana bütün fatura da işçi sınıfına kesiliyor.
Patronlar ve iktidar yetkilileri kamuda tasarruf yapılacağından dem vuruyor. Harcamaların kısılacağı söyleniyor. Peki, kaynaklar nereden kısılıyor ve elde edilen kaynaklar nereye, kimlere aktarılıyor? Bu sorunun cevabı bize sermaye iktidarının doğasını, işçi düşmanlığını gösteriyor. Mesela tasarruf edilebilecek, edilmesi gereken yerlerden, örneğin Saray’ın harcamalarından, Meclis harcamalarından, yüksek hazirun maaşlarından, temsil giderlerinden tasarruf yapılıyor mu? Hayır! Sadece ve sadece bizim için çok önemli olan kamu hizmetleri kısılıyor.
Mesela eğitim ve sağlık alanında çok büyük kesintilere gidiliyor. Emekçilerin okullarda çocukları için yemek talebi bütçeye yük olarak görülüyor. Sağlık hizmeti niteliksizleşiyor. Sağlık hizmeti özel şirketlere devredilip “paran kadar sağlık” anlayışı iyice yerleştiriliyor. Üstelik sağlık alanında ödediğimiz vergiler arttırılıyor, katkı payları arttırılıyor, SGK’nın ödemediği ilaçların ve sağlık malzemelerinin sayısı ve çeşidi artıyor. Yükümüz artmaya devam ediyor. Gösteriş ve şatafatı huy edinenler, “itibardan tasarruf olmaz” diyenler, söz konusu bizlerin vergileriyle fonlanan ve bizlerin yararlanması gereken hizmetlere gelince tasarruftan, kısıtlamalardan bahsediyor. Deprem bölgelerinde de bu sorunlar çözülmek bir yana katlanmaya, derinleşmeye devam ediyor. Bu konuda sohbet ettiğimiz emekçiler bizlere şunları anlatıyor:
-Ben dört çocuk annesiyim üçüz çocuklarım var. Üçüzlerim 1. sınıfa gidiyorlar. Depremden sonra tüm düzenleri bozuldu. Çocuklarımı daha iyi yetiştirebilmek için uzun yıllardır çalıştığım işimi bıraktım. Eşim tek başına çalışıyor. Bir de 6. sınıfta olan bir oğlum var. Depremden en çok o etkilendi, arkadaşları vefat etti, okulu değişti, mahallesi yok oldu. Ama bu süreçte bunların üstesinden gelmeye, aynı zamanda derslerine odaklanmaya çalışıyor. İktidarın halktan kısma politikaları depreme rağmen devam ediyor. Sağlık sistemi tamamen çökmüş durumda. Biz çocuklarımızı istediğimiz şekilde tedavi ettiremiyoruz. Sarayın günlük masrafı ile bizim buradaki on binlerce çocuğun sağlık ve okul masrafı karşılanabilir. Ama itibardan tasarruf edilmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ben eş dost sayesinde şu ana kadar çocuklarıma beslenme çantası hazırlayabildim ama bu süreçten sonra bizi neler bekliyor henüz bilmiyoruz. Keza biliyoruz ki Antakya’daki konteyner kentlerde insanların tek odada yaşamaya çalıştığı, çocukların kendilerine özel bir yer kesinlikle bulamadığı ve binlerce kişinin toz içinde yaşadığı bir gerçek! Tüm bunlar olurken verilen sözlerin tutulmadığı, devletten sadece 10 bin lira deprem desteği alındığı bir durumdayız. Hastanelerde haftalarca randevu beklendiğini, randevu geldiği zamansa tedavi için yeterli imkânların olmadığını görüyoruz. Ama sadece itibardan ve şatafattan biraz ödün verildiğinde tüm bunlara çözüm bulunabileceğini çok iyi biliyorum.
-Depremin en çok etkilediği şehirde, Hatay’da yaşıyorum, daha doğrusu yaşamaya çalışıyoruz; ben, eşim ve çocuklarım. Benim 3 çocuğum var, en büyüğü daha 11 yaşında. Eşim çalışıyor, ben çalışmıyorum. Arada bahçe işlerine giderdim, eşime destek olmak için. Biz köyde yaşıyoruz, köyde yaşadığımız için bazı şeyler bizim için daha kolaydı. Bahçelerde bir şeyler ekerek geçinirdik deprem olana kadar. Deprem sürecinde 1 ay boyunca çadır bulamadık, bulamadığımız için mecburen kendi çadırımızı yapmak zorunda kaldık. Bahçe seralarına sığındık, çok üşüdük, çok zorlandık. Biz bu şartlardayken devlet büyüklerimiz mışıl mışıl saraylarında uyudu. Biz çadır arıyoruz, devlet bize çadır satıyor, biz erzak arıyoruz devlet çalışanları bizden erzak saklıyor, biz elektrik için jeneratör arıyoruz yetkililer bizden gizliyor ve yapılan bu insanlık dışı muamele yanlarına kâr kalıyor! Konteyner verdiler, yazın içinde yatamaz, kışın ise su geçirdiği için kalamaz olduk. Kuyu suyuyla idare edip, içecek su bulamaz olduk. Eşimin işi bozuldu, para bulamaz olduk. Evimiz yıkıldı 10 bin lira verdiler. Oysaki bir gün o sarayın ışıklarını kapatsalar kaç depremzedenin evini yaptırabilirlerdi! Bize “tasarruf yapın” derken kendileri altınların içinde yaşadılar. Bizler için toplanan paralara el koyup bizleri daha muhtaç bıraktılar. Yıkılan devlet hastanelerini seçim olmadan yapmadılar, bizi ona muhtaç ettiler, yapılan tek katlı hastaneye bütün Hataylıları sığdırmaya çalıştılar. Konteyner kentlerde arkadaşlarımı, geri kalan aile fertlerimi tek odaya tıktılar. Kaldıkları sarayda 1000 oda varken milletini 1 odaya sığdırdı. Yazın yılandır, böcektir, kışın su geçirme derdidir, o konteynerlarda yatamaz, yaşayamaz olduk. Oysa iktidar hakkı olmayan parayı almasa, bu ihtiyaçlara harcasa sadece, şimdiye kadar çocuklarım yeni okula, arkadaşlarına, sıcak bir eve kavuşurdu! Geri kalan tüm vatandaşlar da öyle.
Depremzede emekçiler işte bunları anlatıyor. Fakat sorunlar burada da bitmiyor. Mesela konteynerlar küçük olduğundan eğitim gençler için kâbus oluyor, derslere odaklanamıyorlar. Ebeveynler çocukların derslerinde gerilediğini ifade ediyorlar. Önümüz kış ve kimi yerlerde yıpranmış, yırtılmış çadırlarda kalmaya devam eden insanlar var. Sağlık konusu deprem bölgelerinde daha da sıkıntılı, çözüm adına sağlıklı, kalıcı adımlar atılmıyor. Gerek doktor yetersizliği gerek yatak, ilaç gibi medikal ürünlerdeki eksiklikler önemsenmiyor. Öte taraftan tasarruf söz konusu olunca faturayı emekçilere kesenler, ceplerini doldurmaya, lüks içinde yaşamaya devam ediyorlar! Emekçiler olarak yaşadığımız sıkıntılar, çektiğimiz acılar artmaya devam ediyor. Fakat iktidarın ve sermayenin bu azgın saldırılarına hep birlikte karşı durmaktan başka çaremiz yok!
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- Yine, Tekrar, Bir Daha Şahlanıyoruz!
- Ucuz Bir Hayatı Neden Bu Kadar Pahalıya Yaşıyoruz?
- “Hiçbir Faydası Yoksa Neden Vergi Ödüyorum?”
- “Başımıza Ne Geliyorsa Nüfus Artışından” mı?
- Aman Bize Müjde Vermesinler!
- Onca Şeye Rağmen Gündemlerinde Yer Alamıyoruz
- Patronun Havucu İşçinin Onuru
- Asgari Ücret: Geçinmek mi Açlıktan Ölmemek mi?
- “Fedakârlık” Neden Hep Bize Düşer?
- Bir Değil, İki Değil, Üç Değil!
- Sorunlarımız Ortak, Peki Ya Mücadelemiz?
- Derinleşen Yoksulluk ve Artan Eğitim Maliyetleri
- “Türkiye Yüzyılı” Yalanı
- Ödediğimiz Primlerden Payımıza Düşen Ne?
- Sağlık Sorunlarımız Kader Değil, Sınıfsal!
- Karıncalar ve Filin Hikâyesi
- “Ne Yapsam Mutlu Olamıyorum!”
- Yalnız Taştan Duvar Olmaz
- Davut Abiyi Misafir Ettik
Son Eklenenler
- İşçi sınıfının kadınları olarak birçok sorun yaşıyoruz ve bu 1 Mayıs’ta bizim de yükselteceğimiz taleplerimiz var. Sohbetimiz sırasında emekçi kadın kardeşlerimiz hangi taleplerle 1 Mayıs’a katılacaklarını anlattılar.
- Bizler bir grup petrokimya işçisiyiz. Tüm sınıf kardeşlerimizi 1 Mayıs’ın birlik, mücadele ve dayanışma coşkusuyla selamlıyoruz.
- İşçilerin sendikalaşma hakkı, ücretleri patronlar tarafından gasp edilirken bu duruma itiraz eden, hakkını arayan işçiler cezalandırılıyor, darp ediliyor. Ancak saldırılara, baskılara boyun eğmeyen işçiler mücadeleyi sürdürüyor. İstanbul Finans...
- Tekirdağ Çorlu’da 8 Temmuz 2018’de meydana gelen tren katliamında 7’si çocuk 25 kişi yaşamını yitirmiş, 300’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliama ilişkin davanın karar duruşması 25 Nisanda Çorlu Halk Eğitim Merkezi’ne kurulan 1. Ağır Ceza...
- Emekçi kadınlar olarak hayatın her alanında çeşitli sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sistem bizi sokakta katledip, savaşlarda öldürüyor. Emeğimiz yok sayılıp hayatımız değersizleştiriliyor. Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız, ellerimizdeki hünerle...
- Biz işçilerin yaşadığı sıkıntılar, zorluklar gün geçtikçe artıyor. Aldığımız ücretler açlık sınırına denk durumda. Üstelik ücretlerimizin enflasyon karşısında erimesi belimizi iyice büküyor. Çalıştığımız işyerlerinde, fabrikalarda çalışma...
- Her geçen gün yoksullaşan, hayat pahalılığıyla beli bükülen işçiler olarak vergi rekortmeni olmamız pek mümkün görünmeyebilir. Ancak gerçek bu. Milyarlarca dolarlık servetlere sahip patronlar servetleriyle kıyaslayınca tabiri yerindeyse bir kuruş...
- Bizler, Avcılar’dan genç işçi ve öğrencileriz. Kimimiz fabrikalarda saatlerce çalışıyor, kimimiz ise okul sıralarında dirsek çürütüyor. Hepimiz işçi çocuklarıyız ve bizi birleştiren, bir araya getiren ortak sorunlara sahibiz. Çünkü içinde...
- 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı ve biz emekçi kadınlar böylesine anlamlı bir güne hep birlikte hazırlanmak üzere yan yana geldik. Sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü için UİD-DER’de birleştik. Hep birlikte coşkulandık, umutla dolduk. 1...
- Bir haykırış duyuldu derinden/ Sanırsın dağlar kalktı yerinden/ Mahalleden, fabrika köşelerinden/ Ayağa kalktı yürüyor işçi/ Yürüyor işçi, yürüyor işçi!
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...