Buradasınız
Konveyör Direnişçileri Anlatıyor
UİD-DER: Konveyör’de çalışma koşulları nasıldı? İşçiler durumlarından memnun muydular?
T.Ö: 2006’da Konveyör’de işe başladım. 4 yıl Konveyör’de çalıştım. Çalışma koşulları çok kötüydü. İş kazaları çok oluyordu. İşçiler yeni işe alınanlara kötü koşullardan dolayı “başka yer bulamadın mı?” diye soruyorlardı. Haklı olarak onlar da “siz neden yıllardır çalışıyorsunuz?” diye cevaplıyordu bu soruyu. Zamanla aynı soruları bu kez yeni girenler soruyordu. Çalışma koşullarında gözüme batan durumlardan biri, tinerde çalışan işçilere sıradan bez bir maske verilmesiydi. Maskesi olmayan, eldivenleri olmayan işçiler vardı. Çok mesai vardı. Gecenin 10’una kadar kalıyorduk, işler yetişmediğinde 12’ye kadar mesaileri uzatıyorlardı. Bazı zamanlar sabahlıyorduk.
F.Y: 2009’un Nisan ayında işe başladım ve 2010 Aralık ayında işten çıkartıldım. Klima paket bölümünde çalışıyordum. Kadın işçilere zam yapılmıyordu. Birkaç sene sonra 30 liralık bir zam yaptılar.
T.Ö: Sadece kadın işçilere değil, erkek işçilere de zam yapılmıyordu.
F.Y: Evet, fakat kadın işçilere hiç zam yapılmıyordu. Kadınların işini herkes yapar, yoldan birini çevirsen de bu işi yapar düşüncesi vardı. Ustaların bağırıp çağırmaları beni çok rahatsız ediyordu. İki laflarından biri “istemeyen gitsin”, “tazminatsız kovarım” türündendi. Evet, bu konuda kadın erkek ayrımı yapmıyorlardı. Ellerimiz yazın yara bere içinde kalıyordu ama yine de eldiven vermiyorlardı. Eski eldivenleri yıkayın tekrar giyin diyorlardı. Zorla mesailere bırakıyorlardı. Hastalanman veya bir hastan olması önemli değildi, zorla işe çağırıyorlardı.
T.K: Ben 9 ay sözleşmeli olarak kesim bölümünde çalıştım, sözleşmem feshedildi ve işten çıkartıldım. Fabrikada bu süre içinde karşılaştığım sorunların başında yoğun mesailer geliyordu. Ücretimiz düşüktü. Bizim kanayan yaramızdı. Mesailerin zorunlu olarak dayatılması benim için büyük bir sorundu.
H.Z: Bir buçuk yıl Konveyör’de paketleme bölümünde çalıştım. Arkadaşlarımın anlattıklarına ek olarak şunları söyleyeyim: İşçilere baskı ve hakaretler yapılıyordu. Son gün bize saldıran patron itleri içeride diğer bölümlerde çalışan işçilere saldırıp, dayak atıyorlardı. Amirler genç işçilere saldırganca davranıyorlardı. Bu durumu kabullenmeyen işçilerle aralarında tartışmalar yaşanıyordu. Tuvaletlere gidiş ve gelişler sorun oluyordu. Onar dakikadan iki kez turnikeden geçerek tuvalete gitme hakkımız vardı. Fakat ücret bir kenara, asıl olarak insanların onurlarını zedeleyen tavırlar söz konusuydu. Üretim şefi işçilerin kolundan tutarak ıslıkla çağırıyordu.
S.S: Ortalama bir yıl çalıştım, ısıtıcı bölümünde kablo üretimi yapıyordum. Fabrikada yaşanan sorunlardan biri de sözleşmeli işçilikti. Sözleşmeli işçiler bir seneyi doldurmaya bir hafta kala işten atılıyorlardı.
H.Z: Sezon sezon atılmalar oluyordu. İşlerin azaldığı dönemde işçiler işten atılıyordu.
S.S: Dinlenme, oturma yerleri yoktu. İşçiler daha çok tuvalette dinlenmeye çalışıyordu. Tuvalette yerde dinleniliyordu. Doktor haftanın iki günü, ortalama yarım saat kalıp, hızlı hızlı bakıp gidiyordu. Sağlık memuru vardı, fakat hiç yerinde durmuyordu. Biz sağlık memurunu değil, onu o halde çalıştıran patronları eleştiriyoruz. Bunun doğru anlaşılması gerekiyor.
T.Ö: Ben bir şey daha eklemek istiyorum. Bir gün ben zamlarla ilgili ustanın yanına gittim. Bana neden zam vermediniz diye sordum. Amirlerin senden memnun değil dediler. Ben de neden beni işten çıkartmıyorsunuz o halde diye sordum. Ben zammımı beğenmiyorum, ya bana iyi bir zam verin ya da beni çıkartın dedim. Zam yok, istersen kendin çık dediler. “Ben buraya maymun da koysam sizin yaptığınız işi yapar” deyince, sen bizi hayvan yerine mi koyuyorsun diye çıkıştım. Birden ağız değiştirdi fakat bu olaydan bir müddet sonra işten çıkartıldım.
UİD-DER: İşten atıldığınız o gün, olaylar nasıl gelişti?
T.K: İlk gün sözleşmeli işçiler çıkartılmaya başlanmıştı. O gün epeyce bir işçi çıkartıldı. 20 veya 25 işçi çıkartıldı. Benden önce Nesrin ve Zuhal’in çıkartıldığını öğrendim. O çıkartmalar esnasında kimse müdahalede bulunmamış. Ben gittiğimde Nesrin ve Zuhal insan kaynaklarıyla tartışıyordu. İhbar haklarını istiyorlardı. Bu esnada ben de içeri girdim. Ben de onlara katıldım ve istifa kâğıdına biz üç kişi imza atmadık. O şekilde evlerimize döndük. Fakat bir araya gelerek ne yapacağımızı konuştuk. Ertesi gün işe giderek durumu üretimdeki arkadaşlara da anlatma kararı aldık. Bizden sonra da çıkışların devam edeceğini, ihbar tazminatlarının verilmesi gerektiğini söylemek istiyorduk. Nitekim ertesi sabah buluştuk ve işe gittik. Biz kendi bölümlerimize gittik ve bu durumu işçilere anlatmaya koyulduk. Şefler durumu fark edince güvenliği çağırarak bize müdahalede bulundular. Kısım sorumluları, insan kaynakları geldi. Yönetim başta bize, “sizin ihbar tazminatı hakkınız” yok dedi. Nesrin, “açın kanunlara bakın” dedi. Bunun üzerine ağız değiştirdiler ve ustabaşı sizi işten attı dediler, suçu onun üzerine attılar.F.Y: Sözleşmeliler işten atılıyordu, üstünden çok geçmeden yeni işçiler alınmaya başlanıyordu. Akşam saatinde arkadaşların çıkartıldığını öğrendik. İnsanları son dakika çağırıp işten atıyorlar. Daha önceleri bir hamile kadın arkadaşımız işten bu şekilde atılmıştı. Hamile olduğu için işten çıkartılmıştı. Son işten atılmalarda ne yapabiliriz diye biz de düşünüyorduk. İşten atılan 20 işçiden 3 kişi dışında hepsi maalesef imza atarak işten ayrılmıştı. O sabah insan kaynakları, yönetim aşağıya indi. Görüşmeler sonunda Turgay ve Zuhal işe başladı, Nesrin ise iş kıyafeti olmadığı için izin alıp gitti. Sonra Hacer’i çağırdıklarını ve hakkında tutanak tutulduğunu öğrendim. Hacer itiraz edince yine insan kaynaklarına çağırtıp çıkışını vermişler. Ben bütün bu durumlardan haberdar oldum. Zaten bir tedirginlik vardı üzerimizde ne olacak diye bekliyorduk. O arada bir kıyamet koptu. Baktım Hacer güvenlikle boğuşuyor, güvenlik neden işten atıldığını sorduğu için Hacer’e saldırmış. İnsan kaynakları ve yönetim de oradaydı. Ben koştum ve araya girdim. Olaylar büyümesin diğer işçilere de sıçramasın diye Hacer’i o anda bıraktılar. Hacer bu sırada işçilere seslendi ve haksız yere işten atıldığını anlattı. Hacer’i dışarı çıkarttılar. Biz de ne oldu diyerek yanına gittik. Bugün ona yapılan yarın bize de yapılacak diye konuştuk. Çay saatiydi. Hacer’i içeri dahi almadılar.
H.Z: Biz fabrikada daima birlikteydik. Birlikte güldük, ağladık, çalıştık. 10 hatta 14 saat çalışıyorduk. Sözleşmeli işçilerin çıkarılacağını çıkışa 20 dakika kala öğrendik. Birlikte çalıştığım arkadaşların insan kaynaklarına çağrıldığını fark etmedim. Sonra telefon gelince öğrendim. 2 ay önce de benzer bir işten atmada, sessiz kalmadık ve işten atılan arkadaşımızı koruduk. İşçi arkadaşlara üretim yaptırıyor, makinesini temizletiyor ve iş çıkışına son dakika kala onları işten atıyorlardı. Sözleşmeli işçilerin imza atmaması, birlikte davranması, haklarını almaları yönünde konuştuk.
T.Ö: Arkadaşlar işten atılmışlar. Ben daha önce işten atılmıştım. Bahar beni aradı ve basın açıklamamız olduğunu, işten atıldıklarını söyledi.
S.S: İşten atılan arkadaşların üzerinden bir ay geçti. Ben serbest bölgede çalışıyordum. Direnişçi işçilerin yanına uğruyordum. O bölgede işler bitti, bazı işçileri ana binaya yolladılar. Bizleri sürekli iki fabrikaya yolluyorlar. İşçilerden biri beni az çok tanıyordu. Direnişçilere destek verdiğimi biliyordu. Akşam saatlerinde beni çağırdılar. İspiyonlandığımı anladım.
UİD-DER: Direnişe nasıl karar verdiniz?
F.Y: Olaylar bizi buna itti. Çünkü her şey peş peşe gelişti. Bahsettiğimiz hamile işçi benim yakın arkadaşımdı. Onu sırf hamile olduğu için işten çıkartmışlardı. Arkadaşlarımızı işten attılar. Bütün bunlar birikti, birikti, böylece onlar bizi bu direnişe itti. Daha önceleri ben böyle şeyleri yapamam gibi geliyordu. Fabrika önünde durmak, slogan atmak bana zor görünüyordu. Ama bir şeyler seni buna itiyor. İşten atmalara sessiz sedasız boyun eğmek istemiyorsun. Bari sonradan gelenler gözlerini açsın, bir iz bırakmak istedim.
T.K: Arkadaşların dediği gibi biz bir araya gelince güç bulduk. Tek başımıza olsaydık belki de böyle bir adım atmayacaktık. Bir anda 7 kişinin bir araya gelmesi direnmemizde önemli bir etken oldu. Biz orada sadece bireysel anlamda da bir şey istemedik. Bireysel olarak bir şeylerin peşinde olsaydık yasal süreci başlatıp, herkes kendi evine çekilirdi. İş arardık, ama iş bulanlar dahi işe gitmedi. Biliyoruz ki başka yere de gitsek farklı bir durumla karşılaşmayacaktık. Bu direniş sürecinde fabrikada gözle görülür değişikliklere de imza atmış olduk.
H.Z: Yaşanılan ve söylenenler hep ortak. Hamile olduğu için, mesaiye kalmadığı için, iş kazası geçirdiği için çıkartılanlar bizlerdik. Bu çıkartmaların onursuzca olduğunu düşündük ve bizler de kaba kuvvetle dışarı çıkartıldık. Biz bu onursuzluklara boyun eğmedik ve arkadaşlarımıza sahip çıkmak için direnişe çıktık.
T.Ö: Ben çok önceleri işten atılmıştım. Basın açıklamasına davet etmişlerdi. Geçmişten kalan bir öfkem vardı. Ama arkadaşlarıma sahip çıkmak istedim. Ben işten atıldığım zaman yapamadığımı şimdi arkadaşlarla birlikte yapıyorum.
S.S: Başlayan bir süreç vardı. Ben içeride bir şeyler yapmak istiyordum. Ben de haksız yere işten atılınca arkadaşlara katılmaya karar verdim. Düşünün bir senemi doldurmama çok az bir zaman var, soğuk bölümde hasta olmuşum, ama işimi aksatmıyorum, buna rağmen işten atıldım. Ya çekip gitmek ya da kalıp hesap sormak gerekiyordu.
UİD-DER: Şimdi olsanız yine aynı tavrı gösterir miydiniz?
F.Y: Ben fazlasıyla gösterirdim. Hatta şu anda neden geçmişte şunları şunları da yapmadım, neden daha cesur davranmadım diye düşünüyorum. Kendime kızıyorum. Şu andaki deneyimim, bilgim olsaydı geçmişte o fabrikada daha çok örgütlenme yapardım.
T.K: Arkadaşımız çok doğru söylüyor. O zaman olsa daha çok şey yapılabilinirdi. Çok zaman kaybetmişiz. Bu birlikteliği geçmişte görebilseydik daha fazla bir şey yapabilirdik. Ve bugünkü süreç daha farklı olurdu. İlk zamanlar hiçbirimiz bu kadar kararlı adım atacağımızı düşünmüyorduk. Hacer’le tanışıyorduk ama düşünün ki direnişe çıkan diğer arkadaşlarla ilk kez kapı önünde tanışmış olduk. Birbirimizle merhabamız dahi yoktu. Karalı olmak noktasında kuşkularımız da vardı. Ama bunların hiçbiri bize engel olmadı.
H.Z: Aslında bu tanışmayı içeride yavaş yavaş oluşturmaya çalışıyorduk. Fakat işten atılmamızla beraber dışarıda çok daha sıkı ve çabuk tanışmayı ve kaynaşmayı başardık. Belki bugün içeride olsaydık bu kadar tanışmamış olurduk.
T.Ö: Bugün fabrikada çalışıyor olsaydım aynı tavrı ben de gösterirdim. Birleşmek çok önemli…
S.S: Arkadaşların söylediği çok doğru ve önemli benim için de. Ben de sonuçta ilk kez bir direniş yaşadım. En kötü olanaklarda dahi direnebiliniyor. Bir buçuk ayı geçtik daha fazlasını da başarabiliriz.
UİD-DER: Direniş fabrikada nasıl etki yarattı?
T.Ö: Arkadaşlarım ne düşünüyor bilmiyorum ama umduğumuz kadar etkisi oldu. Fabrikada değişiklikler oldu. Konveyör’e bir ilki yaşattık. Direnişe karar veren arkadaşlar büyük bir şey başardılar. Direnişin Hasan Basri Aksu’yu korkuttuğuna eminim. İçerideki arkadaşlar bir şeyler gördüler. Onlar bu saatten sonra daha duyarlı ve cesur davranacaklardı.
F.Y: Nasıl bir etki ettiğini şu anda çok iyi bilmiyorum. Ama asıl etkiyi biz oradan gittikten sonra göstereceğini düşünüyorum.
T.K: Gerek işçiler açısından gerekse işveren açısından değerlendirmek istiyorum. İşveren bizim neler yapabileceğimizin işçiden daha fazla farkında. Direnişin etkisinin somut bir göstergesi patronun korkması ve tedirgin olmasıdır. Bu nedenle adamlarını üzerime saldı. Kendi yandaşlarını üzerime saldırması korkusunun son haddine kadar yükseldiğini gösteriyor. İşçiler açısından kısa zamanda sonuç alınmıyor. Kısa zamanda sonuç beklemek doğru değil. Öyle olsaydı her fabrikanın önünde bir ay beklerdik sonra her şey güllük gülistanlık olurdu. Bu tür etkileri güçlü şekilde bırakmak süreç ister. Şu halde bile işçilerin yüzde 90'ı bize hak veriyor. Ama yine hep konuştuğumuz gibi ekonomik şartlar, düşük ücretler, işsizlik insanları sessiz kalmaya, geri çekilmeye itiyor. Bize hak veriyorlar ama hayat şartları nedeniyle geride duruyorlar. İlk günlerde selam vermekten korkanlar bizlere yanaşmaya başladı. Aldığımız duyumlara göre “mesailere kalmıyorum” diyen arkadaşlar çıkıyor. Bu tepkilerde bizim etkimiz var.
H.Z: Biz kapıda durduğumuz için daha fazla işçi işten atılmadı. Bunu sözleşmeli arkadaşlarımız dile getiriyor. Sözleşmeli işçiler “biz kapıda direnen işçilerin ekmeğini yiyoruz” diyorlar. Yine ücretsiz izinler ücretli izinlere çevrildi. Bunların hepsi bizim etkimizdir. İçeride bir örgütlenme yaratamadığımız sürece bunlar da kalıcı olmaz. Her şeye rağmen etkimiz oldu.
S.S: Etkisi oldu bence. Örneğin soyunma dolapları konuldu. Yemekhane eli yüzü düzgün hale getirildi. Duvarlar yenilendi. Ustalar içeride işçilere kaba davranırken direniş sonrasında daha ılımlı oldular. İşçilerin öfkelendirmemek için daha sıcak davranmaya başladılar.
UİD-DER: Direnişin zor yanları ne oldu?
F.Y: Ekonomik ve ailevi zorluklar oldu.
T.K: Sağlık sorunlarım vardı ama zorluk çekmedim.
H.Z: Herkes üç aşağı beş yukarı aynı zorlukları yaşadı. Asıl güçlük morali bozmamaktı.
S.S: İçeride çok daha yoğun bir baskı vardı. İnsanlar birbirinden kopartılmak isteniyordu. İçeride yani merkez binada yapılan baskı ve sorgular işçileri etkiledi. Direnişin zor yanı içerideki baskılar nedeniyle işçilerin, ilk dönemler direnişçilerin yanına gitmemeleri, selam vermemeleri oldu. Bunlar sonradan kırıldı. Bunlar insanda moral bozukluğuna neden olabiliyor.
T.Ö: İşten çıkartıldık, bir müddet sonra paramız bitiyor ve zorluklar başlıyor. Ziyaretlere gitmek, yol parası bulmak, soğuk havalar, ailenin baskısı gibi unsurlar direnişi zorlaştırıyor. Fakat bütün bunlara rağmen direnişe çıkmaktan kaynaklı bir zorluk yaşamadım.
UİD-DER: İşçi aileleri direnişe nasıl baktı? Sizin aileleriniz ilk gün sizi destekledi mi?
F.Y: Birkaç gün işten atıldığımı ve direnişte olduğumu aileme söylemedim. Ama zamanla zaten değişik yönlerden de haberleri oluyor. Ben haber verdikten sonra patronlar noter kâğıtlarını aileme yollamış. İyi ki zamanında ben söylemişim diye düşündüm. Ben anlattım, annem de bir işçi, beni anladı, yanımda olmasını istedim. Sonra sonra daha ne kadar sürecek diye soruları oluyordu fakat bana baskıda bulunmadılar. Kardeşim desteğe geldi.T.Ö: Ben ilk kez direnişe çıktım. Fakat ailemi hiç direniş nedir bilmiyor. Televizyonlardan izliyorlar. Korku ve tedirginlik duyuyorlar. Anlatıyorsun ama yine de kaygılanıyorlar. Her gün akşam evde soruyorlardı. “Bugün ne oldu”, “arkadaşlarının durumu nasıl” diye. Günler geçip de bir gelişme olmayınca “neden uzatıyorsunuz” diye sormaya başlıyorlar. Kendileri bir anlam veremiyorlar. Sonuçta ne git ne de gitme diye bir baskıda bulunmadılar.
T.K’nın ağabeyi: Kardeşimin anlattığı gibi. Ben mücadeleye saygı duyuyorum. Fakat işçilerden karşılık olmayınca, destek olmayınca pişiren bunlar, yiyen onlar oluyor. Ama Nazım’ın dediği gibi “ben yanmasam, sen yanmasan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…”
H.Z: Ailem destek oldu. Zorluk yaşamadım.
S.S: Ailem destek oldu. Fabrikaya desteğe gelen oldu.
UİD-DER: Direniş boyunca birçok eylem ve ziyaretler yaptınız, bu süreçte nelerle karşılaştınız?
T.K: SA-BA ve Bericap direnişlerine gittik. UPS işçilerinin 8 aylık direnişleri bizleri etkiledi. En azından bir sınıf dayanışması oluşuyor. Direnişlerde ve ziyaretlerde insan yalnız olmadığını görüyor.
F.Y: Beni en çok SA-BA veya Bericap’ta işten atılan arkadaşlarına, bütün işçilerin sahip çıkması etkiledi. Biz de böyle olmalıydık. Bu onurlu davranış beni çok etkiledi. Biz eylemlerimize sendikaları tek tek dolaşarak çağrıda bulunuyorduk. Kartal’da Petrol-İş, Basın-İş, Çelik-İş, Harb-İş’i ziyaret ettik. Tuzla’da Deri-İş ve Limter-İş’i ziyaret ettik. Diğer işçi örgütlerini ziyaret ettik. Fakat Harb-İş’te başörtümden dolayı “AKP’ye oy verirseniz başınıza bunlar gelir” gibi sözler işittik. Direniş, işçi sınıfı, mücadele sözlerini ağızlarından düşürmeyen bu sendikacılara da orada söylediğim, ben mücadele ediyorum ve destek istiyorum. Destek vereceklerine moralimizi bozmaya çalıştılar. Yerinde oturup bahaneler üretmek kolaydır. Önemli olan direniş yerine gelmek ve ondan sonra varsa eleştiri yapmak daha anlamlı olur.
T.Ö: UPS direnişini ziyarete gittim. Orada gördüklerimden çok etkilendim. Onlar uzun bir süredir kapı önündeydiler. Çadır kurmuşlar. Birbirlerine sıkıca sarılmışlardı, düzenliydi, organizeydiler. Bunlardan çok etkilendim.
H.Z: Uzun zamandır bu tür ziyaretlere gidiyorum. Ama böylesi kalabalık ve coşkulu direnişler olması iyi oluyor. Daha önceleri bir iki kişi giderken, direnişten sonra kalabalık gitmemiz de ektili oldu.
S.S: Direnişlerden çok şey öğreniyoruz. Hem kendimiz deneyimlerimizi anlatıyoruz hem de onlardan yeni şeyler öğreniyoruz. Kendini tek ve yalnız hissetmiyorsun. Tek olmadığını görüyorsun. Ailelerimiz genelde “tek sen misin enayi” derler. Ama orada 70, burada 100, bir başka yerde 10 işçi toplarsak sayımız kalabalıklaşıyor, tek olmadığımızı anlıyoruz.
UİD-DER: Patronun saldırısının amacı neydi?
T.Ö: Saldırının amacı bizi yıldırmaktı. Fakat ertesi günlerde biz yine fabrika önüne gittik ve yılmadığımızı göstermiş olduk.
F.Y: Amaçları bizi yıldırmak ve oradan uzaklaşmamızı sağlamaktı. Bu baskılara boyun eğmedik.
T.K: Amaçları bizi yıldırmaktı. Servisleri içeri çekmeleri, üretim müdürlerinin arabalarını üzerimize doğru sürmeleri, kendi adamlarının lakayt hareketleri bu saldırıyı haber veriyordu. Bu saldırı bizim ısrarlı olmamızdan kaynaklandı. Bizi yıldırmak istiyorlardı.
H.Z: Bizi başka türlü göndermeyeceklerini anlayınca bu yola başvurdular.
S.S: Arkadaşların belirttiği gibi bizi yıldırmak istediler fakat bu oyunları da boşa çıktı.
UİD-DER: Şimdi geriye dönüp baktığınızda ne hissediyorsunuz? Nasıl bir değişim geçirdiniz? Direniş sizlere ne öğretti? Son olarak ne söylemek istersiniz?
T.Ö: Ben direnişlerin belirli amaçlar için yapıldığını öğrendim. Şimdi kendime bundan önce neden direnmedim diye kızıyorum. Örgütlenmeyi öğrendim. Bundan sonra daha çok araştıracağım ve direnişlerin içinde olacağım. Çekingenliğimi yendim ve örneğin sloganlara çok rahat katıldım. İçimde güven hissi oluştu. Çok şey öğrendim, en başta da işçi dayanışmasının önemini öğrendim. UİD-DER’e ve bize desteğe gelen işçilere, işçi örgütlerine, sendikalara çok teşekkür ediyorum.
F.Y: Yapamam dediğim şeyleri yaptım. Hiçbir şekilde kapının önünde beklemem, slogan atmam diyordum ama bunları yaptım. İnsan yanındakilere güvenmekten de çok kendine güvenmeyi öğreniyor. Ben kendime güvendim. İnsanda başlangıçta çeşitli kaygı ve korkular oluyor. Örneğin güvenlik saldırırsa, polis gelirse, darp olursa gibi ihtimalleri kafamdan geçiriyordum. Aslında insan bilmediği şeyden korkuyormuş. Yaşamadığı için korkuyormuş. Sonra yaşadığımız saldırıda da gördüm ki bu korkuların hiçbiri abartılacak kadar büyük değilmiş. Ben kendime güvenmeyi öğrendim. Bundan sonra gireceğim işyerlerinde “beğenmezsem çıkarım” tavrından uzak duracağım. Çıkartıldığımda öyle kolayına çıkmayacağım, direneceğim. Bizi yalnız bırakmayan UİD-DER gibi kurumlara teşekkür ediyorum.
T.K: Bu olayları geçmişte de görsek, her yaşadığımız olay yeni bir deneyim oluyor. Yanlışlarımızı görüyoruz, doğru yaptıklarımızı görüyoruz. Bunlar sonraki süreçlere birer deneyim olarak kalıyor. Direnişler eksikliklerimizi görmemize neden oluyor. Kolektif çalışma içine giriyoruz. İlk defa fabrika önünde direniş yaşadım. Hem kendimize hem de birbirimize karşı sorumluluk duyduk, bu şekilde hareket ettik. İnanç olarak, etnik köken olarak aramızda ayrım yapmadan insanlara ortak mücadele etmenin, direnmenin ne demek olduğunu göstermiş olduk. İbadet edeni de içki içeni de bir arada saygılı durduk. Direnişimize destek olan herkese teşekkür ediyorum.
H.Z: Bu kadar uzun süre birlikte direneceğimizi ben de tahmin etmiyordum. Şundan dolayı diyorum, ailelerimizin sıkıntıları ve ilk kez bu işe adım atmamız bizi kaygılandırıyordu. Sınıf dayanışmasına katkı sunan herkese teşekkür etmek isterim. Biz de bundan önce olduğu gibi bundan sonra da mücadele edenleri desteklemeye devam edeceğiz.
S.S: Ben 10 gündür direnişteyim. İnsanın kendine olan güveni sağlamlaşıyor. Başlangıçta bir aile baskısı görüyorsun. Ama her şeye direnerek hakkını aramaya başlıyorsun. Ne kadar süreceğini tahmin edemezsin, önemli olan direnmektir. İnsan isteyince, birbirine güvenince, birbirine tutununca her şey oluyor. Bizi yalnız bırakmayan UİD-DER’e teşekkür ediyorum.
Mısır Halkı Mübarek’i Devirdi!
- MKB Rondo Grevinden: Grevin Gücü
- UİD-DER’den MKB Rondo Grevine Dayanışma Ziyareti
- MKB Rondo Grevini Ziyaret Ettik
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Polonez Direnişine Dayanışma Ziyareti
- Grevdeki Yolbulan Metal İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- Durak Tekstil İşçilerine UİD-DER’den Dayanışma Ziyareti
- Erciyas Grevini Ziyaret Ettik
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Corning İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- UİD-DER Grevdeki Kartonsan İşçilerini Ziyaret Etti
- Atışkan Yapı İşçilerine UİD-DER’den Dayanışma Ziyareti
- Sunny İşçileri Sendika Düşmanlığına Karşı Direnişe Geçti!
- UİD-DER’den Atışkan Yapı İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- UİD-DER’den ETF Tekstil İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- Çiğli TPI Composite İşçilerine Ziyaret
- Acarsoy Tekstil İşçilerini Ziyaret Ettik
- UİD-DER Grevdeki Sarıyer Belediyesi İşçilerini Ziyaret Etti
- “Bizim Çocuklar” Geliyor!
- Grevdeki Neşe Plastik İşçilerini Ziyaret Ettik
- UİD-DER’den Asen Metal İşçilerine Dayanışma Ziyareti
- Krom Evye İşçileriyle Omuz Omuza
Son Eklenenler
- İstanbul’da Maltepe Belediyesi ile İzmir’de Buca Belediyesi işçileri, Denizli’de Pamukkale Üniversitesi İktisadi İşletmelerde çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar. Çeşitli illerden gelerek...
- “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi...
- İspanya’da 29 Ekimde yaşanan sel felaketi Valencia bölgesinde 250 insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Onlarca insan hâlâ kayıp. Şehir, evler harap olmuş durumda. Felaket boyunca kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan, sevdiklerini,...
- Kanada’nın batı eyaleti Britanya Kolumbiyası limanlarında işçiler, 4 Kasım itibariyle 72 saatlik grev kararı aldılar. Geçtiğimiz yıldan bu yana Kanada’nın çeşitli limanlarında gerçekleştirilen kısmi grevlerin ardından gelen yeni grev kararı, devam...
- Son zamanlarda siyasi iktidar vergi düzenlemeleri konusunda sınır tanımayan bir performans sergiliyor. O kadar ki hiç harcamadığımız ya da hiç almadığımız şeylerden bile vergi almak için kolları sıvadı. 100 bin liranın üzerinde kredi kartı limitine...
- “N’olmuş yani, yarın süte daha fazla su karıştırır satarsın, yapmadığın iş sanki!” Kemal Sunal’ın oynadığı “Yüz Numaralı Adam” filminde geçen bu cümle trajikomik bir durumu ifade ediyor. İzlerken gülüyoruz ama yaşadığımız tam da bu. Soralım...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...
- Japonya’da çeşitli sendikalar, 2-3 Kasımda yaptıkları eylemlerle derinleşen kapitalist sömürüye ve emperyalist savaşa karşı mücadele çağrısında bulundular. İnşaat ve Taşımacılık İşçileri Dayanışma Sendikası Kansai Bölgesi Şubesi (Kan-Nama), Metal ve...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 5-6-7 Kasımda tüm Türkiye’de iş bırakma kararı aldı. Sağlık emekçileri İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere...
- 7 Kasım 1917’de Rusya’da işçi sınıfı devrim gerçekleştirdi ve siyasal iktidarı ele geçirdi. Bu devrim Rus takvimine göre 25 Ekimde gerçekleştiği için tarihe Ekim Devrimi olarak geçti. Ekim Devrimi, tüm dünyayı sarsmış, 20. yüzyılın akışını kökten...
- Dünya… Masmavi okyanusları, uçsuz bucaksız ormanları, kıtaları dolaşan nehirleri, heybetli dağlarıyla her yanından yaşam ve bereket fışkıran bu rengârenk gezegen… Bu gezegenin gözümüzün önündeki hali içler acısı! Çünkü tüm dünyaya egemen olan...
- İSİG Meclisi’nin raporuna göre Ekim ayında 164 işçi, yılın ilk on ayında ise en az 1540 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Türkiye’de iş kazaları ve iş cinayetleri en yakıcı sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Her gün en az 5 işçi hayatını...
- Belediye işçileri artan hayat pahalılığı karşısında biraz olsun nefes alabilmek için ücretlerini yükseltmek istiyorlar. Buna karşılık belediyelerin yönetimleri ödenek olmadığı bahanesiyle işçilere düşük ücret dayatıyorlar. İstanbul ve İzmir’in ilçe...