Buradasınız
Bizi Güçlü Kılan Birlik ve Dayanışmadır!

İnsanlar içinde bulundukları durumun belirsiz ya da tehlikeli olduğunu düşündüklerinde, sorunlar, sıkıntılar yaşayabileceklerini öngördüklerinde “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” derler. Son yıllarda Türkiye’de bu ve buna benzer cümleler insanların dilinden hiç düşmüyor. Çünkü bugünkü Türkiye tablosu, ekonomik yıkımın, siyasal ve toplumsal alanda derinleşen krizlerin, her alanda çürüme ve yozlaşmanın tablosudur.
Ekonomi özellikle 2018’den bu yana uçuruma doğru sürükleniyor. Ama iktidardaki rejim 2023’e kadar bu gerçeği inkâr etti. Bir müddet dişimizi sıkarsak düze çıkacağımız mavallarını okudu durdu. Sonra mızrak çuvala sığmaz oldu, ekonomiyi düze çıkarma göreviyle Mehmet Şimşek bakanlık koltuğuna oturtuldu. Fakat Mehmet Şimşek’in uyguladığı program on milyonlarca insanın daha da yoksullaşmasına neden oldu. Bu, beklenmedik bir sonuç değildi. Çünkü iktidardaki rejimin Şimşek eliyle yürütülen programının özeti şudur: İşçilerin, kamu emekçilerinin ücretlerini, emekli aylıklarını iyice aşağı çek, büyük şirketlere bol ve ucuz kredi sağla, teşvik ver, ekonomik yıkımın bedelini işçi sınıfına ödet, sermaye sınıfını kurtar! Tekrar vurgulayalım: Bu programın en temel amacı ekonomik yıkımın faturasını işçi ve emekçilere ödetmektir.
Zirvelerden zirvelere yükselen enflasyona rağmen asgari ücrete Temmuzda zam yapılmadı. Kamu işçilerine 2025’in ilk 6 ayı için yüzde 24 zam dayatılarak ücret artışı gerçek enflasyonun çok altında bırakıldı. Aylıkları 16 bin lira civarında tutulan emeklilerin hali zaten perişan. Şimdi sırada kamu emekçileri ve metal işçileri var. Kamu emekçilerine yapılan zam teklifinin yüzde 10 olması çok şey anlatıyor. MESS ile sektörde örgütlü sendikalar arasında toplu sözleşme süreci ise Eylül ayında başlayacak. TÜİK’in enflasyon oranını yine gerçekte olduğundan çok daha düşük göstereceği, MESS’in düşük zam dayatacağı sır değil.
Durum açık: Düşük ücret politikasıyla ekonomiyi kurtaracağını ileri süren iktidar, onun aparatı durumundaki yalancı kurumlar, açgözlü patron örgütleri tam bir birlik ve uyum içinde davranıyorlar. Karşılarında kendilerine hadlerini bildirecek bir güç görmedikleri için son derece pervasız hareket ediyorlar.
Peki, üreten, emek veren, zenginlikleri var eden on milyonlar olduğumuz halde nasıl oluyor da bizi ciddiye almıyor, hoşnutsuzluğumuzu umursamıyor, taleplerimizi yok sayıyorlar?
Eğri oturup doğru konuşalım. Temeli sağlam atılmamış, demiri, çimentosu, harcı yeterli ölçüde kullanılmamış bir bina sarsıntılara, depremlere dayanamaz. Tıpkı bunun gibi, işçiler, onları sınıf bilinci ve kimliğiyle bir araya getiren mücadele örgütlerinde birleşmemişse, dayanışmayla birbirine sımsıkı kenetlenmemişse, kendi mücadele yöntemleriyle patronlar sınıfının karşısına dikilmiyorsa saldırılar karşısında darmaduman olur. İşçi sınıfı olarak içinde bulunduğumuz durum, dağınıklığımızın, uzun yıllardır birlik ve dayanışmadan yoksun oluşumuzun bir sonucudur.
Hatırlayalım, 1980’de TÜSİAD, MESS gibi patron örgütleri orduya seslenerek darbe istediler. Nitekim ordu uzun süredir hazırlığını yaptığı darbeyi 12 Eylül 1980’de gerçekleştirdi. Askeri faşist darbe ile tüm grevler yasaklandı. İşçi sınıfının sendikaları kapatıldı. Deneyimli, mücadeleci işçiler fabrikalardan atılıp kara listelere alındı. İşçi kardeşlerine yol gösteren, öncülük eden sosyalistler hapislere atıldı. İşçi sınıfının örgütlü ve güçlü olduğu dönemlerin deneyimlerini taşıyan eski kuşaktan işçilerle yeni kuşak işçilerin arasındaki bağ koparıldı. İşçi sınıfının aktarma kayışları koparıldı, hafızası silindi. Hakları elinden alındı. Türkiye, sermaye sahipleri için tam bir dikensiz gül bahçesi haline getirildi. Darbenin etkisi devam ederken iktidara gelen AKP, işçi düşmanlığını en üst seviyelere taşıdı. İş Kanununu değiştirerek, ulusal istihdam stratejileri geliştirerek, ekonomik ve demokratik hakları ortadan kaldırarak işçileri kölelik ve açlık koşullarına mahkûm etti. Bugün Türk-İş’in açıkladığı yoksulluk sınırı 90 bin liraya dayanmışken işçilerin ezici çoğunluğu bu ücretin yarısı kadar bile ücret almıyor. Yani bugün Türkiye’de açlık seviyesinden yoksulluk seviyesine ulaşabilmek, “yoksul” olabilmek için bile büyük bir mücadele gerekiyor!
İktidardaki siyasal rejimin amacı ülkenin ekonomisini düze çıkarmak değil kendi bekasını korumaktır. Bunun için ödenmesi gereken bedellerin tümünü bize ödetmektir. Bu rejim, orman yangınlarını söndürecek işçilerden 35 bin liralık koruyucu giysi ve ekipmanı, ilkokul çocuğundan bir öğün yemeği, emekliden tasasız bir günü esirgeyen bir rejimdir. Gençlerin diplomalarını paçavraya, gelecek hayallerini kâbusa döndüren, kadın cinayetlerini sıradanlaştıran, işçilerini iş cinayetleriyle katleden patronları ödüllendiren bir rejimdir. İşçilerden, emekçilerden esirgenen kaynakları yağmalayan, milyonlar açken sefahatten, lüksten taviz vermeyen bir rejimdir. Ayrımcılığı, nefreti, düşmanlığı körükleyen, sağlıktan, eğitimden, kamu hizmetlerinden kıstığı kaynakları silahlanmaya, savaşa ayırmakla övünen bir rejimdir. Haksızlığa itiraz etmeye, kötülüklerin hesabını sormaya, hakkını aramaya yelteneni zorbalıkla ezmeye çalışan bir rejimdir. Balık baştan kokar. Böyle bir cendere içine alınmış bir toplumda çürümenin, yozlaşmanın, şiddetin yaygınlaşması şaşırtıcı değildir.
Önümüzde iki seçenek var: Ya bu koşullara boyun eğip daha kötüye doğru yol almaya devam edeceğiz ya da birlik olmanın yolunu bulacağız! Pek çok işçi, işçiler arasında birliği sağlamanın çok zor olduğunu, bu konudaki girişimlerin faydasız olacağını düşünüyor olabilir. Ama bu sermaye sınıfının körükleyip yaydığı büyük bir yanılgıdır. Kendimize kendi sınıfımızın penceresinden baktığımızda ne görürüz? Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan, üreten, hizmet sağlayan, zenginlikleri var eden biz değil miyiz? Aynı sorunlarla boğuşan biz değil miyiz? Çürümeden, yozlaşmadan kurtulmak, nefes almak isteyen biz değil miyiz? Birbirimize ihtiyaç duyan biz değil miyiz? O halde birlik olmamız neden imkânsız olsun? Küçücük bir asalak azınlık olan patronlar sınıfının örgütlü davranarak işçi sınıfımızı alt etmesini normal görüp de işçiler olarak birlik olmamızın imkânsız olduğunu düşünmek mantıklı mıdır? Üstelik bugün Türkiye’nin pek çok kentinde, pek çok sektörde, pek çok işyerinde işçiler mücadele ediyor ve diğer işçi kardeşlerine dayanışma çağrısında bulunuyor. Birlik olabilmenin yollarını arıyor. Milyonlarca işçi ve emekçi iktidarın yarattığı zehirli toplumsal atmosfere teslim olmayı reddediyor.
İşçi Dayanışması’nın sayfalarında dünyadan işçi mücadelelerine, yüz milyonlarca işçinin katıldığı grevlere, farklı millet ve inançlardan yüz binlerce emekçinin bir araya geldiği Filistin’le dayanışma eylemlerine, ülkeden ülkeye yayılan emekçi isyanlarına yer veriliyor. Bu örneklerin her biri işçi sınıfının birliğini sağlamasının mümkün ve şart olduğunu gösteriyor. Dağınıklık ve güçsüzlük tablosunu tersine çevirmemiz kolay olmayabilir ama pekâlâ mümkün! Yolumuzun zorluklarından değil yanlış yola sapmaktan, patronlar sınıfının tuzağına düşmekten kaçınalım. Bugün işyerindeki arkadaşıyla rekabet etmek yerine dayanışma içinde olan, bir diğer işyerindeki, sektördeki işçinin sorununu kendi sorunu olarak gören, grev ve direniş çadırlarındaki işçilere dayanışma eli uzatan, mücadele örgütlerine sahip çıkan, çevresine işçi sınıfının penceresinden bakmaya çalışan bir işçi, birlik ve dayanışmanın harcına katkı sunar.
- Söyleyecek Sözümüz, Verecek Hesapları Olmalı
- Gazze ve İnsanlığın Onur Mücadelesi
- Bizi Güçlü Kılan Birlik ve Dayanışmadır!
- Emekten Yana Bir Bilim İnsanı: Alice Hamilton
- Kölelerin İsyanı, Ücretli Kölelerin Gücü
- İşçi Dayanışması 208. Sayı Çıktı!
- Brecht ve İşçiler İçin Sanat
- Örgütlü Olamayan Ucuz İşgücü Olur
- Komşunun Evi Yanarken…
- İşçi Gençlik Patronların Kölesi Olmayacak
- On Depo Benzin İle Ölçülen Emek
- Yaşadığımız Çağın Sorumluluğunu Almak, Guido Gibi Olmak!
- “Greve Çıktık, Elimize Ne Geçti?”
- Sağlıksız Bir Sağlık Anlayışı
- Kim Bu Herkes?
- Zeytin Ağacına Bile Düşmanlar!
- Sorunlarımızı Aşmak İçin Birlik Olmaya İhtiyacımız Var!
- İşçi Dayanışması 207. Sayı Çıktı!
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
Son Eklenenler
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...
- Bombalarla yerle bir edilen Gazze’de artık ne sokak kaldı ne okul ne hastane… Ölüm çok, açlık derin… Açlığın ne olduğunu bilenler, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” der. Çünkü açlık, insanın canının yavaş yavaş çekilmesidir, gözünün gördüğüne...
- İzmir Gaziemir Serbest Bölgede üretim yapan Digel Tekstil fabrikasında, sendikalı çalışmak istedikleri için işten atılan 15 işçinin direnişi devam ediyor. 14 Ağustosta TEKSİF Ege Bölge Temsilciliğinde, direnişçi işçiler ve sendika temsilcileri bir...
- İsrail devleti, Filistin halkına yönelik saldırılarını sürdürerek savaşın alevlerini büyütmeye devam ediyor. Dünyanın dört bir yanındaki işçi ve emekçiler ise emperyalist savaşa karşı öfkelerini dile getiriyor, savaşın ortasında kalan sınıf...
- Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan, üreten, hizmet sağlayan, zenginlikleri var eden biz değil miyiz? Aynı sorunlarla boğuşan biz değil miyiz? Çürümeden, yozlaşmadan kurtulmak, nefes almak isteyen biz değil miyiz? Birbirimize ihtiyaç duyan biz...
- KESK, Ağustos ayının ilk haftasında alternatif TİS masası kurarak 2026-2027 Toplu Sözleşmesinde kamu emekçilerinin taleplerini duyurdu. İktidarın ilk zam teklifini açıkladığı gün Çalışma Bakanlığı önünde açıklama yaparak teklifi protesto etti. 13...
- İsrail devleti Filistin halkına yönelik saldırılarını her geçen gün arttırıyor. Filistin halkı yalnızca bombalarla, kurşunlarla değil abluka nedeniyle açlıkla da mücadele ediyor. Bölgede gıdaya erişim neredeyse imkânsız hale geldi. Ancak İsrail...
- Sırbistan’da geçtiğimiz yıl Kasım ayında Novi Sad şehrindeki bir tren istasyonunda meydana gelen çökme sonucu 16 kişi hayatını kaybetmişti. Yolsuzluk ve ihmalin yol açtığı bu felaketin üzerinden 9 ay geçti, ancak öğrenciler ve işçilerin öfkesi...
- Geçtiğimiz ay Emekçi Kadın köşemizde, 1840’lı yıllarda Ignaz Semmelweis adlı genç bir doktorun annelerin hayatını kurtaran mücadelesine yer vermiştik. Zorluklara, engellere, baskılara rağmen doğru bildiği yolda yürüyerek kadınların ve bebeklerin...
- Bundan 1162 yıl önce, 863’te köleler Abbasi İmparatorluğuna isyan ettiler ve bataklığın ortasında bir şehir kurdular. Bu şehrin adı El-Muhtare idi, yani “Özgürlük Kenti”… Bu bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin Basra Körfezine dökülmeden önce...
- 4 milyon kamu emekçisini ve 2,5 milyon emekliyi kapsayan toplu sözleşme sürecinde iktidarın ilk zam teklifi 2026 yılının ilk 6 ayı için yüzde 10, ikinci 6 ayı için yüzde 6; 2027’nin ilk 6 ayı için yüzde 4, ikinci 6 ayı için yüzde 4 olmuştu. İkinci...
- Kamu emekçilerinin 2026–27 yıllarını kapsayacak toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başladı. Yaklaşık 6 milyon kamu emekçisi var ve aileleri ile birlikte düşünüldüğünde 20 milyon insanı ilgilendiren bir süreç başladı. Kamu işvereni yani devlet, 2026’nın...
- İşçi Dayanışması’nın sayfalarında dünyadan işçi mücadelelerine, yüz milyonlarca işçinin katıldığı grevlere, farklı millet ve inançlardan yüz binlerce emekçinin bir araya geldiği Filistin’le dayanışma eylemlerine, ülkeden ülkeye yayılan emekçi...