Buradasınız
Pendik’te Stant: Asgari Değil, Gerçek İhtiyaçlarımızı Karşılayacak Ücret İstiyoruz!
23 Kasım Pazar günü Pendik’te UİD-DER Tuzla temsilciliği olarak stant açtık. Hava soğuk olmasına rağmen, işçiler standa yoğun ilgi göstererek fabrikalarındaki sorunları bizimle paylaştılar. Yakın zamanda yine gündemimize oturan asgari ücret meselesi başta olmak üzere, uzayan iş saatleri, iş cinayetleri, düşük ücretler, güvencesiz-güvenliksiz çalışma koşulları üzerine konuştuk.
İşyerlerimiz değişse de iş koşullarının ve sömürünün değişmediğini anlatırken ellerindeki alışveriş poşetini gösteren bir kadın işçi şunu söyledi: “Alıp alabileceğimiz işte bu! Asgari ücrete üç kuruş zam yapsalar ne olur? Her şeye zam yapıp acısını çıkarıyorlar zaten. Bunu alırken bile bir dahaki ay ne yapacağımı düşündüm” dedi. Sendikalaşma yüzünden işten atılan bir işçi abimiz de şunu söyledi: “Korkacak neyimiz var ki? Hiç! Çıksam gideceğim yer de asgari ücret. Mücadele etmeli ve hakkımızı almalıyız!”
İş kazaları ile ilgili hazırladığımız broşürlere uzanan ellerde iş kazalarının izleri vardı yine. Pendik’te bir şantiyede taşeron olarak çalışan bir inşaat işçisi güvenlik önlemlerinin göstermelik olduğunu söylerken anlattıkları çarpıcıydı: “Ben mantolama işi yapıyorum. Dışarıdan baktığınızda her şey mükemmel. Emniyet kemerleri mi dersin, baret mi dersin, ne ararsan var. Ya içerde? 15 kat var ama lambalar yanmıyor, ışıksız çalışıyoruz. Geçen gün az kalsın düşüyordum hem de yerden ucu fırlamış bir demirin üstüne. Asansör boşluğu öylece duruyor. O karanlıkta önünü göremezsin, o boşluğu nasıl görelim? Hep hikâye anlatıyorlar. Sizin çalışmanızı görünce, anlattıklarınızı dinleyince geldim” dedi ve İşçi Dayanışması’nı alıp arkadaşlarına da götüreceğini söyledi. Yanında işyerinden ustabaşı da vardı. O “aman işyerine falan getirme atarlar işten” dese de öfkeli olan işçi “Hiç bir şey yapamazlar. Daha ne yapacaklar?” dedi ve daha yolda okumaya başladı işçi bültenini.
Sabahtan akşama kadar ter akıttığımız fabrikalarda taşeronlaştırma ve iş güvenliğinin olmaması yüzünden sınıf kardeşlerimizi yitiriyoruz. Bu koşullarda bize reva görülen ve “asgari düzeyde yaşa, sana yeter!” demek olan ücretler, bizi fazla mesailere zorluyor. Dolayısıyla fabrikalar dışında bir hayatımız yok. Ailemize, dostlarımıza zaman ayırmak zorlaşıyor, çünkü ya mesaide oluyoruz ya da bize kalan bir günde ancak dinlenebiliyoruz. Yetmiyor bile. Stantta yanımıza gelen pek çok işçinin de dediği gibi biz bir arada olmadıkça patronlar tepemizde işçileri ezmeye devam edecekler. Bizi, hakkımız olan güzel günlere ulaştıracak tek şey, yine bizim ellerimizde. Fabrikalarda, işyerlerimizde olanca gücümüzle çalışırken patronların kesesi doluyor. O keseden bize düşense sadece daha fazla sefalet oluyor. Güçlüyüz ve ancak örgütlü gücümüzle bu sömürü düzenine son verebilir ve yaşamımızı değiştirebiliriz.
Son Eklenenler
- İngiltere’de geçtiğimiz haftalarda üç çocuğun öldürülmesinin ardından bu cinayetlerden göçmenleri ve Müslümanları sorumlu tutan güruhlar sokaklara dökülmüştü. Ülkede göçmen ve Müslümanları hedef alarak ırkçı saldırılar başlatan faşist çetelere karşı...
- İstanbul Bakırköy Metro şantiyesinde Bayburt Group taşeronu Modüler Teknik firmasında çalışan DİSK Dev Yapı-İş üyesi inşaat işçileri ücretleri aylardır ödenmediği için 12 Ağustosta Bayburt Group önünde eyleme başladı.
- Herkesin dilinde olan basit, masum bir soru… Ama aynı zamanda soranın da cevaplayanın da belli düşünce kalıplarına hapsolduğunu gösteren bir soru: Senin memleket nere? Fabrikada yeni işe başlayan birine, sokakta, otobüste, parkta tanıştığımız birine...
- İki kız kardeş, 15 yaşındaki Esmanur Argun ve 18 yaşındaki ablası Elif Argun, Urfa Viranşehir’den tarım işçisi olarak Bursa’ya gelmişlerdi. İşe giderken onları taşıyan traktörün devrilmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Kısacık yaşamları gibi...
- Tekgıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Polonez işçilerinin sendikalı çalışma hakkı ve işe iade talebiyle başlattıkları direniş sürerken 9 Ağustosta İstanbul Valiliği önüne giderek seslerini duyurmaya çalıştılar. Türk Harb-İş...
- Geçtiğimiz günlerde Cerrahpaşa Üniversitesine bağlı Murat Dilmener Hastanesinin su tesisatının patlaması üzerine, yeni doğan yoğun bakım ünitesinin tavanı çöktü. Solunum cihazına bağlı bir bebek hayatını kaybetti. Solunum cihazına bağlı olan ve...
- UİD-DER’e gelmeden önce de bu dünyada olup bitenlere karşı öfkeliydim. Bir şeyler yapmak istiyordum fakat ne yapacağımı bilmiyordum. Yani öfkemi doğru yerekanalize edebilmiş değildim. UİD-DER sayesinde kapitalist bir sistemde yaşadığımızı ve tüm...
- 31 Mart yerel seçimleri sonrası belediye işçilerine yönelik işten atma ve ücret gaspı saldırıları devam ediyor. İşten atılan işçiler işe iade talebiyle direnişe başlarken ücretleri gasp edilen, düşük ücret dayatılan işçiler de çeşitli eylemlerle hak...
- Sokak köpeklerinin katledilmesinin önünü açan yasa geçtiğimiz günlerde AKP’li ve MHP’li vekillerin oylarıyla Meclisten geçti. Yasa hazırlanırken ve oylanırken yaşananlara baktığımızda nasıl bir düzende yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz. Yasa gündeme...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen deprem bölgelerinde barınma sorunu bile çözülmüş değil. Depremden sonra TOKİ, 18 ilde 674 bin 238 konut yapılmasını hedeflediğini açıklamıştı. Şimdiye kadar teslim edilen konut sayısı...
- İkinci Dünya Savaşının son aylarında ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atması ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olması insanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri olarak acıyla hatırlanmaya devam ediyor. Bu büyük katliamın 79. yıldönümü olan...
- 28 Temmuz 1914’te dünyanın o güne kadar gördüğü en kanlı savaş başladı. Tam dört yıl süren ve 20 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına ve sakatlanmasına, kentlerin yakılıp yıkılmasına yol açan bu savaş tarihe Birinci Dünya Savaşı...
- İspanya’da bir duvarda şöyle yazıyor: “El que nos roba es de aqui y rico no inmigrante y pobre.” Yani “Bizi soyanlar göçmen ve yoksul değil, buralı ve zengin.” Bu kısacık bir duvar yazısı içinde bulunduğumuz durumu çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor...