Buradasınız
2008’e Girerken…
2007’nin son ayları Avrupa genelinde yaygın grevlere sahne olmuştu. Burjuvazinin saldırı programına, pek çok ülkede milyonlarca işçi grevlerle karşı durmaya çalıştılar. Bu devasa grevlerin yanı sıra irili ufaklı grevlerle ve işçi sınıfının fazla mesai ücretlerinin ödenmesinden ücretlerinin arttırılmasına, insan sağlığını tehdit eden şartlarda üretim yapılmasından fabrikaların kapatılmasına kadar birçok konuda sınıf mücadelesi devam etti. Tüm bunlar, çoktan çürümüş ve insanlığın zararına çalışan kapitalist sisteme karşı mücadelede asıl motor gücünün örgütlü işçi sınıfı olduğunu bir kez daha ortaya koyması bakımından önemlidir.
Dünyanın her yerinde işçiler düşük ücretlerle çalıştırılıyor ve çoğu açlık sınırındaki ücretlerinde artış talep ettiklerinde de, “daha çok çalışıp daha çok kazanmak” söylemiyle karşılaşıyor yani fazla mesai yapmak zorunda bırakılıyorlar. Ancak patronlar sınıfı bu fazla mesailerin ücretlerini bile çoğu zaman ödemiyor ya da kırpmaya çalışıyor, uzun vadede de düşürüyor. Sonuçta işçiler günde 8 saat yerine 12 saat çalışsalar da aynı düşük ücreti almaya devam ediyorlar.
10 Ocakta market çalışanları, başta Berlin olmak üzere Almanya’nın çeşitli şehirlerinde greve çıktılar. Ocak ayına kadar süren uzlaşma görüşmelerinin sonuçsuz kalması nedeniyle sendika grev kararı aldı. H&M gibi büyük market zincirlerini de kapsayan grevin en temel taleplerinden biri, fazla mesai ücretlerine ilişkin. Patronlar, hafta içi 18:30 sonrası için %20, 20:00 sonrası için %50, Cumartesi 16:30 sonrası için %20, Pazar ve bayram günleri içinse %120 zamlı olarak ödenen fazla mesai ücretlerinin normal mesai ücreti olarak ödenmesini dayatıyorlar. İşçiler bu dayatmaya boyun eğmeleri durumunda ayda 180 euroluk bir zarara uğrayacaklarını söyleyerek bu saldırıya karşı greve gittiler. Sendika aynı zamanda %6,5 ücret artışı da talep ediyor.
Almanya’dan bir başka haber de, artık günlük yaşantının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş bulunan cep telefonlarını üreten işçilerle ilgili. Cep telefonu pazarında dünyanın bir numarası olan Nokia tekeline yönelik olarak Alman sendikaları boykot çağrısı yaptılar. Dünyanın en büyük cep telefonu üreticisi olan bu Finlandiya firmasının, Almanya’nın Bochum şehrindeki tesisini kapatacağını açıklaması nedeniyle yapılan boykot çağrısı, 2300 işçinin işini kaybetmesini engellemeyi amaçlıyor. Çağrıda Kuzey Ren Westfalya eyaletinin Nokia firmasına %50’ye varan vergi muafiyeti sağladığı ve firmaya 90 milyon euroluk bir ödeme gerçekleştirdiği hatırlatılıyor. Bu muafiyeti istihdam yaratılması koşuluna bağlayan kararın 2006 yılında geçerliliğini yitirmesinin ardından Nokia’nın tesisi derhal Macaristan ve Bulgaristan’a taşıma kararı aldığı belirtiliyor.
Benzer şekilde Danimarka’da üretim yapan dünyanın en büyük üçüncü gıda tekeli olan Unilever de, Danimarka’daki üç tesisini kapatma kararı almıştı. Tekel, emek maliyetlerini azaltmak için 18 bin işçiyi işten çıkartacağını ve fabrikaların bir kısmını taşıyacağını açıklamıştı.
Bu, sermayenin uluslararasılaştığı bir çağda, tekellerin sık sık gerçekleştirdikleri bir olaydır ve işçi sınıfının mücadeleyi uluslararası düzeyde yürütmesinin gerekliliğini gösteren örneklerden sadece biridir. Sermaye için işin özünde ulusal sınırların ve önyargıların fazla önemi yoktur. Tekeller daha ucuz ve itaatkâr işgücü arayışı içinde bu tür yer değişikliklerini yapabiliyorlar. Ancak Danimarka’daki Unilever işçilerinin mücadelesi de işçi sınıfının çaresiz olmadığını ortaya koymuştur. Tekelin kararının ardından sendikalar Aralık ayının başında greve giderek ve başarıyla sonuçlandırarak, işten çıkarılacak 474 kişinin yerine 3000 yeni istihdamın yaratılmasını, işten çıkarılacak kişilerin yeni tesislerdeki istihdamını veya bunun mümkün olmadığı durumlarda haklarının güvence altına alınmasını içeren bir anlaşmaya imza attı. Bu başarıda, hiç kuşkusuz Danimarkalı işçilerin, aynı tekelin Hindistan’daki fabrikasında çalışan işçilerle giriştikleri dayanışma önemli bir yer tutuyordu.
Geçtiğimiz yıl, Hindistan’daki Unilever fabrikalarında sürdürülen sendika karşıtı politika ve uygulamalara karşı Danimarka ve Hindistan işçileri arasındaki dayanışma sayesinde birtakım kazanımlar elde edilmişti. Unilever’in Hindistan’daki 45 fabrikasında işçiler altı ay süren bir dizi yasadışı grev ve işgal düzenlediler. Assam’daki Doom Dooma fabrikasında şirketin yöneticileri 16 saat boyunca fabrikada işgalci işçiler tarafından rehin tutuldular. Rehinelerin polisin silahlı operasyonu ile “kurtarıldığı” ve çok sayıda işçinin yaralandığı çatışma sonrasında, şirket bu fabrikayı kapatma kararı almıştı. Hindistan’daki grev sürecinde, şirket, tesislerini kendisine bağlı alt taşeron şirketlere bağlamış, makineleri devreden çıkararak deterjanın torbalara kaşıkla doldurulduğu emek yoğun ve sağlıksız bir sistem ile üretimi devam ettirmeye çalışarak kayıplarını azaltmaya çalışmıştı. Bu mücadele sırasında Hintli işçiler temsilcilerini Danimarka’ya göndererek işçi kardeşlerinden destek istediler ve mücadeleyi ortaklaştırmaya çalıştılar. Kenya’da Unilever’e ait 18 çay ekim bölgesinde çalışan 10.000 plantasyon işçisinin de tam bu süreçte greve çıkması ve hükümet güçleri ile çatışmaların başlamasıyla mücadele iyice şiddetlendi. Bunun üzerine, grev ve eylemlerin uluslararası yayılma potansiyeli karşısında Unilever kısmen geri adım atarak süreci erteleme yoluna gitti.
Tüm bu örnekler, sermayenin saldırılarına karşı durabilmenin, sermayenin gittiği her yerde örgütlü ve mücadeleci işçileri karşısında bulabilmesine bağlı olduğunu gösteriyor. Bunun yolu mücadelenin sadece yerel veya ulusal düzeyde değil, enternasyonal düzeyde kavranmasına bağlıdır.
Hepimizin iyi bildiği gibi İstanbul’un Tuzla tersaneler bölgesinde “iş kazası” adı altında yaşanan cinayetlerde onlarca işçi kardeşimiz hayatını yitirmiş durumda. Uzun çalışma saatlerinin, yetersiz güvenlik önlemlerinin ve patronların sınırsız kâr hırsının sonucu meydana gelen ölümleri durdurabilmenin yolunu İtalyan işçileri gösteriyor. 3 İtalyan sendika konfederasyonu CGIL, CISL ve UIL’in, Venedik yakınlarındaki Porto Marghera limanında, bir gemide gerçekleşen ve 2 işçinin öldüğü bir “iş kazasının” ardından 18 Ocakta yerel düzeyde ilan ettikleri 1 günlük grev, tüm İtalyan limanlarında 1 günlük greve dönüştü, ülke çapında tüm limanlar felç oldu. Ölen iki işçinin ambarda zehirlendikleri, gerekli ekipmanla donatılmadıkları ve oksijen tüplerinin de çalışmaması nedeniyle ilk müdahalenin başarısız olması sonucunda yaşamlarını kaybettikleri rapor edilmişti. Sendikalar 2007 yılında iş kazalarında inanılmaz bir artış olduğundan şikâyetçiler ve bir süredir iş güvenliği konusunda hükümete baskı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu ortamda, Aralık ayında Turin şehrindeki bir demir çelik tesisinde çıkan yangında 7 işçinin hayatını kaybetmesi üzerine iş güvenliği üzerine tartışmaların iyice alevlendiği bir süreçte yaşanan bu olay, bardağı taşıran son damla oldu.
İtalyan işçilerinin de ortaya koyduğu gibi, “iş kazası” denilen cinayetler sektörel ya da tek tek işyerlerini ilgilendiren bir sorun değildir. Patronların sömürü düzeninin kaçınılmaz sonuçlarından biridir ve çözümü de “baret takmak” yahut “iş güvenliği” diye sunulan yetersiz koruma yöntemleriyle yetinmek değil örgütlenmek ve mücadeleye atılmaktır. Yılda 200 kardeşlerini yeraltında bırakmak zorunda kalan Güney Afrikalı maden işçilerinin sloganı durumu çok iyi özetliyor: “Örgütlen ya da öl!”
Avrupa’dan sevindirici bir diğer haber de Rusya’daki Ford işçilerinin yürüttükleri grevin başarıyla sonuçlanmasıydı. Petersburg’daki Ford fabrikasında 20 Kasımda başlamış olan grev 14 Aralıkta başarıyla sona erdi. 2100 işçinin çalıştığı fabrikada 1500 işçi ile başlayan grev, Aralık ayının başında önemli bir kırılma yaşamasına ve grevci işçi sayısının 850’ye düşmesine rağmen, işçilerin kararlılığı ve üretimi önemli ölçüde durdurabilmesinin neticesinde %30 ücret artışı, emeklilik ve sosyal güvenlikte iyileştirme, çalışma düzeninde değişiklik ve haftalık iş saatinin azaltılması gibi önemli kazanımlar elde edilerek bitirildi. Grevi bitirme ve anlaşma kararını kendileri alan işçiler, grevi büyük bir moral ile sona erdirerek şenlik havasında, sloganlarla işbaşı yaptılar.Geçmişte patronların sömürü düzenini yıkmış ve yerine işçi sınıfının düzenini kurmuş işçilerin torunları olan bugünün Rus işçileri açısından bu grev büyük önem taşıyordu. Zira işverenler sendikalar kanunundaki boşluklara dayanarak ülke genelinde hiçbir uzlaşmaya yanaşmıyorlar. Grev boyunca tüm Rusya’nın gözü Ford işçilerinin üzerindeydi; bu grev önemli bir dönüm noktası olarak görülebilir.
Geçtiğimiz ayın popüler bir haberi de Hollywood’dan. Pek çok insan için Hollywood denince akla devasa film stüdyoları, yüksek bütçeli filmleri ve yıldızlardan inmiş gibi duran şöhretleriyle tüm dünyayı elinde tutan sinema ve eğlence endüstrisi gelir.
Ancak 12 bin metin yazarının 31 Ekimde başlattıkları ve patronların geri adım atarak talepleri önemli ölçüde kabul etmeleri sonucunda 10 Şubatta sona eren grev, hayatımızdaki her şeyi yaratanın emekçiler olduğunu ve onlar çalışmadığında patronlar sınıfının balonunun nasıl da kolayca söndüğünü açık biçimde gösteriyor. Grevin Hollywood’un yanı sıra belli başlı tüm ulusal televizyon kanallarını ve radyoları etkilediği ve medya endüstrisine maliyetinin hali hazırda 1 milyar doları aştığı tahmin ediliyor. Metin yazarlarının grevi nedeniyle pek çok popüler TV dizisinin çekimleri durmuş, Altın Küre ödül töreni iptal edilmek zorunda kalınmış ve önümüzdeki günlerde yapılması gereken dünyaca ünlü Oscar töreninin gerçekleştirilmesi tehlikeye girmişti.Yazarlar Birliği (WGAE ve WGAW sendikalarının ortak koordinasyonu) grevin bir maraton olacağını ve buna hazırlıklı olduklarını bildirmişti. Yazarlar, işsiz geçirdikleri dönemleri de hesaba katarak (5 yılın ortalaması) ortalama maaşlarının yıllık 62.000$ olduğunu ve medya patronlarını temsil eden AMTP kendilerine makul bir teklifle gelmediği sürece grevi sürdüreceklerini belirtmişlerdi. AMPTP ise, “kafamıza silah dayalı iken masaya oturmayacağız” diyerek grev sürdürüldüğü sürece hiçbir şekilde uzlaşmayacaklarını ifade etmişti. Ne var ki patronlar onca esip gürlemelerine rağmen sonunda masaya oturmak ve uzlaşmak zorunda kaldılar. 1988 yılında da bu sektörde 22 hafta süren bir grev yaşanmış ve kısmen başarıyla sonuçlanmıştı.
Patronlar sınıfının hesabına çalışan ekonomistler 2008 yılının ekonomik açıdan oldukça zorlu geçeceğini ve ABD’de başlamış olan durgunluğun dünyanın her tarafına yayılacağını söylüyorlar. Sömürü düzeni altında inleyen yaşlı dünyamızın ekonomik ve siyasal açıdan istikrarsız bir süreçte olduğu ve geçmiştekileri aratmayacak denli ciddi bir krizin içine yuvarlanmaya başladığı hepimizin malûmu. Burjuvazi neoliberal saldırılar ve siyasi gericilikle buna hazırlanmaya çalışıyor. Krizin işçiler için anlamı, daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk, emperyalist savaşın büyümesi ve kızışması, yani daha fazla yıkım ve acıdır. Karşı durmak için örgütlenmeli ve mücadeleye atılmalıyız.
Tuzla’da İşçi Ölümleri Devam Ediyor
Birlikte Büyüteceğiz UİD-DER’i
- Belediye Çalışanlarından İş Bırakma Eylemleri
- Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Yalçınkaya ile Söyleşi
- KESK’ten “Gazze’de Kıtlık Yaşanıyor” Protestosu
- Uşak’tan Kayseri’ye Sendika Düşmanlığına, Sefalet Dayatmasına Karşı İşçi Mücadeleleri
- Kamu Emekçileri Sefalet Dayatmasına Karşı İş Bıraktı, Alanlara Çıktı
- Kamu Emekçileri, Ancak Birleşirse Kazanabilir!
- KESK’ten Birlikte Mücadele Etme Çağrısı
- Kuryeler, Depo İşçileri ve Öğretmenler Hakları İçin Eylemde
- KESK İktidarın Sefalet Dayatmasını Protesto Etti
- Kötü Çalışma Koşullarına ve Sendikal Baskılara Karşı İşçiler Mücadele Ediyor
- Tez-Koop-İş Sendikasına Üye Kamu İşçileri ODTÜ’de Greve Çıktı
- Tekstil ve Belediye İşçileri Sendika Düşmanlığına, İşten Atmalara, Düşük Ücretlere Karşı Mücadele Ediyor
- Belediyelerde Ücret Gaspına, İşten Atma Saldırısına Karşı İşçilerin Tepkisi Büyüyor
- Kayseri ve İzmir’de İşçi Eylemleri
- İşçiler Sendika Düşmanlığına Karşı Mücadele Ediyor
- Omsa Metal İşçileri Sendika Hakları İçin Direnişte
- KESK’ten Çalışma Bakanlığı Önünde TİS Eylemi
- Akkuyu İşçilerine Jandarma Saldırısı
- SES: “Grevli Sendika Hakkı, Gerçek Toplu Sözleşme!”
- Cam İşçileri Grevde, İzBB İşçilerinin Direnişi Sonuç Verdi
Son Eklenenler
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...