Buradasınız
Ateş Sadece Düştüğü Yeri Değil Ormanı Yakar!

Yetişkin bir insanın çocukluğunda yaşadıklarının izlerini taşıması gibi toplum da kendi geçmişinin izlerini taşır. İnsan geçmişten bugüne içinden çıktığı toplumun değer yargılarını, kültürünü, bakış açısını edinir ve yansıtır. Tıpkı bu topraklara ait olan ve çokça duyduğumuz, çokça söylediğimiz şu atasözünde olduğu gibi: “Ateş düştüğü yeri yakar.”
İlk bakışta bu bakış açısı yanlış değilmiş gibi görünüyor. Ama daha derine inerek ve toplum üzerinden düşündüğümüzde durum değişir. Çünkü mesele bir insanın yaşadığı acıyı bir başkasının aynı derecede hissetmesi değildir. Esas mesele bir acı, felaket ya da haksızlık yaşandığında bunu yaşayanlara sahip çıkmak, yaşanan sorunu tüm toplumun sorunu olarak görmektir. Ancak o zaman ateş başka yerleri yakmasın diye toplumsal sorunlara karşı birlikte mücadele edilebilir.
“Ateş düştüğü yeri yakar” atasözü sorunu yaşayanlarla sınırlıyor ve aslında geri kalanların boş vermişliğini olağan kabul ediyor. Oysa ateş hiçbir zaman sadece düştüğü yeri yakmaz. Önlem alınmadığı ya da karşı konulmadığı takdirde başka başka yerleri de yakar, aynı acıyı başkalarına da yaşatır. Mecaz anlamından çıkarıp gerçek anlamında düşündüğümüzde de böyle değil midir? Bir orman yangınını düşünelim. Yangın küçücük bir ateşle başlar, fark edilmediği takdirde ormanın geneline yayılır. Küçücük bir ateşin koskoca bir ormanı küle çevirdiğini görmek işten değildir. Ancak bugün çoğu işçi kardeşimiz ateşin sadece düştüğü yeri yaktığına inanıyor. Bir yerde deprem ya da savaş olduğunda, evleri başlarına yıkılan, enkaz altında sevdiklerini kaybeden insanlara üzülüyoruz ama sorunu toplumsal bir sorun olarak görmüyoruz. Bu nedenle de hesap sormamız, önlem alınsın, bir daha aynı acılar yaşanmasın diye mücadele etmemiz gerektiğini düşünmüyoruz.
2014 yılında gerçekleşen Soma katliamında 301 madenci yaşamını yitirdi. Bu katliam yaşandığında pek çok işçi kardeşimiz, Somalı emekçilerin acısını paylaştı, kendisi de onlarla birlikte ağladı. Ne var ki içten içe ateşin düştüğü yeri yaktığını düşünerek elinden üzülmekten başka bir şey gelmeyeceğine inandı. İş cinayetlerinin sınıfsal bir sorun olduğunu, buna karşı ortak bir mücadeleyi yükseltmek gerektiğini düşünmedi. Sonuç ne oldu? Soma davası neredeyse cezasızlıkla sonuçlandı, madenci aileleri kendi acılarıyla baş başa kaldı. Peki, ateş sadece düştüğü yeri mi yaktı? Hayır, o ateş her gün başka yerlere düşmeye devam etti. Aradan geçen 8 yılda binlerce işçi kardeşimiz daha iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Ateş düştüğü yeri yakmakla kalmıyorsa, böyle düşünmek topluma daha büyük zararlar veriyorsa bu düşünce nereden çıktı? Gelin insanın çocukluğuna dönmesi gibi biz de toplumumuzun geçmişine bakalım. Bu topraklarda halk, merkezi bir devlet otoritesi altında birbirinden yalıtık vaziyette yaşadı yüzlerce yıl boyunca. Topraklar dâhil her şey devlete aitti. Toprağı ekip biçen halk ise reaya yani “sürü” olarak adlandırılıyordu. İnsanlar toplumun değil devletin “güttüğü sürünün” bir ferdiydiler. İçinde yaşadıkları topluma değil devlete karşı sorumluydular. Böyle bir yapıda toplum olma bilincinin gelişmesi mümkün değildi. Bir toplumu oluşturan bireylerin toplum olma bilinci yoksa “ateş düştüğü yeri yakar” düşüncesi de kaçınılmaz olarak ortaya çıkar.
Ama artık böyle bir toplumda yaşamıyoruz. Türkiye’de kapitalizmle birlikte toplumun yapısı da değişti. Üstelik değişim ve dönüşüm durmaksızın devam ediyor. Bugün toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçilerin büyük bir kısmı kentlerde ve iç içe yaşıyor. Fabrikalarda, işyerlerinde yüzlerce işçi yan yana aynı koşullarda çalışıyor. Birbirimize karşı sorumluluğumuz olduğunu her fırsatta hatırlatacak pek çok ortak sorun yaşıyoruz. Birlikte hareket edip mücadele ettiğimizde sorunlarımıza çözüm bulabiliyoruz. Hatta Türkiye’den çıkıp dünyaya bakalım. Dünyanın herhangi bir yerindeki bir sorun gelip bizi bulmuyor mu? Mesela bugün Ukrayna’da savaş var. Elbette savaş en çok Ukrayna halkını etkiliyor ama diğer yandan savaşın doğurduğu ekonomik sorunlar, göç sorunu gibi büyük sorunlar tüm dünyayı etkilemiyor mu?
Kısacası ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. O halde bakış açımız da düşünce biçimimiz de değişmeli. Biz ancak toplum olma bilinciyle hareket edebilirsek, gerçekten toplum olabilirsek, birlikte hareket ettiğimizde, sorumluluk aldığımızda değişim yaratabileceğimize inanırsak ateş düştüğü yeri yakmaz. Ateşin sadece düştüğü yeri yakmadığını öğrendiğimizde, yoksulluk, açlık, savaş, iş cinayeti gibi tüm sorunlar hepimizin sorunu olur ve ancak o zaman birlik olup bu sorunlara karşı mücadele edebiliriz, bizi yakan ateşleri söndürebiliriz.
- Nurtani İçin Adalet, Adalet İçin Mücadele Gerek
- İş Cinayetinde Ölen İşçiler Kusurlu Sayıldı
- Oba Makarna, ZSR, Amasra, Kartalkaya… İş Cinayetleri, Denetimsizlik, Teşvikler
- “Emekliler Yılında” 512 Emekli İş Cinayetlerinde Katledildi
- İşçilerin Canının Hiçe Sayılmasına Birlikte Karşı Duralım!
- Amasra Katliamının 10. Duruşması Görüldü
- İş Cinayetleri Artıyor, Hayatımız İçin Mücadele Etmeliyiz
- İran’da Maden Faciası: Kapitalizm Can Almaya Devam Ediyor
- Kocaeli’de Oba Makarna’daki İş Cinayeti Eylemle Protesto Edildi
- Oba Makarna’da İş Cinayeti
- Soma Katliamı Davası: “Parasına Göre mi İşliyor Bu Adalet?”
- Torunlar Center Katliamının 10. Yılında Kâr Hırsı Can Almaya Devam Ediyor
- İşçi Sınıfı Örgütlü Olursa İş Cinayetleri Son Bulur…
- Desan Tersanesinde İş Cinayeti Protesto Edildi
- İş Cinayetinde Ölen Zafer Açıkgözoğlu Anıldı
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Hendek Katliamının Dördüncü Yılında Ailelerin Adalet Arayışı da Yası da Sürüyor!
- Güney Kore’de Fabrika Yangını: Kâr Hırsı Öldürüyor
- 12 Haziran: Kapitalizmin Çocuk İşçi Sömürüsü Büyüyor
- Soma’nın 10. Yılı: Unutmadık, Unutmayacağız!
Son Eklenenler
- 1 Mayıslarda dünya işçi sınıfı, kapitalist sömürüye, emperyalist savaşlara karşı alanlara akın etmiş, dünya taleplerini, kapitalist sistemden kurtulma özlemini dile getirmiştir. Bu sistemin efendilerinin, dünya işçi sınıfına savaş, yoksulluk, ağır...
- İşçi sınıfı örgütlü olduğunda gücü ve cüreti büyüktür. Örgütsüz olduğu durumlarda ise ne yazık ki sınıf bilinci geriye gider. Örneğin çevremizdekilerden arada bir duyarız: “Aman boş ver! Malmış mülkmüş hepsi hikâye... Bak Sabancı’nın oğlu bir...
- 1 Mayıs 1977’de hayatını kaybeden emekçiler, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla Taksim Kazancı Yokuşunda bir araya gelinerek anıldı. “Yaşasın 1 Mayıs” pankartının açıldığı anmaya sendikalar, emekten yana kurumlar, siyasi partiler ve UİD-DER...
- İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi ve İstanbul Tabip Odası (İTO) 28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölenleri Anma ve Yas Günü dolayısıyla Kadıköy’de Süreyya Operası önünde “Çocuk İşçiliğiyle Mücadeleye” şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi.
- İşçi sınıfının Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Tüm dünyada ekonomik yıkımın emekçileri, emekçi gençliği çıkışsız bıraktığı bir dönemde, Türkiye’de de baskıları, yasakları arttıran, korku iklimi yaratarak...
- Merhaba kardeşler. Biz İstanbul Avrupa Yakasında yaşayan kadınlarız. Kimimiz çeşitli sektörlerde çalışan işçileriz, kimimiz emekliyiz, kimimiz de ev emekçisiyiz. Ankara’dan, Gebze’den UİD-DER’li kadınların 1 Mayıs’ta haykıracakları taleplerini...
- Bizler genç işçi ve öğrencileriz. Kendimizi bildik bileli, “böyle gelmiş böyle gider” denildi bize hep. “Bu insanlardan bir şey olmaz, sen sesini çıkarırsan yalnız kalırsın”… Fakat geçtiğimiz günlerde neredeyse bütün kentlerde işçi ve emekçiler, ön...
- Bugün dünyanın pek çok ülkesinde büyük kitleler, sömürüye, baskılara, emperyalist savaşa karşı meydanlara çıkıyor, isyan ediyor, genel grevler örgütlüyor. Tarih gösteriyor ki sömürüye ve faşizme son verebilecek, kitlelerin isyanını başarıya...
- 1 Mayıs işçilerin çalışma koşullarını düzeltmek için bir araya geldiği tarihsel bir günün adıdır. Bizler de her yaştan, her meslekten işçiler olarak çalışma koşullarımızı düzeltmek için 1 Mayıs’ta bir araya gelmeli, taleplerimizi hep bir ağızdan...
- UİD-DER’li gençler 1 Mayıs’a hazırlanıyor. İstanbul Anadolu Yakasından genç kardeşlerimiz neden 1 Mayıs alanında olacaklarını anlatıyorlar.
- Zenginlerin milyonlarca dolar ödeyerek kendilerine “kıyamet sığınakları” inşa ettirdiklerini biliyor muydunuz? Sığınak deyince aklınıza öyle soğuk ve karanlık, daracık mahzenler gelmesin. Bu sığınaklarda yok yok! Yapay zekâ destekli tıbbi bakımdan...
- Sırrı Süreyya Önder, Türkiye’de önemli bir siyasi figür. Ama biz UİD-DER’li işçiler, onu, önce temsilciliklerimizde, ev buluşmalarımızda izlediğimiz Beynelmilel filmiyle tanıdık ve sevdik. Sonra “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz!”...
- Mersin’de “1 Mayıs: Umut Örgütlü Mücadelede” adlı etkinliğimizin ardından biz emekçi kadınlar olarak 1 Mayıs’ta alanlarda haykıracağımız taleplerimizi dile getirdik. 1 Mayıs coşkumuzla tüm emekçi kadınları 1 Mayıs’ta birlik olmaya, dayanışmaya...