Buradasınız
BMİS Üyesi Metal İşçilerinden Çağrı

Kongre süreci devam eden Birleşik Metal-İş’in tabanındaki metal işçileri bir bildiri yayınlayarak nasıl bir Birleşik Metal-İş istediklerini duyururken, Maden-İş’in mücadeleci sınıf sendikacılığı geleneğini yaşatmak için de çağrıda bulunuyorlar. Birleşik Metal-İş üyesi metal işçileri bildiride şöyle diyorlar: “Maden-İş üyesi metal işçileri nice fedakârlıklarla, onurlu mücadelelerle ve kararlı duruşlarıyla mücadeleci bir geleneği bizlere, yani bugünün metal işçilerine bıraktılar. Bayrağı onların bıraktığı yerden devralmalı, Maden-İş geleneğini yaşatmak için mücadeleye dört elle sarılmalı, sendikalarımıza sahip çıkmalı ve onları denetlemeliyiz. İşte genel kurulların ve kongre süreçlerinin bu açıdan önemi büyüktür. Korkunun ecele faydası yoktur! Birleşik Metal-İş tabanını oluşturan metal işçilerinin örgütlü çabası ve yaratacağı basınçla, bu bürokratların sendikalardan defedilmesi pekâlâ mümkün olacaktır! Yeter ki, ne yapacağımızı bilelim ve harekete geçelim.” Maden-İş geleneğine sahip çıkan ve mücadeleci sınıf sendikacılığının bayrağını yükselten BMİS üyesi metal işçilerinin bu anlamlı bildirisini aşağıda olduğu gibi yayınlıyoruz:
Maden-İş’in Mücadeleci Sınıf Sendikacılığı Geleneğini Yaşatmak İçin Göreve!
Nasıl Bir Birleşik Metal-İş, Nasıl Bir Sendika İstiyoruz?
Kardeşler!
Bir yandan kapitalist sömürü düzeni, diğer yandan bu düzenin içine yuvarlandığı ekonomik kriz, işçi ve emekçi kitleler üzerinde yıkıcı etkisini sürdürüyor. Patronlar sınıfı krizden çıkabilmek ve kârlarını arttırabilmek için, dünyanın her yerinde işçi sınıfının haklarına art arda saldırılar düzenliyorlar.
Türkiye’de de işçi sınıfı krizin etkilerini oldukça acı biçimde hissetmektedir. Yüz binlerce işçi işini kaybetmiş, hakları gaspedilmiş, yeni saldırı yasaları hayata geçirilmiş, alım gücü düşmüş, yoksullaşma artmıştır. Ekonomi büyümüştür, ama ne pahasına? İş temposu hızlandırılmış, yani üç işçinin yapacağı işi bir işçi yapar hale gelmiş ve yasalar hiçe sayılarak iş saatleri fiilen uzatılmıştır.
Türkiye işçi sınıfı ve onun mücadelesinde her zaman öncü bir rol oynamış olan metal işçileri, sermaye sınıfının bu saldırılarına grevlerle, direnişlerle ve çeşitli eylemlerle karşı durmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Son dönemde metal iş kolunda yaşanan Akkardan, Mutaş, Çel-Mer, Akdeniz Çivi, Sinter Metal, Samka, Procast, KDS, Casper, Mas-Daf, Legrand, GEA vb işçilerinin mücadeleleri buna örnektir. 2011’in baharında da, MESS patronlarının dayatmalarına karşı aynı metal işçileri grev kararı alarak mücadeleden yana olduklarını ortaya koymuşlardı. Metal işçisi, patronlar sınıfının tüm hukuksuz, gayrı meşru ve açık saldırılarına, oyunlarına karşın mücadelede geri adım atmayacağını ortaya koymuş, hakkını koruyacağını göstermiştir. Ne var ki, metal işçilerinin mücadele örgütleri olması gereken metal-iş kolundaki sendikalar aynı kararlılığı gösterememiştir.
Sendika yönetiminde egemen olan bürokratik anlayış, mücadelenin önünde engeldir!
Metal işçisinin ortaya koyduğu mücadele potansiyeli ve azmi, işçi sınıfının mücadele örgütleri olması gereken sendikaların tepesine çöreklenmiş sendika bürokrasisinin uzlaşmacı, hatta işbirlikçi tutumları yüzünden heba olup gitmektedir. Türk Metal gibi gangster sendikacılık yapanların ne mal oldukları zaten çok iyi bilinmektedir. Bunlar üzerine fazla söz etmeye gerek yoktur. Ama öte yandan, üzülerek söylemek isteriz ki, Birleşik Metal-İş’in bürokratlaşmış kimi yöneticileri de aynı oyalamacı ve uzlaşmacı tutumları sergilemişlerdir. Lafa gelince mangalda kül bırakmayan ve mücadeleci pozlar kesen bu sendika yöneticileri, uygulamalarıyla ve tavırlarıyla mücadelenin önünü tıkamakta ve işçilerin mücadele azmini kırmaktadırlar. Bu sendika yöneticileri, bir yandan eski DİSK’in ve Maden-İş’in mücadeleci geleneğinin takipçisi olduklarını söylüyorlar, diğer yandan ise Türk Metal yöneticilerini aratmayacak tavırlar sergiliyorlar. Son dönemlerde metal iş kolunda sıkça yaşanan işten çıkarmalarda da görüldüğü gibi, bu yöneticiler, işçilere öncülük edip mücadeleyi sürdürecek yerde, işçilerden habersiz patronlarla gizli anlaşmalar yaparak ve protokoller imzalayarak, direnişleri fiilen kırma yoluna gitmişlerdir. BİRLEŞİK METAL-İŞ yöneticilerinin sergilediği bu uzlaşmacı tutumların, tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesini savunmuş ve yaptığı grevlerle, direnişlerle bunu kanıtlamış olan eski Maden-İş Sendikası’nın mücadeleci geleneğiyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır! Sendika yöneticilerinin bu olumsuz tutumlarının pratikteki örnekleri çoktur.
Sırf sendikalaştıkları için işten atılan Sinter Metal, Procast ve Mutaş Çel-Mer Çelik fabrikalarının işçileri, başta Adnan Serdaroğlu olmak üzere Birleşik Metal-İş yöneticilerinin mücadeleden yan çizen, uzlaşmacı tutumları yüzünden işyerine geri dönememişlerdir. İşten atılan işçiler geri dönmek için direniş başlatmışlar, ama sendikacılar sanki mücadele etmek ayıpmış ve meşru değilmiş gibi, “slogan atmayalım, bekleyelim, valiyle görüşelim, kaymakamla görüşelim vb” diyerek işçileri oyalamışlardır.
Birleşik Metal-İş yönetiminin bu sinik ve mücadele kaçkını tutumu, diğer direnişlerde de devam etmiştir. Gayet mücadeleci ve kararlı bir çizgi izleyen Çel-Mer işçileri de bu tutumun kurbanı olmuşlardır. Onurlu mücadelelerini fabrikayı işgal ederek taçlandıran Çel-Mer işçilerinin bu mücadeleci çizgisine, sendika bürokratları patronla anlaşarak ve öncü işçilerin atılmasına göz yumarak karşılık vermişlerdir.
100’den fazla işçinin kapının önüne konulduğu Akkardan’da da, işçiler sendika yönetiminin muhalefetine rağmen direnişe geçince, başlarına aynı şeyler gelmiştir. Bizzat sendika genel merkezi direnişi baltalamak için elinden geleni ardına koymamıştır. Sonradan ortaya çıkmıştır ki, bürokratlaşmış ve kendi koltuğundan başka bir şey düşünmeyen bu sendika yöneticileri, işçilerin işten çıkarılmaları konusunda önceden patronla anlaşmış, gizli protokoller imzalamış, yani işçileri daha baştan satmışlardır. Evet, Akkardan’da işçilerin işten atılmasını bir protokolle onaylayan bizzat Birleşik Metal-İş genel merkez ve Gebze şube yöneticileridir. Ama Birleşik Metal-İş yöneticileri sanki bu protokollerden haberleri yokmuş gibi davranmışlar ve fabrika önüne gelerek mücadeleci sendikacı rolleri kesmişlerdi. Sendika başkanı Adnan Serdaroğlu fabrika önünde yaptığı konuşmada, “burayı yeni bir Tekel yapacağız” biçiminde esip gürlemişti! Ama bu palavradan esip gürleme, çok uzun sürmedi. Zaten işçilerin bastırmasıyla direniş kararı alan Birleşik Metal-İş yöneticileri, bir hafta sonra işçileri ve direnişi kendi kaderiyle baş başa bırakıp gittiler. Daha sonra işverenle yaptıkları Protokol ortaya çıktığında ise, bu sendika yöneticileri işçileri “başkalarının etkisinde kalmakla” suçlayacaklardı! Oysa bu bürokratların “başkaları” dedikleri, aslında direnişlerde ve grevlerde bir araya gelen ve sınıf kardeşlerinin mücadelesine destek veren mücadeleci işçilerden başkası değildi.
Fakat sanılanın aksine, işçiler gerçeklerin farkındadırlar. İşten atıldıkları için direnişe geçen KDS işçilerinin söyledikleri bu açıdan son derece anlamlıdır: “Bizler fabrikamızda böyle bir çalışma yürütmeye başladığımızda, bunu ancak Birleşik Metal-İş sendikasıyla başarabileceğimizi düşünmüştük. Çünkü Birleşik Metal-İş sendikası, mücadele gelenekleri güçlü olan Maden-İş’in geleneğini sahiplendiğini söylüyordu. Fakat bizler yürüttüğümüz mücadele sürecinde gördük ki, Birleşik Metal-İş yönetimi, Maden-İş’in mücadele çizgisinden oldukça uzaklaşmış bir sendikal anlayışa sahiptir.”
14 Eylül 2010’da başlayan MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi sürecinde Birleşik Metal-İş yönetiminin tavrı bunu açıkça ortaya koymuştur. Bu süreçte, Türk Metal’in 35 kuruşluk zammı kabul etmesinin ardından Birleşik Metal-İş yönetimi, önce büyük bir tantanayla greve gideceklerini, bu teklifi asla kabul etmeyeceklerini, 1979’daki MESS grevlerinin tekrar edeceğini ilan etti. Birçok fabrikada işçiler bu çağrıya üretimden gelen güçlerini kullanacaklarını söyleyerek, MESS patronlarının kölelik şartlarına boyun eğmeyeceklerini haykırarak karşılık verdiler. İşçilerin talepleri son derece netti: Düşük ücretlerin iyileştirilmesi, çalışma saatlerinin düşürülerek istihdamın arttırılması, kuralsız ve güvencesiz çalıştırmaya son verilmesi, TİS’lerdeki esnek çalışma hükümlerinin kaldırılması. Süreç tıkanınca grev kararı asıldı işyerlerine ve bir iki işyeri göstermelik olarak greve çıkartıldı. Grevler ve eylemler daha yeni başlamıştı ki, Birleşik Metal-İş yönetimi birbiri ardına grevleri protokollerle bitirmeye girişti. Ne protokollerin içeriği açıklandı işçilere, ne de ne tür kazanımlar elde edildiği. Mücadeleye istekli metal işçisinin hevesi bir kez daha kursağında bırakıldı. Metal işçileri birkaç kuruşluk zamla yetinmek zorunda kaldı. Birleşik Metal-İş yönetimi tepkileri örtbas etmeye uğraşmasına rağmen, birçok fabrikada işçiler temsilcileri değiştirerek, sendika yönetimine tepkilerini ortaya koydular.
Metal işçisi gerçeklerin farkına varmalıdır!
Birleşik Metal-İş yönetiminin gerçek yüzünün görülmesini sağlayacak son örnek ise, Bufer-Legrand fabrikasında yaşananlardır. Birleşik Metal-İş’in merkez ve şube yöneticilerinin bu fabrikada işten atılan işçiler karşısındaki tutumları, sendika bürokrasisinin uğursuz rolünü ortaya koyan tipik bir örnektir. 15 yıldan beri bu fabrikada Birleşik Metal-İş örgütlüdür. Ama bu örgütlülük aslında sözde bir örgütlülüktür. Çünkü Birleşik Metal-İş’in mevcut yönetimi, her TİS’ten sonra patronla anlaşarak işçilerin sendikadan istifa ettirilmesine göz yummaktadır. Bu işyerinin eski baş temsilcisi olan kişi, adeta patronun personel müdürü gibi çalışmıştır. Bu zat, müdürle ve patronun diğer yöneticileriyle içli dışlı olmakla övünmekte ve haksızlıklara karşı sesini çıkartan işçileri, müdürle birlikte sendika odasında sorguya çekip tehdit edebilmekteydi. İşçiler “neden sendikamız bir şey yapmıyor” dediğinde de, sendika yöneticileri utanmadan, “yetkimiz yok, ne yapabiliriz ki” diyebilmekteydiler!
Yaklaşık 400 işçinin çalıştığı ve sendikalı işçi sayısının hiçbir zaman 60-70 kişinin üzerine çıkmadığı bu fabrikada, 2 kadın işçinin gayretleriyle sendikanın üye sayısı 220’ye çıkabilmiş ve sendikanın yetki alması sağlanabilmişti. Sendika yönetimi, bu iki kadın işçinin çalışmasını takdir edecek yerde, onların işten atılmasına bilerek göz yumdu. Bu iki mücadeleci kadın işçi fabrika önünde direnişe geçtiğinde ise, Gebze şube yöneticileri bundan rahatsız olduklarını her halleriyle ortaya koydular. Legrand’da patronla birlikte kurdukları düzenin bozulacağından korkan sendika yöneticileri ve özellikle eski baş temsilci, direnişe çıkan işçileri bundan vazgeçirmeye çalışmış ve bunu başaramayınca da direnişe sahip çıkmayacaklarını ilan etmişlerdi. Sendika yöneticileri bununla da kalmamış, içerdeki işçileri tehdit ederek, onlara yalanlar söyleyerek, dışarda mücadele eden arkadaşlarına destek olmalarının önüne geçmeye çalışmışlardır. Tüm bunları yaptıktan sonra, bu yöneticiler hiç yüzleri kızarmadan yalan söyleyebilmiş ve “ne yapalım, içerde çalışan işçiler arkadaşlarına sahip çıkmadı” diyebilmiştir!
Metal işkolunda patlak veren direnişlerde yer alan işçiler başta olmak üzere, Birleşik Metal-İş’in tabanındaki tüm işçiler, sendika yönetiminin bu uzlaşmacı, sinik tarzının pekâlâ farkındadırlar. Ancak bürokratlar tarafından işten attırılma korkusu ve örgütsüzlük, işçileri bu bürokratları sendika yönetiminden defetmek üzere harekete geçmekten alıkoymaktadır.
Maden-İş’in mücadeleci sendikacılık anlayışını yeniden canlandırmalıyız!
Önemli olan kimin sendika yönetimine geleceği değil, nasıl bir anlayışın sendikalara hâkim kılınması gerektiğidir. Bu anlayışın adı mücadeleci sınıf sendikacılığıdır. İşçilerin taban örgütlülüğü üzerinde yükselen, işçilerin tüm karar alma süreçlerine katıldığı ve patronlar karşısında boyun eğmeyen bir mücadele çizgisidir. İşte Türkiye Maden-İş Sendikasının mücadeleci sınıf sendikacılığı geleneği 1960’lardan beri bu anlayış temelinde şekillenmiş olan bir gelenekti. 1980 öncesinin DİSK’i ve Maden-İş’i, tam da böylesi bir mücadeleci sendikal anlayışla doluydu. Maden-İş’in ve onun unutulmaz başkanı Kemal Türkler’in şahsında ifadesini bulan bu anlayış, işçilere büyük bir mücadele gücü aşıladığı ve sermaye sınıfına korku saldığı için, 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle yok edilmeye ve sonrasında da unutturulmaya çalışılmıştır.
Maden-İş’in bir devamı olarak kendini tanımlayan bugünkü Birleşik Metal-İş ise, başına geçen yöneticilerin kısa zamanda bürokratlaşmaları, ruhsuzlaşmaları ve koltuklarından başka bir şey düşünmez hale gelmeleri sonucunda, Maden-İş’in mücadeleci çizgisinden uzaklaşmış ve sınıf uzlaşmacılığı yoluna sapmıştır. Bu sendikacıların bugün “mücadeleci sınıf sendikacılığı” nutukları atmaları, kendi uzlaşmacılıklarını örtmeye ve kendi gerçek yüzlerini işçilerden gizlemeye yarayan bir işlev görmektedir yalnızca. Mücadeleci sınıf sendikacılığı söylemiyle eski DİSK’in ve eski Maden-İş’in mirasına zahmetsizce konmuş olan bu sendikacılar,bugün sınıf işbirlikçi ve bürokratik bir sendikacılık anlayışını hâkim kılmakla meşguller!
Bu bakımdan, Birleşik Metal-İş yöneticilerinin şahsında ifadesini bulan bugünkü sendikal anlayışın, Kemal Türkler’in başkanlığındaki Maden-İş’in mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışıyla hiçbir ilgisi yoktur. Maden-İş’in ve Kemal Türkler’in sürdürdüğü geleneğin, mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışının temelleri Kavel, Demir Döküm, Sungurlar, Singer, Gamak ve Profilo gibi tarihe geçen direniş alanlarında atılmış, MESS grevleri gibi uzun kitlesel tarihi grevlerde pekişmiştir. Bu anlayışın özü, taban örgütlülüğüne, taban inisiyatifine ve tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesine dayanır.
İşte Maden-İş bu anlayışı yaşattığı ve mücadelede geri adım atmadığını eylemleriyle kanıtladığı için, haklı olarak işçilerin güvenini, sevgisini ve saygısını kazanmıştı. Sadece işçileri değil, işçi sınıfının mücadelesine gönül vermiş sosyalist aydınları da sınıf mücadelesinin somut eylem alanlarına çekip, işçilerle kaynaşmalarını sağlayabilmişti Maden-İş. MESS’e karşı uzun grev mücadelelerinin hazırlanmasında ve yürütümünde, Maden-İş üyesi bilinçli öncü işçilerin yanı sıra, bu sosyalist aydınların da birer sendika aktivisti gibi yer aldıkları iyi bilinir. Her biri meslek sahibi olan bu insanlar, kendi mesleklerini bir yana bırakarak doludizgin sendikal mücadeleye atıldılar. Maden-İş’in toplu sözleşmelerinde, örgütlenmesinde, işçi eğitimlerinde ve işyerlerindeki işçi sağlığı-iş güvenliği denetimlerinde sendika adına görev yaptılar. Maden-İş’te görev alan sosyalist aydınlar, işçileri uzun ve çetin bir grev mücadelesine hazırlayabilmek için gece gündüz çalışmış, fabrikalarda üretim ünitelerine kadar uzanıp, her işçiyi MESS sözleşmeleri ve toplu grev mücadelesi hakkında bilgilendirmişlerdi. Grevler başladığında da bu kez grev çadırlarında yerlerini alarak, grev yerini bir okula çevirmek için canla başla çalışmıştılar.
1980 öncesinde sosyalist aydınları sınıf mücadelesiyle ve mücadeleci işçilerle böylesine kaynaştıran, onların işçi sınıfına olan inançlarının yanı sıra, sınıf uzlaşmacılığını ve sınıf işbirliğini değil, mücadeleci sınıf sendikacılığını savunan Maden-İş’in doğru tutumuydu kuşkusuz! Doğru ve mücadeleci bir tutum içinde olan Maden-İş yöneticileri, mücadeleye katılan sosyalist aydınların enerji ve becerilerinin sınıfın hizmetinde olmasını sağlamışlardı.
Oysa bugün gördüğümüz nedir? Bugün sendika yöneticileri, bıraktık sosyalist aydınların sınıf mücadelesine katılmalarını teşvik etmeyi, sendikal mücadeleye destek ve dayanışmalarını sunmaya gelen bilinçli öncü işçileri bile direniş alanlarından uzaklaştırmaya ve türlü yalanlarla karalamaya çalışmaktadırlar. Bugün Birleşik Metal-İş yöneticilerinin de aynı davranış içinde oldukları bizim için bir sır değildir. Kendi koltuklarının derdine düşmüş bu yöneticiler, direnişleri destekleyen ve bu konuda her türlü yardım ve dayanışmayı sunmaya hazır olan sınıf bilinçli öncü işçilere ve sosyalistlere dostane değil, düşmanca yaklaşıyorlar.
Başta Adnan Serdaroğlu olmak üzere, Birleşik Metal-İş’in bazı merkez ve şube yöneticilerinin ortaya koyduğu tavırlar açıkça göstermektedir ki, mevcut Birleşik Metal-İş yönetimi gelecek dönemde metal işçilerine güven veren bir mücadele hattının ortaya konmasının önünde bir engeldir. Bu engeli aşmak ve Birleşik Metal-İş sendikasını gerçek anlamda bir mücadele örgütü haline dönüştürmek ise metal işçilerinin sorumluluğundadır. Metal işçileri olarak bizler sendikalarımıza sahip çıkmadığımız, sendikalarımızı denetlemediğimiz ve her şeyi bürokratların eline bıraktığımız sürece bundan sonra da değişecek bir şey olmayacaktır. Oysa ekonomik krizin derinleşmesi sebebiyle işçi sınıfının karşılaşacağı saldırılar karşısında en çok ihtiyacımız olan şey bir mücadele örgütüdür.
Biz mücadeleci sınıf sendikacılığı ilkelerini savunan metal işçileri olarak, tüm bu yaşananlardan şu sonuçları çıkarmış bulunuyoruz: Ancak taban örgütlülüklerini güçlendiren ve özellikle sözleşme dönemlerinde fabrikalarında toplu sözleşme ve dayanışma komiteleri kurabilen işçiler, inisiyatif geliştirebilir ve yöneticilerini denetlemek konusunda söz ve karar sahibi olabilirler. Örneğin, geçmişte MESS grevleri öncesinde Maden-İş üyesi işçiler işyerlerinde bölümlere ve ünitelere kadar örgütlenmiş oldukları için, toplu sözleşme sürecinde ne istediklerini tartışabiliyor, bu konuda kararlar alabiliyor ve aldıkları kararların takipçisi olabiliyorlardı. Nitekim MESS’e karşı mücadele sürecinde, hem grevlerin başlatılması, hem de bitirilip toplu sözleşmenin bağıtlanması işçilerin kitlesel katılımıyla gerçekleştiği için, tüm bir mücadele süreci, tabanın ve sendika yönetiminin tam bir dayanışması içinde geçmiştir.
Evet, sendika yöneticilerinin işçilerden bağımsız karar almasının önüne geçebilmek için, alınan kararların yerine getirilip getirilmediği denetlenmeli ve sendika yöneticilerinin ihmalinin olduğu durumlarda, tabanın baskısı hissettirilmelidir! İşçiler yöneticilerini istedikleri zaman geri çekebilmelidirler. Bunun olabilmesi için ise, işyerleri sürece aktif bir şekilde dâhil edilmelidir. Tüm temsilcilik ve delege seçimleri, işçilerin özgürce tartışmasıyla ve geniş katılımıyla yapılmalıdır.
Bugün sendikal bürokrasiye karşı mücadele, metal işçileri açısından ertelenemez bir görevdir. Biz işçiler bu görevimizi yerine getirmediğimiz müddetçe, tepemizden bürokratlar eksik olmayacaktır! Sendikaların genel merkez yönetimlerinden işyeri temsilciliklerine kadar uzanan bürokrasiyle mücadele edilmediği sürece, patronlar sınıfının saldırılarına karşı sağlam bir mücadele hattı örülemeyecek ve işçi sınıfı haklarını kaybetmeye devam edecektir. Bürokrat yöneticilere veya onların emrindeki işyeri temsilcilerine kızarak, küserek, mücadeleden ümidimizi keserek bir yere varamayız. Genel Kurulları boykot ederek bir yere varamayız ve tersine, bu tutumumuzla uzlaşmacı sendikacılık anlayışının ve sendikal bürokrasinin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Yalnızca sendika ağalarına küfretmekle bir şeyin değiştiği görülmemiştir. Değişim için küfür değil, kararlı ve tabana yayılan bir mücadeleyi örgütlemek gerekmektedir!
Maden-İş üyesi metal işçileri nice fedakârlıklarla, onurlu mücadelelerle ve kararlı duruşlarıyla mücadeleci bir geleneği bizlere, yani bugünün metal işçilerine bıraktılar. Bayrağı onların bıraktığı yerden devralmalı, Maden-İş geleneğini yaşatmak için mücadeleye dört elle sarılmalı, sendikalarımıza sahip çıkmalı ve onları denetlemeliyiz. İşte genel kurulların ve kongre süreçlerinin bu açıdan önemi büyüktür.
Korkunun ecele faydası yoktur! Birleşik Metal-İş tabanını oluşturan metal işçilerinin örgütlü çabası ve yaratacağı basınçla, bu bürokratların sendikalardan defedilmesi pekâlâ mümkün olacaktır! Yeter ki, ne yapacağımızı bilelim ve harekete geçelim.
Sendikalar işçilerin mücadele örgütleri olmalıdır!
Maden-İş’in mücadeleci sendikacılık geleneğini yaşatalım!
Tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesini yaşama geçirmek için mücadele edelim!
Yaşasın mücadeleci sınıf sendikacılığı!
Mücadeleci sınıf sendikacılığını savunan Birleşik Metal-İş üyesi metal işçileri
- “Tutuklu Öğrencileri Serbest Bırakın” Eylemleri
- DİSK: “Emeğimiz, Haklarımız, Geleceğimiz ve Demokrasi İçin Ayaktayız”
- Manisa’da Mercan Makina’da Direniş Başladı
- Sağlık Çalışanları Tıp Bayramında İş Bıraktı
- Tersane ve Belediye İşçileri Ücret Gaspına Karşı Mücadele Ediyor
- Metal İşçisi “Grev”, Belediye İşçisi “Ücret Gaspına Hayır” Dedi
- İstanbul’da Enerji, İzmir’de Tütün, Ankara’da Maden İşçileri Mücadele Ediyor
- İzmir’de Sunel Tütün İşçileri Greve Çıktı
- Doktorların “Beyaz Yürüyüş”ü Devam Ediyor
- Belediye İşçileri Ücret Gaspına Karşı İş Bıraktı
- Sendikal Baskılara ve Hak Gasplarına Karşı Mücadele Sürüyor
- Başpınar İşçilerine Yönelik Baskılar ve BİRTEK-SEN Genel Başkanının Tutuklanması Protesto Edildi
- BİRTEK-SEN Genel Başkanının Tutuklanması Protesto Edildi
- Antep Başpınar İşçileriyle Dayanışma Eylemleri
- Ağız ve Diş Sağlığı Çalışanları İş Bıraktı
- Chinatool ve Green Transfo Grevlerinde Anlaşma Sağlandı
- Digel Tekstil İşçileri: Sendikalı Çalışmak İstiyoruz!
- Çayırhan İşçilerinin Ankara Yürüyüşü Sona Erdi
- Antep: İşçiye Yine Baskı ve Yasak!
- Antep’te Tekstil İşçilerinin Düşük Zamlara Karşı Mücadelesi Sürüyor
Son Eklenenler
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...
- Türkiye’de siyasal gelişmelerin hızlandığı, her bakımdan zorlu, her bakımdan ağır bir süreçten geçiyoruz. İşçi ve emekçiler, emekliler, gençler olarak enflasyonun hız kesmesini, hayat pahalılığının son bulmasını, geçim derdinin hafiflemesini...
- Sosyal medya platformlarında her gün yeni bir trend beliriyor, insanlar yeni bir akımın peşinden koşturuluyor. Dün “lokma dünyası”, yakın zamanda “Dubai çikolatası” peşinde koşan insanlar, yarın farklı bir yiyecek ya da akımla tüketim sarmalına...
- Toplumun itirazının güçlenmesi, işçi sınıfının kendi talepleriyle, kendi örgütleriyle, kendi mücadele yöntemleriyle sahneye çıkmasıyla mümkün olabilir. Bunun yolu işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlülüğünün, bilinç düzeyinin ve dolayısıyla...