Buradasınız
Çareyi Yanlış Yerde Aramayalım!

İnsanlık bir kez daha büyük çalkantıların yaşandığı bir dönemden geçiyor. Gelişmiş olanlar dâhil tüm ülkelerde yaşam standartları düşüyor; işsizlik, gelecek kaygısı ve toplumsal huzursuzluk yükseliyor. ABD’de başkan seçilen Trump gibi milliyetçi, demokrasi düşmanı, tek adam olmaya hevesli, savaş yanlısı liderler siyaset sahnesinin önüne çıkıyorlar. Peki neden? Neden umutsuz emekçi kitleler kendilerini uçuruma sürükleyecek liderlerin arkasından gidiyorlar?
Aslında bu sorunun cevabı kendi içinde saklı… İnsanlar umutsuzlar, kaygılılar ve mevcut koşulların daha da kötüleşmesinden korkuyorlar. Korku onları derin bir endişeye ve arayışa sürüklüyor. Ne var ki çözüm adresleri yanlış! Tarihten bir örnek verelim: Geçmişte işsiz ve umutsuz Alman halkı Hitler’in söylemlerine kandı, arkasına takıldı. Hitler, Almanların üstün bir ırk olduğunu ve diğer milletlerin diz çökeceğini söyleyerek ırkçılığı ve milliyetçiliği kışkırttı. Ona göre demokrasi saçmalıktı ve ülke yönetimini zayıflatıyordu. Ülke tek adam tarafından, demir yumrukla yönetilmeliydi; yoksa kriz olurdu. İşçilerin haklarını savunan sosyalistler “vatan haini” idiler! İşsizliğin kaynağı Yahudilerdi ve ortadan kaldırılmalıydılar! “Büyüyen Almanya” imparatorluk haline gelecek, eski güzel günlerine kavuşacak ve işte o zaman tüm Almanlar işsizlikten kurtularak rahata ereceklerdi!
Aynı dönemde İtalya’da Mussolini iktidardaydı. O da benzeri şeyleri İtalya için söylüyordu. Almanya ve İtalya’daki faşist iktidarların nasıl bir yıkıma yol açtığını, daha mutlu bir yaşam arayışındaki milyonların İkinci Dünya Savaşında nasıl öldüğünü biliyoruz. İnsanlar işsizlikten ve yoksulluktan kurtulmak, gelecek kaygısı olmadan yaşamak istiyorlardı. Adeta Hitler ve Mussolini’ye tapıyorlardı. Ama milliyetçi ve ırkçı propagandaya kandıkları için felaketi yaşadılar. Hitler ve Mussolini’nin derdi emekçi halka rahat bir yaşam sunmak değildi; onlar, Alman ve İtalyan sermayesinin tüm dünyada egemen olmasını istiyorlardı.
İşsizliğin, yoksulluğun, ücretlerin düşmesinin sebebi Yahudiler değil kapitalist sömürü sistemiydi. 1929’da dünya ekonomisi çöktü ve krizden dolayı milyonlarca işçi işsiz kaldı, yoksulluk ve sefalet insanları umutsuzluğa sürükledi. Bu umutsuzluk üzerinde yükselen faşist iktidarlar, dünyayı kana buladılar. Lakin kapitalist sistem yeni krizlere ve savaşlara yol açmaya, milyonları umutsuzluğa sürüklemeye devam ediyor. Özellikle 1970’lerden bugüne kapitalist ekonomi, arzulandığı gibi büyümüyor. Kârlarını arttırmak isteyen patronlar; işçileri işten atıyor, daha az işçiyle daha çok üretim yapıyorlar. Bu arada işçilerin sosyal haklarına saldırıyor ve ücretleri düşürüyorlar. Bir zamanlar örnek gösterilen Avrupa’daki “sosyal devlet” uygulamaları çökmüş durumda. Düşen ücretler, gasp edilen haklar ve artan işsizlik tüm ülkelerde toplumsal huzursuzluğu büyütüyor.
Görüleceği gibi bu sonuçları yaratan kapitalizmdir. Lakin işçiler örgütsüz oldukları, yani birleşip bu gerçekleri göremedikleri için düzen siyasetçilerinin peşine takılıyorlar. Meselâ tüm Avrupa ülkelerinde milliyetçilik, göçmen karşıtlığı veya İslam korkusu (İslamofobi) yükseliyor. Diktatörlük rejimi kurmaya hevesli faşist liderler, işsizliğin ve yoksulluğun nedeni olarak göçmenleri gösteriyorlar. Böylece işçi-emekçileri yoksul ve umutsuz göçmenlere karşı kışkırtarak sorunların nedenlerini gözlerden saklamış oluyorlar.
Amerika’da Trump üç milyon Meksikalıyı geri göndereceğini söylüyor, Müslümanlara nefret kusuyor. Trump, Hitler’in sloganlarını kullanmaktan geri durmuyor; “yeniden büyük ABD”den söz ediyor. Benzeri sloganlar giderek yayılıyor. Meselâ Le Pen “büyük Fransa”dan, Putin “büyük Rusya”dan söz ediyor; milliyetçi duyguları kışkırtarak kitleleri arkalarına takıyorlar. Dünyada yükselen bu milliyetçilik dalgası Türkiye’yi de pençesine almış durumda. “Büyük Türkiye” sloganı eşliğinde hem iç hem de dış siyaset meşrulaştırılıyor. Kutuplaşma derinleşiyor. Türk ve Kürt halkları birbirine düşman ediliyor. Türkiye’deki işçi-emekçilerin önemli bir bölümü işsizliğin, düşen ücretlerin ve yükselen ev kiralarının nedeni olarak Suriyeli göçmenleri görüyor.
Oysa bugün insanların canını yakan tüm toplumsal sorunların sebebi kapitalist sömürü düzenidir. Suriye’deki savaşın da, milyonlarca insanın göçmen haline gelerek Türkiye ve Avrupa’ya sığınmasının nedeni de kapitalizmdir. Görülmesi gereken gerçek budur. Bir noktayı özellikle vurgulamak lazım: Krizin nedeni üretim azlığı değil tersine kitlelerin tüketmeye gücünün yetmediği aşırı üretimdir. Yani kriz, üretilen ürünlerin satılacağı pazarın daralmasından kaynaklanıyor. Daha fazla kâr için aşırı üretim yapan patronlar, aynı zamanda bu ürünleri tüketecek olan işçilerin ücretlerini düşürüyorlar. Böylece bir tarafta tıkanan pazarlar, satılmayan ürünler, işten çıkarmalar ve atıl kalan son model makineler; öte tarafta ise işsizlik, yoksulluk, açlık ve çaresizlik! İşte kapitalizm bu denli saçma ve akıl dışı bir sistemdir. Böylesine akıl dışı olan kapitalizm, savaşlara ve yıkımlara yol açarak krizden çıkmaya çalışmaktadır.
Bu akıl dışı sömürü sistemi yerinde kaldığı müddetçe, işçi-emekçi kitleleri endişeye iten sorunlar ortadan kalkmaz, kalkamaz. Aslında bugün, dünyadaki tüm sorunları çözecek maddi imkânlara sahibiz. Üretici güçler bir hayli gelişmiş durumda. İş saatlerinin dört saate düşürülmesine, herkese iş verilmesine ve tüm toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına imkân verecek teknolojiye sahibiz. Yani işsizliği derhal ortadan kaldırabilir, işsizliğin insanda ve toplumda yarattığı yıkıma son verebiliriz. Keza açlığın ve yoksulluğun kökünü kurutabilir, tüm çocukların mutlu ve yaratıcı bir şekilde gelişmesinin önünü açabiliriz. Ancak tüm toplumun yararına olan bu şeyleri yapamıyoruz. Çünkü kapitalist sistemde patronlar, “bunlar bizim özel mülkümüzdür” diyerek üretici güçlere el koymuşlardır. İnsanların ortak çıkarları onların zerrece umurunda değil. Yapmamız gereken, insanlığın ortak malı olan üretici güçleri bu hırsızlardan geri almaktır. İşte o zaman üretici güçler tüm insanlığın ortak malı olarak kullanılacak ve bugünkü sorunların tamamı ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla çare, toplumları yıkıma sürükleyen faşist liderlerin arkasına takılmak değil, kapitalist düzene son vermektir.
Bir Alman Anasının Ağıtı
KHK İle Grev Hakkına Darbe!
- Kavanozu Sallayan Kim?
- Adımız, Yerimiz, Sınıfımız
- Toplum, Gençlik ve Anlam Sorunu
- Pasifik’te Bir Bulut ve Japon Balıkçısının Sözü
- Toplumun Gelişmesi Sadece Teknolojiyle Olur mu?
- Rajapaksa Hanedanlığı Yıkıldı Ama Daha Fazlası Gerek!
- Modern Sirk Evimizde, Cebimizde!
- Bitcoin Deyip Geçme!
- Emekçiler Ayakta: Kapitalizm İsyankâr Kışları Hazırlıyor!
- İşçi Dayanışması 172. Sayı Çıktı!
- Her Şey Değişir, Bu Düzen de Değişecek!
- Ferhat’ın Dönüşümü ve Gürzün Dinmeyen Sesi
- Emekçi Kadın, Özgürlük, Birey ve Toplum
- Kapitalizm Hayalleri de Öldürür!
- Korkuyorlar: Türkülerden, Şafaktan ve Ümitten!
- Nedir Bu Kimsenin Beğenmediği İşler?
- Sermayenin Çarkı Dönüyor Milyonların Yoksulluğu Büyüyor
- İnsanlık Kapitalist Girdaptan İşçi Sınıfının Mücadelesiyle Çıkabilir!
- İşçi Dayanışması 171. Sayı Çıktı!
- Umut, İnsanlık ve Midye Kabuğundaki Hayaller!
Son Eklenenler
- Onlar komşumuz, iş arkadaşımız. Aynı mahallede, aynı sokakta yaşıyoruz; aynı işyerlerinde çalışıyoruz. Ama kim olduklarının, adlarının, geçmişlerinin bir önemi yok. Onlar mülteci, onlar göçmen… Türkiye’de Suriyeliler, Afganlar”, Amerika’da “...
- Son dönemde dünya genelinde internet ve sosyal medyada yoğun rağbet gören bir teori var, karınca teorisi. Bu teorinin ne kadar bilimsel olduğu tartışmalıdır ama anlatı siyasal ve toplumsal alanla kesiştiği için ilgi görmektedir. Anlatı şöyle: “Gidin...
- En yakın akrabalardan işyerlerimizdeki işçi arkadaşlarımıza dek çevremizdeki insanların sözlerine kulak verdiğimizde, deryada yaşayıp deryadan bihaber olduklarını anlarız. Sıcağı sıcağına canlarını yakan ekmek fiyatının iki katına çıkmasını bile...
- Düzce’de bulunan Standart Profil fabrikasında çalışan Petrol-İş üyesi işçiler, artan enflasyon karşısında aldıkları ücretin her geçen gün erimesi sebebiyle, işverenden ücretlerinin iyileştirilmesini talep etmiş fakat işveren bu talebi geri çevirerek...
- İstanbul Tuzla’da faaliyet gösteren ETF Tekstil fabrikasının patronu fabrikayı kapatacağını duyurup ilk etapta 30 işçiyi işten atmış işçilere ihbar tazminatını ödemeyeceğini, kıdem tazminatının ise yüzde 70’ini ödeyeceğini duyurmuştu. İşçiler işten...
- Türkiye’de neredeyse yüzde 200’e varan enflasyon ücretleri her geçen gün eritirken işçilerin tepkisi de giderek artıyor. Her gün bir fabrikada, şantiyede, lojistik deposunda işçilerin mücadelesi başlıyor.
- Çalıştığım işyerinde arkadaşım Erman abi, televizyon kanallarının popüler yarışması MasterChef’de yapılan bir yemeği çok beğenmiş, çay molasında ballandıra ballandıra anlatıyordu. 350 gram dana bonfile, dana füme, 300 gram kestane mantarı, tereyağı...
- “Bir zaman makinesi olsa ve mesela üç yüz yıl öncesine gidebilsek bugünün dünyasından çok farklı bir dünya ile karşılaşırdık.” Böyle başlıyordu İşçi Dayanışması’nın bir önceki sayısında Emekçi Kadın köşemiz. Gelin geçmişe yolculuğumuzu sürdürelim....
- Eşe dosta selam. İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım karınca kararınca. Bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım. Kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir.” Böyle diyordu işçi sınıfının yazarlarından...
- Düzce’de bulunan Standart Profil fabrikasında çalışan Petrol-İş üyesi işçiler, artan enflasyon karşısında aldıkları ücretin her geçen gün erimesi sebebiyle, ücretlerinin iyileştirilmesini talep ettiler. Ancak Standart Profil yönetimi işçilerin bu...
- 1980’lerde İngiltere’de kadın bir başbakan iktidardaydı, adı da Margaret Thatcher’dı. Bu kadın başbakan emekten, işçiden, toplumdan yana ne varsa ona düşmandı. İngiltere’deki işçiler ona “süt hırsızı” derlerdi. Çünkü daha henüz Eğitim ve Bilim...
- Bir yere baktığımızda gördüklerimize bir daha dönüp bakarsanız mutlaka dikkatinizi çeken bir şey vardır. Ben de bir yere baktım ve dikkatimi bir manzara çekti. Bu manzaranın iki ayrı hikâyesi var. Burası benim ikamet ettiğim mahalledir. Kocaman olan...
- İnsanlık tarihi yüz binlerce yıl öncesine uzanıyor. Bu tarih içinde kısacık bir zaman dilimine yayılan ve birkaç yüzyıllık ömrü olan kapitalist sömürü düzeni, insanlık tarihinin en kanlı dönemini temsil ediyor. Yaşanan iki dünya savaşı, bugün içinde...