Buradasınız
Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
İzmir’den emekli bir işçi

Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve maalesef yerinden yurdundan edilmiş, gittikleri yerlerde de neredeyse kölelik koşullarında çalışmaya ve sefalete mahkûm edilmiş, horlanmış bu insanlara karşı pek çok aşağılayıcı, ırkçı yaklaşım da söz konusu. Egemenler, işçi-emekçilerin tepkilerini göçmen ve mültecilere yönlendirerek, sorunların kaynağını onlarmış gibi göstererek adeta bir taşla iki kuş vuruyorlar. İşçi sınıfı açısından bu bakış açısının ne denli yanlış olduğunu bir anekdotla anlatmaya çalışacağım.
Meramımı anlatabilmek için 8 yaşına kadar kaldığım köyüme götüreceğim sizleri. Bizim köyümüzde yaşayan insanları sizlere anlatmam hiç zor olmayacak. Çünkü anlatacağım insanlarla Türkiye’nin her kentinde, her ilçesinde, hatta köylerinde bile karşılaşıyorsunuz. İşte bizim köyün en siyah renkli insanı da bizim ailemize gelin olmuş. Büyük amcanın eşi siyahidir. Yengemin kendisine çok benzeyen ve rengi aynı olan bir erkek kardeşini de hatırlıyorum. Yengemi aşağılamak için rengine lakaplar eklendiğini çok duydum. Ama yengeme, önüne arkasına küfür hakaret eklenerek “Afrikalı, Sudanlı” dendiğini hiç kimse duymamıştır. Çünkü köydeki insanlar Afrika diye bir kıta ve Sudan diye bir ülke olduğunu bilmezlerdi.
Osmanlı 15. yüzyılda Afrika’dan köle olarak getirdiği insanları İzmir, Aydın ve Muğla taraflarına gönderir. Yengemin aile büyüklerinin nasıl olup da ta Ege’den Kars’ın en sonunda kalan köye geldiğini kimsecikler bilmiyor. Yengem şimdilerde 95 yaşını geçmiş olmalı. Kendisinin Afrika kökenli olduğuna asla inandıramaz kimse onu. Dünya kurulduğundan beridir bütün aile büyüklerinin de bizim köyde dünyaya geldiğine inanır. Yine Osmanlı döneminde göç ettirilmiş Tatar aileler vardı. Tatarlara da çekik gözleri, kısa boyları üzerinden çeşitli lakaplar uydurulmuştu. Ama kimse onların ana ve atalarının Kırım Tatar bölgelerinden göç ettirilerek gönderildiği veya getirildikleri hakkında hiçbir şey bilmezdi. Köyde “yerli” dedikleri az sayıda aile vardı. Ama bu ailelere yerli denmesi, köyün yerlileri olduğundan değildi. Hepsi evlilik nedeniyle köye gelin getirilmiş kadınlardı. Bir de köyün değirmenini çalıştıran Malakanlar vardı. Hepsi sapsarı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenliydi. Malakanlar çok zanaatkâr insanlardı. Aynı zamanda Terekemeler, Karapapaklar, Azeriler ve Kürtlerden oluşurdu köy. Bir avuç insanın yaşadığı bizim köy bile dünya insanlarının kaç ırkına, rengine ve halkına yuvaymış. Kürtler sayıca çok fazlaydılar. Ama sayıca çok fazla olsalar da çok öncesinde bilinçli bir asimilasyona tabi tutulduklarını da ancak sınıf temelinde örgütlü olmaya başladıktan sonra kavrayabilmiştim.
300 milyondan fazla insan tırnaklarıyla kazarak, elleri kanayarak, alın terleriyle, emekleriyle kurdukları evlerinden, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kaldılar, kalıyorlar. Tıpkı hayatta kalabilmek, yaşamak ve üremek için timsah dolu nehirlerden geçmek zorunda kalan otçul yaban canlılar gibi. Timsahlara sayısız kurban vereceklerini bilerek geçmeye çalışırlar o boz bulanık nehirleri. Göçe mecbur edilmiş insanlar da aynı o yaban canlılar gibi daha iyi bir yaşam için gecelerin karanlığında ölümü göze alarak karanlık denizlerde yola çıkarlar. 10 insanın binebileceği şişme bota 100 insan binmek zorunda kalırlar. Alçak sermaye düzeninin medyaları her gün timsah gözyaşlarıyla batan şişme botları, boğulan sayısız insanın cansız bedenini gösterirler. Hiç utanmadan, arsızca, ahlaksızca, ikiyüzlüce ve sanki bu durumun asıl ve tek sorumlusu kendileri değilmiş gibi.
Evet, işçi kardeşlerimiz, bizler insanız. Ama hangi insan? İşçi sınıfının örgütlü insanlarından biri olmaya, örgütlü kalmaya, yani iyice insanlaşmaya çalışanlardan biriyim. O tartsak 2,5 kg kıymadan pek fazla ağır olmayacak beynime tıkılmış milyonlarca çöp yığınını temizlemeye başlamamı sınıf mücadelesiyle tanışmış olmaya borçluyum. Demem o ki insan denen canlının beynindeki sınırlar, çitler, duvarlar silinip ortadan kalkmaya doğru ilerlemedikçe gerçekleri göremiyoruz. Beynimizdeki, gözümüzdeki o karanlık perdeyi yırtıp atmadan kulağımıza varan dilimizden çıkan bizim değil, egemenlerin, sömürücülerin, ırkçıların, ayrımcıların düzeninin devamına yarıyor. Yani insanlar ikiye ayrılır. Biri 8 milyar insanın yüzde 99’u olan işçi sınıfıdır. Diğeri 8 milyarın sadece yüzde 1’i kadar olan gözü asla doymayan, yedikçe yiyen, büyüdükçe büyüyen, acımasız, gaddar, çıkarları için dünyayı bile yok oluşa sürüklemekten hiç çekinmeyen sömürücü sınıf olan burjuvazidir. Bu alçak sömürücü sınıf insana, emeğe, ormana, ormandaki canlılara yalnızca para olarak bakar. Kâr etmek, daha çok kâr etmek hırsıyla yaşar. Biz alın teriyle yaşayan yüzde 99’un içindeyiz, işçi sınıfının bir parçasıyız. Dili, dini, rengi ne olursa olsun dünyanın tüm işçileriyle kardeşiz. Kendi sınıfımızın insanlarını hor görmemeli, egemenlerin tuzağına kapılmamalıyız.
- Sınıfımızın Yaşlılarının Payına Ölüm Düşüyor
- “Sınıfsal Bir Tarafı Var mı?”
- Ana-Baba-Oğul UİD-DER Saflarında Yürüyenlere Selam Olsun
- Bu Kalp Nasıl Atmaya Devam Edecek?
- Egemenlerin Değil, Sınıfımızın Gözüyle Bakalım!
- “Kendini de Beni de Yaktın Celal!”
- Uğruna Mücadele Ettiğimiz Bizimdir
- Grev Çocukları
- “Felsefe Yapma Birader!”
- Şeytanla Dost Olunmaz!
- Reklam Deyip Geçmeyelim!
- “60 Bin Maaşla Çoban Bulunmuyor.” Yersen!
- Bu Kandırmacalara Verilecek Cevabımız Var!
- İşçi Sınıfının Yareni Kim?
- Kapıldığımız Trendler ve Gerçek Sorunlarımız
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Neden Bu Kadar Stresliyiz?
- “Beni Bırak, Gözünü Bebekten Ayırma Sakın”
- Huzurlu Bir Yaşam İçin Mücadeleye…
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
Son Eklenenler
- UİD-DER’in 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yıldönümünde gerçekleştirdiği “15-16 Haziran: Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!” etkinliğine farklı sektörlerden yüzlerce işçi katıldı. Etkinliğe katılan konuklar arasında; unutulmaz...
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının 25 Haziranda başlattığı Büyük Öğretmen Yürüyüşünü gerçekleştiren ve bugün Ankara’ya ulaşan öğretmenlerin önü Ziya Gökalp Caddesi üzerinde polis barikatıyla kesildi. Talepleri için yürüyüşlerini Milli Eğitim...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin ardından İzmir Çiğli Belediyesinde çalışan 147 işçi tasarruf bahanesiyle işten atılmış, yürütülen mücadele sonucu işçilerin bir kısmının işe iadesi yapılmıştı. Verilen tüm sözlere rağmen işe iadesi yapılmayan...
- Bu yıl 1 milyondan fazla öğrenci LGS sınavına, 2,5 milyon öğrenci YKS sınavına girmek için başvuru yaptı. Her yıl milyonlarca çocuk ve genç, aileleriyle birlikte sınav stresiyle baş etmeye çalışıyor. Çocuklarının geleceğine yönelik kaygı duyan...
- Artan fiyatlar karşısında alım gücümüz düşmeye devam ediyor. Enflasyonun artış hızının azaldığı söyleniyor ama bu, fiyatların düşmesi anlamına gelmiyor. Yaz meyveleri tezgâhlara çıktı ama kilosu 150-200 liraya varan fiyatlar yüzünden alamıyoruz....
- 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi, cesaretini, onurunu ve örgütlü gücünü kuşanmış Türkiye işçi sınıfının tarihe kazıdığı iki büyük gün… İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek...
- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz günlerde en kötüsünü geride bıraktığımızı söyledi ve “2026 yılı, refahın daha çok hissedildiği, fırsatların genişlediği ve ekonomik güvenin pekiştiği bir yıl olacak” dedi. Yıllardır iktidar sözcülerinden...
- Özel Okul Öğretmenleri Sendikası üyesi öğretmenlerin Büyük Öğretmen Yürüyüşü 3. gününde devam ederken, 27 Haziranda Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yapıldı. Aynı gün Haber-Sen Türkiye genelinde yaptığı basın açıklamalarında...
- Sevgili Polonez işçisi kardeşlerim, Dayanışma TV’de yayınlanan “146+Bir Polonez Bir İşçi Direnişinin Kalbinden” belgeselinizi büyük bir dikkatle izledim. Belgeseldeki her bir kare, her bir sözünüz direnişinizin gün gün örülmüş gerçek hikâyesini...
- “Gerçeğin içinden, sınıfın penceresinden” şiarıyla yayın yapan Dayanışma TV, işçi sınıfının ilham verici mücadelelerini belgelemeye, bu mücadelelerin işçi sınıfının ortak deneyimi haline getirilmesi çabasına katkı sunmaya devam ediyor. Dayanışma TV...
- Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü kamu işçileri, 2025-2026 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde siyasi iktidarın yüzde 16’lık sefalet zammı dayatmasına karşı 26 Haziranda Türkiye genelinde yarım gün iş bıraktı. Türkiye Sağlık-İş Sendikasına...
- İspanya’nın güneyinde bulunan sanayi kenti Cadiz’de yaklaşık 30 bin metal işçisi grevde. 18-19 Haziranda 2 günlük grevlerinin ardından talepleri karşılanmayan işçiler 23 Hazirandan bu yana süresiz grevdeler. CCOO ve UGT sendikalarına üye işçiler,...
- Gençlik dönemi, insan hayatının en heyecanlı, en meraklı ve en enerjik zamanlarıdır derler. Bu yönleriyle gençlik bir nehre benzetilebilir; coşkulu, yönünü arayan, bazen de önüne çıkan taşlara çarpa çarpa yolunu bulan… Bazen hızlı, bazen yavaş akar...