Buradasınız
Kapitalizm Sömürü, Yoksulluk, İşsizlik, Baskı ve Yasaklar Demektir

Sermaye sahiplerine, devleti yönetenlere, medyada boy gösteren yazarlara sorarsanız kapitalizm insanoğlunun bugüne kadar gördüğü en iyi sistemdir. Böyle düşünmeleri normal tabii, ne de olsa sistemin efendileri onlardır. İşçi sınıfının ürettiği zenginliklere el koyup bir elleri yağda bir elleri balda yaşıyorlar. Bu nedenle sefasını sürdükleri sistemin değişmemesi için her türlü yalan ve çarpıtmaya başvurmaktan geri durmuyorlar.
Gerçek şu ki kapitalizm denen sistem, insanlığı her geçen gün biraz daha uçuruma sürüklüyor. Dünyadaki işsizlerin, yoksulların ve en önemlisi açların sayısı artıyor. Bir dönem parmakla gösterilen Batı Avrupa ülkelerinde bile işsizlerin sayısı hızla tırmanıyor. Üstelik tüm bunlar olurken, tüm zenginlik ve sermaye bir avuç kapitalistin/patronun elinde birikmeye devam ediyor. Yani neresinden bakarsanız bakın sistemin her yerinden eşitsizlik, adaletsizlik, çelişkiler fışkırıyor.
Belirli aralıklarla krize giren kapitalist ekonomi, tarihinin en büyük kriziyle boğuşuyor. Kapitalistler için krizden çıkmanın bir yolu, kemer sıkma programlarını devreye sokmaktır. Güya tüm toplum kesimlerine hizmet eden hükümetler, patronların isteklerini hayata geçiriyorlar. Bunun anlamı açıktır: İşçi ücretlerinin düşürülmesi, emeklilik yaşının uzatılması, tazminat gibi sosyal haklara el konulması, taşeronluğun, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması, iki veya üç kişinin yapacağı işin bir işçinin sırtına yıkılması… Böylece işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları ağırlaşırken, patronların kârı artmaktadır.
Ancak bu kadarı kapitalistlere yetmez. Onlar daha fazla kâr için yurtdışı pazarlarına gözlerini dikerler. Bugün ABD, Rusya, Çin, Fransa, Almanya, Türkiye, İran, Suudi Arabistan gibi ülkeler Ortadoğu ve Afrika’daki pazar, yatırım alanları, ticaret ve enerji kaynaklarının kontrolü için kıran kırana bir kavga yürütüyorlar. Emperyalist-kapitalist rekabet, kaçınılmaz olarak savaşa dönüşüyor. Ortadoğu’yu cehenneme çeviren savaşın her geçen gün büyümesi bir tesadüf değildir. Emperyalist-kapitalist savaşlar, herhangi bir ülkenin daha saldırgan olmasıyla açıklanamaz. Savaşın arkasında kapitalist çıkarlar var. Her kapitalist ülke pastanın en büyük dilimini kendi midesine indirmek istemektedir.
Lakin patronlar sınıfı, hükümet ve onların medyası bu çıkar savaşının üzerini süslü laflarla örtmeye çalışıyor. Amaçları işçi-emekçi halkı bu savaşın destekçisi yapmak, onların tepkilerini yatıştırmaktır. Meselâ hedeflerinin demokrasi, barış ve özgürlük olduğunu söylüyorlar. ABD’nin Irak’a nasıl demokrasi götürdüğünü hepimiz biliyoruz. AKP’nin özgürlük götürmek istediği Suriye, içinden çıkılmaz bir savaşa gömülmüş durumda. Savaşı meşru göstermek için “ülke çıkarları böyle gerektiriyor” diyorlar. “Büyük Türkiye için” diyorlar. Oysa hepimiz biliyoruz ki onların ülke çıkarları dediği şey aslında kapitalistlerin çıkarıdır. Büyük Türkiye’de işçilere yalnızca düşük ücretler, uzun iş saatleri, taşeronlaştırma ve iş cinayetleri düşüyor.
Bir taraftan demokrasiden söz eden bu utanmazlar, öte taraftan demokrasinin sınırlarını daraltıp toplumu baskı altına alıyorlar. Çünkü toplumda hoşnutsuzluk artıyor. Doğal olarak işçi-emekçi halk daha iyi bir yaşam istiyor, krizlerin bedelini ödemek ve savaşlarda ölmek istemiyor. Bunların yanı sıra, kapitalizmin mantıksızlığı ve çıkışsızlığı emekçilerin gözünde daha fazla teşhir oluyor. Ani toplumsal patlamalar biçiminde açığa çıkan emekçilerin öfkesi alttan alta birikiyor. Haliyle tüm bunlar, egemenleri korkutuyor. Kendi iktidarlarını sürdürmek, krizin bedelini işçilere ödetmek ve emekçileri savaşa hazırlamak için toplumu baskı altına alıyorlar. ABD’den Türkiye’ye, Fransa’dan Rusya’ya tüm devletler, terörizmi bahane ederek polis devleti uygulamalarını arttırıyorlar. Daha baskıcı, tek kişi yönetimine dayalı rejimler işbaşına geliyor.Dönüp Türkiye’ye baktığımızda bu tabloyu daha net bir şekilde görebiliriz. Kendi iktidarını ve sermayenin büyümesini garanti altına almak, Ortadoğu’daki saldırgan emperyalist siyasetini sürdürmek isteyen AKP ve Erdoğan, topluma başkanlık sistemini dayatıyor. Anayasayı ayaklar altına alan Erdoğan, şehir şehir dolaşarak başkanlık sistemi için propaganda yapıyor, seçimlerde AKP’ye oy istiyor. Ülke yönetiminde tüm ipleri eline almak istiyor. Erdoğan, karşısında muhalefetin olmasını, insanların itiraz etmesini, işçilerin haklarını aramasını istemiyor.
Bizler toplumdaki her gelişmeye işçi sınıfının penceresinden bakıyoruz. Yaşadığımız kapitalist toplumda sınıflar var; zenginler bir tarafta biz yoksullar ise öte taraftayız. İşçi sınıfının ve yoksulların çıkarı ortaktır. Bu nedenle işçilerin bir sınıf olarak bir araya gelmesi, kendi çıkarları temelinde örgütlenmesi, bilinçlenmesi ve mücadele etmesi gereklidir. Şurası kesin ki insanı hiçe sayan ve işçilerin sömürüsüyle, canı ve kanıyla ayakta kalan kapitalizm yıkılmadığı müddetçe toplum barış ve huzura hasret kalacaktır. İnsanın insanı sömürmediği, savaşların, işsizlik ve yoksulluğun olmadığı, paraya değil insana değer veren yeni bir dünya kurmak hayal değildir. Bunun için biz işçilerin düşmanlarımızı çok iyi tanımamız, örgütlenmemiz, bilinçlenmemiz ve sömürücüleri sırtımızdan atmak için mücadele vermemiz gereklidir.
Bu temelde bir mücadeleyi büyütürken, somut siyasal durumun üzerinden de atlayamayız. Önümüzdeki seçimler Türkiye’nin en kritik seçimleridir. Erdoğan’ın otoriter başkanlık heveslerine dur deme noktasında HDP’nin barajı aşması çok önemlidir. Şunu biliyoruz; işçi-emekçi halk yıllarca Kürt düşmanlığı ve milliyetçilik temelinde zehirlendi. Bu nedenle HDP’ye karşı işçilerin bir bölümü arasında önyargı var. Aslında bu seçimler bu önyargıları kırıp atmak, Kürt ve Türk işçilerinin kardeşliğini güçlendirmek için de bir fırsattır. AKP’nin yeniden güçlü bir şekilde iktidara gelmesi demek, işçi haklarına dönük saldırılarını sürdürmesi, Erdoğan’ın tüm topluma sopa sallaması demektir. Dolayısıyla otoriterleşmeye, baskı ve yasaklara, anti-demokratik yasalara dur demek için işçiler-emekçiler oylarını HDP’ye vermelidir.
Bursa’da Metal İşçileri Ayakta
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
Son Eklenenler
- Grevdeki Temel Conta işçileri 22 Mayısta fabrika önünde kitlesel basın açıklaması gerçekleştirerek işverenin grev kırıcı uygulamalarını ve saldırgan tutumunu protesto etti. Eyleme Türk-İş’e bağlı sendikalar, KESK İzmir Şubeler Platformu, Genel-İş...
- Küçük bir işçi çocuğu. Elinde, üstünde “Kreşe Gidemediğim İçin Greve Geliyorum” yazan kartonuyla poz vermiş. Muhtemelen annesi tarafından grev yerine getirilmiş. En küçük olmanın verdiği şirinlikle bütün işçilerin göz bebeği olmuş. Kreşte...
- Bugün size, belki de her gün karşılaştığımız ama çoğu zaman duyulmayan, görmezden gelinen bir gerçeği anlatmak istiyorum. İstanbul’da ya da herhangi bir şehirde üniversite öğrencisi olmak, giderek zorlaşıyor. Hele de bu ekonomik şartlarda…
- İbni Sina Üniversite Hastanesinde çalışan SES ve Dev Sağlık-İş üyesi işçiler, yetersiz yemek, su ve hijyen koşullarına karşı 16 Nisanda üç gün süren yemekhane boykotu yaptı. Genel-İş Sendikasının örgütlü olduğu İzmir’in ilçe belediyelerinde işçiler...
- Kardeşlerim, ben emekli bir işçiyim. Bu yıl da UİD-DER’le 1 Mayıs kortejinde yürüdüm. Bahtiyarım. Bir sene ayağım kırıldığından 1 Mayıs’a katılamamıştım. Yaşım itibariyle, onca mitinglere katıldım, başka kortejlerde yürüdüm, ama her defasında UİD-...
- Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu TPI Compozit fabrikalarında yaklaşık 2300 işçi, 13 Mayısta greve çıktı. Çoğunluğu Menemen’de, bir bölümü de Çiğli Sasalı’da çalışan işçiler, İzmir Serbest Bölgede (İZBAŞ) uygulanan grev yasağı nedeniyle, greve...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Bu mektubu yazmama bir grevci işçinin sorusu vesile oldu. TPI Composit grevinde bir işçi kardeşimiz, “Abi, sen deneyimli bir işçiye benziyorsun. Sence grevi nasıl sürdürmeliyiz?” diye sormuştu. Pek çok kez grev yaşamış, pek...
- UİD-DER’li işçiler, 19 Mayısta Portakal Plastik ve Porvil Çatı işçilerini grevlerinin 13. gününde ziyaret etti.
- Filistin halkıyla dayanışmayı ve emperyalist savaş karşıtı mücadeleyi büyütmek üzere sayısız protesto ve işyeri eylemleri düzenleyen İngiltereli işçi ve emekçiler 27. kez ulusal gösteri gününde bir araya geldi. Ülkenin dört bir yanından başkent...
- Felsefe yapmak, olgular, olaylar, süreçler, varlıklar üzerine düşünce üretmektir, neden ve sonuçlar üzerine düşünmektir, sormaktır, açıklama getirmektir. Ama sıradan insanlar, mesela örgütsüz işçiler gerçek manada düşünmeyi, düşünce üretmeyi...
- Dünyada ve Türkiye’de milyonlarca işçi demokratik ve ekonomik hak gasplarına, baskı ve yasaklara, yoksullaşmaya, emperyalist savaşa tepkisini ortaya koymak, taleplerini haykırmak için 1 Mayıs’ta alanlara çıktı. İstanbul Kadıköy’de kutlanan 1 Mayıs’...
- İzmir/Dikili’de çiçek üretimi yapılan Queen Tarım’da işçiler sendikal hakları için mücadele ediyor. DİSK/BTO-SEN üyesi Queen Tarım işçileri 16 Mayısta İstanbul’da, Danimarka Başkonsolosluğu önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya çeşitli...
- Hikâye bu ya; zamanın birinde adamın biri varmış. Bu adam çevresindeki insanları hakir görür, küçümser, beğenmezmiş. Kendini hep onlardan farklı görür, güçlü olanlara hayranlık duyarmış. Gel zaman git zaman bu adam bir gün şeytanla arkadaşlık kurmuş...