Buradasınız
Kazanmak İçin Güçlü Birlikler Kurmalıyız!

Türkiye 2022’ye işçi eylemleri dalgasıyla girdi. Ocak ayının ortasında başlayan iş durdurma eylemleri, kısa sürede taşımacılıktan metale, tekstilden tersaneye birçok sektör, işyeri ve kente sıçradı. Bu eylem dalgasını yaratan temel itici güç, şiddetlenen hayat pahalılığının reel ücretleri eritmesi ve buna karşılık ücret zamlarının son derece düşük tutulmasıdır. Üretimden gelen güçlerini kullanan işçiler, şu ana kadar onlarca işyerinde patronlara taleplerini kabul ettirmeyi başardılar. Çorap işçilerinin fiili grevler sayesinde ücretlerini asgari ücret düzeyinden 6500-7000 lira bandına yükseltmesi, ücretler belirlenirken hangi faktörün devreye girmesi gerektiğini bir kez daha gösterdi. Bu ücret artışlarının işçilerin derdine ne ölçüde deva olacağından bağımsız olarak söylersek, eylem dalgası ve sağlanan başarı emeğin gücünün ifadesidir. Egemenler ne yaparlarsa yapsınlar işsizliğe, yoksulluğa ve sömürüye karşı işçi sınıfının mücadelesini engelleyemezler. Ancak bu mücadelenin nasıl sonuçlanacağını belirleyecek olan şey, işçi sınıfının birliğini ne ölçüde sağladığı ve emeğin ne ölçüde örgütlü bir güç haline geldiğidir.
Bugünkü eylem dalgasının hangi tarihsel-toplumsal şartlarda ortaya çıktığını, eksikliklerinin ve zaaflarının neler olduğunu anlamak, gelecek günler açısından son derece önemlidir. Uzun süredir İşçi Dayanışması sayfalarında Türkiye’de toplumun çok yönlü, çok katmanlı bir dönüşüm geçirdiğine, işsizlik ve yoksulluğun yeni bir boyut aldığına dikkat çekiyoruz. Toplumun ezici çoğunluğu büyük kentlerde toplanmış, geleneksel geçim kaynaklarından koparak işçileşmiş, kentleşmenin ve çağın gereği olarak toplumsal ihtiyaçlar çeşitlenip artmıştır. İşte bu koşullarda önemli bir kısmını genç ve üniversite mezunlarının oluşturduğu işsiz sayısı 8-10 milyon bandına yükselirken, 2018’de patlak veren ekonomik kriz işçi sınıfının yoksulluğunu daha da derinleştirdi. Milyonların işsizliği, yoksulluğun ve baskıcı rejimin toplumu nefessiz bırakmasının yarattığı çıkışsızlık, kendini intihar biçiminde dışa vurmaya başladı. 2020’nin başında ve henüz pandemi gündemde değilken İşçi Dayanışması’nda (sayı 143) yaptığımız değerlendirmede, intiharların işsizliğe ve yoksulluğa verilmiş umutsuzca bir tepki olduğuna ve Türkiye’de toplumun geçirdiği değişime dikkat çekiyorduk. Fakat o günden bugüne yoksullaşma dalgası çığ gibi büyüdü ve tüm kesimleriyle işçi sınıfının üzerine çöktü. Gerçek enflasyon oranı tarihi zirveye ulaşarak yüzde 115’e tırmanırken, hayat pahalılığı ücretleri eritti ve işçi sınıfının ekmeği daha da küçüldü.
İşçi ve emekçiler derinleşen yoksulluğun geçici olmadığını yaşayarak öğreniyor ve tepki vermeye başlıyorlar. Ortak talepleri doğrultusunda üretimi durdurup harekete geçen işçiler, patrona karşı mücadelede yapay ayrımları aşarak kardeşleşiyorlar. Siyasi iktidarın yıllardır topluma hâkim kılmaya çalıştığı etnik, kültür ve inanç temelli kimliklerin aşılması bakımından bu eylemler son derece önemlidir. Fiili grev biçimini alan bu eylem dalgası, kendini haklı gören işçinin mevcut yasaların getirdiği sınırlara takılmadığını göstermesi bakımından da önemlidir. Ancak ücret artışı talebi üzerinde yükselen işçi eylemleri dalgası örgütlü bir temele dayanmıyor. Bir hazırlık ve örgütlenme süreci üzerinde yükselmeyen ve dolayısıyla kendiliğinden gelen bu eylemler, büyük ölçüde sendikasız işyerlerini kapsıyor. Kimi sendikalar eylem sürecinden hemen önce veya sonra devreye girmişlerdir ama ücret artışı talebiyle başlayan mücadele, genel olarak işçilerin sendikalaşmasıyla sonuçlanmış değildir. İşçiler bir mücadele kültüründen ve geçmişin deneyiminden yoksundurlar. İşte bu da başlayan işçi eylemleri dalgasının en büyük eksiği ve zaafıdır. Çünkü fiili grev yapan ve hatta işyerini işgal ederek patronun karşısına çıkan işçiler, sendikalaşmadıkları ve örgütlülüklerini pekiştirmedikleri sürece birliklerini koruyamazlar.
Bu bakımdan, 2015’te Bursa’da metal fabrikalarında başlayıp Türkiye’nin sanayi kentlerini etkisi altına alan “metal fırtına” eylemleri yeterince öğreticidir. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra en büyük işçi eylemlerinden biri yaşanıyordu. Fakat aynı bugün olduğu gibi, o zaman da işçiler gerçek bir örgütlülüğe ve deneyime sahip değillerdi. Erdoğan’ın 7 Haziran seçim sonuçlarını tanımamasıyla Türkiye, bugünkü baskıcı rejimin kurulduğu, siyasal gerilimin ve yapay kutuplaşmanın tırmandırıldığı bir sürece girdi. Rejim, OHAL’i grevleri yasaklamak ve işçi sınıfının mücadelesini bastırmak için kullandı. Örgütsüz olan ve bu sürece direnemeyen işçi sınıfı, özellikle son 4 yıldır korkunç bir yoksullaşma dalgasının altındadır. Ekonomik krizin bedeli işçi sınıfının sırtına yıkılırken, iktidar ve çevresi ile bir bütün olarak sermaye sınıfı palazlandıkça palazlandı. Bu dönemde sınıflar arasındaki uçurum görülmemiş ölçüde genişledi.
Önümüzdeki dönemde bu sınıfsal kutuplaşma daha da büyüyecektir. Çünkü dünya ekonomisinin krizi, Türkiye ekonomisinin krizini daha da derinleştiriyor. ABD ve Rusya’nın Ukrayna üzerinden yarattığı gerilimin ve çalınan savaş tamtamlarının ekonomik sonuçlarının olmaması düşünülemez. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte milyonları vuran işsizlik azalmayacağı gibi, hayat pahalılığı ve yoksullaşma daha fazla can yakacak. Dünya çalkantılı ve krizli bir süreçten geçerken, içerideki tek adam rejiminin politikaları Türkiye işçi sınıfını hedef almaktadır. Örgütlenmeyen, sendikalarında ve diğer işçi örgütlerinde birleşmeyen, sermaye cephesinin karşısına emek cephesi olarak dikilemeyen işçi sınıfı, bu fırtınalı süreçte ağır bedel ödemekten kurtulamaz.
Karşımızda örgütlü ve devleti arkasına almış bir sermaye sınıfı var. İşçilerin en küçük bir eylemi bile polis zorbalığıyla ezilmek isteniyor. Sanki düşman işgali altındaymış gibi polisin Farplas fabrikasına baskın düzenlemesi, üretimi durduran işçilere sıkılan gaz ve plastik mermi, Migros işçilerine vurulan kelepçe işçi sınıfına verilmiş gözdağıdır! Farplas patronu, işçilerin birliğini kırmak ve sendikayı tanımamak için sayısız oyun tezgâhlamıştır. Çünkü gerçekte patronlar, işçilerin örgütlü bir güç olmasını ve kolektif hareket etmesini istemezler. Kolektif hareket eden işçinin iradesini kıramayacaklarını bilir ve ezmeye çalışırlar. Bu, patronların işçilere karşı izlediği sınıf yaklaşımı ve politikasıdır. Bu sınıf politikasını Migros’ta da gördük. Her sene tanıtıma milyonlarca lira harcayan Migros patronu, işçilerin taleplerini kabul etmemek için uzun süre direnmiştir. Zira mesele işçiye verecekleri paranın miktarı değildir; işçilerin mücadele ederek bunu elde etmesini ve zafer duygusu yaşamasını istemiyorlar. Fakat işten atılmalarına rağmen pes etmeyen ve direnen Migros işçileri, büyüyen dayanışma sayesinde patrona geri adım attırmayı başarmış ve işlerine dönmüşlerdir.
İzlenmesi gereken yol bellidir: İçinden geçtiğimiz bu krizli, fırtınalı ve çalkantılı süreçte işçi sınıfının tek güvencesi örgütlü gücüdür. Defalarca dile getirdiğimiz gibi, birileri gelip bizi kurtarmayacak! Ne yapacaksa, yine işçi sınıfı örgütlenerek ve mücadele ederek kendisi yapacak!
Tarihten Bir Yaprak: 1974 Gıslaved Grevi
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Ücretler Artarsa Enflasyon Artar!
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- İşçi Dayanışması 178. Sayı Çıktı!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- Beklemek Fayda Etmez, Godot Gelmeyecek!
- Enflasyon, Asgari Ücret ve İktidarın “Baz Etkisi” Oyunu!
- Tek Tek İşçiler ve İşçi Sınıfı
- 2023’e Girerken İşçi Sınıfının İsyan Fırtınası Sürüyor
- 2023’e Girerken 2022’den Çıkan Dersler
- İşçi Sınıfı Kitlesel Grev ve İsyanlarla Kapitalizme Hayır Diyor!
- İşçi Dayanışması 177. Sayı Çıktı!
- Karasabandan Cep Telefonuna!
- Başarının Sırrı ve Sömürüsüz Topluma Giden Yol!
- Esirler Dünyası Uyanmalı!
- Nasıl Bir Kutuplaşma?
- Sonunda Dedikleri Oldu: İşte “Büyük Türkiye”!
- İşçi Sınıfının Çocukları ve Anaları: Dün Başardılar Bugün de Başarabilirler!
Son Eklenenler
- Rosa’nın yaşamına ve yüreğine 7 yıl süren bir yolculuk yapan Jülide Kural, yazdığı ve oynadığı “Ben Rosa Luxemburg” adlı tiyatro oyunuyla onu kadınlarla, gençlerle, işçilerle, öğrencilerle buluşturuyor. Bu oyunla, onu tanıyan ve mücadelesini...
- “Yoksulluk, bir annenin başını yastığa koyduğunda gündüz çocuğuna istediğini alamadığını düşünüp üzülmesidir.” Bu sözler iki çocuğu olan ve üçüncü çocuklarını bekleyen bir anneye ait. Bugün pek çok anne de yaşadığımız yoksulluğu çocuklarına...
- Kocaeli Başiskele’de bulunan Kartonsan fabrikasında işçiler, toplu sözleşme görüşmelerinin tıkanması üzerine 22 Aralıkta greve çıktı. Selüloz-İş üyesi işçiler, ücretlerine gerçek enflasyon oranında zam yapılmasını, çalışma koşullarının...
- 29 Ocakta İran’ın Batı Azerbaycan eyaletine bağlı Hoy kentinde 5,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Kışın en soğuk günlerinde, gece 21.44’te meydana gelen depremde en az 3 kişi öldü, 122 kişi yaralandı, çok sayıda ev hasar gördü. Hoy halkı...
- Toplumda çoğunluğun doğru kabul ettiği fikirleri sorgulamak, yanlışları görmek, bunları dile getirmek kolay değildir. Kolay olan herkesin söylediğini söylemek, herkesin yaptığını yapmaktır; çünkü bu çaba sarf etmeyi gerektirmez ve “zararsızdır.”...
- 31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’da kaçak bir maytap atölyesinde meydana gelen patlamada 20’si işçi 21 kişi ölmüş 100’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliamın 15. yıl dönümünün Anayasa Mahkemesi kararıyla tekrar görülen davanın 2. duruşmasının...
- Bizler İşçi Dayanışması gazetesi okuru bir grup petrokimya işçisiyiz. Geçtiğimiz günlerde bir araya geldik ve “Artık Yeter! Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı” kampanyamızın bildirisini okuduk. Hayat pahalılığı, sosyal hayattan kopma ve baskılar...
- Sendikaların araştırmalar sonucunda açıkladıkları rakamlara göre yoksulluk sınırı 27 bin liranın üzerine çıktı. Türkiye’de bu miktarın üzerinde bir ücrete çalışan işçi sayısı neredeyse parmakla sayılacak kadar azdır. Yani Türkiye’de işçiler...
- Binlerce demiryolu işçisi, 300 bin öğretmen, 70 bin üniversite çalışanı, 100 bin kamu işçisi, 2 bin otobüs şoförü… Bugün İngiltere’de farklı sektörlerden 500 bin işçi grevde. İşçiler mücadelelerini birleştirdiler, grevlerini ortaklaştırdılar ve hep...
- Fransa işçi sınıfı 10 gün arayla 2. kez genel greve gitti. Macron hükümetinin emeklilik yaşını yükseltmek istemesine karşı 31 Ocakta 2,8 milyon işçi bir kez daha meydanları doldurdu. Ülkedeki 8 sendikanın çağrısıyla; Paris, Nice, Toulouse, Lille,...
- İstanbul Esenyurt’ta bulunan LCW’nin deposunda çalışan ve Kod-46 ile işten atılan 14 işçinin 10 Ocakta başlayan mücadelesi kazanımla sonuçlandı. British American Tobacco işçileri greve çıkma kararı aldı. 2022’nin Ağustos ayından bu yana sendikal...
- 2022 sonlarına doğru fırınlarda ekmeğin fiyatı 5 liraydı. İzmir Büyükşehir Belediyesinin Kent Ekmek fiyatı ise 3 liraydı. Kent Ekmek fiyatı artık 4 liraya çıkartılmış oldu. Yani ekmeğe yüzde 33 zam bindirilmiş oldu. Ekonomik kriz yukarıya doğru...
- Türkiye’de hızla yükselen enflasyon karşısında emekçilerin alım gücü iyice eridi. TÜİK’in resmi enflasyonu ile gerçek enflasyon arasında uçurum olduğu için ve ücret artışları resmi enflasyon veri alınarak yapıldığı için, yapılan zamlar reel...