Buradasınız
Patronlar Boğazda Sefada, İşçiler Fabrikada Cefada
Sefaköy’den bir büro işçisi
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Gün geçtikçe içinde yaşadığımız bu sömürü düzeni biz işçileri hem kendimize hem de ürettiklerimize yabancılaştırıyor. Her gün televizyonda onca dizi, magazin programları seyredip çeşitli hayallere dalıyoruz. “Ah şöyle bir evim olsa, şöyle bir arabam olsa, şuraya tatile gitsem” falan. Bu magazin programlarından biri de Haber Türk’te yayınlanan “HT Kulüp”. Bu program bildiğimiz magazin programlarından değil. Hani “kimin eli kimin cebinde, kim kiminle kime ne etti”yi konu edinmiyor. Bu program işçilerin emeğini sömürerek palazlanan, tabiri caizse “büyükbaş” burjuvaların cemiyet hayatını anlatıyor.
Program burjuvaların davetlere ve düğünlere nasıl iştirak ettiklerini, sohbetlerini, şıklıklarını, ihtişamlarını gösteriyor. Örneğin bir düğüne teşrif eden burjuvalar poz veriyor, özenle seçtikleri elbiselerini, ayakkabılarını vs. göstermeyi ihmal etmiyorlar. Sonra düğün mekânına bakıyorsunuz, boğazda Çırağan Sarayı veya buna benzer son derece ihtişamlı ve gösterişli mekânlar. Sonra sofraya bakıyorsunuz yok yok! Sadece kuş sütü eksik, o da olmadığından. Adını bile bilmediğimiz üstelik hormonsuz envai çeşit yemek öylece duruyor masada. “Vay be” diyoruz, “ne güzel yer, ah orada ben de olsam, o sofraya ben de otursam, o güzel elbiseleri ben de giysem”. Peki, o yemekleri kim hazırladı, o sarayı kim yaptı, o elbiseyi kim dokudu, kim dikti? Cevap, tabii ki biz… Biz kimiz? Ürettiklerimize sahip olmayan sonra da ürettiklerimize ve kendimize yabancılaşan işçiler, emekçiler. O meyveler o sofraya gelsin diye kaç işçi kızgın güneşin altında tarlada çalıştı, o muhteşem kumaşlar dokunsun diye kaç emekçinin göz nuru söndü acaba. Sonra da oturup kendi yarattıklarımıza yabancıymışız gibi bakıyoruz. Ah çekiyoruz…
İhtişam yarışına giren bu asalaklar bu sermaye birikimini nasıl yaptı diye kendimize bir sormuyoruz. Bu birikim günde on altı saat çalışan, iş kazalarında, madenlerde hayatını kaybeden, tatil nedir bilmeyen, karşılığında bir kuru ekmek parası alan biz işçilerin sayesindedir. Programda burjuvaların sadece yediğine, içtiğine, gezdiğine yer verilmiyor elbette. Pek muhterem burjuvaların nasıl insansever olduklarına, topluma ve insanlığa karşı nasıl sorumlu davrandıklarına da vurgu yapılıyor! Örneğin programın bir bölümünde bir burjuva kadının hem çalışıp hem çocuklarıyla ilgilenmesi hem de sosyal sorumluluk projelerinde yer alması anlatılıyor. Akla hemen işçi bir kadın geliyor. İyi de fabrikada çalışan bir kadın neden bunları yapamıyor, yani çocuğuna vakit ayıramıyor, insani projelerde yer alamıyor? Cevabı çok basit, çünkü işçi kadın hep çalışıyor. “İnsancıl” burjuva kadınımız şöyle diyor: “Benim için bu tür projelerde yer almak çok önemli, çünkü gelişmiş toplumlarda eğitime, sağlığa yeterince önem verilmelidir.” “Ne diyor acaba” diye düşünüyor insan. Eğitime yeterince önem vermekle, eğitimi paralı hale getirip büyük kârlar sağlamayı mı kastediyor, yoksa anadil de dâhil eğitimin parasız hale gelmesini mi? Yahut sağlıktan kastı ne? Sağlığın paralı hale getirilmesi mi?
Tabii ki hayır, bunlar bizim kötü düşüncelerimiz! Programa bakarsanız, burjuvamız insanların daha iyi eğitim görmesini ve sağlıklı olmasını istiyor. Yine programda burjuvaların konserlere, bale gösterilerine, resim sergilerine nasıl iştirak ettiklerini ve nasıl sanatı sevdiklerine yer veriliyor. Elbette buralara biz işçiler de gitmek isteriz ama bu aralar çok çalışıyoruz. Patronlarımız krize girmiş, onları kurtarmamız gerekiyor! Vaktimiz yok valla, işten eve evden işe. Ama işsiz olanlarımız var, belki onlar gider. Ama yok, onların da yol parası yok, boğazın da yolunu bulamazlar zaten!
Neden bizler ürettiklerimize sahip olmayalım, neden hayatımız bu sömürü çarkında mahvolup gitsin? Neden biz de en güzel elbiseleri giymeyelim, kışın ortasında donmadan yolda yürümeyelim? Neden biz de en güzel müzik konserlerinde, tiyatrolarda sevdiklerimizle güzel vakitler geçirmeyelim. Bütün bunların olması elimizde, yani kendimize gelmemizde. Bizi kendimize getirecek tek şey örgütlü olmak ve sınıf bilinciyle donanmaktır. Sınıfımızın tarihi bize, işçi sınıfının örgütlendiğinde neler yapabileceğini, sömürü düzenini nasıl yerle bir edeceğini gösteriyor. Sırtımızdan beslenen bu asalaklardan kurtulmanın zamanı gelmedi mi? Eh o halde adına kapitalist sömürü sistemi denen ve bizi köle konumuna iten bu patronlar düzenine son vermek için bir zahmet biraz kıpırdayalım!
Burası Foxconn, Buradan Çıkış Yok!
Yine Madenler, Yine Bir İş Cinayeti!
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
- Sahip Olduğunuz Servet Bizden Çaldıklarınızdır!
- “Sayende Sigortalı Çalıştım, Emekliliğime Az Kaldı”
- Bayramları Bayram Gibi Yaşamak İçin!
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
- Her Günü Doğa ve İnsanlık Günü İlan Etmek İçin…
- “Kıpır Kıpırsın, Heyecanın Ne Güzel Ey Yolcu”
- “Bence, Sevgi Emektir”
- Ah, Cemal Ah!
- Bir Fotoğraf Karesinin Hissettirdikleri
- Davulun Sesi Uzaktan Hoş Gelir
- İstanbul’da Yaşam: Deniz Kıyısında Deniz Görememek!
- Bruno’nun Fikri, Benim Fikrim, Senin Fikrin…
- Yüzüncü Maymun Teorisi
- Bir Otobüs, İki Kuşak ve İşçi Sınıfı
- “Hey” Diyen ve UİD-DER Saflarında Büyüyen Çocuklarımız
Son Eklenenler
- Bugün milyarlarca insan kapitalizmin yarattığı pek çok sorunla cebelleşiyor. İşsizlik, yoksulluk, iklim krizi, göç krizi, emperyalist savaşlar… Dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon göçmen var. Türkiye’de Amerika’da, İspanya’da İngiltere’de ve daha...
- Geçtiğimiz günlerde Asya’nın en zengin ailesi olan Ambaniler’in Martta başlayan 4 aylık düğün maratonunda 250 milyon dolar harcadıklarına dair bir haber okudum. Mukesh Ambani’nin oğlu Anant’ın evlendirildiği şatafatlı düğüne dünyanın her yerinden...
- İstanbul 112 Ambulans çalışanları ve SES İstanbul Şubeleri, 26 Temmuz Cuma günü Avrupa İl Ambulans Servisi Başhekimliği binası önünde, yaşanan sorunlara çözüm bulunması talebiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasına 112...
- Otoriter, faşist rejimlerin iktidarda olduğu dönemlerde toplumsal değerler aşındırılır, insanlar yalnızlaştırılır, bencillik ve bireycilik daha fazla öne çıkar. Zulme ve haksızlığa karşı çıkmak aptalca, kişisel çıkarları ön planda tutmak, bunun için...
- Kemal Türkler anılırken yaşadığı dönemle ve mücadele arkadaşlarıyla, sınıf mücadelesinde elde ettikleri kazanımlarla anılıyor. Bize öyle önemli bir miras bırakmış ki katledilişinin 44. senesinde bizler onu hâlâ aramızda ve kavgamızda hissediyoruz....
- İstanbul Çatalca’da bulunan, sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünleri üretimi yapılan Polonez’de baskılar ve hukuksuzluklar artıyor, işçiler de sendikal haklarına sahip çıkmaya devam ediyor. Tekgıda-İş Sendikasının yeterli çoğunluğu sağlayarak...
- Siyasi iktidar Türkiye’nin dört bir yanını maden şirketlerine peşkeş çekmeye devam ediyor. Son olarak Emsa Enerji ve Madencilik şirketi Tokat’ta 30’dan fazla köyün yaylası ve su havzası olan Sorhun Obasında altın aramak için sondaj çalışmalarına...
- Sermaye sınıfının sendika düşmanlığına ve ücret gasplarına karşı işçilerin ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor. İstanbul Çatalca’da Polonez işçileri patronun sendika düşmanlığına karşı direnişe geçti. Şişli Belediyesi işçileri ücretlerinin eksiksiz...
- “Fabrikadaki çoğu kadın 600-700 işçiye haklarının ellerinden gideceğini anlattığımızda protestoya katılmayı tereddütsüz kabul ettiler. Fabrikada sendikasız işçi yoktu. Kadınlar erkeklerden daha bilinçliydi. Sınıfsal olarak da meseleyi biliyorlardı....
- Başka dilde bir şarkı söylendiğinde sözlerini anlamayız. Yine de şarkıda akan hisler yüreğimize kolaylıkla işler. Elbette müziğin gücü ve evrenselliğidir bu. Ancak esas güç, egemenlerin ne yaparlarsa yapsınlar önüne geçemeyecekleri duygudaşlık...
- DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in Genel Başkanı, Türkiye işçi sınıfının unutulmaz önderi Kemal Türkler, katledilişinin 44’üncü yılında Topkapı Mezarlığındaki mezarı başında anıldı. 22 Temmuzda gerçekleştirilen anmaya DİSK’e bağlı sendikaların üye ve...
- Türkiye işçi hareketinin yükselişe geçtiği 1960-1980 arası dönemi düşündüğümüzde bu yükselişe büyük katkısı olan Maden-İş geleneğini ve Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler’i anmamak olmaz. Kemal Türkler, bu dönemin sembolü haline gelmiş isimlerden...
- Kemal Türkler… DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in unutulmaz önderi… Dürüst, namuslu ve yüreği işçi sınıfından yana atan bir sendikacı… Katledilişinin 44. yıldönümünde büyük işçi önderi Kemal Türkler'i saygıyla anıyoruz.