Buradasınız
Deprem Değil Örgütsüzlük Öldürür!
Esenyurt’tan bir emekçi
Öncelikle derneğimiz UİD-DER’e teşekkür ederek mektubuma başlamak istedim. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde İstanbul’da yaşanan deprem hepimizin yüreğini ağzına getirdi. Tabi ki can kaybının yaşanmaması içimize su serpti. Deprem konusu, son İstanbul depremi ile yeniden gündeme geldi. Bu konuda deneyimli ve bilgi sahibi arkadaşlar bizleri hem alınması gereken önlemler hem deprem sonrasında yapılması gerekenler hakkında bilgilendirdiler. On binlerce insanın öldüğü, yaralanıp sakat kaldığı 17 Ağustos 1999 depremine tanık olmuş, kurtarma çalışmalarına katılmış, deprem bölgesine yardım götürmüş arkadaşlar o günleri bizlere tekrar hatırlattılar.
Aradan 20 yıl geçti ve unuttuğumuz birçok şey yeniden hafızamızda canlandı. Tabii ki o sıralarda genç ve bilinçsiz bir işçi olduğum için sadece depremin yarattığı yıkım, ölen insanlar ve sağ kalanların unutulup çaresiz bir şekilde yalnız kaldığı anlar gözümün önüne geldi. Dediğim gibi bilinçsiz bir işçi olduğum için depremi fırsata çeviren iktidarın yaptıkları o zaman hiç dikkatimi çekmemişti. Mesela insanlar daha göçük altında çıkarılmayı beklerken, aç susuz bir şekilde yardıma muhtaçken, deprem bölgesinde salgın hastalık, yağma ve talan boy gösterirken bir gece yarısı emeklilik yaşını uzatarak oldubittiye getirdiler. Devletin yetkili birimleri ve yöneticileri bölgeden kaçıp gittiler. Sözde geçici olarak çıkarılan sonradan kalıcı hale getirilen deprem vergilerini, dış ülkelerden gelen yardımları iç ettiler. Bölgede yapılacak yeni konutlara inşaat malzemesi alımının Bayındırlık ve İskan Bakanı’nın babasına ait şirketten yapılmasını dayattılar, bölgede inşaat yapacak müteahhitlere malzemenin buradan alınmasını şart koştular. Bunların hepsi depremde ölen veya evsiz kalan, aç susuz bekleyen, her türlü yardıma muhtaç işçi ve emekçi ailelerin acıları tazeyken, gözümüzün içine baka baka yapıldı. Böyle bir anda bile yönetenler kendi çıkarlarını ve sermaye sınıfının taleplerini öne almaktan, işçi sınıfına saldırmaktan, haklarını gasp etmekten geri durmadılar.
Peki, aradan geçen 20 yılda başka neler oldu? İlk yıllarda, sözde toplanma alanları tespit edildi ve bu toplanma alanlarına insanların ihtiyaçlarını karşılayacak malzemelerin olduğu konteynırlar konuldu. Ancak kısa bir süre sonra sesiz sedasız kaldırıldılar. Güya artık yeni yapılacak konutlar ve evler depreme dayanıklı olacaktı, yeni imar yasaları çıkartılmıştı. Bütün yapılar tek tek kontrol edilecek, uygun olmayanlar yıkılacaktı. Deprem bölgesi olduğumuz hatırlanmıştı ve depremle yaşamayı öğrenecektik, devletimiz gerekli dersleri çıkarmıştı. Bir daha böyle yıkıcı, ölümlü acılar yaşanmayacak ve gerekli önlemler alınacaktı. Bu arada işçi, emekçi ve dar gelirli aileler için depreme dayanıklı konut yapılması gündeme geldi. Bunu da Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı TOKİ yapacaktı. Bu büyük projeler nereye yapıldı? Depremde toplanma bölgesi olan yerlere! Aynı zamanda AVM ve rezidanslar da depremde toplanacağımız alanlara yapılmaya başlandı. Siyasi iktidar tarafından bu yerlerin talan edilmesine göz yumuldu. İşçilerin çoğu, bırakın TOKİ’nin yaptığı konutlardan ev almayı, önünden bile geçemedi. Kısacası bu alanlar patronlar tarafından yağmalandı. Peki, depreme dayanıklı olmayan ve yıkılması gereken binalar ne oldu? Onlar da sözde kuvvetlendirildi, zemine birkaç yeni kolon atıldı, cepheleri boyandı sıvandı, bir de imar barışı çıkartıldı. Kaçak yapıları, denetimsiz evleri, fazla katları yapan inşaat patronları daireleri sattı, alan işçiler oturdukları yapılar kaçak olmasın diye para ödedi. Acilen yıkılması gereken evler bile imar barışına dâhil edildi. Kentsel Dönüşüm (Rantsal Dönüşüm) adı altında riskli bölgeleri beton ormanına çevirmek de cabası. Şimdi Çevre Bakanı sağlam olmayan, imar barışına gitmemiş yapıları yıkacağız diyor. Acaba sağlam olmadığı için mi yoksa para ödemedikleri için mi yıkacaklar? Geçtiğimiz yıllarda Ekonomi Bakanı “depremle ilgili toplanan vergiler nereye harcandı?” sorularına, “vergiyi deprem adı altında topluyoruz diye illa oraya mı harcayacağız” diyebildi. Deprem bizim için ölüm ve var olan haklarımıza yeni saldırılar iken yönetenler ve sermaye sınıfı için bir fırsat.
İşte kardeşler 20 yılda siyasi iktidarın ve patronların bizim için ne kadar iyi şeyler düşündüklerinin kısa bir derlemesi. Korkutan İstanbul depremine geri dönecek olursak, sözde bütün dünyanın kıskandığı bir ülkeyiz ama telefonlarımız bile çalışmadı. Güya tüm dünya yaptığımız yollara ve köprülerimize imrenerek bakıyordu ama saatlerce yollarda mahsur kaldık. Evlerimize ve yakınlarımıza ulaşmak ne araçla ne de telefonla mümkün olamadı. Evet, bu çok da büyük olmayan depremde herhangi bir can kaybı yaşamadığımız için belki şanslıydık, peki bundan sonra yaşanacak daha şiddetli ve daha uzun sürecek depremlerde neler olacak? Bilim insanlarının açıklamalarının ortak noktası, olası büyük depremin yaklaştığı ve buna uygun hazırlıkların yapılmadığı, önlemlerin alınmadığı. Bunun için ciddi can kayıplarının olacağını söylüyorlar.
Kardeşler, işçilerin, emekçilerin depremden korkması ve endişe duyması son derece olağan. Saraylarda, dayanıklı ve sağlam zeminlerde evleri olanlar, buralarda güven içerisinde yaşayanlar gibi rahat değiliz sonuçta. Ama korkunun ecele faydası yok. Yönetenlerin dertleri, her zaman depremi ekonomik ve siyasi olarak nasıl fırsata çevirecekleri olacaktır. O zaman biz işçilerin de depremde ölmemek için ne yapmamız gerektiğini düşünmemiz gerekiyor. Bugün İstanbul’da tespit edilen, can kayıplarının yoğun yaşanacağı riskli bölgeler asıl olarak işçi ve emekçilerin yaşadığı bölgeler. İtibardan, lüksten taviz olmaz diyenler, beka sorunu diyerek milyon dolarları silahlara harcayanlar, iflas eden patronları kurtarmak için işsizlik fonumuza saldıranlar söz konusu işçilerin hayatı olduğunda, tasarruf diyorlar, kaynak yok diyorlar. Eğer yönetenlerin ve patronların bu sorunumuzu kendiliğinden çözmesini beklersek, yaşanacak depremde işçi ve emekçi aileler için yegâne toplanma bölgeleri maalesef mezarlıklar olacak. Diğer sorunlarımızda olduğu gibi depremde ölmemek için alınması gereken önlemler de örgütlü mücadele ile çözebileceğimiz ortak sorunumuz. Kendimizin, ailemizin ve yakınlarımızın göz göre göre ölmesini engelleyecek, çaresizliğimizi ortadan kaldıracak tek çare, işçi sınıfının bir arada yürüteceği örgütlü mücadele olacaktır. Yoksa bizi öldürecek olan deprem değil, örgütsüzlüğümüz olacak.
ÖRGÜTLÜ OLMAK HAYAT KURTARIR!
Kriz Asıl Bize Var!
Zam Değildir O, Zam Olsa Duramazsın!
- BES Kandırmacası ve İptal Eziyeti
- As Plastik ve Bayraklı Belediyesi İşçilerinden Eylemler
- Polonez Direnişçileri: 100 Gündür Buradayız Kazanmadan Gitmeyiz!
- 5 Kardeş Neden Öldü?
- Esir miyiz?
- Hesap Sormadıkça İş Cinayetleri Devam Edecek!
- Belediye İşçileri Hakları İçin Mücadele Ediyor
- “Şehrin En Güzel Yerindeki Mezar”
- Toplumu Zıvanadan Çıkarttılar
- Ne Kadar Örgütlüysek O Kadar Nefes Alırız
- Bursa’da Gelirde ve Vergide Adalet Eylemi
- Belediye İşçileri ve Sağlık Emekçileri Ücret Gasplarına Karşı Eylemler Yapıyor
- Sesimizi Duyurmak İçin Grevdeyiz
- Bunlar Bu Cesareti Nereden Alıyorlar?
- Filistin Sendikalarından Eylem Çağrısı
- Taksim’de İsrail’in Saldırıları Protesto Edildi
- Direnişçi İşçilerle Omuz Omuza!
- İktidar ve Sermaye Sahipleri Doymak Bilmiyor
- Ankara Gar Katliamının 9. Yılında Barış Karanfilleri Anıldı
- 10 Ekim Katliamında Hayatını Kaybedenler Ankara’da Anıldı
Son Eklenenler
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...
- Gebze’de bulunan Grid Solutions ve Schneider Elektrik, İstanbul’da bulunan Hitachi Energy ve Bursa’da bulunan Arıtaş Kriyojenik fabrikaları için Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamaması...