Buradasınız
“Sakin Ol Şampiyon, Evdeyim”
Merter’den bir işçi

Sizlerin de bildiği gibi “hayat eve sığar” sözü, devlet yetkilileri tarafından bir kampanya spotu olarak kullanılmasıyla birlikte gerek sosyal medyada gerekse de başka biçimlerde insanların döne döne kullandığı bir argüman haline geldi. Bugünlerde çalışmak için işlerine giden insanlar veya sokağa çıkan yaşlılar akıl almaz biçimde koronavirüsün baş sorumlusu ilan ediliyorlar. Egemenler zaten emekçilerin dünyasını olabildiğince daraltmaya uğraşırlardı, şimdi de yaydıkları virüs paranoyası sayesinde insanları evlere hapsedip birbirlerinden yalıtmaya çalışıyorlar. İnsanların eve hapsolup kafalarını sermaye sınıfının medyasına gömmesini, tedirgin ve sinmiş bir şekilde kendilerini hayattan koparmalarını istiyorlar. Bu fırsattan istifade patronlar da ekonomik krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmak için avuçlarını ovuşturuyorlar.
Çalıştığım şirket de bu süreçte kimi işçilerin yıllık izinlerini kullandırdı, kimilerine ücretsiz izin verdi. Masa başı çalışanları da evden çalıştırmaya başladılar. Yani sizin anlayacağınız işçilerin azgınca sömürülmesinin önünü açan esnek çalışma modeline de ilk adımımızı atmış olduk. Birbirimizden yalıtıldığımız için çalışma arkadaşları olarak telefondan görüşmeler yapıyoruz, gruptan yazışıyoruz. Bu yazışmalardan birinde bir arkadaşımız Türkiye’nin baş sermaye gruplarından Sabancı Holding’in veliahtlarından Hacı Sabancı’nın Instagram hesabındaki bir fotoğrafını paylaştı. Sabancı, denize nazır şekilde bisiklet üzerinde poz paylaşmıştı. Fotoğrafın altında da bir sosyal medya kullanıcısı “İnanamıyorum size. Devlet dışarı çıkmayın diyor, siz dışarıdasınız spor bahanesiyle. Pes yani” şeklinde yorum yapmıştı. Asıl ilginç olan kısmı ise yoruma verilen cevaptı. Sabancı; “Sakin ol şampiyon, evdeyim” notunu paylaştı, endişe içinde sitem eden takipçisine… Sonra bu mesele arada kaynadı ve bizim grupta başka konular konuşuldu. Sonra bir arkadaş insanların hafta sonu pikniğe gittiklerinden ve ne kadar düşüncesiz olduklarından bahsetti. Ben de “herkesin Hacı Sabancı gibi bir evi yok. Zenginler sefa sürüyor. Peki, ne yapsın bizim gibi insanlar?” sorusunu yöneltince hak verdiler.
Şimdi sizlere soruyorum: Hacı Sabancı gibilerinin Boğaz kenarındaki 60 milyon liralık yalılarındaki hayatla bizler gibi işçi ve emekçilerin evindeki hayat bir mi? Yok bilmem şu ünlü oyuncu evdeymiş, bir diğeri kendini eve hapsetmiş falan filan… Bunlar, karnı tok sırtı pek olanların reklamlarından başka bir şey değil. Onların ev dedikleri Boğaz’da yalılar, yeşilin-doğanın içinde villalar… Bizse kirada oturduğumuz evlerimizde, elektik faturası yüksek gelmesin diye sayaçların önünde hesaplar yapıyoruz. Hangi makine imleci daha hızlı döndürüyor diye bakınıp duruyoruz. Fatura yüksek gelmesin diye kombiyi bir açıp bir kapatıyor, her türlü yöntemi deniyoruz. Güneş ışığı görmeyiverelim, kombiyi hemen sıfırlıyoruz. Çoğu zaman güneş bile girmiyor evlerimize. Bu durumdayken milyonluk evlerinde, çiftliklerinde lüks içinde yaşayan patronlar sınıfıyla bizler hayata aynı pencereden bakamıyoruz, bakamayız ve bakmamalıyız!
Bizler bu sistem altında her olaya kendi sınıfımızın penceresinden bakmak zorundayız. Dolayısıyla egemenlerin dillerine doladıkları “hayat eve sığar”, “evinde kal” gibi söylem, zenginlerin düşüncesini dile getirmektedir. Bu şekilde “evde kal” diyenler, aynı zamanda işçileri gece gündüz fabrikalarda çalıştıranlardır. Biz de sağlıklı olmak ve gerçekten yaşamak istiyoruz. Hastalık saçan ve dahası saçtığı bu hastalığı da fırsata çeviren kapitalizmin oyunlarını görelim. Görelim kardeşler, koronavirüsünün patronların elinde nasıl bir koz olduğunu görelim. Tüm dünyada üretenlerin, sokakta haklarını ararken nasıl da evlerine sokulmak istendiğini görelim. Başlarımızı okşar gibi yapıp ekmeğimizi nasıl elimizden almaya çalıştıklarını görelim. Egemenlerin timsah gözyaşlarına kanmayalım. Biz hayatı eve sığdırmaya değil, hepimizin hak ettiği daha güzel bir hayatı yaratmaya çalışalım. Birliğimizi bozmaya çalışanlara inat birleşelim, birliğimizi büyütelim.
Önce En Basit Önlemleri Alın!
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- Petrol-İş Sendikasında örgütlü grevci TPI Kompozit ve Temel Conta işçileri ile grevlerini kazanımla sonuçlandıran DYO Boya işçileri ve sendika düşmanlığına, işten atma saldırılarına karşı direnen TEKSİF üyesi Digel Tekstil işçileri, İzmir Menemen...
- Yıllar önce çalışıp ayrıldığım işyerinden bir işçi arkadaşım anlattı. Patron ekonomik krizden dolayı iflas ettiğini, işyerini kapatacağını söylemiş işçilere. Sonra patronla birlikte oturup ağlaşmışlar; “ne güzel bir işyerimiz vardı, ne güzel bir...
- Başlıkta yer alan ifadeler, Hakkı Özkan’ın “Grevden Sonra” romanındaki öncü işçi Nuri’nin eşinin sözleridir. Nuri, grevde öncüdür; mayası sağlam, kararlı bir işçidir. Yazar Hakkı Özkan matbaa işçiliği yapmıştır, yaşadıklarını romana aktarmıştır. “...
- Gebze Sendikalar Birliği, İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü katliamı, emperyalist savaşı lanetlemek, Filistin halkının sesi olmak, işçilerin dayanışmasını büyütmek için Filistinli sendikacılarla birlikte Gebze Kent Meydanında bir eylem düzenledi...
- Kenya’da, geçtiğimiz sene Haziran ayında, IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikaları doğrultusunda yeni vergi yasası hazırlanmıştı. Bu yasa tasarısı, işsizlik, yoksulluk ve artan hayat pahalılığıyla boğuşan işçilerin ve emekçi gençliğin öfkesini...
- Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesinin örgütlü olduğu, Kocaeli Dilovası ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında, düşük zam dayatmasına karşı greve çıkan işçilerin mücadelesi 44. gününde kazanımla sonuçlandı. İlk yıl için yüzde 73...
- İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek için çalışan UİD-DER, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yılı vesilesiyle 29 Haziranda, “Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!”...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren Gübretaş fabrikasında yüzde 30 sefalet dayatmasına karşı işçiler, 3 Temmuzda greve başladı. Devrimci Sağlık-İş Sendikasının, kamu işçilerine dayatılan sefalet...
- Geçtiğimiz hafta sonu, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55, UİD-DER’in kuruluşunun 19. yılı vesilesiyle Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde yüzlerce işçi arkadaşımızla yan yanaydık. Grevleri devam eden Petrol-İş üyesi DYO işçileri, DİSK’in kurucusu...
- Sivas katliamının 32. yılında Türkiye’nin birçok kentinde anma etkinlikleri ve eylemler düzenlendi. Katledilen 33 aydın ve sanatçı anıldı, katliam bir kez daha lanetlendi. Sivas katliamının unutulmadığının, tüm katliamların er ya da geç hesabının...
- Bak, ufukta görünen/ Özgürlüğün bayrağını sallayanlar/ Başı dik/ Gözleri umut umut bakanlar/
- Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü kamu işçileri, 2025-2026 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde siyasi iktidarın sefalet zammı dayatmasına karşı eylemlerine devam ediyor. 1 Temmuzda Türkiye genelinde kent meydanlarında kitlesel basın...
- İzmir Buca Belediyesi işçileri, birikmiş maaş ve alacakları ödenmediği için 18 Haziran’dan bu yana iş durdurmuş durumda. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesi gereği yasal haklarını kullanan işçiler, belediye binası önünde maaş, gıda kartı ve diğer...