Buradasınız
Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor

Her gün TV ekranlarından, internetten, gazetelerden “büyük bir felaketle karşı karşıya olduğumuz ve buna karşı bir savaş verdiğimiz” yalanlarıyla gerçeklerin üzeri örtülüyor. Koronavirüs ortaya çıktığı ilk günden beri tüm dünyada egemenler için adeta bir can simidi oldu. Dünya ekonomisi yoğun bakımda ve bunun faturasını patronlar sınıfı işçi ve emekçilere ödetiyor. İşten atmalar, yıllık izin gaspları, ücretsiz izinler, telafi çalışmalarının yaygınlaşması, uzaktan çalışma gibi pek çok saldırı bir bir hayata geçiriliyor. İşçi ve emekçilerin zor olan yaşamları daha da kahırlı hale geliyor. Gebze’den farklı sektörlerde çalışan bir grup işçi ile koronavirüsün işçiler üzerindeki etkilerini konuştuk.
Mustafa: Koronavirüsle mücadele edeceğiz diyerek önlemler aldılar. Mesela sokağa çıkma yasakları uyguladılar. Ama nasıl işse sadece hafta sonları bu virüs insanlara bulaşıyormuş gibi hafta sonları uygulandı. Biz fabrikalarda dip dibe çalışmaya devam ettik. Sokağa çıkma yasağı ilan edilince biz de mecburen işe gidemedik, işyeri “özel izin” almadığı için. Sonra işe başladık. İşveren elinde kâğıtlarla karşımıza çıktı. “Çalışmadığınız günlerin telafisini yapacaksınız” dedi. Şimdi 16/24 vardiyaları yaz gününde bize eziyet oldu. Her gün gece ikiye kadar mesaiye kalıyoruz. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu günleri telafi etmek için. Normalde yasada “iki ay içinde telafi çalışmasının yapılması gerekir” diyordu. Ama patronları o kadar çok düşünüyorlar ki hemen onu da kaşla göz arasında değiştirdiler. Dört aya çıkardılar. Bizim fabrikada ta Eylül ayına kadar telafi çalışması yapılacak. Bir yandan havanın sıcağı, bir yandan zorunlu olarak taktığımız maskenin ağırlığı, bir yandan üretimin seriliği, bütün bir yazın telafilerle geçip gitmesi insanın canını sıkıyor. Ben işçiyim sonuçta. Eğer sokağa çıkma yasağı ilan ediliyorsa bu benim suçum değil, neden ben mağdur ediliyorum? Telafi çalışması da bu bahaneyle dört ay olarak belirlenmiş oldu. Üstelik ne kimsenin ruhu duydu ne de duyanlar itiraz edebildi.
Gürkan: Ben metal sektöründe, araba fabrikasında çalışıyorum. Çalıştığım fabrikada koronavirüsle birlikte artık barkod uygulamasına geçildi. Örneğin haftanın başında cep telefonlarımıza insan kaynakları departmanından mesajlar geliyor. O hafta boyunca yemeğe kaçta çıkacağım, hangi masada ve kiminle yemek yiyeceğim önceden onlar tarafından belirleniyor. Yemeğe gittiğim zaman masadaki barkodu okutarak yemek yiyebiliyorum. Ama barkod uygulaması fabrikanın geneli için yapılan çalışma. Örneğin kendi çalıştığım bir bölümden başka bir bölüme gidersem, gittiğim bölümde barkod okutmam gerekiyor. Saat kaçta gittiğim, ne kadar kaldığım, ne için gittiğim hemen dijital olarak bu sistem üzerinden takip ediliyor. Sanki bir bilimkurgu filmi çekiliyor ve bizler de bu filmin figüranlarıymışız gibi geliyor bize. Sürekli izleniyor, takip ediliyoruz. Evet, önceden de takip edilirdik. Ama şimdi bunu daha çok hissediyoruz.
Şeyma: Biz bir yıldır sürekli fabrikada işler kötü diye izne çıkarılıyoruz. Yıllık izin, kısa çalışma ödeneği derken hep biz işçilerden gitti. Şimdi fabrika yine kısa çalışma ödeneğine başvuruda bulundu. Düşünüyorum şu an da iyi kötü bir işim var ve ben çalıştığım halde işsizlik maaşımı tüketiyorum. Ne için? Patronun cebinden daha az para çıkması için. Ben yarın bir gün işsiz kalırsam ya çok az işsizlik maaşı alacağım ya da birkaç ay. Çünkü korona bahanesiyle, kriz bahanesiyle var olan hakkımızı da hiç ettiler. Koronavirüsü başlangıçta o kadar büyük bir hastalık gibi gösterdiler ki hepimizi paranoyak ettiler. Çok korktuk ailece. Çevremizdeki herkese şüpheyle bakar olduk. Koronavisüle ilgili patronlara milyarlarca teşvik paketleri açıkladılar ama işçiye ücretsiz izin verdiler. Bize dediler ki bu virüs herkes için çok büyük bir tehlike. Ama bakıyorum mesela benim çevremde koronadan dolayı hayatını kaybeden hiç kimse yok. Ama korona bahanesiyle işini kaybeden, ücretsiz izne çıkan, yıllık izne çıkarılan, kısa çalışma ödeneği alan benim durumumda bir sürü insan var. Demek ki diyorum asıl tehlike koronavirüs değil asıl tehlike işsiz kalmak.
Reyhan: Ben iki yıla yakındır güneş paneli üreten bir fabrikada çalışıyordum. Her fabrikada olduğu gibi burada da bir sürü haksızlık vardı. Bunlara karşı kim ses çıkarıyorsa ilk işleri onları işten atmak oldu. Koronavirüs ortaya çıkar çıkmaz bizim patron hemen bu bahaneyle beni ve otuza yakın arkadaşımı işten çıkardı. Bahaneleri hazırdı: Koronavirüs. Bize ham maddelerin Çin’den geldiğini, bu nedenle üretimin devamını göremediklerini ve küçülmeye gideceklerini açıkladılar. Böylece korona bahanesiyle otuz işçi işsiz kalmış olduk. Ama üretimle ilgili “önlerini göremediklerini” söyleyen patron bizden hemen sonra fabrikayı iki vardiyaya, 12 saatlik mesaili sisteme geçirmiş. Kalanların da çalışmaktan canı çıkmış durumda. İşte böyle ikiyüzlüler. İşsiz kaldığımda iş bulamayınca yevmiye usulü taşeron firmalara başvurdum. Bir depoda işe başladım. Servise mesai saatinden iki saat önce biniyoruz. Tek servis Gebze’den başlayıp Tuzla’ya kadar yolcu otobüsü gibi her mahalleye giriyor. Sosyal mesafeden bahsediyorlar ama biz serviste işe ayakta gidiyoruz. Çünkü servis tıka basa dolu, bazı işçiler ayakta kalıyor. Üretim sorumlusu geliyor, sürekli tehditler savuruyor. “Maske takmayan bu şirkete gelmesin” diyor. Ama kendisi maske takmıyor. Üstelik bize de maske verilmiyor, biz kendi paramızla alıyoruz. Mola alanlarında insanlar balık istifi gibi iç içe. 10 dakika dinlenmek istiyorsun ama eziyete dönüyor. Sigara dumanından göz gözü görmüyor. 10 kişilik alanda 60 kişi dinlenmeye çalışıyor. Gece vardiyasından sabah saat sekizde çıkıyoruz. Servis ortada yok. Yorgunluktan işyerinin önündeki kaldırımlara yığılıp kalıyoruz servisi beklerken. Her gün 12 saatlik mesainin üstüne bir saatten fazla servisin bizi almaya gelmesini bekliyoruz. Sesimizi çıkarınca ilk verdikleri cevap “beğenmeyen gitsin, zaten korona var her yer işçi çıkardı, işçi çok” oluyor. Bu koronavirüs öyle işlerine geldi ki patronların, istedikleri gibi kullanıyorlar. Olan biz işçilere oluyor. Hem koronavirüs bahanesiyle işsiz kaldım, hem sonrasında çalıştığım yerdeki şartlar bu bahaneyle daha da kötüleşiyor.
Emrah: Bizim çalıştığımız fabrika koronavirüsü gerekçe göstererek bizi ücretsiz izne çıkardı. Hepimizin maddi olarak çok büyük kaybı oldu. Biz çoğumuz kiracıyız ya da kıt kanaat aldığımız evlerin kredilerini ödüyoruz. Üstelik 1177 liralık ücretsiz izin parası da çok geç ödendi. Sendikalı bir fabrika olduğu için sadece sosyal haklarla ilgili 1200-1300 lira civarında ödemeler oldu, onun dışında olmadı. Bu nedenle bazı arkadaşlarımız kredi borçlarını ödeyebilmek için tanıdıklarından, eşten dosttan borç aldılar. Bakıyoruz bütün teşvikler patronlar için yapılıyor. Bize 1177 lira reva görülüyor. İşsizlik fonu sözde bizim ama patronlara teşvikler hep buradan veriliyor. Virüsü bahane edip bizi düşündüklerini söyleyenler işçilerin haklarına saldırıyor. Şimdi de kazanılmış hakkımız olan kıdem tazminatımıza göz diktiler. Bir fon kurup paraları oraya aktarmak istiyorlar. İşsizlik fonunun durumu malum, başına neler geldiği ortada. Fonu kimlerin kullandığı açık, bu yeni kurmak istedikleri fonun başına neler geleceğini de az çok tahmin ediyoruz. Zaten bir kıdem tazminatı kaldı, her şeyi aldılar. Bugün benimle çalışan, zamanında AKP’ye oy vermiş arkadaşlarım dahi durumdan rahatsız. Tepki gösteriyorlar. “Artık zıvanadan çıktı. ‘Ben yaptım’, ‘ben kaldırdım’ gibi lafları var, bu durum hiç iyi değil” diyorlar. “Demokratik bir ülkeyiz” diyorlar tek kişinin ağzından çıkan lafla her şey değişiyor. Bu nasıl bir demokrasi? Yapılanlar tam işçi düşmanlığı. Ücretsiz izin de bunun örneği. Patronlara “istediğin zaman ücretsiz izne gönder” diyorlar. Bunu ilerde yasalaştırırlarsa şaşmayalım. Hep zenginler düşünülüyor çünkü.
Rasim: Benim çalıştığım fabrika Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında kısa çalışma ödeneğinden yararlandı. İşsizlik fonunda para kalmadığını söylüyorlar. İşçiler değil patronlar tüketti fonu. Kalmadıysa patronlardan alsınlar, yerine koysunlar. Lafa gelince “biz bir milletiz, hepimiz biriz” diyorlar. Biz nasıl geçineceğiz? Şimdi kısa çalışma ödeneğini kullanıyoruz. Yarın bir gün ücretsiz izne çıkarırlarsa ne yapacağız? Ev kredisi ödüyorum. Çoluğum çocuğum var, ne yiyip içecekler? İşçiyi düşünen yok. Hep patronlara. Kriz olur ilk ceremesini biz öderiz. Hemen işçiyi işten çıkarırlar!
Bayhan: Hükümet bir şey yapacaksa mutlaka ona bir kılıf buluyor. Kısa çalışma ödeneğini birazcık daha uzatıp vereceklermiş. Şimdi de bunun adına “normalleşme desteği” diyorlar. Ne zaman kriz olsa patronlar bunu fırsata çevirip bu işten hep daha kârlı çıkıyorlar. Örneğin benim abim dokuz yıldır aynı firmada çalışıyor. Abimin çalıştığı fabrikayı patronları hafta içi çalıştırmayarak hafta sonu çalıştırıyorlar. Neden öyle yapıyorlar, tam bilmiyorum ama herhalde yine bir şeylerin üzerini örtmek için başvurdukları bir yöntem diye düşünüyorum. Bir süre sonra abim duruma itiraz etti, normal bir şekilde hafta içi çalışıp hafta sonu çalışmak istemediğini söyledi. Bu şekilde tepki gösterince abimi çalışma listesinden temelli çıkardılar. Şimdi bir süredir işe gitmiyor. Abim işten çıkarılacağını düşünüyor.
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/
- Adana ve Mersin’de faaliyet gösteren Toros Tarım tesislerinde Petrol-İş Sendikasında örgütlü 213 işçi, 21 Mayıs sabahı greve çıktı. UİD-DER’li işçiler olarak grevin 5. gününde Mersin’deki fabrikanın önünde grevci işçilere dayanışma ziyaretinde...
- Nakba’nın 77. yılında dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler, Filistin halkına yapılan zulmü protesto ediyor, şehir meydanlarında kitlesel gösteriler düzenliyor. Dünya genelinde yüzbinlerce işçi ve emekçi, 77 sene önce Filistin halkının...