Buradasınız
Savaşı Yaşamayan Bilmez!

“Yaşamayan bilmez” derler. Hayatta öyle acılar, öyle felâketler var ki yaşamayan gerçekten bilemez. Savaş da bu felâketlerden biri ve felâketlerin en büyüğü, en beteri.
Aslında savaşın dehşetini, yarattığı yıkımı hissetmek için o dehşeti yaşamak gerekmeyebilirdi. Savaşlara yeniden ve yeniden sürülmeye, ölmeye, öldürmeye karşı çıkabilirdik. İki büyük dünya savaşında 100 milyona yakın insanın ölmüş olmasından ders alabilirdik. Elbette çok büyük kârlar elde etmek, rakiplerini ezip öne çıkmak isteyen sermaye sahipleri ve devletleri bizlere yaşananları tekrar tekrar unutturmasalardı…
Dünyayı kasıp kavuran iki dünya savaşında kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç on milyonlarca insan öldü! Çok az sayıda genç savaş bittiğinde cephelerden geri döndü. Neler görmüşlerdi, ne acılı ölümlere tanıklık etmişlerdi, kendilerine benzeyen ne çok masum insan öldürmek zorunda kalmışlardı! Ölmemek için öldürürken kaç kurbanın yüzüne bakıp “bize ne kadar benziyor” diye düşünmüşlerdi. Cephelere neden sürüldüklerini, neden ölmek ve öldürmek zorunda olduklarını ne çok düşünmüşlerdi. Savaşın anlamsızlığını, insanı insan olmaktan çıkaran vahşetini, acımasızlığını ne çok düşünmüşlerdi. Savaş bittiğinde nasıl hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam edeceklerdi? Öyle ya sadece ölümden korunmayı ve can almayı öğrenmişlerdi!
O gençler ölen arkadaşlarının annelerine oğullarının çok acı çekmeden, birdenbire öldüğü yalanını söylemek zorundaydılar. Ama bu yalanları söylerken o gençlerin gözünün önünde tel örgülere takılmış, bağırsakları dışarıya çıkmış, kurşunlarla delik deşik olmuş halleriyle çığlık atan arkadaşları, bacakları koptuğu için kan gölü içinde kalan arkadaşları, oluk oluk kan akan cesetlerin altında boğulan arkadaşları vardı.
İşte savaşı yaşayanlar bunları anlatan kitaplar yazdılar, filmler çektiler, insanlara çağrılarda bulundular. Yoksul işçi ve emekçilerin savaşlara, savaşları yaratan sermaye düzenine karşı mücadele etmesi için tüm güçleriyle çağrılar yaptılar.
O kitaplardan biri olan Dönüş Yolu’nda Erich Maria Remarque, kahramanı Ernest’i anlatır. Savaşa gönüllü yazılıp cepheye giden Ernest artık evine dönmüştür ve kendi yatağında uyuyordur. Delik deşik uykusunda Ernest rüya görüyordur. Çığlıklar içinde el bombaları atıyor, küfrediyor, saldırıyor, öldürüyordur. Uyandığında başucunda annesi vardır ve dehşet içindedir. Ernest annesinin, evladının nasıl olup da bir canavara dönüştüğünü anlayamadığını fark eder. Savaş, annesi için oğlunun yaşamını tehdit eden canavarların olduğu kötü bir zamandır. Ama oğlunun da bir canavara dönüştüğünü, başka annelerin evlatları için tehdit olduğunu, can aldığını hiç düşünmemiştir. Savaşta öldürdüğü gençlerin evlerine hiç dönemediğini, annelerinin gözyaşı döktüğünü düşünmemiştir. Yaşadığı dehşetin nedeni budur ve Ernest bilir ki yaşadıklarının, yaptıklarının milyonda birini annesine anlatsa annesinin yüreği dayanamaz. Ernest yaşadıklarını kimseye anlatamaz. Acıların, yalpalamaların ardından hayata tutunabilmenin yolunu bulur. Artık o da emperyalist savaşlara ve patronların kâr düzeni olan kapitalizme karşı mücadeleye atılmıştır.
Ernestlerin mücadelesi savaşlardan kurtulmanın tek yoludur. Çünkü sermaye sınıfı kendi çıkarları için savaşlar çıkarmaktan hiç vazgeçmez. Gençleri o savaşlara sürebilmek için milliyetçiliği, halklar arasında düşmanlığı kışkırtmaktan vazgeçmez. O gençlere kahramanlık destanları anlatmaktan, onları kandırmaktan, masum halkları canavar gibi göstermekten çekinmez. Büyük gösterilerle, şenliklerle savaşı bayrammış gibi sunmaktan utanmaz. Savaşı kitlelere çocuk oyuncağı gibi sunar, yaşanacak acıları gizler. Savaşa karşı çıkanların seslerini boğar. “Vatanı savunmak” adı altında sermaye sadece kendi çıkarlarının savunulmasını sağlar. İki dünya savaşında egemenler tüm uluslardan koca bir neslin yok olmasını zerre kadar umursamadılar. Savaşa türkülerle gidenler sermayenin egemenliği uğrunda öldüler, yok oldular. Sermaye büyüdü, yoksulların kanıyla palazlandı.
Ortadoğu’da sürüp giden ve Türkiye’nin de dâhil olduğu savaşa baksanıza! Egemenler yine aynı nutukları atmıyorlar mı? “Evlatlarımızı feda etmeye hazırız” diyerek evlatlarımızın canına kast etmiyorlar mı? Rusya ile savaş tehlikesini doğalgaz-tezek tartışmasına döndürmüyorlar mı? Savaşlarda tıpkı bizler gibi yoksul işçiler, emekçiler ve onların evlatları ölür. Zenginlerse daha da zenginleşir. Bu nedenle savaş bizler için şenlik de değildir, oyun da. Emperyalist savaşlara karşı çıkmak sadece hakkımız değil, görevimizdir de!
Sırtlanlar Ava Çıkmış
Yoksullar Kobay Olacak
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Ekranlar ve Çocuklarımız
Son Eklenenler
- Sevgili işçi kardeşlerim, “Birlik olmak”, ezilenler için çok şey ifade eder. İşçi sınıfımıza yol gösteren önderlerimizin, büyüklerimizin öğütleri bize birlik olmadan güçlü olamayacağımızı hatırlatır.
- İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, Ocak ayında bir rapor yayınladı. Rapora göre bugün dünyanın en zengin 10 kişisi günde ortalama 100 milyon dolar kazanıyor. Yani her 1 saniyede servetlerine 1157 dolar (mevcut kurla 42 bin lira)...
- İşsiz kalmak hepimiz için sorun. Bugün ülke genelinde 11,5 milyon kardeşimiz işsiz. Daha kötüsü bu işsizler ordusuna her gün içimizden binlerce insan ekleniyor. Kimisi emekliliğine gün sayıyor, kimisi evlilik hazırlıkları yapıyor, kimisi ilk...
- Rejimin 19 Martta başlattığı gözaltı saldırısının ardından, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli ve Beylikdüzü belediye başkanları ile birlikte aralarında İBB yöneticilerinin de olduğu çok sayıda isim tutuklandı, Şişli Belediyesine kayyum atandı. Başta...
- Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müesesesine bağlı maden ocağında 14 Ekim 2022 günü meydana gelen patlamada 43 maden işçisi hayatını kaybetmiş, 9 işçi de yaralanmıştı. Amasra katliamının ardından 4’ü tutuklu 23 sanığın yargılandığı davada Bartın Ağır...
- 21 Ocakta Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de çıkan yangının üzerinden iki ay geçti. İşyerinde, dehşetini hâlâ hissettiğimiz bu facia üzerine konuştuk. Ne var ki bazı arkadaşlarımızın söyledikleri bu faciayı hiç sorgulamadıklarını, üzerine...
- Sırbistan’da Novi Sad şehrinde bulunan tren istasyonunda 1 Kasım 2024’te beton sundurma çökmüş ve meydana gelen olayda 15 kişi yaşamını yitirmişti. Bu felaketten sonra başta öğrenciler olmak üzere binlerce işçi meydanları doldurmuş, kitlesel...
- Amerikalı sosyalist yazar Jack London, Londra’nın Doğu Yakasında tanık olduğu toplumsal eşitsizliği ve sınıfsal çelişkileri anlattığı romanına “Uçurum İnsanları” adını verir. 1902 yılında yazdığı kitabında, İngiltere egemenlerinin şaşaalı yaşamının...
- Oryantal Tütün fabrikası, dışarıdan bakıldığında devasa büyüklükte ve her yanı kapalı bir kale görünümünde. Fabrika Torbalı çıkışında Kemalpaşa yolu üzerinde bulunuyor. Arka tarafı neredeyse tamamen zeytinliktir ve yemyeşildir. Yolun karşı tarafıysa...
- İzmir’de tütün fabrikaları bir süredir grevdeler. Bunlardan biri de İzmir Pınarbaşı’nda 1970’lerde kurulan TTL fabrikası… TTL Tütün, 2000’li yıllarda Torbalı’da yeni bir tesise taşındı. Burada yaklaşık 300 işçi tütün üretiminde çalışıyor ve büyük...
- Mücadele etmek, örgütlenmek ve dayanışma içinde olmak! Bu kavramlar biz işçilerden ne kadar uzak olabilir ki? Bir yerde haksızlık varsa o haksızlık dolaylı ya da doğrudan bizi etkiliyor. Aynı durum hak mücadelesi için de geçerli. Bu nedenle bir...
- Manisa Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Mercan Makina’da sendikal baskılar ve işten atma saldırısına karşı 20 Martta direniş başladı.
- BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in 17 Şubatta tutuklanması ve Antep’teki tekstil işçilerinin hak arama mücadelesine yönelik baskılar, 20 Şubatta İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü önünde çeşitli sendikalar tarafından protesto edildi.