Buradasınız
Sendika Düşmanlığı ve Grev Yasakları İşçileri Durduramaz!

İşçilerin sömürülmesiyle ayakta duran kapitalist sistem krizde. Dünya devi anlı şanlı holdingler ve bankalar batıyor, Yunanistan’da olduğu gibi ülke bütçeleri iflas ediyor. Ekonomik krize siyasi kriz eşlik ediyor. Patronlar ve onların sözcüsü olan hükümetler artık emekçileri eskisi gibi yönetemiyorlar. Çünkü işçiler krizin faturasını ödemeyi reddediyorlar. Grevler yaparak ve meydanlara çıkarak seslerini yükseltiyorlar.
Dünya, krizin dalgalarıyla sarsılırken Türkiyeli patronlar, ardı ardına açıklanan büyüme rakamlarıyla övünüyorlar. AKP hükümeti, “Biz büyük bir ülkeyiz, dünya siyasetinde büyük bir aktörüz, Yunanistan gibi olmayacağız” diyor.
Krizin etkisinin diğer ülkelere oranla Türkiye’de daha az hissedildiği ve şimdilik ekonominin büyüdüğü doğru. Yani patronların kârı şişmeye devam ediyor.
Ama AKP hükümeti ve patronlar bunun ne pahasına gerçekleştiğini söylemiyorlar.
Alınteri döken, gecesini gündüzüne katıp çalışan, üreten ve patronların sermayesini büyüten işçiler sefalet içinde kahır çekiyorlar. İşçiler, ekonominin büyümesinden zerre kadar pay alamıyorlar.
Meselâ, Temmuz ayında asgari ücrete gelen zamla, öğün başına 60 kuruş daha fazla harcama yapabilecekmişiz!
İşçilerin ücretleri yerinde sayarken, gıda maddelerine, elektriğe, suya, doğalgaza, ulaşıma, ev kiralarına, eğitim ve sağlık hizmetlerine sürekli zam yağıyor.
Diğer taraftan, zorunlu hale gelen fazla mesailerle birlikte iş saatleri artık 12 saatin altına düşmüyor. İşçilerin makinelerden bir farkı yok.
İş temposu türlü yöntemlerle durmaksızın hızlandırılıyor. Durmak, dinlenmek, nefes almak işçiye haram! Sosyal yaşam yok. İşçiler yıllık izinlerini bile kullanamıyorlar. İşçiler yazın 40 derece sıcakta kavrulurken, patronlar sınıfı ve onların aileleri dilediklerince tatil yapıyorlar.
İş kazaları durmuyor; ölümler ve sakatlanmalar devam ediyor. Tüm bu koşullar işçileri yıpratıyor ve kısa zamanda posalarını çıkartıyor.
Ama patronlar ve hükümet bununla da yetinmiyor. İşçilerin kıdem tazminatına el koymak, taşeronluk sistemini daha da yaygınlaştırmak istiyorlar. Yani işçi maliyeti mümkün mertebe en alt sınıra, patronların kârları ise en üst seviyeye çekilmek isteniyor.
Ekonominin ve patronların sermayesinin nasıl büyüdüğü belli değil mi?
Fakat artık birçok işyerinde işçiler bu kölelik koşullarına “hayır” demeye başlıyorlar. Düşük ücretlere, uzun ve ağır çalışma koşullarına isyan eden işçiler, bir araya gelmeye ve sendikalaşmaya başlıyorlar.
Tek tek işçilerin patronlar karşısında hiçbir gücü yoktur.
İşçilerin ekonomik, sosyal ve demokratik haklarını geliştirmek amacıyla kurulan sendikalar, işçilerin birleşerek patronlar karşısına bir güç olarak çıkmasını sağlar. Bu nedenle, işçilerin örgütlü gücünü ifade eden sendikalar çok önemlidir.
Patronlar, işçilerin birleşmesinin önüne geçmek amacıyla, ne yapıp edip işçileri sendikalardan uzak tutmaya çalışıyorlar. İşçiler, taşeronluk sistemiyle onlarca şirkete bölünüyor; kadrolu işçilik yerine kısa süreli sözleşmeli işçilik tercih ediliyor ve sendikalaşmanın koşulları zorlaştırılıyor.
Ayrıca işçiler başka biçimler altında da bölünmek ve parçalanmak isteniyor.
Mavi ve beyaz yaka, Türk ve Kürt, Alevi ve Sünni temelinde işçiler karşı karşıya getirilmeye, dağınık ve güçsüz düşürülmeye çalışılıyor.
Ancak sonuçta tüm bunlar bir yere kadar iş görüyor. Belirli bir noktada ise işe yaramıyor ve işçilerin haklarını araması ve sendikalaşması engellenemiyor.
Bu durumda patronlar, hemen işten atma yöntemine başvuruyorlar. Sendikalaşan işçiler işten atılarak cezalandırılmak, işsizliğe ve açlığa mahkûm edilerek terbiye edilmek isteniyor.
Patronların tutumunu özetlersek: Tahammülsüzlük ve düşmanlık!
Oysa sendikalı olmak anayasal bir haktır. Ama işçiler birleşmediği müddetçe yasal haklar kâğıt üzerinde kalır, kalıyor.
Aslında patronlar, işçilerin örgütlenmesine tahammül edemiyorlar; işçiler, örgütlü bir güç haline gelecek diye ödleri kopuyor. İşten atılan, ama boynunu büküp evin yolunu tutmayan ve direnişe geçen işçilere patronlar diş biliyorlar. Mücadeleyi kırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Polis işçileri gözaltına alıyor, taciz ediyor ve direniş alanından uzaklaştırmak istiyor.
Çünkü sendikalaşan işçilerin kazanması demek, diğer işçilerin de örgütlenmek üzere harekete geçmesi ve düşük ücretlere, uzun ve ağır çalışma koşullarına itiraz etmeleri demektir.
Patronlar sınıfı, önlerine hiçbir engelin dikilmemesini, işçileri diledikleri gibi çalıştırmayı ve sömürmeyi arzuluyor.
Son günlerde getirilen grev yasakları da bunun bir parçasıdır. Zira patronlar ne yaparsa yapsın, işçilerin birleşmesinin önüne geçemeyecekler. Ekonomik kriz Türkiye’de de etkisini daha fazla gösterecek ve zaten usanmış olan işçiler işte o zaman daha gür bir şekilde seslerini çıkartacaklar.
İşte bundan dolayı, gelecek günler için hazırlık yapılıyor. İşçilerin örgütlenmesinin önüne geçemeyeceklerini bildikleri için, grevi yasak hale getirmek için çalışıyorlar. Patronların yardımına koşan AKP hükümeti, keyfi bir şekilde havacılık işkolunda grevi yasakladı; şimdi ise borsada grevi yasaklamak istiyor. Ayrıca yeni sendikalar yasasıyla (Toplu İş İlişkileri Kanunu) grev yasağı pek çok sektörü içine alacak. Böylece işçi sendikalı olsa bile; grev yapmasın, üretimden gelen gücünü kullanmasın ve patronların dayatmalarına boyun eğsin isteniyor.
Ancak patronların bu istekleri de kursaklarında kalacak. Gerçekten örgütlü hale gelen işçiler, grev yasağını yırtıp atacaklar.
İşçilerin örgütlenmesi ve güçlü bir şekilde patronların karşısına dikilmesi için sendikalara çok büyük görevler düşüyor. Kapsamlı, planlı ve eşzamanlı bir örgütlenmeye girişen, direnişlere sahip çıkıp mücadeleyi yükselten sendikalar tabloyu bir anda değiştirebilirler. O zaman patronlar ve hükümet, asla bu kadar pervasız hareket edemez.
Tüm dünyada işçiler, haksızlıklara ve sömürüye karşı mücadele veriyorlar. Dünyada kapitalizme ve sömürüye karşı işçilerin sesi giderek daha gür çıkıyor. Türkiye’deki işçiler de Yunan, Amerikalı, İspanyol, Hint, Bangladeşli sınıf kardeşlerinin yolundan gidecek ve patronlar bunu asla durduramayacaklar.
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
Son Eklenenler
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/