Buradasınız
UİD-DER Pikniğindeydik
Kartal’dan bir metal işçisi
Kapitalizmin bize sunduğu hayat gün geçtikçe yaşanmaz hale geliyor ve ne hava ne de su bedava değil artık. Her şey parayla ölçülüyor. Dağın başındaki bir karış toprakta piknik yapmak bile parayla. Her şeye rağmen pikniğimizi yaptık, ufak bir gölet ve ağaçların olduğu bir yerde. UİD-DER’li arkadaşlarla birlikte böyle günlere ihtiyacımız olduğunu da piknik bittiğinde anladık.
Sabah erkenden piknik alanındaki yerimizi belirlemek için birkaç arkadaşı önden yolladık. Arkadaşlarımızın buldukları yer çok güzeldi, fakat o kadar çok kirletilmişti ki, pikniğe başlamadan önce bir saate yakın bir süre temizlik yapmak zorunda kaldık. Görevli arkadaşlarımız çaylarla ilgilendiler ve kahvaltımızı yaptık. Masamızdaki herkesin yüzünde bir arada olmanın ve dostluğu paylaşmanın keyfi okunuyordu.
Kahvaltıdan sonra sohbet etmeye başladık. Derneğimiz UİD-DER’in faaliyetlerinden, seminerlerinden, kurslarından, bu çalışmalara katılan arkadaşların neler hissettiklerinden ve neler öğrendiklerinden konuştuk. Söz alan her arkadaşımız, örgütlü olmanın ve kendi sınıf çıkarları için mücadele etmenin ne kadar güzel ve onurlandırıcı bir şey olduğunu vurguladı. Sohbetimiz sona erdiğinde herkesin hemfikir olduğu nokta, sınıfımızın mücadele tarihini daha fazla öğrenmemiz ve ders çıkarmamız gerektiği, örgütlenmek ve mücadeleye atılmak için önümüze çıkan tüm engelleri aşmak gerektiğiydi.
Sohbet bitiminde hep birlikte iki arkadaşımızın çaldığı gitar ve bağlama sesine kulak verip, türkülerimizi ve marşlarımızı söylemeye başladık. Birkaç arkadaşımız da Nazım’dan ve Elif Çağlı’dan okudukları şiirlerle yüreğimizin derinliklerine seslendiler. Ardından “bu kadar oturduğumuz yeter” diyenler halay kolunu oluşturmaya başlayınca hepimiz kendimizi türkülerimizin coşkusuna bıraktık. Yorulunca ve acıkınca da yanımızda getirdiğimiz lezzetli yemekleri yemek üzere UİD-DER sofrasına geçtik. İnanın, burjuvaların saraylarda, en lüks otellerde yedikleri yemekler bu kadar lezzetli değildir. Çünkü en büyük mutluluk ihtiyaç duyduğun bir şey için emek vermek ve üstelik bunu başkalarıyla paylaşmaktır. İşte bu yüzden, kendi hazırladığımız o güzel yiyecekleri yerkenki keyfimize diyecek yoktu.
Yemek faslı uzun sürmedi, ne de olsa “açlık ordusu” işbaşındaydı. Önceden yaptığımız programa uygun olarak hazırladığımız oyunlara geçtik. Halat çekme, voleybol, futbol derken yine yorulduk tabii. Aklımdan, “oyun oynarken bile nasıl da örgütlü hareket etmek zorundayız, insanlar bir oyunda bile örgütlü davranmadan kazanamayacaklarını görüyorlar, aslında hayatın her alanında durum aynı, ya örgütlüyüz ve her şeyiz ya da örgütsüz ve hiçbir şey” diye geçirdim. Görmek isteyince her şey nasıl da ayan beyan ortada duruyordu…
Oyunlarımız da bittikten sonra yine bir konuşmayla pikniğimizi bitirdik. Eşyalarımızı ve çöplerimizi toplayarak eve dönüş yoluna koyulduk. Hepimizde tatlı bir yorgunluk vardı, bir araya gelmenin, birlikte gülüp eğlenmenin, düşüncelerimizi paylaşmanın keyfi vardı. Evlerimize dönerken, burjuvazinin bizleri bu tür faaliyetlerden alıkoymak için nasıl da tüm boş zamanlarımıza el koymaya çalıştığını düşündük. Ama burjuvazinin bize unutturmaya çalıştığı bu güzellikleri unutmadık, unutturmayacağız. Bunu da örgütlü güzümüzle yapacağız. Onun yok etmeye çalıştığı işçi sınıfı kültürünü bizler UİD-DER’li işçi ve emekçiler olarak yaşatacağız. Vardık, varız, var olacağız!
Devrimin şanlı yolunda
UİD-DER’den Okuma-Yazma Kursu
Son Eklenenler
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...