Buradasınız
“İşsizlik ve Yoksulluk” Anketlerimizin Gösterdikleri
diğer yazarlar
Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER) olarak İstanbul’un çeşitli işçi mahallelerinde “İşsizlik ve Yoksulluk” konulu anketler yapıyoruz. Bizler bu anket vasıtasıyla hem derneğimizi tanıtıyor, hem işçilerin ve gençlerin sınıf mücadelesini kavramalarını sağlayacak etkinlik ve seminerlerimize onları davet ediyor, hem de kapitalist düzenin bize yoksulluktan, sefaletten başka bir şey veremeyeceğini anlatıyoruz. Tüm yoksulluklarına rağmen işçi aileleri bizi evlerinden içeriye buyur ediyor, çay kahve ikram ediyor, uzun uzun sohbet etmek istiyorlar. Bunun nedeni, anket çalışmasını yaptığımız 1 Mayıs Mahallesinde yaşayanların mücadele geleneğini henüz unutmamış olmaları ve gerçekten kaybedecek bir şeyi olmayan işçilerin kendi sınıf kardeşlerine kapıyı açmakta çok da tereddüt etmemesidir. Yoksulluğu dibine kadar yaşayan işçiler bizleri eve almakla kalmıyor, çoğu zaman akşam çocukları için ayırdıkları son lokmalarını bile bizlerle paylaşmak istiyorlar. Kısa bir süre için onların fikirlerini almak ve kendimizi tanıtmak üzere girdiğimiz evlerden, ancak tekrar geleceğimiz sözünü vererek çıkabiliyoruz. Her biri bizlerle uzun uzun konuşmak, dertleşmek istiyor, anlattıklarımızdan etkileniyorlar.
Girdiğimiz her evdeki izlenimlerimiz aynı olmasa da işçi sınıfının yaşamına dair çok çarpıcı veriler elde ettik. Her şeyden önce yaptığımız anket çalışması sonucunda, işsizlik ve yoksulluk konusundaki durumun burjuva medyada yansıtılandan çok daha vahim olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Girdiğimiz evlerin büyük çoğunluğunda çalışabilecek durumda olan her beş kişiden neredeyse üçü işsizdi, hatta bazen bu beş kişinin beşi de işsizdi! Tek odalı mutfaksız, banyosuz evlerde yaşamaya çalışan 5-6 kişilik aileler; üç odalı evin her bir odasında bir arada yaşamaya çalışan birkaç aile manzaraları hiç de azımsanacak gibi değil.
Anket yaptığımız evlerde onların yaşamlarından bize aktardıkları kesitler, işçi sınıfının sefaletinin boyutunu burjuva medyanın nasıl çarpıttığını ortaya koyuyor. Ev içi şiddetin, geçimsizliğin, boşanmaların, dilenciliğin ve daha birçok sorunun kaynağı işsizlik ve yoksulluktur. Bu sorunun pençesinde ve sefalet içinde kıvranan işçi ve emekçilerin, sosyal-kültürel yozlaşmadan daha fazla etkilendikleri de açıktır. Yani burjuvazinin çarpıttığı rakamlara değil de bizzat yaşamın içine baktığımızda, kapitalizmin tüm o büyüme ve iyiye gidiş masalları ardında nasıl bir sefalet yarattığını çarpıcı bir biçimde görmek mümkün.
Ankette sorduğumuz sorulara aldığımız cevaplar, işçi sınıfının gerçekte nasıl bir cehalete mahkûm edildiğine, sınıfından bihaber bırakıldığına, bilinç düzeyinin cendereye sokulmuşçasına sınırlandırıldığına dair acı gerçeği de ortaya koyuyor. Daimi ve kadrolu çalışan işçilerle karşılaşmak zor, ama yıllarca SSK’sız çalışan işçiler sürüyle. Çalışanlar ne gibi hakları olduğundan habersizler, işten atıldıklarında neler yapacaklarıyla ilgili hiçbir bilgileri yok. İşsizliğin sebebi olarak işçilerin tembelliğini, yapacak çok iş olduğunu ama işçilerin bu işleri beğenmediğini söyleyenler olabilirken, “başa kim gelirse gelsin bu sömürü sistemi devam ettikçe bizim payımıza işsizlikten, açlıktan, yoksulluktan başka bir şey düşmez” diyenler de oluyor. Oysa işsizliğin nedeni olarak işçilerin tembelliğini öne süren burjuvazidir ve burjuva medya da bolca propagandasını yaparak işçileri buna inandırmaktadır.
“Asgari ücretin ne kadar olmasını isterdiniz?” sorusuna verilen cevaplar işçilerin nasıl da azla yetinmeye alıştırıldıklarını gösteriyor. Çok nadiren de olsa yoksulluk sınırı olan “2 bin YTL’nin üstünde para isterim” diyen oldu, ama büyük çoğunluk “600 ya da en iyi ihtimalle 1000 YTL olsun” dedi ve bu para için de insanca yaşanacak ücret denildi. Bilinçsiz işçiler asgari ücretin insanca yaşanacak bir ücret (yani her türlü yeme, içme, barınma, giyinme, eğitim, kültür ve sağlık ihtiyaçlarını tam olarak karşılayacakları bir ücret) olmasını talep etmektense, patronları kızdırmayacak ve yoksul da olsalar idare edebilecekleri bir ücret verilmesini istiyorlar. Aslında bunda yadırganacak bir taraf da yok. Çünkü örgütsüz ve bilinçsiz işçinin hayali tek kişiliktir, sığdır, kendine bile faydası yoktur. Ama örgütlü ve bilinçli işçilerin hayalleri kendi toplamlarının gücünü bile aşar. İmkânsız deneni ister, hayallerinin ötesini gerçekleştirirler.
“İşsizlikten ve yoksulluktan kurtulmak için mücadele etmek gerektiğine inanıyor musunuz, örgütlenmeden ve bir araya gelerek gücümüzü birleştirmeden bu mücadele başarılı olabilir mi?” sorusuna, genellikle, tüm sorunlardan kurtuluşun elbette ki bir araya gelerek, örgütlenerek mücadele etmekle mümkün olduğu ama insanların birbirleriyle uzaklaştıkları, kimsenin birbirine geçmişteki gibi sahip çıkmadığı yanıtını alıyoruz. Oysa mahallenin ’80 öncesinden yakın bir zamana kadar bir mücadele geleneği var ve tarihi de mücadeleyle yazılmış. 70’lerin sonlarına kadar arazi konusunda yaşadıkları sıkıntılarına devrimciler çözüm bulmaya çalışmışlar. Mahallede sorunlarını çözmek, gecekonduların yapım işlerini düzenlemek, yıkımları önlemek ve arazi mafyasından kurtulmak için devrimcilerin önderliğinde halk komitesi kurulmuş. Mahallelinin kendi ortak bütçesiyle fonlar oluşturulup, mahallelinin sorunlarının çözümü bu fondan karşılanmış. Komite mahalleye sonradan taşınanlara da yardım ediyormuş.
Resmi olarak var olmayan mahalleye 1977 yılında Taksim olaylarında ölenleri anmak için 1 Mayıs Mahallesi ismi veriliyor. 2 Eylül 1977’de mahalle halkı sabah dozerler ve polis ekipleriyle uyanıyor, mahalle yıkılmak isteniyor. Mahalleli sopalar ve taşlarla yıkımı durdurmaya çalışıyor. Genci, yaşlısı, çocuğu ellerinde sopalarla ve taşlarla polis barikatını zorlayıp, yıkımı engellemeye çalışıyor. Polis bu noktada silahla saldırıyor ve öldürülenler oluyor. 10 kişi öldürülüyor, 47 kişi yaralanıyor, gözaltına alınanlar oluyor. Mahallede büyük bir yıkım da gerçekleşiyor ama mahalleli yılmıyor ve devrimcilerin yardımıyla iki ay gibi kısa bir sürede evlerini yeniden yapıyor. Bu olaylardan 6 ay sonra devlet, halk komitesini mahallede bulunan 5 ölüden sorumlu tutarak dağıtıyor.
1979 yılının sonunda mahallede 5 bin civarında insan yaşıyormuş. Bu arada altyapı problemleri baş gösterince mahalleli bir kez daha bir araya gelerek yaşlılar komitesini iş başına getirip sorunlarını çözmüş. Komite bakanlıkları zorlayarak, resmi kayıtlarda olmayan bu mahalleye üç okul ve bir sağlık ocağı yaptırmayı başarmış. Mahalle 12 Eylül darbesinden sonraki dönemde resmen tanınmış, fakat adı Mustafa Kemal Mahallesi olarak değiştirilmiş. Mahallenin adından başlanarak yavaş yavaş örgütlü yapısı da dağıtılmaya başlanmış.
Devlet güçleri mahalleliyi baskıcı, cezalandırıcı yöntemlerle sıkıştırıp bezdirmeye çalışıyor. Mahalleli mücadeleci geleneğinden kopartılmaya, zorbanın önünde boyun eğdirilmeye, korkaklaştırılmaya çalışılıyor. Eylemler olduğunda polisin biber gazını eylem alanının çok uzak bölgelerine kadar, insanların evlerine doğru sıkması, akşam saatlerinde olacak eylem için çok daha erken saatlerden itibaren mahalleye otobüs sokmaması, devletin bilinçli saldırı harekâtının bir parçası. Bu harekâtın bir diğer amacı ise, tüm bu baskılara devrimci grupların yol açtığı izlenimini yaratarak mahallelinin öfkesini burada faaliyet gösteren devrimci gruplara yöneltmektir. İşçi ve emekçi kitlelerin örgütsüzlüğü nedeniyle, devletin bunda gayet başarılı olduğu da ortadadır. Mahallelinin giderek artan bir kesimi, devlete değil de, sisteme karşı durmaya çalışan devrimcilere öfkeleniyor. Bunda kuşkusuz proleter devrimci bakış açısından uzak küçük-burjuva grupların sınıftan kopuk eylemlerle kendini tatmine yönelmelerinin büyük bir payı bulunuyor. Kitlesellikten uzaklaştıkça marjinalleşiliyor, marjinalleştikçe kitleden kopuluyor. Nitekim son yıllarda mahalledeki derneklerin sayısının ve kitlesinin giderek azalması, mahallelinin örgütlülük düzeyinin hızla azaldığını da gösteren bir kanıt.
Bugün mahallelinin kafası fazlasıyla karışmış durumda. Geçmiş günleri bilenler o dönemde neyin farklı olduğunu tam olarak ortaya koyamıyorlar. Ama birbirine sahip çıkan insanlardan, sorunlara ortak çözümler bulunduğundan, insanların cesurca davrandığından, birlik-beraberlik olduğundan, sömürüye, yoksulluğa ve bunu yaratan sisteme karşı birlikte mücadele edildiğinden bahsedildiğinde gözler parıldıyor ve “evet bunların hepsi vardı ve çok güzel şeylerdi, bizler öyleydik” diyorlar. Bugünden bahsedildiğindeyse yenilmiş bir ruh haline bürünüyorlar ve bu sorunlarla nasıl baş edilebileceği konusunda hiçbir fikir üretemiyorlar. Elbette ki bunu aşabilmenin tek yolu, devrimcilerin her ne olursa olsun işçi sınıfının olduğu her yerde inatla çalışması, sınıfın bilincini ilerletecek ve ona yeniden gücünü hissettirebilecek çalışmalar yapmasıdır. İşçi kitlelerin yeniden devrimcilere güveneceği günlerin gelebilmesi için önce devrimcilerin işçi sınıfına güvenmesi, uyuyan devin uyanacağı günden önce onun içinden çıkacak, onun güveneceği öncüler yaratabilmek için mücadele etmesi gerekiyor.
İş kazalarının suçlusu kimdir?
Alkoç Deri’de direniş sürüyor
- UİD-DER’de Bir Kez Daha 8 Mart Coşkusu
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
- “Ben Rosa Luxemburg” Oyunu İşçilerle Buluştu
- UİD-DER’in Coşkulu 1 Mayıs Etkinlikleri Devam Ediyor
- UİD-DER’den Coşkulu Etkinlik: 1 Mayıs’ta ve 14 Mayıs’ta Değişim İrademizi Gösterelim!
- Rosa Luxemburg: İnsanlığın Büyük Davasına Adanmış Bir Ömür, Yaşam Dolu Cesur Bir Yürek!
- Bu Heyecan Farklı Bir Heyecan
- Heyecan ve Duygu Dolu Bir Film Şeridiydi
- İşçi Sınıfının Aktarma Kayışı UİD-DER’e Teşekkürler
- Gerçeğin Işığını Taşıyanlara Selam Olsun!
- Ekim’in İzinde: Yeni Bir Dünyaya Mecburuz
- The Strike/Grev Resmi Bana Üniversitedeki Eğitim Seviyesini Hatırlattı
- Geçmişe ve Bugüne UİD-DER’le Bakmak
- 50. Yılında Geleneğimiz UİD-DER İle Sürüyor!
- “Şiirlerle Fotoğraflarla İşçi Sınıfının Tarihini Bizlere Aktaran UİD-DER’e Teşekkür Ederim”
- Tarih Bizim Rehberimizdir
- Sınıf Penceresinden Gerçekleri Öğreniyoruz
- İşçi Sınıfının Çocukları UİD-DER’le Daha Mutlu!
- DTV “Direnç, Sabır, Mücadele” Etkinliğini Haberleştirdi
- “Direnç, Sabır Mücadele” Belgesel Gösteriminden Yansıyanlar
Son Eklenenler
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...
- İsrail’in Gazze’ye saldırıları altıncı ayını geride bırakırken altı aydır meydanları dolduran İngiltereli işçi ve emekçiler “acil ve kalıcı ateşkes” ve “İsrail’e silah satışının sonlandırılması” talepleriyle bir kez daha meydanlara çıktı. 13 Nisanda...
- Otuz yıl boyunca kesintisiz çalışmış, ücreti daha cebine girmeden SGK primleri ve vergileri kesilmiş, EYT’li emekli bir işçiyim. 2024 yılı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından emekliler yılı ilan edildi ama emekliler sefalet içinde yaşamaya mahkûm...
- Ezilenlerin safında mücadele eden, şiirlerini ve oyunlarını işçi sınıfına adayan Bertolt Brecht, “Yarının Büyüklerine Şiirler” kitabında, beşiğinin başucunda oğluna seslenen bir ananın ninnisine yer verir. Geçmişten bugüne ninniler, çocukların...
- Sevgili işçi kardeşlerim, hepinize merhaba. Bu mektubumda sizlerle sözü eğip bükmeden konuşmak ve gerçekler üzerine hasbihal etmek istiyorum. Yani gerçekleri olduğu gibi konuşalım. Biliyorum ki kursağınıza giren her lokmayı alın teriniz, elinizin...