Buradasınız
DİSK ve Türk-İş Üyesi İşçiler Nasıl Buluştu, Barikatlar Nasıl Aşıldı?
15-16 Haziran 1970’te muazzam bir kararlılığı ve cüretkârlığı kuşanan işçiler, kendi güçlerine güvendiler. Birlikteliklerinin ve haklılıkların verdiği özgüvenle yürüdüler. Kokuşmuş düzene sahip çıkanın alnın çatına baka baka yürüdüler. Türk-İş ve DİSK üyesi işçiler aynı sınıfın evlatları olarak birleşip polis barikatlarını aşıp geçtiler. O destansı günleri yaşayan işçilerden Yakup Umur anlatıyor:
15-16 Haziran Direnişi sırasında Osmaniye (Bakırköy) Aksu Kumaş fabrikasında işçiydim ve 20 yaşındaydım. Gece eğitimi alarak Hukuk Fakültesi’ne devam ediyordum ve Türk-İş’e bağlı Teksif Sendikası üyesi idim. Hemen yanımızda Derby Lastik Fabrikası vardı ve burası o iki günün örgütleyicisi olan DİSK üyesi bir işyeriydi. O zaman işçiler akın akın DİSK’e bağlı sendikalara üye oluyordu. Bu yasa değişiklikleri de işçilerin sendika değiştirme isteğini engellemek için yapılmıştı. Onun üzerine olaylar patlak verdi.
O gün sendikalar gerçekten örgütlüydü. DİSK işyerinde yasal temsilcilerin dışında ünite temsilciliğini oturtmuştu. Son dönemde bu ünite temsilciliği Türk-İş içinde de yayılmaya başlamıştı. Türk-İş’te yasal olarak atama ile temsilcilik vardı ama aşılıyordu. Neydi bu? Her ünitede bir temsilci seçiliyordu. Yani işçi tezgâh arkadaşını seçiyordu. O zaman solcu-sağcı, Türk-Kürt ayrımı olmazdı. Gerçekten işçilerin kendi sıkıntılarını iyi anlatabilecek insanları seçtiğini görüyorduk. Ünite içinde herkes birbirini çok iyi tanırdı.
Yasa değişikliği gündeme geldiğinde, Kemal Türkler, Temsilciler Kurulu’nu 14 Haziran günü toplayıp, “Ben teslim olmayacağım” demişti, o gün o salonda, “Ben size vazgeçin çağrısı da yapsam buna uymayacaksınız!” ifadesini kullandı. Bu toplantı işçiye çok moral verdi. Bizler gözaltına alınsak, baskı altına alınsak bile eylem devam edecek diye güven duyduk. Onun için onca saldırıya rağmen geri adım atmadık.
Tüm fabrikalarda temsilcilerden ve bu yasalara karşı olanlardan oluşan anayasal direniş komiteleri vardı. Bu komitelerin bir görevi, diğer fabrikalara da konuyu anlatmaktı. Yani Derby Lastik’teki komite olmasa, o dönemde Türk-İş gibi teslimiyetçi anlayıştaki bir sendika üyesinin dışarı çıkması mümkün değildi. Onlar gelip bize olayları anlatıp bizi dışarı çıkarabildi.
Derby Lastik’te kurulan komite o bölgedeki tüm işyerlerini dolaşıyordu. İşçi, işçiye güveniyordu. Dışarıdan gençlik geldiğinde ya da parti temsilcileri geldiğinde işçiler onlara rağbet etmiyordu. Ama aynı semtte oturan işçi, evine gittiği işçi, gelip anlattığında hemen ikna oluyordu.
İşte komite üyesi işçiler bunu uzun uzun anlatınca, diğer işçiler de yeni taslağın kendilerinden neyi koparacağını hangi hakların ellerinden alınacağını öğreniyordu.
Ama yine de o zaman bizim bölgede aynı sermaye grubuna ait diyelim 3 bin kişi varsa, onların ancak 300 kişisi direnişe katılabiliyordu. Örneğin Eyüp Silahtar bölgesi. Orada DİSK’in yanında Türk-İş’e üye olan fabrikalar da boşaldı. Niye boşaldı? O dönemde çok kahramanca direnişler yaşanmıştı. 15-16 Haziran öncesinde… Mesela Demirdöküm direnişinde panzerlerin etrafı sarmasına rağmen işçiler teslim olmamış.
Sinema Zengin’deki toplantı
14 Haziran gecesi toplum polisi karar almıştı. İşçilerin bir araya gelmesi engellenmişti. Benim şöyle bir anım var o güne dair. Sinema Zengin diye bir sinema var. Eyüp’te bu. Ben Aksu’da çalışıyorum. Vezneciler Öğrenci Yurdu’nda kalıyorum ama akrabalarımın büyük bölümü Eyüp Bölgesi’nde, Demirdöküm’de çalışan köylülerim var. Sık sık oraya gidiyorum. Köylüm Demirdöküm işçisi. O bölgeye gittim. Nasıl toplanabiliriz diye düşündük.
Sinema bileti alıp Sinema Zengin’e girme kararı alındı. Herkes bilet alıp sinemaya girdi. O kararı alan bütün işçi temsilcileri makinist dairesine gidip filmi durduruyor ve ışıkları yakıyor. Ve orada toplantı yapıyoruz. Bu çok önemli bir mesele. Tüm Silahtarağa’da, Elektrometal, Sungurlar Kazan, Demirdöküm, Arçelik, Olin Yağ Fabrikası var. Tüm bunlar, düşünün, o sinemada toplanıp tartışıyor ve karar alıyor. Hepimiz dağılıyoruz ve fabrikalarımıza dönüyoruz. Ben mesela tek vardiya idim.
Ama gittim, gece vardiyasında oturdum, gitmedim eve. Ertesi gün eyleme katılmak için daha coşkulu neler yapabilirsin, onun için uğraşıyorsun… Bu eylemin diğer işçilere aktardığı büyük bir moral var. Buradan kalkarak büyük bir direniş yapıldı. Herkes yürüyebildi. Biz 15 Haziran günü fabrikadan çıktığımızda fabrikanın bekçileri tüm çevirmelerine rağmen işçiyi durduramıyor. Kapıları açmıyor ama sen zorla açtırıyorsun…
15 Haziran gecesi uyuyamadık
O gece kimse sabah kadar uyumadı desem yeridir. Hangi fabrika var, o bölgenin önderleri o fabrikanın içinde tartışıp konuşuyor. Önderler sabaha kadar propaganda yaptı. Kimler haklı kimler haksız, önderler anlattı gerçekleri.
Evet, biz Türk-İş’e bağlı olmamıza rağmen yaptık. Hatta Derby Lastik’ten Şaban adında bir temsilci vardı. O kişi sabaha kadar bizim fabrikada kaldı. Bizimle sohbet etti ve gelişmeleri anlattı. Lastik-İş’te örgütlüydü. Ama sabaha kadar Türk-İş üyesi bir işyerinde çalışma yaptı.
İstanbul o zaman da Türkiye’nin nabzı. Devletin fabrikaları bile burada Feshane, Bahariye Mensucat, onlarca işyeri. Ama İzmir’den, Adana’dan destek eylemleri geldi. Çok yazılmadı bunlar, Adana’daki Marsa Yağ Fabrikası’nda destek eylemleri var. Tütün işçileri Ege’de iş bıraktı. 16 Haziran günü İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilmiş ama taşrada eylemlere devam ediyor. Türkiye Öğretmenler Sendikası, Fakir Baykurt aracılığıyla, “Biz işçilerimizi ezdirmeyeceyiz!” diye bildiri yayınlamış. Yani her kesimden destek vardı.
Yürüyüş başlıyor
Osmaniye Bölgesi’ndeki tüm fabrikalar, Derby Lastik Fabrikası’nın tavrına bakıyoruz. Onlar çıkınca sesler duyuldu. Aşağı inmeye başladılar. Biz de onların ardından fabrikadan çıktık ve Bozkurt Fabrikası’nın önüne yaklaştık. Orada Akın Tekstil, Edip İplik gibi DİSK’in örgütlenme çalışması yapılan işyerleri var. Sümerbank var ama orada Türk-İş örgütlü.
Bu eylem tüm işçilerin haklarının elinden alınmasına karşı bir eylem. Türk-İş, DİSK ayrımı yok ve herkes katılıyor. E-5’e çıktığımızda çevirmeler başladı. İlk gün, Topkapı’da Şişe Cam’ın bulunduğu bölge, MAN Fabrikası gibi yerlerin bulunduğu havza, General Elektrik Fabrikası, oradaki işçilerin boşalması ve E-5’ten geçerek Zeytinburnu üzerinden Edirnekapı’ya doğru yönelmesi başladı.
Kalabalık arttığı için artık durdurmak mümkün olmadı. O bölgede güvenlik güçleri çok etkili olamadı çünkü kalabalık aniden toparlanmıştı. Dikkat ederseniz bu yakada ölüm olmadı. Çünkü aşırı kalabalık kitle ile aniden çıkıldı bu yakaya. Ölümler karşıda olmuştu. O gün çok çatışma olduğu bilgisini ancak akşam öğrenebildik.
Arada polis ve asker barikatı ile karşılaştık. İşçilerin etrafında zincir oluşmuştu. Katı bir kortej yapısı vardı. İçeri polis sızamadı. Şimdinin Cevizlibağ Atatürk Öğrenci Yurdu kenarında, E-5’e çıkarken bir barikatla karşılaştık. Ama ateş açılınca kimse kaçmadı ve oturdu ilk anda. Arkadan kalabalık bastırınca öndekiler ayağa kalktı; polis ve asker engelleyemedi ve yürüyüş devam etti.
14 Haziran toplantısına kilitliydik
Edirnekapı’ya geldiğimizde işçiler arasında iki şey tartışıldı. Örneğin bir kısım işçi orada sabahlamayı önerdi. Bunlar fabrikalarımıza gitmeyelim diyen gruptu. 16’sına bu eylemi daha geniş devam ettirelim denildi ama o görüş tutmadı. Herkes fabrikalarına gitsin, oradaki işçiyi örgütlesin ve bu eylemler uzayacak, katılımı genişletelim düşüncesi hâkim oldu. Sonra Kemal Türkler ve diğer sendikacılar gözaltına alındı. Ama bu işçide bir durgunluk yaratmadı tam tersine işçiyi körükledi.
Herkes bilincini 14 Haziran tarihli toplantıda konuşulanlara kilitlemişti. Çünkü direniş beklenenden çok ileriydi. Düşünün Türkay Kibrit Fabrikası, orada Türk-İş örgütlü ve oranın işçileri “İşçilere saldırı var” diye sokağa çıkıyor. Herkes sınıfa saldırı var diye bakıyor. 15-16 Haziran bana göre işçi sınıfı tarihinde çok önemli bir dönüm noktası oluşturmuştur. Orada bir kazanım da var. Yasa bir süre sonra geri çekildi. Tabii kazanımın yanında bir yığın kayıp da var. Arkadaşlarımız katledildi, yığınla işçi işten atıldı.
1967 yılında Türk-İş’in en büyük sendikalarından olan Maden-İş, Lastik-İş koparak DİSK’i kurmuş. Toplu sözleşmesi olan fabrikada bile işçi sözleşmesini elinin tersiyle itmiş ve DİSK’e bağlı sendikaya geçiyor. Türk-İş’in şubeleri kopmuş gelmiş. Buradaki farklılık kafalarda net. İşçi, sonu genel kazanım olunca o anki kaybına bakmıyor. İşten atılmış, çok fazla ona bakmıyor. O ileriye bakıyor. Sendika rekabeti işçinin kafasında yok, işçi net…
Kaynak: Derinden Gelen Kökler
Son Eklenenler
- Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otelde göz göre göre gerçekleşen katliam, iktidarın bugüne kadarki denetimsizlik ve cezasızlık politikalarının yeniden sorgulanmasına neden oldu. İktidar sahipleri her zamanki gibi “bu meseleye siyaset karıştırmayın...
- Egemen sınıfın siyasetçileri sıklıkla gençliğin öneminden bahsediyor ve gençliği kazanmanın gerekliliğinden dem vuruyorlar. Mesela geçen ay Erzurum’da “Gençlerle Buluşma” programına katılan Erdoğan şöyle seslendi gençlere: “Bizim keyfi yere feda...
- İngiltere’nin başkenti Londra’nın meydanlarında aylardır emekçilerin barış talebi yankılanıyor. 18 Ocak Cumartesi günü, Filistin halkıyla dayanışma kapsamında Londra’da düzenlenen 24. ulusal gösteriye on binlerce kişi katıldı. Sırbistan'da...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Yolbulan Metal fabrikasında 219 gündür grevde olan işçiler, 24 Ocakta Payas Belediyesi önünde eylem yaptılar. 20 Haziranda greve çıkan işçiler, grevlerinin 217. gününde de fabrikanın önünden yürüyüş yaparak yolu...
- İş güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve denetimsizlik sebebiyle iş kazaları yaşanmaya, işçiler iş cinayetlerinde ölmeye devam ediyor. Yakın tarihte yaşanan çeşitli iş kazaları ve bunlarla ilgili yayınlanan bilirkişi raporları patronların kâr hırsı...
- İşçi Dayanışması’nın ilk sayısı 2008 Nisan ayında yayın hayatına başlamıştı. Elbette çıkarken kardelenler gibi toprağında kök saldıktan sonra filiz vermişti. İşte o günden beridir 1 Mayıs meydanlarında kırmızı şapka ve önlüklerle gelincik tarlası...
- 24 Ocak 1980’de, sermaye sınıfının ortak talepleri doğrultusunda bir dizi ekonomik karar alınmıştı. Adına “yapısal dönüşüm programı” denilen bu kararların alınmasında IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist güçler, bu süre zarfında kurulan hükümetler,...
- Sonradan görme bir burjuva olan Turkuaz Tekstilin sahibi Nihat Zeybekçi, asgari ücreti vatan-millet-Sakarya’ya bağlamak için cambazlık yapıyor. Asgari ücret 660 dolara karşılık geliyormuş. 2003’te asgari ücret 100 dolar ediyormuş. Bunlar yanıltıcı...
- Teksif Sendikasında örgütlenen İzmir/Gaziemir’de Digel Tekstil, İstanbul/Tuzla’da TKİS Blinds ve Kayseri’de Almer Tekstil işçileri, patronların sendika düşmanlığına ve işten atma saldırısına karşı mücadele ediyor. İBB’ye bağlı Beltur işçileri, 20...
- Bolu’da Kartalkaya Kayak Merkezinde bulunan Grand Kartal Otel’de 21 Ocakta gece saatlerinde meydana gelen yangında 79 kişi hayatını kaybederken onlarca kişi yaralandı. Yapılan açıklamalara göre yangın sırasında otelde kayıtlı 238 kişi bulunmaktaydı...
- Emekçi kadınlar olarak birçok sorunumuz var. Hayat pahalılığı, yoksulluk, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayamamak gibi sorunlar yaşıyoruz. İzmir’de tek göz bir evde çıkan yangında hayatını kaybeden beş küçük çocuk hepimizi çok üzdü. Bu çocuklar...
- İşçi sınıfının emeklileri, abi ve ablalarımız, Erdoğan 2024 yılını “emekliler yılı ilan ediyoruz” demişti. Erdoğan’ın o konuşmasını belki de hepimiz dinledik, gazetelerden okuduk. Bazılarımız burjuva siyasetinin zokasını yutarak, “belki bu sefer iyi...
- Baskılara, yasaklara rağmen direnişlerini sürdüren Polonez işçilerinin mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Metal işçilerinin kararlı duruşu kazanım getirdi. Hitachi Energy grevi 24 Aralıkta, Schneider Elektrik grevi 6 Ocakta, Arıtaş Krijojenik grevi 10...