Buradasınız
“Gözlerim Çeliğe Batan İnsan Tırnaklarını Gördü!”

15-16 Haziran 1970’te, yani Büyük İşçi Direnişi’nde sadece işçiler yürümedi! Öğrenci gençlik de işçi sınıfının yükselttiği mücadelenin yakıcı rüzgârına gönlünü kaptırmış, adeta büyülenmişti. Ana ve babaları kararlılıkla yürüyordu, gençler de peşlerine takıldı. O günlerde bir üniversite öğrencisi olan Kemal Yalçın duygu dolu bir dille anlattığı tanıklığı ile bizleri “yüreklerin tanklardan büyük olduğu” o günlere götürüyor:
Sistematik Felsefe dersinde “insanın Kozmos’daki yeri” konusunu işledik. Seminer odasından çıktığımızda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin kalın taş duvarları, Şehzadebaşı tarafından gelen gök gürlemesine benzer seslerle sarsılıyordu. Kulak verdim, anlaşılmıyordu. Merakımı gidermek için hızlıca aşağı kata inip, sesin geldiği yöne doğru yürüyorum. Yaklaştıkça inilti artıyor, taş yapı sarsılıyordu.
“Hükümet istifa, gençler buraya!”
Ana kapıdan çıkar çıkmaz bir insan seliyle yüz yüze geliverdim. Şehzadebaşı’ndan Beyazıt’a doğru giden cadde ağzına kadar dolu. Günlerden 16 Haziran 1970.
Siyah önlüklü kadınlar, mavi tulumlu işçiler… Kiminin elinde daha yeni kırılmış, yeşil yapraklı kocaman dallar; kiminin elinde büyük anahtarlar, demir çubuklar, levyeler… Bazıları ayakkabılarını bağcıklarından boyunlarına asmış, yalınayak yürüyor, cayır cayır yanan asfaltın üstünde…
“Hükümet istifa, gençler buraya!”
Daha 16 Haziran 1970 gününde bile okula gidecek kadar derslerine sadık, okulcu bir gencim. Ama o an düşünmeye vakit yok. Sel beni, ben seli kucaklıyorum.
Yürüyen, haykıran insanlar olduklarından daha büyük geliyor gözüme. Yanı başımda pankart taşıyan mavi tulumlu işçinin eli yüzü ter içinde… Edebiyat Fakültesi’nin mermer merdivenleri üstünde bekleşen gençlere doğru haykırıyor:
“Gençler buraya, hükümet istifa!”
Tankların sesi
İnsan seli önüne çıkanı, kıyılarda duranları da içine alarak akıyor. Arkalardan insan seslerini de bastıran acayip iniltiler, motor gürültüleri geliyor. Yanı başımda yürüyen, sağ elinde kocaman yıldız anahtar bulunan işçiye soruyorum:
“Ne sesi bunlar?”
Yüzünde büyük bir ciddiyet var. Korkusuz bir ses tonuyla yanıtlıyor:
“Tankların sesi! Topkapı’dan bu yana iki sefer aştık asker barikatını!”
Beyazıt’a yaklaşıyoruz. Yürüyüş kolunun başı sonu görünmüyor. Arkalardan gelen tankların motor ve palet seslerini, binlerin “Bağımsız Türkiye!”, “Hükümet istifa!” haykırışları bastırıyor. Önümüzdeki safta yürüyen kara önlüklü, şişmanca, orta yaşlı bir kadın işçi “Bağımsız Türkiye!” diye bağıranlara biraz öfkeli olarak;
“Biz buraya ‘Bağımsız Türkiye!’ diye bağırmaya mı geldik?” diye soruyor.
“Sen de bağır, bağımsız Türkiye olmadan ekmeğimiz büyümez!” cevabını yetiştiriyor birisi.
“Bağımsız Türkiye!” ile inliyor Beyazıt Meydanı.
Sultanahmet’e doğru yürüyor binlerce ayak, göz, beyin, kulak.
Ama tek bir yürek atıyor.
Yıkmadan, yakmadan, gücünü, öfkesini dizginleyerek…
Çarşıkapı yanlarındayız.
Dükkânların kimisi kepenklerini indirmiş.
Genç işçi kadınlardan kimisi ellerini cama dayayarak konfeksiyon mağazasının vitrinine bakıyor.
Diğer bir işçi hemen uyarıyor onları:
“Arkadaşlar! Vitrinlere dokunmayın! Çapulcu değiliz biz!”
Gel kardeşim, gel
Kaldırımlardan, evlerin, hanların, işyerlerinin pencerelerinden ilgiyle, sevgiyle bakıyor insanlar. Sevecen, gururlu ışıltılar gidip geliyor yürekten yüreğe! İşçiler deri önlüklü ayakkabıcıları, kalfaları saflara çağırıyor. Kimisi ikircikli, kimisi çekingen. Mavi tulumlu, elinde yeşil bir dal tutan işçi, bir tutam gül, bir demet karanfil sunarcasına dillendiriyor düşüncesini:
“Bugün yürüyemezsin, hiç yürüyemezsiniz! Gel kardeşim, gel!”
Tartışmaya, derin derin düşünmeye vakit yok!
Nehir akıyor…
Biri önlüğünü çıkarıp yanındaki boynu bükük durana uzatıyor.
Önce gözleri ve yüreği; sonra da kendisi bizim safın ucuyla birleşiyor. Öyle kükremiş bir sel ki akan, akışı içinde temizliyor kendini. Akarken duruluyor, öğreniyor, öğretiyor, sivriliklerini gideriyor…
Sloganları haykırarak, kendi gücümüzün büyüklüğünü hayretle, kıvançla fark ederek Sultanahmet’e doğru ilerliyoruz. Sesimiz yavaşladığında arkalardan gelen tankların palet gıcırtıları kulakları yalayıp geçiyor. Yerebatan Sarayı kavşağında sola dönüp Cağaloğlu’na yöneliyoruz…
Önlerde kaynaşma var. Arkamızdan gelen tankların iniltileri bir ara kesilir gibi oldu. Şimdi önlerden geliyor sanki! İnsan denizi dalgalanıyor. Sloganlar daha da yürekten haykırılıyor. Dallar, demir çubuklar, anahtarlar, levyeler, bayraklar daha canlı, daha hırslı sallanıyor.
Nehrin önü gerilmiş gibi, önden önden geliyor dalgalar. Güneş tepemizde. Mevsim gündönümüne yakın. Gündönümü sıcağı kavuruyor ortalığı. Kadınların öfkeleri ateşleniyor sanki! Önlerde daha çok kadınlar haykırıyor gibi…
Emekli Sandığı’na doğru yaklaştıkça, tankların motor gürültüleri, palet gıcırtıları da bize doğru yaklaşıyor.
Emekli Sandığı’nın önüne, Divanyolu ile Bab-ı Ali Caddesi’nin kesiştiği noktaya geliyoruz.
Omuz omuza, göğüs göğüseyiz…
“Çiğne beni, çiğne!”
Kör ve sağır çelik yığını halindeki bir tank, akan insan nehrinin yatağındaki son gediği de ağır ağır ilerleyerek kapatmak üzere…
Zaman bildiğimiz zaman değil, değil artık! Dakikalar bir yıl, saliseler bir saat uzunluğunda! Tankla burun burunayız! Yüzlerce el çelik paleti tutuyor. Tankın üstünde askerler! Ellerinde silah! Parmakları tetikte! Palet kayıyor elimizin, tırnaklarımızın altından… Yol kapanmak üzere… Kara önlüklü bir işçi kadın attı kendini tankın önüne!
“Çiğne beni, çiğne!”
Bir an duraksıyor tank. Saliselik bir süre. İşçiler uçtu mu sıçradı mı, şahlandı mı? Elleri tetikteki askerlere sarılıveriyorlar. Kara önlüklü genç kadın paletin önünde. Şimşek gibi bir kadın sesi:
“Çiğne beni, çiğne!”
Çeliğe batan tırnaklar
Yüzlerce el, paleti tutmuş. Tırnaklarımı çeliğe batırıyorum! Tırnak, çelik palete batar mı? Batar! Kara önlüklü genç işçi kadının ölmemesi, ileriye akan hayat suyunun durmaması için insan tırnağı çeliğe batar!
Gözlerim çeliğe batan insan tırnaklarını gördü!
Kendi tırnaklarımın çeliğe battığını gördüm!
Çelik yumuşak, ölüm korkaktı o an!
Tankı aştı işçiler!
Tank, selin ortasında kalan karataş gibi zavallı!
Geri geri gitmeye başlıyor.
Önümüzdeki tanktan duvar yıkılıyor.
Kara önlüklü genç işçi kadını yerden kaldırıyor nasırlı eller.
Ayakta!
İki eli iki yumruk.
Tanka vuruyor, askerlere sallıyor.
Haykırıyor.
Binler haykırıyor.
İnsanın insanla,
insanın kendisiyle
haklı bir dava için bütünleştiği,
yüreklerin tanklardan büyük olduğu o müthiş an!
Üstümüzde uçaklar, arkamızda tanklar
Cağaloğlu Yokuşu’ndan aşağıya, denize doğru, bendini yıkmış seller gibi akıyoruz. Topkapı’dan, Surdışı’ndaki fabrikalardan toplanıp gelen, Şehremini’de asker barikatını, şimdi de tanktan duvarı yarıp geçen işçilerde, insanlarda heyecan, coşku, sevinç…
Yaşamın baharlandığı bir an!
Kimileri, “Ordu-gençlik el ele, milli cephede!”, kimileri “Asker işçi el ele”, kimileri de “Yaşasın ordu!” diye bağırıyor.
Bir işçi derhal taşı gediğine koyuyor:
“Nerede el ele? Görmüyor musun tanklar nerede?”
Tepemizde alıcı kuşlar gibi uçaklar dolanıyor.
Bazıları yumruklarını sallayıp, küfrediyor onlara.
Cağaloğlu Yokuşu, ağzına kadar dolu.
İstanbul Vilayeti önünden geçiyoruz…
İşçilerden biri gülümseyerek:
“Tankları aştık, Vilayet’i de alıverelim!” diyor etrafındakilere.
“Haydi alıverelim!” cevabını veriyor işçiler gülümseyerek, alıvermenin kolay olmadığını bilerek…
Eminönü’ndeyiz…
Taksim’e ulaşmak için Galata Köprüsü’ne dönüyor nehrin yönü… Sağımızda deniz, solumuzda sıra sıra, kat kat binalar. Üstümüzde uçaklar. Arkamızda da tanklar. Önümüzde Galata Köprüsü. Fakat köprü açılmış!
Köprü girişinde kol kola girip, gelenlere “Köprü açılmış! Unkapanı yönünden ilerleyin!” deniliyor. Söyleneni pek duyan yok! Göğüsleyip koparıyorlar kol kola oluşturulan insan zincirini ve açılmış Köprü’yü kendi gözleriyle görüp, tükürüyorlar denize, Köprü’yü açtıranların yüzüne doğru…
Haziran güneşi yakıyor ortalığı…
Yürümeye devam
Unkapanı’na doğru ilerliyor yürüyüş kolu. Unkapanı Köprüsü de açılmış. Bozdoğan Kemerleri’ne dönüyor insan seli.
Tekel binası önünde duraksıyoruz. Çoğunluk oturuyor asfaltın üstüne. Biraz yorgunluk, biraz da gevşeme var ortalıkta. Bir müddet sonra yaşlıca bir işçi kadın ayağa kalkıyor. Ellerini kollarını sallayarak soruyor:
“Biz buraya oturmaya mı, yürümeye mi geldik?”
Oturanlar ayağa kalkarak veriyorlar cevabı:
“Yürümeye!”
Yeniden canlanıyor insanlar.
Bozdoğan Kemerleri’nin altından geçip Fatih’e yöneliyoruz. Caddenin iki yanındaki apartmanların pencerelerine çıkmış insanlar merakla, sevgiyle bakıyor başı sonu görünmeyen coşkun insan seline. Kimi el sallıyor, kimi alkışlıyor.
Asker ve tank barikatlarını yarıp geçerek yürümenin, kaldırımdaki pençelerdeki insanlar tarafından alkışlanmanın, karşılıklı alkışlarla selamlaşmanın tadı, zevki, gururu bambaşka! Böylesine unutulmaz, insanın ve toplumun bilincine, yüreğine işleyen büyük bir günün heyecanı, mutluğu, onuruyla Edirnekapı’dan İstanbul’a, dünyaya kendi âlemimize dağılıyoruz.
Kaynak: Derinden Gelen Kökler
Başımızı Oyunlardan Kaldıralım
- “Ekonomi Tıkırında” Masallarına Devam!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
Son Eklenenler
- Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü kamu işçileri, 2025-2026 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde siyasi iktidarın sefalet zammı dayatmasına karşı eylemlerine devam ediyor. 1 Temmuzda Türkiye genelinde kent meydanlarında kitlesel basın...
- İzmir Buca Belediyesi işçileri, birikmiş maaş ve alacakları ödenmediği için 18 Haziran’dan bu yana iş durdurmuş durumda. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesi gereği yasal haklarını kullanan işçiler, belediye binası önünde maaş, gıda kartı ve diğer...
- Merhaba dostlarım. Bu yıl da Haziran ayını hem UİD-DER’in kuruluş yıl dönümünü hem de sınıfımızın tarihine damgasını vurmuş 15-16 Haziran günlerini anarak ve anlamlandırarak geçirdik. UİD-DER’imizin internet sitesinde, sosyal medyasında ve İşçi...
- UİD-DER’in 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yıldönümünde gerçekleştirdiği “15-16 Haziran: Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!” etkinliğine farklı sektörlerden yüzlerce işçi katıldı. Etkinliğe katılan konuklar arasında; unutulmaz...
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının 25 Haziranda başlattığı Büyük Öğretmen Yürüyüşünü gerçekleştiren ve bugün Ankara’ya ulaşan öğretmenlerin önü Ziya Gökalp Caddesi üzerinde polis barikatıyla kesildi. Talepleri için yürüyüşlerini Milli Eğitim...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin ardından İzmir Çiğli Belediyesinde çalışan 147 işçi tasarruf bahanesiyle işten atılmış, yürütülen mücadele sonucu işçilerin bir kısmının işe iadesi yapılmıştı. Verilen tüm sözlere rağmen işe iadesi yapılmayan...
- Bu yıl 1 milyondan fazla öğrenci LGS sınavına, 2,5 milyon öğrenci YKS sınavına girmek için başvuru yaptı. Her yıl milyonlarca çocuk ve genç, aileleriyle birlikte sınav stresiyle baş etmeye çalışıyor. Çocuklarının geleceğine yönelik kaygı duyan...
- Artan fiyatlar karşısında alım gücümüz düşmeye devam ediyor. Enflasyonun artış hızının azaldığı söyleniyor ama bu, fiyatların düşmesi anlamına gelmiyor. Yaz meyveleri tezgâhlara çıktı ama kilosu 150-200 liraya varan fiyatlar yüzünden alamıyoruz....
- 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi, cesaretini, onurunu ve örgütlü gücünü kuşanmış Türkiye işçi sınıfının tarihe kazıdığı iki büyük gün… İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek...
- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz günlerde en kötüsünü geride bıraktığımızı söyledi ve “2026 yılı, refahın daha çok hissedildiği, fırsatların genişlediği ve ekonomik güvenin pekiştiği bir yıl olacak” dedi. Yıllardır iktidar sözcülerinden...
- Özel Okul Öğretmenleri Sendikası üyesi öğretmenlerin Büyük Öğretmen Yürüyüşü 3. gününde devam ederken, 27 Haziranda Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yapıldı. Aynı gün Haber-Sen Türkiye genelinde yaptığı basın açıklamalarında...
- Sevgili Polonez işçisi kardeşlerim, Dayanışma TV’de yayınlanan “146+Bir Polonez Bir İşçi Direnişinin Kalbinden” belgeselinizi büyük bir dikkatle izledim. Belgeseldeki her bir kare, her bir sözünüz direnişinizin gün gün örülmüş gerçek hikâyesini...
- “Gerçeğin içinden, sınıfın penceresinden” şiarıyla yayın yapan Dayanışma TV, işçi sınıfının ilham verici mücadelelerini belgelemeye, bu mücadelelerin işçi sınıfının ortak deneyimi haline getirilmesi çabasına katkı sunmaya devam ediyor. Dayanışma TV...