Buradasınız
Fukuşima Nükleer Felaketinin 10. Yılında Değişen Bir Şey Yok

11 Mart 2011’de Japonya’da yaşanan deprem ve tsunaminin ardından Fukuşima Daiiçi nükleer santralinde feci bir nükleer kaza meydana gelmişti. Reaktörün erimesi sonucu havaya, toprağa ve suya kontrol edilemez bir şekilde radyasyon yayılmış, yüz binlerce insan yüksek radyasyona maruz kalmış, yıllar içinde hayatını kaybeden insan sayısı 10 binleri bulmuş, 180 bin insan evini terk etmek zorunda kalmıştı. Çernobil’den sonra dünyanın en büyük ikinci nükleer felaketinin üzerinden 10 yıl geçti ama felaketin yaşandığı bölgenin radyasyondan arındırılması ve bölge halkının sağlığının güvence altına alınması konusunda doğru düzgün bir ilerleme kaydedilmiş değil. Ayrıca ne bir hükümet yetkilisi ne de tek bir şirket yöneticisi suçlu bulunmuş! Bu durum kapitalizmin özeti adeta.
Felaketin 10. yılında Greenpeace iki rapor yayımladı. Raporlara göre Japon hükümetinin temizlemekten sorumlu olduğu “Radyasyondan Arındırma Özel Bölgesi’ndeki 840 kilometrelik alanın büyük kısmı hâlâ radyoaktif sezyum barındırıyor.” Bölgenin sadece yüzde 15’i temizlenmiş durumda. 2017 yılında radyasyonlu bölgenin bir kısmında tahliye kararı kaldırılmıştı. Hatta Fukuşima nükleer santralini işleten Tokyo Elektrik Şirketi (TEPCO) tahliye edilen 100 binden fazla insana ödediği “manevi mağduriyet tazminatı” ve “gönüllü tahliye edilenler”e sağlanan konut yardımını keseceğini açıklamıştı. Amaç insanları geri dönmeye zorlamaktı. Ancak Greenpeace’in raporu tahliye kararının kaldırıldığı bölgelerde yüksek radyasyon riskinin devam ettiğini ve bölge halkının artan kanser riskiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
2018 yılına kadar radyasyon temizliği için on binlerce taşeron işçi çalıştırıldı. TEPCO’nun “yeterli sayıda işçi bulamadığı” gerekçesiyle sokaklarda ve tren garlarındaki evsizleri ve işsizleri santrali temizleme işinde neredeyse karın tokluğuna çalıştırdığı ortaya çıktı. Çok düşük ücretlerle yüksek radyasyon riskine maruz bırakılarak çalıştırılan on binlerce işçinin canı hiçe sayılırken, elde edilen sonuç ise çok yetersiz. Çalışmaların bu şekilde sürmesi halinde önümüzdeki on yıllar boyunca bölge halkı, uluslararası kabul edilebilir limitleri 100 kat aşan radyasyona maruz kalmaya devam edecek. Kapatılan Daiçi santralinde halen 1 milyon tondan fazla radyasyonlu su temizlenmeyi bekliyor. 2016 yılında Japonya’daki Çiba Ulusal Demiryolu Lokomotif Sendikası Doro-Çiba yaptığı açıklamada temizleme çalışmalarına ilişkin şunları söylemişti: “Büyük inşaat şirketleri, radyasyon bulaşan alanlara yönelik yapılan müsrif ve etkisiz “temizleme” operasyonundan kolayca para kazanıyorlar. Radyasyonlu atıklar siyah torbalara dolduruluyor ve bunların atılabileceği hiçbir yer yok. Yüzlerce ton erimiş yakıtı soğutmak için kullanılan ve böylece radyasyon bulaşan su miktarı her gün 500 ton artıyor ve bu sular sonunda denize dökülecek.” Bugün ise bölgeden toplanan radyoaktif atıkların 17 milyon tona ulaştığı belirtiliyor.
Nükleer santraller mevcut enerji kaynaklarının ihtiyacı karşılamadığı savıyla yapılıyor ve atmosfere sera gazı bırakmadığı için temiz enerji olduğu iddia ediliyor. Oysa her iki sav da yanlıştır. Gerçekten temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları vardır (güneş, rüzgâr vb.) ve bu anlamıyla enerji kaynakları yetersiz değildir. İkincisi nükleer santrallerden çıkan radyoaktif atıklar depolama tesislerinde bilinmez bir geleceğe havale edilerek biriktirilmektedir. Bugüne kadar yaşanan nükleer felaketler radyasyonun insanlar ve tüm canlılar için ne kadar ölümcül olduğunu yeterince göstermiştir.
Fukuşima nükleer felaketinden önce Japonya elektriğinin yüzde 29’unu nükleerden elde ediyordu ve 54 adet nükleer reaktöre sahipti. Bugün ise elektriğin sadece yüzde 7,5’i nükleerden elde ediliyor ve çalışan reaktör sayısı 9’a düşürülmüş durumda. Güneşten elde edilen elektrik ise nükleer santrallerden daha fazla… Demek ki istenirse pekâlâ temiz enerji üretmek mümkün! Sadece Japonya’da değil Avrupa’nın genelinde de nükleer santrallerin sayısını azaltma ya da tümüyle kapatma yönünde adımlar atılıyor. Bu adımların atılmasının bir nedeni santrallerde biriken radyoaktif atıkların taşıdığı potansiyel tehlike ise bir diğer nedeni de toplumun çoğunluğunda nükleer santrallere karşı oluşan tepkidir. Ama bütün risklerine rağmen şayet alternatif enerji yatırımları da kârlı olmasaydı kapitalistlerin nükleer enerjiden vazgeçmeleri söz konusu olmazdı. Bugün kapitalistler teknolojinin gelişmesiyle birlikte yaptıkları farklı enerji yatırımlarının kâr getireceğini düşündükleri için nükleer enerjiden vazgeçebiliyorlar. Ama elbette bu vazgeçme çok yavaş ilerliyor ve genellikle aktif olan santralleri kapatmak değil de ömrü dolanların yerine yenisini yapmamak şeklinde bir yol izleniyor.
Gelin görün ki dünyada durum buyken ve nükleer felaketlerin sonuçları ortadayken Türkiye’de siyasi iktidar inatla ve ısrarla nükleer santral yapmaya girişmiş durumda. Elbette amaç ülkenin enerji ihtiyacını karşılamak değil. Rant, kâr ve güç elde etme hırsı uğruna milyonlarca insanın hayatını hiçe sayarak yapılıyor bu santraller.
UİD-DER’den “Tüm Nükleer Santraller Derhal Kapatılsın!” kampanyasına destek
Fukuşima nükleer felaketinin ardından Japonya’da bulunan Doro Çiba Sendikası tüm dünyada “Nükleer Santraller Derhal Kapatılsın” talebiyle bir imza kampanyası başlatmıştı. UİD-DER de bu kampanyaya destek vererek Türkiye’de topladığı 16 bin imzayı Japonya’ya göndermişti. UİD-DER bu kampanyaya destek verirken, Türkiye’de nükleer santral yapılmasına da karşı çıkmış ve şöyle demişti:
“Bizler biliyoruz ki, Fukuşima’da on binlerce sınıf kardeşimizin ölmesinin gerçek nedeni tsunami değil kapitalizmdir. İnsan hayatı bu kapitalist düzenin efendilerinin umurunda değildir. Onlar kendi çıkarları ve kârları uğruna tüm insanlığı ve doğayı yok oluşa sürüklüyor. İnsanlığın geleceği ve kaderi bu sömürgenlere bırakılamaz. Temiz, yaşanabilir bir doğa için yürütülen kavga da, işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinin kopmaz bir parçasıdır. Bu cani kapitalist düzene ve onun kanlı nükleer planlarına karşı birleşerek mücadele etmek tüm dünya işçileri için bir zorunluluktur. Bu mücadele Türkiye’den Japonya’ya tüm dünyada her geçen gün güç kazanıyor ve bu kan emici düzenin suyu ısınıyor. Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadelesi! Yaşasın Uluslararası Sınıf Dayanışması!”
- Sırrı Süreyya Önder’in Kalbi ve İşçilerin Mücadelesi
- Bursa’da “Hak, Hukuk, Özgürlük” Yürüyüşü
- TTL Grevcisi Kadınlar: “Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimizdik”
- DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 1 Mayıs’ta Kadıköy’e Çağırdı
- Erlau İşçileri Sendikal Hakları İçin Mücadele Ediyor
- Esenyurt Belediyesi’nde Kayyum Yönetiminin İşten Atma Saldırısı Protesto Edildi
- Liseliler Ayakta: “Öğretmenime Dokunma!”
- Çayırhan Maden Ocağında Patlama: 2’si Ağır 14 İşçi Yaralandı
- Herkese Birinci Sınıf Sağlık Hizmeti İddiası ve Gerçekler
- Mücadelenin Gençlerinden Sokak, Slogan ve Meydan
- Eğitim Sen’den ve Üniversite Öğrencilerinden Tutukluların Serbest Bırakılması İçin Eylem
- Kuzey ve Güney: İki Sınıfın Gerçek Hikâyesi
- Boykota Destek Genişledikçe İktidarın Saldırıları Büyüyor
- Büyük İnsanlığın Safında Bir Kalem: Sabahattin Ali
- İşçi Sınıfı Tarih Bilinci Kazanırsa İlerler
- O Yılan Kapitalizmdir, Sana da Dokunur Kardeşim
- Maltepe’de Milyonlar Bir Araya Geldi
- KESK İstanbul Şubeler Platformu: “Levent Dölek Serbest Bırakılsın!”
- Kapitalist Karanlığa Karşı Mücadeleyi Büyütelim
- Eğitim Sen: Baskılar Bizi Yıldıramaz
Son Eklenenler
- İşçi sınıfının Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Tüm dünyada ekonomik yıkımın emekçileri, emekçi gençliği çıkışsız bıraktığı bir dönemde, Türkiye’de de baskıları, yasakları arttıran, korku iklimi yaratarak...
- Merhaba kardeşler. Biz İstanbul Avrupa Yakasında yaşayan kadınlarız. Kimimiz çeşitli sektörlerde çalışan işçileriz, kimimiz emekliyiz, kimimiz de ev emekçisiyiz. Ankara’dan, Gebze’den UİD-DER’li kadınların 1 Mayıs’ta haykıracakları taleplerini...
- Bizler genç işçi ve öğrencileriz. Kendimizi bildik bileli, “böyle gelmiş böyle gider” denildi bize hep. “Bu insanlardan bir şey olmaz, sen sesini çıkarırsan yalnız kalırsın”… Fakat geçtiğimiz günlerde neredeyse bütün kentlerde işçi ve emekçiler, ön...
- Bugün dünyanın pek çok ülkesinde büyük kitleler, sömürüye, baskılara, emperyalist savaşa karşı meydanlara çıkıyor, isyan ediyor, genel grevler örgütlüyor. Tarih gösteriyor ki sömürüye ve faşizme son verebilecek, kitlelerin isyanını başarıya...
- 1 Mayıs işçilerin çalışma koşullarını düzeltmek için bir araya geldiği tarihsel bir günün adıdır. Bizler de her yaştan, her meslekten işçiler olarak çalışma koşullarımızı düzeltmek için 1 Mayıs’ta bir araya gelmeli, taleplerimizi hep bir ağızdan...
- UİD-DER’li gençler 1 Mayıs’a hazırlanıyor. İstanbul Anadolu Yakasından genç kardeşlerimiz neden 1 Mayıs alanında olacaklarını anlatıyorlar.
- Zenginlerin milyonlarca dolar ödeyerek kendilerine “kıyamet sığınakları” inşa ettirdiklerini biliyor muydunuz? Sığınak deyince aklınıza öyle soğuk ve karanlık, daracık mahzenler gelmesin. Bu sığınaklarda yok yok! Yapay zekâ destekli tıbbi bakımdan...
- Sırrı Süreyya Önder, Türkiye’de önemli bir siyasi figür. Ama biz UİD-DER’li işçiler, onu, önce temsilciliklerimizde, ev buluşmalarımızda izlediğimiz Beynelmilel filmiyle tanıdık ve sevdik. Sonra “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz!”...
- Mersin’de “1 Mayıs: Umut Örgütlü Mücadelede” adlı etkinliğimizin ardından biz emekçi kadınlar olarak 1 Mayıs’ta alanlarda haykıracağımız taleplerimizi dile getirdik. 1 Mayıs coşkumuzla tüm emekçi kadınları 1 Mayıs’ta birlik olmaya, dayanışmaya...
- Hizmet-İş Sendikasında örgütlü Ankara Altındağ Belediyesi işçilerinin 21 Nisanda başlayan grevi devam ediyor. İstanbul Şişli Belediyesi işçileri alacakları ödenmediği için 24 Nisanda belediye önünde eylem yaptı. 31 Mart yerel seçimleri sonrası İzmir...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs, 1886’dan günümüze inatçı bir gelenek olarak yaşamaya devam ediyor. Türkiye’de 1 Mayıs’ın sembolü haline gelen 1 Mayıs Marşı, “Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır...
- UİD-DER, “Umut Örgütlü Mücadelede” şiarıyla işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs hazırlıklarını sürdürüyor. UİD-DER temsilciliklerinde düzenlenen “1 Mayıs: Umut Örgütlü Mücadelede” etkinliklerinde, dünya işçilerinin...
- Bizler Gebze’de yaşayan genç işçiler ve öğrencileriz. İşçi sınıfının mücadele örgütü UİD-DER ile 1 Mayıs alanında sınıfımızın saflarında yerimizi alacağız. Çoktandır başlattığımız çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. İşçi sınıfına yönelik...