Buradasınız
Halk Sağlığı Haftası Var Halkın Sağlığı Yok!
İstanbul’dan bir grup UİD-DER’li hekim
Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir esenlik halinde olmak demektir. Sağlık hizmeti denince çok kimse sadece hastalıkların tedavisini anlasa da sağlık hizmeti bir bütün olarak koruyucu, iyileştirici ve rehabilite edici hizmetlerin tamamını kapsamalıdır. Sağlık için koruyucu sağlık hizmetleri en etkin şekilde uygulanmalıdır. Koruyucu sağlık hizmeti, hastalıklardan korumanın yanı sıra erken tanı ve tedaviyi, hastalığın tekrarından ve yan etkilerinden korumayı da kapsar. İçinde bulunduğumuz 3-9 Eylül haftası “Halk Sağlığı Haftası” olarak biliniyor. Bizler çeşitli uzmanlık alanlarından UİD-DER’li bir grup hekim olarak bu sistem altında halk sağlığı mümkün mü sorusuna birlikte cevap arayalım istedik.
Halk sağlığı denilince bunun sadece hastaların iyileştirilmesi süreci olmadığını ifade etmiştik. Çevremizde sağlığımızı olumsuz etkileyen etkenleri ortadan kaldırmak, aşılamak, anne ve çocuk sağlığı, kişilere dengeli beslenmeyi, sağlıklarını nasıl koruyacaklarını öğretmek gibi konular da halk sağlığı kapsamına girer. Bu anlayış, sağlığı sosyal ve fiziksel çevreyle bir bütün olarak ele alır ve sağlıklı olmaya elverişli koşulların yaratılmasını amaç edinir. Koruyucu sağlık hizmetleri, elbette ki tedavi edici hizmetlere kıyasla daha etkindir.
Aslında anlamı ve kapsamı oldukça geniş olan halk sağlığı sadece göstermelik olarak gündem edilmektedir. Çünkü sermaye sahiplerinin, bizi yöneten egemenlerin halkın sağlığını zerre kadar umursadıkları yoktur. Bizler örgütlü hekimler olarak, sağlık işçileri olarak bu köhneleşmiş sağlık sisteminin içindeyiz. Sağlık değil sağlıksızlıktan fayda sağlayan bu sistemde egemenlerin, siyasilerin ekranlara çıkıp anlattıkları yalanlara inanmıyoruz, inanmayın istiyoruz. Sağlık hizmetlerinin üreticileri olarak sizlerle bazı gerçekleri paylaşmak ve insani bir sağlık sistemi yaratmanın ancak işçi sınıfının mücadelesiyle mümkün olabileceğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
1960’larda tüm dünyada yükselen işçi sınıfı hareketi sayesinde egemenler sağlık hizmetinin kapsamını genişletme ve bu alanda çeşitli iyileştirmeler yapma zorunluluğu hissettiler. Ancak sağlık alanı da diğer kamu hizmetleri gibi işçi sınıfının örgütsüzlüğü fırsat bilinerek özellikle 1980’lerden itibaren neoliberal saldırılara maruz kaldı. Türkiye işçi sınıfının mücadelesini bastırmak için yapılan 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle 24 Ocak kararları denilen neoliberal saldırı politikaları kolayca uygulamaya konulmuş oldu. Sağlık sistemi de bu politikalar etrafında yeniden şekillendirildi.
Sağlığın korunması neoliberalizmle birlikte bireysel sorumluluğa bırakıldı. 1980 sonrası sağlık hizmetleri özelleştirilmeye başlandı. 2003’te “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında tamamen kâr için sağlık hizmetleri sunan sağlık kurumları kuruldu, hastaneler kâr amaçlı işletmelere dönüştürüldü. Egemenler kârlı görülmeyen koruyucu tıp yerine, hastalıktan kâr sağlayan bir sağlık sistemi kurmaya odaklandılar. Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ aile hekimliği sistemi üzerine konuşurken “hekim ne kadar çok hastayı, kişiyi, aileyi kaydetmişse o kadar çok kazanacaktır” sözleri, hastalıklardan para kazanıldığının, hastaların müşteri haline getirildiğinin ispatıdır.
Devlet eliyle yürütülen “Sağlıkta Dönüşüm Programı” hekim ve hastaneleri olumsuz etkiledi, koruyucu sağlık hizmetlerinin büyük oranda ortadan kalkmasına neden oldu. 2021 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinin dörtte üçü tedavi hizmetlerine ayrılırken yalnızca dörtte biri koruyucu sağlık hizmetlerine ayrıldı. Mesela elde edilen en son verilere göre bir yıl içinde yaklaşık 174 bin kişiye kanser teşhisi koyulduğunu göz önüne alırsak, Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi sayılarının ciddi anlamda yetersiz olduğunu görebiliriz. 2014 yılı TÜİK verilerine göre kadınların yüzde 75’i hiçbir zaman mamografi çektirmemiş. Ama özel hastanelerde yapılan ameliyatlar 2002’den 2012’ye kadar neredeyse 3 katına çıkmış. 2002 yılında toplam ameliyat oranı bir buçuk milyon dolaylarındayken 2015 yılında bu oran beş milyon civarına çıkmış. Bu durum önleyici sağlık hizmetleri konusunun aslında egemenlerin gündeminde bile olmadığını bir kez daha gösteriyor.
Temel poliklinik muayenesinde bile bir hastanın odaya girişinden çıkışına kadar geçen süre 4 dakika. Bu süre ne muayeneye ne de değerlendirmeye yeter. Sadece tetkik istemeye yeter. Sonuçta ortaya çıkan manzara şu; binlerce tetkik ama onca teknolojiye rağmen çare bulunmayan hastalıklar, ellerinde ilaç torbalarıyla dolaşan işçi ve emekçiler…
Yani gölgesini satamadığı ağacı kesen kapitalizm sağlık alanında da iş başında! İyileştirmediği hastalıklardan kâr elde etmenin peşinde. Çalışma saatlerinin uzunluğu, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, doğanın tahrip edilmesi, hava kirliliği, savaşlar, salgınlar, yaşam alanlarının çarpıklığı, depremler, seller… Kapitalizmin ve çarpık sağlık sisteminin farkında olan bizler, işin içinde olan bizler, sağlık değil hastalık üreten bu sistem ne yaşayabilir ne de yaşatabilir diyoruz. İnsani bir sağlık sistemini ve beraberinde sağlıklı bir toplumu ancak birlikte, sınıfımızın mücadelesine dört elle sarılarak yaratabiliriz.
- İş Cinayetlerine, Düşük Ücretlere, Sendikal Baskılara Karşı Eylemler
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Sağlık Çalışanlarından Sağlıkta Şiddete Karşı Eylem
- Ücret Gasplarına, Düşük Ücretlere ve Baskılara Karşı Mücadeleler Sürüyor
- 2024: Emeklilere Zulüm Yılı
- İşçiler Hak Gasplarına Karşı Mücadele Ediyor, Kazanıyor
- Tahsin İncirci Yaşamını Yitirdi, Besteleri Yaşayacak
- Faruk Türkoğlu Sonsuzluğa Uğurlandı
- “Emekli Boş Durmasın, Çalışsın Diyenlerdir” Bu Toplumun Sırtına Yük!
- 84 Yaşında Bir İnsan Neden İş Arar?
- Sendikal Baskılar Mücadeleyle Aşılıyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Çıkışsızlık Sarmalındaki Gençler
- İş Kazaları Kader Ya da Fıtrat Olamaz
- Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu Kuruldu
- Sel Gider Kum Kalır
- İlet’ten İliç’e Mükellefiyetten Bugüne
- Bizim Çocuklarımız Onlar
- “Eşimle Birlikte Kahvaltı Ancak Yıllık İzinde”
- İliç Maden Faciası Kadıköy’de Protesto Edildi
Son Eklenenler
- 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı ve biz emekçi kadınlar böylesine anlamlı bir güne hep birlikte hazırlanmak üzere yan yana geldik. Sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü için UİD-DER’de birleştik. Hep birlikte coşkulandık, umutla dolduk. 1...
- Bir haykırış duyuldu derinden/ Sanırsın dağlar kalktı yerinden/ Mahalleden, fabrika köşelerinden/ Ayağa kalktı yürüyor işçi/ Yürüyor işçi, yürüyor işçi!
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...
- Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan özel okullar, bir süredir ülke gündemine pek çok sorunla birlikte yerleşmiş durumda. 22 yıldır sanayi şehri Bursa’da çalışan bir özel okul öğretmeniyle sektördeki sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz...
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...