Buradasınız
Japon İşçilerden OHAL İlanına Karşı Mücadele Çağrısı
Doro-Çiba Sendikası
Olağanüstü Hal İlanına Karşı Mücadele!
Gelir Kaybının Tazmini!
Yıkıma Uğratılan Sağlık Sisteminin Yeniden İnşası!
Gerçek Kriz Ne? Covid-19 Olağanüstü Hal İlanının Altında Yatan Amaç
Abe yönetimi, görünüşte “sağlıkta çöküşü engellemek için” Olağanüstü Hal ilan etti. Medyanın büyük bir çoğunluğunun eleştirisiz desteğiyle birlikte pek çok insan bunu, Covid-19 enfeksiyonunun hızla yayılmasının ve hükümetin sersem ve beceriksiz pandemi politikalarının yol açtığı kriz algısı nedeniyle, “zorunlu olarak katlanılan bir durum” olarak kabul etme eğilimindedir.
Fakat bu öyle kolayca kabul edilmeli midir? Bu karar gerçekten de en yüksek öncelik olarak insanların güvenliği için mi alınmıştır? Şu anda acilen ihtiyaç duyduğumuz şey Olağanüstü Hal midir?
Tarihin dersini asla unutma: Hükümet krizi sömürür. Bulaşıcı hastalıkla yüz yüze geldiğimiz şu sıralarda her kritik anda bunu hatırla. Abe yönetimi, anayasaya acil durum hükmü sokmak ve onun 9. Maddesini Japonya’yı “savaş yürütme yeteneğinde bir devlet” haline getirecek şekilde değiştirmenin zeminini hazırlamak için bu krizden açıkça faydalanmaya çalışıyor. Bizler her an uyanık olmalıyız. Tarihin dönüm noktasındayız.
Krizde işçiler
Şu anda Japonya’da işçiler tehlikedeler. İhtiyaç duyulan şey, işçiler ve işlerini ve gelirlerini kaybeden küçük işletmeler için acil ücret/gelir tazminatıdır, demir yumruk gücü kullanarak bizi özgürlükten mahrum eden Olağanüstü Hal İlanı DEĞİL.
Covid-19 enfeksiyonunun yayılmasının özellikle 21,5 milyon düzensiz işçiye etkisini ne kadar vurgulasak azdır. İşyerlerinin ve okulların kapanması nedeniyle hâlihazırda çok sayıda işçi işini kaybetti ve bunlar kıt kanaat yaşayabilmek için savaş veriyorlar. Abe, Olağanüstü Hal İlanını duyururken, hükümetin “gelir kaybını tazmin” edemeyeceğini açıkladı. “Eşi benzeri görülmedik 180 trilyon yenlik ekonomi paketi”nin neredeyse tamamı, yalnızca büyük şirketleri destekleme önlemleridir. “Halka nakdi ödeme” bunun sadece küçük bir parçasıdır, yani 6 trilyon yen. Japonya’nın her tarafında halk acı içinde feryat ediyor.
Üstelik, olağanüstü hal, işçileri asgari yaşam araçlarından bile mahrum bırakıyor. Bir işyeri hükümetin güvenlik sebepli acil talebiyle kapatıldığı zaman, “kapanma şirketin isteğiyle olmadığı” için şirket izin ödeneği (ücretin %60’ı) bile ödemek zorunda değildir. Bize onlara itaat etmemiz ve ölmemiz emrediliyor.
Şaşırtıcı “olgu”
Şaşırtıcı bir “olgu” var. Mart sonundan itibaren, Covid-19 yüzünden işsiz kalan işçilerin sayısı istatistiklerde sadece 1000 olarak yayınlandı. Bu kesinlikle doğru değil. İşletmelerin kapanmasıyla afallatıcı sayıda iş kaybının yaşandığı ABD’de bir ay gibi bir sürede yaklaşık 10 milyon insan işsizlik ödeneğine başvurdu.
Fakat Japonya’da her işçiye, çıkışın görünmediği karanlık bir “öz-sorumluluk” tünelinde çırpınması dayatılıyor, sorunların derhal yüzeye çıkabildiği ABD’den farklı korkunç bir durum. İşten atıldığında işsizlik ödeneğinin mi yoksa izin ödeneğinin mi uygulanacağı konusunda açık bir kriter bulunmuyor. Çok sayıda işçi böyle muğlak bir statü altında yaşıyor. Bu, 30 yıldır hüküm süren neoliberalizm altında, işin ve temel hakların göz ardı edildiği ve yıkıma uğratıldığı Japonya’nın gerçeğidir. Bu, Japon toplumunun derin uçurumundan başka bir şey değildir.
Abe hükümeti, “sağlık sisteminin çöküşünü engellemek için” diyerek olağanüstü hal ilan etti. Ama aynı zamanda akıl almaz bir şey devam ediyor. Abe 4 Martta, Covid-19 krizinin ortasında, 2025’e kadar Japonya çapında reorganizasyon, ya da tam olarak söylersek 424 kamu hastanesinin kapatılması ve 20 bin yatağın eksiltilmesi emrini verdi. Bu amaç için 2020 bütçesinden 20 milyar yenden fazla para tahsis edildi.
Bu doğrultuda Tokyo valisi Yuriko Koike de Tokyo’daki 14 şehir hastanesini özelleştirme ve bunların statüsünü bağımsız şirketlere dönüştürme kararı aldı. Bu adımlar, böylesi kritik bir durumda acilen ihtiyaç duyulan şeye tümüyle zıttır. Hastalıklarla ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili önemli işlerle ilgilenen az sayıdaki temel sağlık tesisi yıkıma uğratılıyor. Bu Abe hükümetinin gerçek karakteridir. Şimdi ihtiyaç durulan şey Olağanüstü Hal değil, varlığı tehlikede olan sağlık sisteminin yeniden inşasıdır.
Neoliberalizmin gerçek doğası – Sağlık merkezlerinde neler oluyor?
Japonya’da bulaşıcı hastalıklara tahsis edilen 9700 yatak vardı. 825 tane sağlık merkezi bulunuyordu. Fakat neoliberal politikalar sağlık sistemini kökten reorganize etti ya da parçaladı. Şu anda bulaşıcı hastalıklar için hastane yatak sayısı çarpıcı bir biçimde düşerek 1700’e inmiştir. Sağlık merkezlerinin sayısı ise yarı yarıya azalarak 472’ye inmiştir. Hastaneler tıbbi tedavide temel önceliği kâra vermeye zorlanmışlardır. Sonuç olarak, hastaneler acımasız rekabet ilkesine maruz bırakılmış ve %20’si kapanmıştır.
Bu sadece hastane sayıları için geçerli değildir. Temel mesele Japonya’da sağlık sisteminin “kâr” peşinde koşmak için uzmanlaşmış bir organa dönüştürülmüş olmasıdır. Şu anda hastanelerin çoğu, enfekte hastaları kabul edecek bir odaya ya da PCR testlerini yapacak ekipmana sahip değildir. Sağlıkta çöküşe yol açan, Covid-19 değil 30 yıllık neoliberal politikalardır. Covid-19 salgını, hastanelerin sağlık hizmeti için değil piyasa mekanizmasında rekabet etmek için çalıştığı yıkıma uğramış bir toplumda meydana gelmiştir.
Neoliberal politikalar yaşamlarımız için temel olan her şeyi özelleştirdi; iş, sağlık sistemi, sosyal güvenlik sistemi vb. Halkın %99’u sadece %1’in kârı için tüm geçim dayanaklarından mahrum bırakıldı. Bir bulaşıcı hastalık salgını ya da yıkıcı bir felâket ortaya çıkarsa bu amansız durumda bize ne olacak diye merak etmemek mümkün değildi. İşte şimdi bu gerçeklik haline geldi. Adeta gergin bir ip üzerinde yürürmüşçesine, yıkıma uğramış bir toplumda yaşıyoruz. Eğer kötü bir şey olursa uçuruma düşeceğiz. Covid-19 salgını bu katı gerçekliği acımasız bir şekilde ortaya çıkardı. Covid-19’un insanlık tarihinde hiç beklenmedik bir kriz olduğu söyleniyor. Fakat gerçek kriz Covid-19 DEĞİL, yaşam hakkımızın hiçe sayıldığı bir toplum yaratan neoliberal politikalardır.
Şu anda hisse senetleri, gayrimenkul ve petrol fiyatları sert bir şekilde düşüyor. Medya “Covid-19 resesyonu 2008 Lehman şokundan çok daha kötü olabilir” diyor. Fakat salgın krizi ekonomik krizin tetikleyicisi değildir. Zaten olağanüstü parasal genişleme, emekli fonları aracılığıyla hisse senedi fiyatlarını ayakta tutma operasyonları vs. yüzünden balon ekonomisi aşırı derecede şişmiştir. Uzun yıllardır, Çin-ABD ticaret savaşı başta olmak üzere ekonomik savaş hali sınırı aşmıştır ve daha da yoğunlaşmaktadır. Ekonomik büyüme beklentisi kaybedilmiş ve en büyük ekonomik güçler can havliyle pazar ve nüfuz alanları üzerinde şiddetli bir kapışmaya girişmişlerdir. ABD’nin “Büyük Güçler arasındaki” stratejik rekabetten ve “nükleer olmayan stratejik saldırı” karşısında bile nükleer silahların ilk kullanımından bahsetmesinin nedeni budur. Keza aynı nedenle Abe de Japonya’yı savaş yürütme yeteneğinde bir ülke haline getirmek amacıyla anayasayı revize etme hamlesini hızlandırmaktadır.
Bu kritik durumda tüm dünya halkları hayatta kalma mücadelesi başlatmıştır. Son derece ciddi bir salgın yaşamakta olan İtalya’da, işçiler sağlıklarını ve hayatlarını savunmak için her yerde grevler yürütüyorlar. ABD’de Covid-19’la birlikte işlerini kaybeden işçiler ülkenin dört bir yanında grevler için ayağa kalkıyorlar.
Japonya’da da şiddetli bir öfke kaynaması yaşanıyor ve çeşitli işyerlerinde mücadeleler patlak vermeye başladı. Sağlık, ulaşım, belediye hizmetleri, posta hizmeti, okullar ve bakım merkezleri, marketler ve başka birçok işkolunda işçiler ve sendikaları, geçim kaynaklarıyla virüs enfeksiyonu tehdidi arasında, “temel” hizmetleri sağlama onuru ile işyerindeki tehlike arasında didiniyorlar. Bu yüzden grevler ve eylemler yapıyorlar ve pek çok işyerinde güvenlik önlemleri konusunda somut kazanımlar elde ediyorlar.
Birlikte mücadele edelim ve toplumu değiştirelim!
Doro-Çiba (Çiba Ulusal Demiryolu Lokomotif Sendikası)
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...
- Gebze’de bulunan Grid Solutions ve Schneider Elektrik, İstanbul’da bulunan Hitachi Energy ve Bursa’da bulunan Arıtaş Kriyojenik fabrikaları için Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamaması...
- Gün geçmiyor ki her gün bir öncekine rahmet okutacak, canımızı yakan bir olay olmasın. Sistemin iyice çürümesi ve tarifsiz bir bataklığa dönmesiyle birlikte, bu çürümüşlük toplumda derin yaralar açıyor. Bunun sonuçlarından bir yenisi de İzmir’de...
- Bir film sahnesi: İngiltere’de bir madenci bandosu, Rodrigo’nun gitar konçertosunu çalmaktadır. Madencilerin emektar ellerinden ahenkli melodiler akıp giderken arka planda hükümet tarafından kapatılmak istenen bir madenle ilgili toplantılar, yürüyen...
- Bugün 18 Kasım. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yer tutan Netaş Grevinin yıldönümü… Netaş işçileri, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin baskı koşullarında bile işçilerin örgütlülüğünün patronları alt edebilecek güçte olduğunu...
- UİD-DER, grevlerinin 81. gününde MKB Rondo işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundu. “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Birlikte Karşı Duralım” pankartı ile grev yerine yürüyen işçiler; “MKB İşçisi Yalnız Değildir”, “Yaşasın Sınıf Dayanışması”...
- Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ilk olarak 2001 yılında gündeme getirildi ancak AKP iktidarı 2018’de işçilerin iradelerinin dışında bu sistemi zorunlu hale getirdi. 2018 yılından beridir işçilerin maaşlarından her ay bu kandırmacaya para...