Buradasınız
“Mırıldansaydı” Saldırı Olmaz mıydı?

Emekçi sınıfın kadınlarının çilesi bitmiyor. Geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı, ağır çalışma ve yaşam koşulları derken bir de bunların üstüne işyerinde, sokakta, çarşı-pazarda, toplu taşıma araçlarında akla gelebilecek her yerde maruz kalınan taciz ve şiddet ekleniyor.
Bunun son örneği İstanbul’da bir belediye otobüsünde yaşandı. 23 yaşında emekçi bir kadın Ayşegül Terzi şort giydiği için saldırıya uğradı. Saldırgan emniyetteki ifadesinde şu sözlere yer verdi: “Yaşadığımız ülkenin ve toplum değerlerinin ayakaltına alındığını, bayan şahsın kendisi ve çevresinde bulunan insanlara giyiniş tarzı ile saygı göstermediğini düşündüm. Manevi yönüm ağır bastı. Bir anda koltuktan kalkarak yüzüne doğru bir tekme attım.”
Bu olay elbette ki toplumun geniş bir kesiminde onay görmedi. Saldırganın yeterince sağlıklı bir insan olmadığı da açık. Ama onu bu kadar rahat bir şekilde bu saldırıyı yapmaya iten altyapının da hazırlanmadığı söylenemez. Bazı açıklamalarda saldırganın tekme atmasının yanlış olduğu ama rahatsız olmasının anlaşılabilir olduğu hatta bu rahatsızlığını başka yollarla dile getirebileceği ifade edildi. Meselâ Başbakan Binali Yıldırım bir gazeteye verdiği röportajda saldırıyla ilgili şunları söyledi: “Normal bir insanın yapacağı bir iş değil. Hoşuna gitmeyebilir, mırıldanırsın…” Ne demek bu? Kadının giydiğine karışmak normal, söylenmek, uyarmak, ikaz etmek normal ama saldırmak anormal. Sanki insanları giydikleri üzerinden ikaz etmek, uyarmak başlı başına bir saldırı değil. Ayrıca daha da önemlisi bu fiziksel saldırıların bu kadar fütursuzca yapılabilmesinin nedeni de bu tarz açıklamalarla cesaretlendiriliyor olmaları.
İlk kez karşılaşmıyoruz iktidar partisinden gelen bu tarz yorumlarla. Geçmiş yıllarda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek kürtajla ilgili “anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? Anası ölsün öyleyse” demişti. Kadının anne ve eş olamayınca hiçbir değerinin olmadığını hatta ölmeyi hak ettiği düşüncesini yansıtmıştı. Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, “kadına şiddette bir algıda seçicilik var. Şiddet dediğimizde neden sadece kadını şiddetin merkezine, şiddeti de kadının merkezine koyuyoruz. Şiddet toplumsaldır” diyerek kadına yönelik şiddetin o kadar da öne çıkarılmaması gerektiğini savunmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan aile planlamasıyla ilgili şu sözleri söylemişti: “Zürriyetimizi arttıracağız. Neslimizi çoğaltacağız. Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz.”
Bu zihniyetin en somut yansımalarından biri de Yeni Akit gazetesinde Ali Karahasanoğlu’nun Ayşegül Terzi’ye saldırı olayı üzerine yazdığı yazı oldu. 20 Eylül tarihli yazısında Karahasanoğlu, Terzi’ye saldıran kişinin ilk ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmasına tepki gösterenlere tutarlı olmaları uyarıları yapıyor ve şöyle diyor: “Bekir Bozdağ yumruk yediğinde ‘ne olmuş, bir yumruktan adam mı ölür?’ diyen demokrat düşünürlerimiz vardı…” Yani otobüste bir kadın bir tekme yemiş bunda bu kadar abartacak ne var, bir tekmeden adam mı tutuklanır? Bir yanda etrafında onlarca korumayla gezen bir Bakana belli ki siyasi nedenlerle kendisine öfkeli bir adamın attığı bir yumruk, diğer yanda savunmasız bir kadın ve sadece giydiği kıyafetten rahatsız olduğu için yüzüne tekme atan bir adam. Bu iki olayı hangi akıl nasıl bir zihinsel kurguyla karşılaştırır? Bu toplumda Bakanlara şiddet diye bir sorun yok ama kadınlara şiddet diye önlenemeyen bir sorun var!
Bakanıyla, başbakanı, cumhurbaşkanıyla, medyası, siyasetçisiyle, kadınıyla, erkeğiyle iktidar sahiplerinin kadına yönelik bu bakış açısı kadına yönelik şiddet olaylarının da durmadan artmasına neden oluyor. Kadını giydiğiyle, doğurduğu çocuk sayısıyla, ev işlerindeki mahareti ve kocasına “saygısıyla”, sessizliği ve kırılganlığıyla tanımlamak isteyen egemenler kadın politikalarını da bu bakış açısıyla şekillendiriyorlar. Yaşam tarzı üzerinden toplumu kutuplaştırıp bölüyorlar.
Emekçi kadınların sorunları onları zerrece ilgilendirmiyor. İlgilendirseydi çalışan kadınlar için içinden çıkılmaz sorunlara neden olan kreş, doğum ve emzirme izni, gece vardiyası gibi sorunlara emekçi kadından yana çözümler üretirlerdi. Çalışan kadınlar için uygulamaya koydukları bütün sözde çözümler sadece emekçi kadının sorununu daha fazla arttırmaya neden oldu. Sermayenin de kadın işçinin emeğini daha fazla sömürmesinin yolunu açtı. Kadına bakış açısı değişmediği için kadın cinayetleri de son bulmadı, saldırılar da hız kesmedi.
Bugün Türkiye’de iktidarda bulunan egemen zihniyetin istediği, itaatkâr, kanaatkâr, muhafazakâr bir toplumdur. Eğitim sistemiyle düşünmeyen, sorgulamayan bir genç nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Çeşitli teşviklerle erken yaşta evliliği özendiriyorlar. Kadına en birincil rol olarak annelik ve eşlik rolünü uygun görüyorlar. Bunun için yarı zamanlı çalışma uygulamasını yaygınlaştırarak teşvik ediyorlar. Elbette bu uygulamayla bir taşla iki kuş vuruyor, sermayeye daha ucuz işgücü de sağlıyorlar.
Emekçi kadınların en başta gelen sorunlarından biri taciz ve her türlü saldırı itaatkâr ve kanaatkâr olunarak çözülmez. Bu toplumsal duruş ancak emekçi kadını daha savunmasız yapar. Emekçi erkekleri ise yarım ve sermayeye karşı savunmasız bırakır. Yapılması gereken itaatkâr ve kanaatkâr toplum dayatmasına inat kadın ve erkek emekçiler olarak el ele vermek, birbirimizin giydikleri, inançları, dilleri, kültürleriyle kavga vermek yerine; siyasetçisi ve sermayedarıyla patronlar sınıfına karşı kavga vermektir. Bölünüp, parçalanmamalı; birleşmeli, birbirimizi güçlendirmeliyiz.
- Türkiye Genelinde 1 Eylül Dünya Barış Günü Eylemleri
- Meydanlarda Barış ve Demokrasi Talebi Yükseltildi
- Başka Bir Gezegen Gibi
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nden Barış Mitingi Çağrısı
- Omsa Metal Direnişiyle Dayanışma
- Hayat Pahalı Değil Ücretlerimiz Düşük!
- Derbide Yeni Sezon Yaklaşıyor!
- KESK’ten “Gazze’de Kıtlık Yaşanıyor” Protestosu
- Digel Tekstil İşçilerinin Hak ve Onur Mücadelesi Devam Ediyor
- 17 Ağustos Depreminin 26’ıncı Yılı: Deprem Değil Yağmacı Düzen Öldürüyor!
- Evrensel Gazetesine Silahlı Saldırı
- Vergi Sorunu
- Kötü Çalışma Koşullarına ve Sendikal Baskılara Karşı İşçiler Mücadele Ediyor
- İşyerinde Gelen Ölümler
- 3 Pişi ve Sabrın Ödülü
- Yas Tutmuyoruz, Mücadele Ediyoruz!
- Bu Bataklıktan Birlikte Çıkmalıyız!
- KESK Taleplerini Duyurmak İçin Alternatif TİS Masası Kurdu
- “Faizi Kim Uyguluyor, Bunu da Desene!”
- Hiroşima’dan Gazze’ye Umut İşçi Sınıfının Örgütlü Mücadelesinde
Son Eklenenler
- Yalova’da bulunan Sefine Tersanesi işçileri, patronun çalışma koşullarında yaptığı tek yanlı değişikliğe karşı direnişe geçti. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) grevi beşinci gününde anlaşmayla sonuçlandı. Artvin Şavşat Belediyesinde...
- Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklisinin taleplerini boşa çıkaran 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci, Kamu Hakem Kurulu tarafından karara bağlandı. Hakem Kurulu, 2026 yılında ilk altı ay için yüzde 11, ikinci altı ay için yüzde 7; 2027 yılı için ise...
- 1 Eylül Dünya Barış Gününde Diyarbakır’dan Ankara’ya pek çok kentte eylemler düzenlendi. Ankara’da Emek Barış ve Demokrasi Güçlerinin çağrısıyla Kolej Meydanında bir araya gelen kitle sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde Sakarya Meydanına...
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...