Buradasınız
İşçi ya da Amele: Sınıfın Bil Safa Gel!
Sancaktepe’den bir işçi
Dayanışma TV’de Şişecam işçilerinin direnişine ilişkin bir haber videosu izledim. Ders alınması gereken o kadar çok şey buldum ki. Mesela işçi abilerimizden birinin söylediği şey çok çarpıcıydı. Bir baba 1991 yılında işten atılıyor, o zaman oğlu 3 yaşında. Yıllar geçiyor ve 3 yaşındaki evlat büyüyor. Sene 2017. Babanın evladı bu defa aynı işyerinde yine aynı sebeple işten atılıyor ve oğlunun çocuğu 5 yaşında. O da babası gibi işçi olmuş- ki başka bir seçeneği yoktur- ve babası gibi patronlar tarafından haksızlığa uğruyor. Hem baba olarak hem de bir sınıfın parçası olarak oğlunun mücadelesinin yanında yer alıyor ve destekliyor.
İşçi kimdir, kimlere işçi denir? İşçi olmak kötü bir şey midir ki kişinin kendine işçi demesi zordur? “Amele” dendiğinde ne anlıyoruz? Bir kişi size “Amele” derse hakaret mi etmiş olur? Cam işçilerinin videosunu izledikten sonra bu sorular geldi aklıma, yaşadığım birkaç örneği hatırladım ve sizlerle paylaşmak istedim.
Evvela belirteyim ki ben de bir işçiyim. Türk Dil Kurumu’nun da sözlüğüne özellikle baktım. Şöyle diyor: “Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse”. Yani beni, bizi tanımlıyor. İşçi sınıfının önderleri ise, emek gücünden başka satacak bir şeyi olmayan, emek gücünü satarak yaşamını devam ettiren herkesi işçi olarak tanımlamışlardır. Yani dünyanın çoğunluğunu işçi sınıfı ve emekçiler oluşturuyor.
Gelelim bu konuya neden takıldığıma. Nasıl takılmayayım? Çevremizdeki insanlara “ne iş yapıyorsun, nerede çalışıyorsun?” diye sorduğumuzda aldığımız cevap genelde şöyle oluyor: “Montaj operatörüyüm, forklift operatörüyüm, makine operatörüyüm” gibi cevaplar alırız. Elbette bunun bir nedeni var. Yaşadığımız sistem bizleri birbirimizden dil, din, ırk gibi yapay ayrımlarla ayırmakla yetinmiyor. Aynı zamanda yaptığımız işleri de bizlere sıfat olarak gösterip, adlandırıp bir de bunlarla ayırıyor. Oysaki A fabrikasında forkliftçisindir, B fabrikasında montajcı, C fabrikasında ise üretim operatörü olarak çalışabilirsin. Her iş değiştirdiğinde, yaptığın iş de değişebilir ya da aynı da kalabilir. Ama ortak bir nokta vardır ki sen ne iş yaparsan yap başkasının yararına ücretle çalışma durumun değişmez. Yani her durumda işçisindir.
Düzenin egemen ideolojisi çalışanların kendisine “işçi” dememesi için zihinleriyle oynar. Çünkü milyarlarca insanı ortak bir noktada zihnen birleştirmek istemezler. O nedenledir ki sorulduğunda ya da her hangi bir ankete verilen cevaplarda “işçiyim” açıklamasını göremeyiz, duyamayız ya da çok az rastlarız.
İki yıllık kimya bölümünü okumuş genç bir arkadaşımız ile sohbet ediyordum. Yakın zamanda bir iş başvurusunda bulunmuş ve görüşmeye çağrılmış. Ama kendi açısından olumsuz geçmiş ve işe başlamak istememiş. Bu arada uzun zamandır işsiz. Deneyimi de olmadığı için iş bulamamış. Her gittiği yerde “deneyimin var mı?” diye sorulmuş. Bir taraftan da kızıyor tabi, “kimse işe almazsa nasıl deneyim kazanacağım?” diyor. Bu şekilde kızgın olması elbette anlaşılabilir ve doğrudur da. Ama asıl kafama takılan soru şuydu ve sordum: “Eee, hazır iş bulmuşsun ve kabul edilmişsin, neden başlamadın peki?” Cevap: “İşyerini gezdirdiler, baktım ki beni çalıştıracakları bölümde herkes tulum giyiyor. ‘Ben de giyecek miyim?’ diye sordum. ‘Evet, bu bölümde çalışanlar tulum giymek zorunda’ dediler. O nedenle kabul etmedim” dedi. “Ne var bunda, seni ne rahatsız etti ki?” diye sordum yeniden şaşkınlıkla. Cevap: “Ama ben iki yıllık üniversite mezunuyum, eleman olarak mı çalışacağım, diğerleri ile aynı görüntüde olacağım, ne farkımız kalıyor ki çalışan işçilerle. Benim bir arkadaşım var, o laboratuarda beyaz önlükle çalışıyor.”
Okul sıralarından başlayarak, genç beyinlerin nasıl çarpıtıldığının, boş hayallerle nasıl beslendiğinin, sınıfından nasıl kopartıldığının iyi bir örneğiydi aldığım cevap. Öğretilen ve anlatılanlarla, hayatta karşılaştığı gerçekler arasındaki fark tokat gibi suratına inecek ve belki de hiçbir zaman, beyaz önlükle, temiz bir laboratuarda iş bulamayacak, bir markette ya da bir mağazada kasiyer olarak çalışacak. Bir de ben vurdum tokat gibi gerçekleri suratına.
Büro işçisi olarak çalışan bir arkadaşım çalıştığı işyerine eleman alımı için iş başvuru formlarından meslek lisesi mezunu bir kişiyi telefon ile arıyor. Telefonda ön görüşme yapıyor. Vardiyalı çalışıldığını, çalışma saatlerini vs. anlatıyor. Telefondaki kişi: “Ben ne iş yapacağım yani, hee ‘amele’ olarak çağırıyorsunuz öyle mi?” diye soruyor. Arkadaşım şaşkın bir şekilde “evet işçi olarak çalışacaksınız” diyor. Ben de takıldım arkadaşıma. “Sen telefonda makine operatörü arıyoruz deseydin daha farklı bir cevap alırdın” dedim ve bunun üzerine sohbet ettik. Oysa ki “amele” Osmanlıcadan geliyor ve işçi demek… Son dönemde ise inşaat işçiliği ile özdeşleşmiş durumda. Yani “amele” de aynı şekilde emek gücünü satıyor, ücret alıyor!
Nâzım Usta’nın da dediği gibi: “Bu dünya öküzün boynuzunda değil, Bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.” Ellerimizin üstünde duran bu dünyayı var eden, yaratan, üreten biziz. Kömürden ekmeğe, yollardan binalara, otomobillerden uçaklara, gözümüzün gördüğü her şey ama her şey biz işçilerin, amelelerin emekleriyle, alın teriyle üretiliyor. Biz varsak hayat var. Patronlar sınıfı bunu çok iyi biliyor. Televizyonlarıyla, gazeteleriyle, okullarıyla, ellerindeki tüm imkânlarla aramıza ekmeye çalıştıkları nifak tohumlarıyla, bizleri birbirimizden ayırmanın türlü hileli yollarına başvuruyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar. Elbette bir gün işçiler bir sınıfın evladı olduklarını, egemenlerin dünyasını, egemenlerin başına yıkacak olanın da ancak ve ancak işçi sınıfı olduğunu kavrayacaklardır. Bu gerçeği hiçbir güç değiştiremez. Cam işçisi baba vaktiyle nasıl ki kendi hakları için mücadele verdiyse, onunla aynı kaderi paylaşan oğlunun da yanında olmasını bildi. Çünkü işçi olduklarını, işçi sınıfının bir parçası olduklarını, kendilerini işsiz bırakan patronlara karşı verdikleri mücadele ile ortaya koydular.
Gölge
Şişecam İşçileri Direnişe Geçti
- Her Fabrikada Ortak Sorunlarımıza Çözüm: Örgütlen!
- “Yanıyorsun Fuat Abi”
- Kredi Kartları Taksitlerinden Kurtuluyoruz!
- Neden Hiçbir Şey Değişmiyor?
- İşçilerin Kafa Karışıklığı Kimin İşine Geliyor?
- Dünya Dönüyor Ama Eskisi Gibi Değil
- Asgari Ücretle Açgözlü Olunur mu?
- Ekmeğimizin Peşindeysek Haklarımızın da Peşinde Olmalıyız!
- Hayatı Bizim İçin Ömür Törpüsü Haline Getirdiler
- Bu Düzen Sağlığımızı Bozuyor
- Benim Ekonomim Neden Şahlanmıyor?
- Migros’ta İşten Atılan Yeğenim İşe İade Edildi
- Borsada Neleri Kaybediyoruz?
- Umut Hep Vardır
- Dün Hiroşima Bugün Ortadoğu
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Doğru Bilgi ve Çözüm İçin Mücadele Saflarına
- Karnımızı Doyurmak Değil Sağlıklı Beslenmek İstiyoruz
- “Fedakârlık” Neden Hep Bize Düşer?
Son Eklenenler
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta Türkiye’nin dört bir yanında yüzbinlerce işçi ve emekçi alanlara çıktı, ekonomik yıkımın bedelini ödemek istemediklerini haykırdı. Sendikaların ve demokratik kitle...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında işçiler meydanlara çıktılar. Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa, yoksulluğa, baskılara, eşitsizliğe, adaletsizliğe...
- İngiltere’de 7 Ekimden bu yana her Cumartesi ulusal çapta eylemler düzenleyerek Filistin halkının yanında yer alan işçi ve emekçiler, egemenlerin savaşına karşı meydanlarda yerlerini almaya devam ediyor. 20 Nisanda ülke çapında çeşitli kent...
- İtalya’da büyük işçi sendikaları iş cinayetlerine karşı binlerce işçinin katıldığı kitlesel bir miting düzenledi. 20 Nisan’da işçiler “Artık Yeter!” sloganıyla işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği, kamu sağlığı hakkı, adil vergi reformu ve...
- İşyerinde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında insanların yüzlerinden okunan yorgunluk ve mutsuzluk dikkatimi çekiyor. Öfke, mutsuzluk, umutsuzluk bir virüs gibi yayılmaya başladı. “Ama insanlar neden bu kadar mutsuz?” diye düşündüm kendi kendime....
- 1 Mayıs’ın gelmesiyle emekçiler, kadınlar, üniversiteli gençler, emekliler kendi taleplerini haykırmak için alanları doldurmaya hazırlanıyor. Ben de genç bir işçi olarak kendi talebimi haykırmak için alanda yerimi alacağım. Benim talebim çalışma...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER Mersin temsilciliğinde de “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğe çeşitli...
- Bugünün stajyer öğrencileri, yarının sağlık işçileri olarak 1 Mayıs’ta sesimizi duyurmaya geliyoruz. Kimimiz ailelerinden uzakta farklı şehirlerden gelip yurtlarda kalan, kimimizse aileleriyle İstanbul’da yaşayan öğrencileriz. Biliyoruz ki stajyer...
- 2021 yılı sonunda Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte MESEM’e (Mesleki Eğitim Merkezleri) kayıtlı kişi sayısında patlama yaşandı. Bugün MESEM’e kayıtlı, 300 bini ise 18 yaşından küçük, 1,5 milyon öğrenci var. MESEM’lerin daha...
- Bizler Gebze’den işçi ve öğrenciler olarak 1 Mayıs yaklaşırken sizlerle duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz. Birçoğumuz 1 Mayıs’ı UİD-DER’in geçen sene Uğur Mumcu Kültür Merkezinde gerçekleşen 1 Mayıs etkinliği ile tanıdık. Bu tanışma...
- UİD-DER’li işçiler, grevlerinin 9. gününde Mersen işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundu. “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor! Yaşasın Sınıf Dayanışması!” pankartı arkasında grev çadırına yürüyen UİD-DER’li işçiler hep birlikte “Yaşasın Sınıf...
- Emekçi kadın kardeşimiz, nasılsın? Pek sorulmaz nasıl olduğumuz, neler hissettiğimiz ve en önemlisi ne istediğimiz. Bu düzende bir rol biçilmiştir biz emekçi kadınlara ve ona uygun davranmamız, rolümüzü iyi oynamamız beklenir bizden. Hem de öyle...
- Bizler kamuda çalışan sağlık emekçisi kadınlarız. 1 Mayıs yaklaşırken içimizdeki heyecan ve umutla bir araya geldik ve sağlık emekçileri olarak “neler talep ediyoruz?” diye konuştuk. Kadınların oldukça yoğun çalıştığı bir sektörde olmamıza rağmen...