Buradasınız
Öğrenci Velisiyle Sohbet
Beylikdüzü’nden bir eğitim işçisi

Merhaba arkadaşlar. Ben özel sektörde çalışan bir eğitim emekçisiyim. Her yıl 10 aylık sözleşmelere imza atıp 3 kuruşa yaşamaya çalışan binlerce öğretmenden biriyim. Haftanın altı günü sabah 9’dan akşam 7’ye en az 10 saat, posamız çıkana kadar çalışıyoruz. 12 aya vursan maaşım asgari ücretin altında kalır. Büyük bir hevesle bitirdiğim üniversiteden piyasanın vicdansız kollarına bırakıldığımda henüz 25 yaşımdaydım. “Kutsal meslek” ve “okumuş kesim” ayrıcalığına inandırılmış binlerce meslektaşım da biliyorum ki benimle aynı şartlarda çalışıyorlar. Bir yandan her gün öğretmenlik mesleğini en şaşaalı kelimelerle anlatan egemenler, diğer yandan her yıl bir kurstan diğerine bir mal gibi pazarlanan biz eğitim emekçileri ikiyüzlü sermaye düzeninin kötü bir tablosu gibiyiz. Aslında ben sizlere geçenlerde bir velimle sohbetimizden bahsetmek istiyorum. Ama konuya girmeden önce biraz kendimi anlatmak istedim. Amacım biz işçilere anlatılan bir yalanı velimizle sohbetimiz üzerinden sizlere de anlatmak.
Geçenlerde üç aşağı beş yukarı benimle aynı şartlarda çalışan bir velimle öğrencimiz hakkında konuşuyorduk. Velim haberlerde sürekli bahsedilen şu Akdeniz petrollerinden ve denizlerdeki sınırlardan konuşmak istedi. Biraz da benim coğrafya öğretmeni olmamdan kaynaklı konuyu iyice bildiğimi düşündüğünden Libya-Türkiye ve Akdeniz’deki petrol konusunu tartışmak istediğini anladım. Velimizin konuyla ilgili söyledikleri, televizyonlarda 7/24 dinlediğimiz sözde “uzmanların” safsatalarından oluşuyordu. Onu dinledikçe biz işçilerin nasıl da yalanlarla aldatıldığını üzülerek fark ettim. Gerçi bir zamanlar ben de üç kuruşluk maaşımla dünyanın en kutsal mesleğini yaptığımı sanıyordum. Meslekte paspas gibi sürünmeye başlayınca işçinin ve patronun ne olduğunu iliklerime kadar hissetmeye başlamıştım. Velim, “Hocam bak, birileri bizim zengin olmamızı istemiyorlar. O yüzden yüzlerce yıldır bizim olan Akdeniz’de pislik çıkarıyorlar. Bize eğer oradan kendi çıkardığımız petrol gelirse bu kriz zamanında ilaç gibi olur. Ama birileri istemiyor” dedi ve birkaç saniye benim gözlerimde küçük de olsa onu onaylayacak bir işaret bulmaya çabaladı. Ama bulamadı. Oysa birkaç yıl önce aynı muhabbete tutuşsak ben de sözü onun bıraktığı yerden alır “tüm Akdeniz bize ceddimiz Osmanlının mirasıdır” hikâyesinden girer belki Hindistan’dan çıkardım.
Velim bir tekstil atölyesinde kesimci. 17 yıldır tekstil atölyelerinde çalışıyormuş. Çocukları da yazın yanında işe başladığından eve biraz daha para giriyormuş. Ama o parayı da kışın çocukların okul masrafına zar zor yettiriyormuş. Velimin mimiklerindeki efkâr geçim zorluklarını anlattığı sözcüklerden çok daha önce gözlerimden içeri girip bana onun kimliği hakkında ayrıntısıyla bilgi veriyordu zaten. O milyonlarca işçiden biriydi. Ama her nedense “Akdeniz’deki petroller bizim” diyordu. “Başkalarına yedirmeyiz” diyordu. Velime devletlerin zenginleşmesinin işçilerin de zenginleşmesi anlamına gelmediğini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Dünyanın bir numaralı ülkesinden örnekler verdim ona;
“ABD’de yarım milyondan fazla evsiz, 30 milyon sigortasız, 35 milyon yoksul, 40 milyon da işsiz varmış” dedim.
Rakamları duyunca şaşıran velim istemsizce, “hadi bee!” diye tepkisini dile getirdi. Ve uzunca bir sohbet gerçekleştirdik. İkimiz de anladık ki egemenler bizi sürekli yalanlarla kandırıp istedikleri gibi düşünmemizi istiyorlar. Biz de birlik olmadığımızdan kimin sesi çok çıkıyorsa onu dinliyoruz. Ve istemeden de olsa o sesleri tekrarlıyoruz. UİD-DER’in işçi bülteninden ve 15-16 Haziran videosundan öğrendiğim bilgiler sayesinde bir sınıf kardeşimle güzel bir muhabbetimiz oldu. Ve şu konuda hemfikir olduk, devletin zengin olması ya da ülkede zenginlerin olması biz işçilerin refah seviyesini arttırmaz.
Evet, kardeşler gerçek olan şu ki dünyanın tüm petrolü de dünyanın tüm denizleri de ülkemizde olsa işçilere düşen pay en az 10 saatlik bir mesaiden sonra evine ekmekle gidip gidememe telaşıdır. İşçiler ancak birleşip mücadele ederlerse bu düzeni değiştirebilirler ve zenginlik içinde yaşarlar. O halde yaşasın işçilerin birliği ve yaşasın hak, adalet mücadelemiz!
- “Keşke Sendikayı Getiren Arkadaşları Dinleseydik”
- Panterler Konuşsaydı
- Kapıda Kalmak
- Örgütlenen İşçilerin Değişim Serüveni
- Düzenin Çürütücü Etkisinden Bizi Örgütlü Mücadele Kurtarır
- Kapitalizm Çok Çalıştırarak da Öldürür
- “Belki Ben, Belki Sen”
- Mutlu ve Umutlu Olmanın Formülü Örgütlü Mücadele
- Çöpten Toplanan Kalemler
- “Söyledikleriniz Tuhaf!”
- Firavunlar ve İşçiler
- Bir İstanbul Turu ve Umuda Dair
- “Ya Dayı Valla İlk Kez Senden Duyuyorum”
- Arılar ve Sınıf Bilinçli İşçiler
- “Mücadeleyi Aşkla Sevmek”
- Sürü Halinde Aynı Yöne Bakan Sırtlanlar
- Bir Bayram Günü İşçi Çocuklarının Dayanışması
- Sarı Baret, Kara Elmas ve Mücadele
- “Anne Bak, Köfte Yazıyor”
- Ya Çok Varsa Ahmetlerden?
Son Eklenenler
- Dağlar deliniyor, nehirlerin yönü değiştirilip barajlar kuruluyor, ormanlar geri dönüşsüz bir biçimde yok ediliyor. Toprağın ve okyanusun derinliklerinden petrol ve madenler çıkartılıyor. Savaşlarla kentler tarumar ediliyor. Doğa kirleniyor,...
- Bizler bir grup metal işçisiyiz. Birleşik Metal-İş üyesiyiz. Bu sabah sendikamızın işyeri temsilcilerinden olan arkadaşımızın kardeşinin, Okan’ın, Antalya’da iş cinayetinde öldüğünü öğrendik. Henüz sadece 36 yaşındaki kardeşimiz, Okan Günay, bu...
- Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı işgal, Üçüncü Dünya Savaşının en önemli halkasını oluşturuyor. ABD ve İngiltere’nin başını çektiği emperyalist blok Ukrayna’ya silah yığarken, derinleşerek devam eden savaş tüm dünyayı etkiliyor. Emperyalist hegemonya...
- 24 Şubatta Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın emekçiler üzerindeki yıkıcı etkileri devam ediyor. Haksız ve emperyalist savaşların ölüm, yurtsuzluk, açlık, yoksulluk ve işsizlik demek olduğunu gördük bir kez daha! Tüm bunların yanında...
- İstanbul Ataşehir’de bulunan Emlak Konut GYO inşaatında çalışan işçiler 16 Nisanda direniş başlattılar. DİSK/Dev Yapı-İş ve İnşaat-İş Sendikalarının ortaklaşa örgütlediği eylemde, “Tüm Haklarımızı Alana Kadar Direneceğiz” pankartı açıldı.
- Ben bir buçuk aylık çocuğu olan bir anne ve hemşireyim. Bebeğimize iki aylıkken yaptırmamız gereken rotavirüs aşısı var. Bu aşıyı devlet karşılamıyor, aşının fiyatı da oldukça yüksek. Piyasada satılan iki farklı rota aşısı var. Bir aşı iki doz ve...
- Bir fabrikada 4 aylık sözleşmeli işçi olarak çalışmaya başlamıştım. Kısa zamanda arkadaşlıklar edindim. İçlerinden biri çok içten ve samimiyetle davranıyordu bana ve diğer işçi arkadaşlarıma. Duruşunu ve sohbetini çok sevmiştim. Benim için çok...
- Bir olaya verdiğimiz tepkide veya bir meseleye dair yorum yaptığımızda kendimize ait fikirleri ifade ettiğimizi sanırız. “Bence doğru olan budur” deriz mesela. “Bence” denerek ifade edilen düşüncelerin kaynağı çoğunlukla sorgulanmaz. Oysa toplumun...
- DİSK-AR, Haziran 2021’den bu yana KATİ (Kayıtlı ve Tam Zamanlı İstihdam) adını verdiği alternatif istihdam hesaplaması yapıyor. Bu hesaplama ile kayıtsız istihdam ile kısmi ve eksik istihdamı dışarıda tutarak tam zamanlı ve sigortalı olarak...
- UİD-DER’li işçiler olarak bir kez daha 1 Mayıs geleneğimize sahip çıktık. Sınıfımızın yaşadığı bütün sorunları güçlü bir sesle haykırdık. İşsizlik, yoksulluk, ayrımcılık son bulsun dedik. Savaşsız bir dünya istiyoruz dedik. Emekçilerin savaşlarda...
- Öncelikle bütün UİD-DER’li arkadaşlarıma selamlar. Güzel geçen 1 Mayıs’ımızın ardından içimdeki heyecan, mutluluk hâlâ taptaze ve hâlâ çok enerjik. 1 Mayıs’a katılmış olmam bende çok güzel etkiler bıraktı. Hiç böylesine güzel bir şeyle...
- EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) Federasyonu’nun çağrısıyla Türkiye’nin çeşitli kentlerinden gelen on binlerce EYT’li; “Varız, Biriz, Buradayız” şiarıyla İstanbul Maltepe meydanında bir miting gerçekleştirdi. Mitinge çok sayıda siyasi parti...
- İnsan dünyayı ve yaşamı, kendi yaşadığı dönemle sınırlı düşünmeye meyillidir. Çoğu zaman içine doğduğu dünyayı, toplumu sabit, değişmez, kalıcı zanneder, adeta dondurur. Mesela bugün dünya üzerinde 7 kıta olduğu kabul ediliyor. Hâlbuki dünyadaki tüm...