“Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
...Çocukluğumuzun toprağıydı
şimdiki uzaklar
Daha dün gibi aklında çoğumuzun
Diz boyu çimenlerin arasında
kayboluyordu bedenlerimiz
Aklımıza ne gelirse yapıyor
ağaçlardan ağaca atlayıp
en uçlardaki meyveleri topluyorduk
yakalanma pahasına
Karnımız doyduğu vakit
Bir ağacın gölgesi yorgan olurdu
küçücük bedenimize
Olup bitenlerden habersiz
olanlar da umurumuzda değildi
o zamanlar
O toprakların
en neşelisi, en mutlusu
küçük bedenlerimizdi
Aklımız büyüktü ama
Yarınlarımız olmazdı
Çünkü bedenlerimiz küçüktü daha.
Ya bugün,
ya şimdi?
Köle gibi giydiriliyor
Sırtımızda yük
Altında kalıyor bazılarımız
ezilme pahasına
Çocukluk hayalleri kalmadı artık
hayal kırıklığı yaşatan düzende
Hayallerimi kim kırdı
umutlarımızı kim tüketti
bilir misin?
Bilirim elbet
Hiç bilmez olur muyum
Dağlardan indirirdik
evimizin taş duvarlarını
Bahçemizde bin bir çeşit
sebze meyve olurdu
Kimseye muhtaç olmazdı dedem
bir sigaradan başka
Şimdi
Karnımız bile doymuyor
Gökdelenleri yükseltirken
Şimdi
Tadına bile bakamıyoruz
Yetiştirdiğimiz fakat sahibi olamadığımız meyvelerin
Şimdi her şeye muhtacız
Komşu komşunun külüne muhtaçtır ya
Biz komşuya muhtacız
ey İstanbul senin kalabalığında.
“Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
...Bir seçim sürecinde daha burjuva siyasetçiler, yani patronların siyasi temsilcileri sahnedeler. Milyon dolarlık reklam kampanyaları eşliğinde, işçileri yalanlarına inandırmak için kapı kapı geziyorlar. İşçilere, emeklilere...