Buradasınız
Sinop’u Daha Az Kişi Ölsün Diye Seçmişler!
Esenyurt’tan bir emekçi

Sinop’un CHP’li Belediye Başkanı Baki Ergül, bölgeye kurulacak nükleer santralle ilgili bir gazeteciye verdiği röportajında gazetecinin “Nükleer Santral için neden Sinop seçildi?” sorusuna “Türkiye’de kilometrekareye 90 kişi düşerken, Sinop’ta bu oran 30’dur. Eğer nükleer santralde bir patlama yaşanırsa daha az insan ölsün düşüncesiyle Sinop seçildi” cevabını verdi. Bu sözler, sermayenin insan hayatına biçtiği değeri ortaya koyuyor. Havuz medyasında dönüp duran nükleer santrallerle ilgili reklamlarda işçi ve emekçilere “güçlü, ilerleyen, büyüyen Türkiye” mesajı verilirken, risklerden, bu büyümenin ne pahasına gerçekleştirildiğinden kimse söz etmiyor. Nükleer santraller, ne kadar ileri teknoloji kullanılsa ve ne kadar önlem alınsa da her an patlamaya hazır bomba gibidir. Nasıl bir yıkım doğurduklarını Ukrayna’daki Çernobil, Japonya’daki Fukuşima felaketlerinden biliyoruz.
Ukrayna’da 1986 yılında gerçekleşen Çernobil nükleer felaketinde 9 bin kişi öldü. Aradan 32 yıl geçti ama bölgeye insanların giriş çıkışı hâlâ yasak! Kaza öyle etkiliydi ki sadece iki hafta sonra, çok uzak bir noktada, İngiltere’nin Galler bölgesinde saptanan yüksek radyasyon nedeniyle, yeşil alanlara koyun ve sığırların girişi engellenmişti. Ülkemizde, özellikle Karadeniz bölgesinde Çernobil felaketinden sonra kansere yakalanan insan sayısındaki artışın nedeninin de bu patlama olduğu uzmanlar tarafından belgelenmişti. 2011 yılında ise 9 büyüklüğünde deprem ve ardından gelen tsunamiyle sarsılan Japonya’da nükleer santral çökmüş ve yaklaşık 30 bin insan hayatını kaybetmişti. Şehir sularına karışan radyasyon, İzlanda’ya kadar ulaşmıştı. Yaşanan felaketten sonra burada da kanser hastalığına yakalanan insan sayısında büyük artış olmuştu.
Türkiye’nin ölümlü iş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci olduğunu, her yıl ortalama iki bin işçinin önlenebilir iş kazalarında öldüğünü unutmayalım! İşçi katliamlarına “fıtrat” denildiğini, “işçiler güzel öldü” denildiğini hatırlayalım! Böyle bir anlayışın iktidarda olduğu bir ülkede, nükleer santral felaketlerinin doğaya ve işçilere yaşatacağı bedeller çok ağır olacaktır!
Bilim insanları daha risksiz, tehlikesiz enerji üretiminin mümkün olduğunu söylüyor. Rüzgâr, güneş, dalga gibi faktörlerden yararlanarak doğayı ve insan yaşamını tehdit etmeyecek, sürdürülebilir enerji üretiminin yapılabileceğini ortaya koyuyorlar. Peki, bu şekilde enerji üretmek mümkünken nükleer santral yapma ısrarı neden? İşçi ve emekçilerin pul kadar değeri yok egemenlerin gözünde! Acaba bu kadar ısrar edenlere, aileleri ile beraber santrallere yakın bölgelerde yaşaması teklif edilse kabul edeler mi?
Biz “o kadar da değil, bunu da yapmazlar herhalde” dedikçe egemenler daha da kötüsünü yapıyor. Bu kadarını da yaparlar, fazlasını da! İnşaatta çalışan bir arkadaşım; “büyük projelerin yapım aşamasında en az 4-5 daireyi satışa sunmuyorlar, iş kazalarında ölen olursa onların ailelerine sus payı olarak veriyorlar” deyince kanım donmuştu. Biz işçiler vicdanlıyız, merhametliyiz, sermaye gibi canavar değiliz. İnsani değerlerle düşünüyoruz, hareket ediyoruz. Sermaye sahipleri ise sadece kârlılıklarının hesabını yapar, bunu unutmayalım. Bölgede oluşacak atıkların yaydığı radyasyonla on binlerce insanın kansere yakalanarak can çekişe çekişe ölmesini veya insanların bir patlamayla katledilmesini, doğanın talan edilmesini umursamazlar. Ölen işçiler için “güzel öldüler” deyip geçerler!
Egemenler, kârları için doğayı tahrip ederek hem insanlığın hem de dünyanın sonunu getiriyorlar. Bunları durdurmak ancak kapitalist sistemi ortadan kaldırmakla mümkün. İşçiler için yaşanabilir bir dünya, ancak böyle kurulacak! Kendi geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği ve tüm insanlığın geleceği buna bağlı! Başka çaremiz yok!
İnsanlığın ve Dünyanın Geleceği İçin Nükleer Santrallere Hayır!
Son Eklenenler
- Yalova’da bulunan Sefine Tersanesi işçileri, patronun çalışma koşullarında yaptığı tek yanlı değişikliğe karşı direnişe geçti. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) grevi beşinci gününde anlaşmayla sonuçlandı. Artvin Şavşat Belediyesinde...
- Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklisinin taleplerini boşa çıkaran 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci, Kamu Hakem Kurulu tarafından karara bağlandı. Hakem Kurulu, 2026 yılında ilk altı ay için yüzde 11, ikinci altı ay için yüzde 7; 2027 yılı için ise...
- 1 Eylül Dünya Barış Gününde Diyarbakır’dan Ankara’ya pek çok kentte eylemler düzenlendi. Ankara’da Emek Barış ve Demokrasi Güçlerinin çağrısıyla Kolej Meydanında bir araya gelen kitle sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde Sakarya Meydanına...
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...